...Haksöz'ü uzun süredir takip ediyorum... Emeği geçen arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Ancak dikkatimi celbeden husus, bölge halklarının ve Müslümanlarının en önemli sorunlarından –hatta yaşadığımız coğrafyada en önemli sorun- olan bir meseleyi tam manasıyla sahiplenemiyor: Kürt sorunu ya da mazlum Kürt halkı. Yani en başta Türkiye Cumhuriyeti devleti olmak üzere İran, Suriye ve Irak tarafından bir asırdır inkar edilen ve çözümü imhada görülen, sayısız kereler katliamlardan (Dersim, Zilan, Ağrı, Kasaplar Deresi, Halepçe vb.) geçirilen, dili yasaklanan, "yoktur" denilen bir halk... Ne acı ki devlet denilen soğuk canavarlar bu halkı yok sayarken, o devletlerin "tebaa"ları da "evet" deyip baş salladılar. Ve bunu kanıksadılar. Ve yine ne acı ki, bunu kabul etmeyenlerin sesi de çok cılızdı..
Meseleyi "biz de (Kürtler) müslümanız, niye sahip çıkmıyorsunuz?" derekesinde ele almak istemiyorum. Çünkü İslam'ın temeli, en başta kime karşı olursa olsun zulme karşı olmaktır. Bu sadece müslümanın değil, tüm insanlığın görevidir. Zulme uğrayan kim olursa olsun, mazlumun yanında olup direnmek insani ve İslami görevdir. Fakat acıyla şunu gördük ki, başta Türkiyeli-Anadolulu Müslümanlar olmak üzere bizler- sizler tarafından Kürt Halkının var olma mücadelesi görülmedi. Dünyanın öbür ucundaki insanlara şöyle ya da böyle sahip çıkmaya çalıştı, lakin yanı başındaki "dağ Türk'üne" sahip çıkmadı, hatta onu görmedi. Ne güzel, Filistin davasına sahip çıkmaya çalıştı; onları da 'Türk' addederek Çeçen-Dağıstanlı kardeşlere destek çıktı. Nepal'e destek çağrılarında bulundu. Fakat "ülkeyi bölmek devleti yıkmak isteyen bölücü unsurlar"a da her Cuma sonrası lanet okudu. Lanet okumayanlar da "7 yaşındaki terörist"lerin, 70 yaşındaki nene teröristlerin" öldürülüşünü görmemek için bakmadı bile, seslerini bile duymadı. Acaba Türkiyeli Müslümanların gözlerini o kadar uzaklara çevirmelerinin nedeni, burunlarının dibindekini görmek istememeleri olabilir mi? bunu cevaplamak biraz cesaret, biraz da vicdan ister.
Fakat tüm zulüm cenderesine, inkar ve imhaya karşı Kürtler varlığını korudu, ispat etti ve kabul ettirdi. Şimdi herkes Kürt sorununu –açık ya da gizli-, Kürtlerin yarınını konuşup tartışıyor. Emperyalistler, Kürtleri nasıl kullanacaklarını hesaplıyor, Avrupa çok ikiyüzlüce kendi çıkarları için kullanıp heba etmeye çalışıyor. ABD, Rusya, İngiltere ve hatta Japonya bile bu meselenin kendi politikaları doğrultusunda halli için enstitüler, kürsüler kuruyor. İsrail siyonizmi tüm gücünü seferber etmiş durumda, sadece kendisine bağlı işbirlikçi bir Kürt'ü nasıl ortaya çıkarabilirim diye.
Fakat bu sorunun ve bu mazlum halkın en temel muhatabı olan Türkiyeli Müslümanlardan (Bütün Kürt-Türk, Laz vb'ni kastediyorum. Fakat başta "Türk") ses-seda yok, bu sorunu, bu halkı sahiplenmiyor halen. Kimse ortaya çıkıp da bu sorunun çözümü için proje üretmiyor. Daha yeni yeni kimi İslami çevrelerden devletin etkisinden sıyrılıp "Kürtler vardır, zulüm gördüler" diyen cılız sesler çıkıyor. Peki bu sorunu nasıl çözelim diye sorulduğunda ise "efendim İslami düzen gelsin, bu sorun kendiliğinden çözülür" hamasi nutukları duyuluyor. Ki bu yaklaşım da inkarın bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor; bilinmez bir geleceğe ertele ve kurtul!..
150-151. sayı Haksöz'de Bekir Tank isimli kardeşimizin "Müslümanların Kürtlerle İmtihanı" başlıklı güzel bir yazısı çıktı. Gerçekten çok sevindik; yıllardır suskun kalan İslami muhalif basın, Kürt sorununa el attı diye oturup yazı üzerinde tartışılır, bir tartışma ve çözüm kapısı açarlar diye ümitlendik. Fakat bir sonraki sayıda M. Şakir Koçer arkadaşın kısa bir yazısı dışında bu konuya değinen olmadı...
Bir halkın kendi diliyle konuşma, eğitim, basın-yayın, ibadet, vs. binlerce sorunu var. On yıllardır inkar edilmiş, katliamlara uğramış bu halkın; en basitinden bunun psikolojik-travmatik sonuçlarının tedavisi sorunu var. Kardeşleri tarafından unutulmuş, bu unutulmuşluğun getirdiği 'kırgınlık' var. Bunları nasıl çözeceğiz? Bugünkü maslahat dahilinde İslami çözüm pratiğini nasıl yapacağız? Bunlar teorik olmaktan çok, pratikleşmesi, eylemselleşmesi gereken sorunlar ve durumlardır.
...Fakat şu kanaatteyim ki; şu anda tüm İslami çevrelerin bir İslami yenileşme ve yeniden yapılanma ihtiyacımız var. İslam'ı doğru kavrama ve anlamlandırmaya ihtiyacımız var. Dünya egemen sistemi kurtulamayacağı bir kaos sürecine girmiş bulunmakta. Bu kaostan insanlığı kurtaracak en doğru-güçlü alternatif, -eğer doğru yapılandırılırsa- İslam alternatifidir. Türkiye ve Ortadoğu açısından da aynı durum geçerlidir. Şu an tüm bölge bir kriz ve kaosu yaşıyor. Ortadoğu ve Türkiye halklarının kurtuluşunda en güçlü alternatif, İslami çözüm alternatifidir. Fakat bu da gökten gelecek değil, bizlerin ne derece pratikleştireceğiyle bağlantılı Ne kadar İslami yenileşme yaşayacağımızla bağlantılıdır. Ve Türkiye (ve İran, Suriye)'de İslami yenileşmenin mihenk taşı Kürt sorununa getirilecek çözüm perspektifidir. İsteğimiz birilerinin bu tartışmaya öncülük edebilmesidir.
F Tipi /TEKİRDAĞ