İnsanoğlu doğası gereği hataları ve eksiklikleri ile yüzleşmeye mesafeli olduğundan eleştiri ile arası pek iyi değildir. İnsanlar zaaflarının başkaları tarafından ifade edilmesinden, hatalarının hatırlatılmasından hoşnut olmazlar. Eleştirildikleri hususlarda fedakârlık yapmak, alışkanlıklarını terk etmek ya da yeni bir yaklaşımla bazı şeylerden vazgeçmek de çoğu zaman zor gelir. Bu tutum sadece ferdi planda değil topluluk düzeyinde de ortaya çıkmaktadır. Gruplar, camialar, yapılar eleştiri olgusu ile tıpkı fertler gibi pek barışık değillerdir. Eleştiri mekanizmasını sağlıklı işletmeyen yapıların yetersizliği, her kesimin en önemli sorunudur. Gerek topluluk içi insan ilişkilerinde dengeleri gözetmek gerekse de eleştirinin ağırlığı ve zedeleyici vasfı gibi nedenler, eleştiri mevzusunun pratikte karşılıksız kalmasına yol açmaktadır.
Müslümanların Eleştiri Olgusuna Yaklaşımındaki Zaafları
Eleştiri risk taşır, muhatapları nezdinde ağır sorumluluk gerektirir. İslami camianın eleştiri bağlamında hem iç işleyişte hem de kendisine dönük yapılan değerlendirmeler karşısında genel olarak başarılı bir sınav veremediği söylenebilir. Sağlıklı ilişkilerin merkezî önem arz ettiği İslami yapılanmaların eleştiriye soğuk bakmaları, eleştirel yaklaşımı çoğu zaman tehlikeli ve zarar verici olarak algılamaları ne yazık ki yapısal işleyişin donuklaşmasına yol açmakla birlikte iç bütünlüğün sağlanması adına maslahatçılıktan mülhem muhafazakâr bir tutumun da güçlenmesine sebep olur. Böylesi bir tutum, beraberinde tahammülsüzlüğü ve eleştiri olgusunu dışlamayı getirir.
İnsan odaklı her yapıda olduğu gibi İslami kesimde de hatalar, eksikler ve yanlışlar olabileceğini kabul etmek gerekir. Önemli olan çözümü esas alan eleştiri kültürünün kurumsal bir hal almasını sağlayarak yapıyı daha sağlam temeller üzerine oturtmaktır. Yanlışları görmezden gelmek, eleştirtmemek; fertlerin hukukunu ihlal etmekle birlikte özgüvenin ve cesaretin de kaybolmasına neden olur. İslami kesimin eleştiri olgusunu sorumluluk bilinci ile ahlaki bir erdeme dönüştürmesi, hata ve eksiklerin giderilmesini kolaylaştırır.
Müslümanların sadece kazanımlara ve olumluluklara odaklanmaları, sorunların üzerini örtecek biçimde eleştiri mekanizmalarını dışlamaları, hataların normal olarak algılanmasına ve yanlışların büyümesine yol açar. Sağlıklı işleyen bir eleştiri mekanizması ise sorunların büyüyerek sıradan bir hal almasını önlediği gibi bünyedeki problemlerin üstesinden gelebilecek güçlü bir zeminin oluşmasına katkı sağlar. Müslümanlar arası kalıcı ve sahici bir ilişkinin tesisi sadece ortak amaç uğruna yapılan fedakârlık ve ortaya konan çabayla sağlanamaz. Bununla beraber düşünmeye ve sorgulamaya, çabaları daha ileri aşamalara taşımaya yarayan eleştiri mekanizmasına da ihtiyaç vardır.
Müslümanların eleştiri/tenkit konusunda belli bir seviyeyi tutturamamaları, açıkça tavır almaları gereken meselelere kayıtsız kalmalarına da yol açmaktadır. Gerek siyasal şahitlik anlamında Müslümanlardan beklenen tavrın ortaya çıkamaması gerekse de Müslümanların kazanımlarıyla hesaplaşan kişi ve kesimlere karşı görmezden gelen bir tutuma sahip olma hali, Müslümanların eleştiri mekanizması ile arasındaki mesafeden kaynaklanmaktadır. Hem iç siyasette hem de ümmet coğrafyasında yaşanan gelişmeler karşısında Müslümanların çoğu zaman duyarsız bazen de şaşırtıcı tutumlarının arka planı eleştiri ahlakının kurumsallaşmamasıyla doğrudan ilişkilidir. Son yıllarda bu olumsuz hal, daha da belirginleşmiştir.
Susmak, Eleştirmemek Zalimleri ve İşbirlikçilerini Sevindirir!
Özellikle İslam coğrafyasında son dönemde yaşanan silkinme ve Müslüman halkların zalimlere karşı ayaklanmasına yönelik yapılan tahliller, bir yandan safların netleşmesini sağlarken öte yandan Müslümanların hakkı haykırma sorumluluğunu yerine getirmeleri konusunda da önemli bir test imkânı sunmuştur. Düne kadar abi, hoca, üstat diye anılan birçok kişinin başta Suriye kıyamı olmak üzere Ortadoğu halklarının başlattığı ayaklanmalar hakkında tahfif edici ve manipülatif yaklaşımlarının ne yazık ki Müslümanlar tarafından yeteri kadar eleştirilmemesi oldukça düşündürücüdür.
Zalimlerle aynı safta olmaktan utanmayan, Müslümanların ödediği bedeli değersizleştirmek için elinden geleni yapan bu zevatın tavrı çoğunlukla idare-i maslahatçı bir refleksle görmezden gelinmektedir. Güya arayı bozmama, tepki çekmeme ya da tatsızlık yaşamama adına zulme ortak olanları eleştirmekten çekinenler hakkı bazılarının hatırına kurban etmektedirler. Müslümanlara ve mücadelelerine muarız çevreleri tolere etmek, onlara müsamahakâr davranmak İslami sorumlulukla açıkça çelişen bir haldir. Bu kesimleri faş etmek, ikiyüzlülüklerini açığa çıkarmak ve yüzlerine hakkı haykırmak, İslami sorumluluğumuzun ve ümmetçiliğimizin bir gereğidir.
Ne yazık ki Türkiyeli Müslümanlar, Ortadoğu intifadalarına pratik anlamda ve siyasal şahitlik düzeyinde yeteri kadar sahip çıkmadıkları gibi İslami direnişe düşmanlık içinde olan kişi/kesimlerle de aralarına yeterli bir mesafe koyamamakta, istenilen oranda eleştirel bir tavrı kuşanamamaktadırlar. Üstelik sadece tavırsız kalınmamakta; hiçbir şey olmamış gibi bu zevata dergilerde yer verilerek, seminer ve konferans sundurtarak, faaliyetlere dâhil ederek arka çıkılmaktadır. Bunların ikiyüzlülüğünü, düşmanlıklarını eleştiren, onlarla hesaplaşan Müslümanlar ise maalesef en başta İslami kesim tarafından sivri dilli ve kavgacı diye etiketlendirilmektedir. Bu durum sadece kafa karışıklığı ya da yetersiz siyasi bilinçle izah edilemez. Bu tablo genel hatlarıyla İslami kesimin; risk almaktan çekinen, eleştiri ahlakına sahip olmadığı gibi bu olguyu tehlikeli bulan ve günü kurtarmayla uğraşan zihniyetini yansıtmaktadır. Asıl üzücü olan ise bu pasifist tutumun, ümmete hasımlık besleyenlere cesaret veren bu atalet halinin doğru olduğunun savunulması ve tavsiye edilmesidir. İslami mücadele hattını zayıflatan, zalimleri sevindiren ve ümmetin mazlum evlatlarını kahreden de kardeşlerinin bu çekingen ve duyarsız halidir.
Özeleştiri Kültürü ve Müslümanlar
Eleştiri anlayışının yerleşik olmadığı yapılarda iç işleyiş, camia içi ilişkiler, faaliyetler gibi konular üzerine yeteri kadar düşünülmediği için birçok hata ve yanlışa göz yumulur. Özeleştiri ya da muhasebe, Müslüman bir şahsiyetin kendisine çekidüzen vermesi, hatalarından arınması ve doğru bir istikamete kavuşması için nasıl gerekli ise Müslümanların ortak çabalarının bir hasılası olan camialar için de hayati önem arz etmelidir. Çalışmaların her yönüyle camiaların ileri gelenlerinin inisiyatifine bırakılması gerektiğine, onların daha iyisini bildiğine inanılan klasik muhafazakâr anlayış, durağanlığa yol açtığı kadar İslami şahsiyetin camia içinde silikleşmesine, fertlerin fedakârlık ve samimiyetlerinin araçsallaştırılarak görünmez kılınmasına neden olur. Tahkik ve analiz becerisi olan Müslümanların dışarda bırakılması, yapıya katkılarının sınırlandırılması, görüş ve önerilerinin ifade edilmesine fırsat verilmemesi ve hatta bu yüzden kınanmaları, gönüllülüğün heba edilmesine, cesaretin kırılmasına, güvenin zedelenmesine ve niteliğin yitirilmesine sebep olur.
Muhafazakârlığın bir yansıması olarak muhasebenin ve eleştirinin kabul görmediği, sıra dışı görüldüğü, eleştirinin saldırı olarak algılandığı, eleştiriye eleştiri ile karşılık verildiği ortamların İslami sorumlulukla bağdaşmadığı hatırda tutulmalı; eleştirmekten ve eleştirilmekten korkulmamalıdır. “Bana söylendiği gibi işimi yapar, kimsenin işine karışmam!” “Bu eleştirilerle birbirimizi incitmeye gerek yok!” “Benden daha iyi bilenler var, sorgulamam!” gibi mütevazılığa dayalı yaklaşımlar ya da fertlerin böyle davranmasının istenmesi; İslami yapıları geliştirmediği gibi direngen olunması gereken zorlu dönemlerde, ağır imtihanlarda yapının kolayca dağılması sonucunu doğurabilir.
Özeleştiri, yapının sağlam bir zemin üzerine bina edilmesi için olmazsa olmazlar arasındadır. Tekdüze olmamak, sosyal ve siyasal koşulların değişimine adapte olmak, mücadeleyi çağın imkânlarından mahrum etmemek ve yaşadığımız çağa hitap etmek için yenilenme çabası ve istişare temelli özeleştiri en önemli gereksinimlerdir. Özeleştiri, hataları, eksikleri ve yapılması gerekenleri önceden fark etmeyi sağlar ve bunları düzeltme ve giderme fırsatı sunar. Bu nedenle İslami camialar, fertlerin görüşlerine değer verilen, eleştiri ve önerilerinin alındığı ortamları sağlamalıdır. Hem yapısal anlamda içe dönük eleştiri ve muhasebenin önemi kavranmalı/kavratılmalı hem de Müslümanların kendi eylemlerini, yaşamlarını özeleştiri/muhasebe yoluyla sorgulamaları salık verilmelidir.
İslami Bir Sorumluluk Olarak Eleştiri
Rabbimiz Müslümanlara marufu emretme ve münkerden nehyetme sorumluluğu yüklemiştir. Bu emrin özellikle Müslüman olmayanlara yönelik işletilmesi gerektiği şeklinde bir anlayış, mesajın doğru kavranmadığı, eksik anlaşıldığı anlamına gelir. Bu mesaj, öncelikle Müslümanlar arasındaki ilişkinin nasıl tesis edilmesi gerektiğini belirler. Yani birbirinin velisi olan Müslümanların velayet ve kardeşlik hukuku gereği uyarı ve hatırlatma sorumluluğu taşıdığı vurgulanmaktadır. Birbirimizin kusurlarını, ayıplarını araştırmak, tecessüse yeltenmek nasıl bizlere yasak kılındıysa görünen hataların, bilinen yanlışların ve mevcut eksikliklerin düzeltilmesi için birbirimize marufu hatırlatmak ve birbirimizi münkerden nehyetmek de Rabbimiz tarafından emredilmiştir.
Müslümanlar kendi aralarında son derece merhametli, kâfirlere karşı da oldukça çetindirler. Ancak merhamet, yanlışlara göz yumarak, kardeşlerimizin eksikliklerini gidermeleri için hatırlatma ve ikaz vazifemizi ihmal ederek, kırılıp incinmelerinden çekindiğimiz için susarak sağlanamaz. Bilakis kardeşlerimizin hatalarını söyleyip bunlardan arınmaları için onlara destek olmak, yapısal imkânlar marifetiyle eksiklikleri gidermeye çalışmak, kardeşlerimizin dünya ve ahiretlerini düşünerek yanlışlarıyla yüzleşmelerini sağlamak asıl merhamet endişesini yansıtmaktadır. Bu nedenle eleştiriyi Müslümanlar arasındaki ilişkilerde kurumsal bir mekanizmaya kavuşturmak ve yapıcı bir eleştiri ahlakının Müslümanlar arasında tesis edilmesini sağlamak her Müslümanın sorumluluğudur.
Eleştiri, kardeşlik hukuku temelinde bir hak ve görev olarak algılanmalıdır. Bu yönüyle bir gerekliliktir ve ihmal edilmemelidir. Her zeminde hakkı ve sabrı tavsiye etmesi gereken müminlerin, bu sorumluluğu en fazla Müslümanlar arası ilişkilerde hissettirmesi gerekir. Hakkı dile getirmek, İslami kimliğimizin vazgeçilmez bir unsurudur. Gerek Müslümanların işlerinin kararlaştırıldığı istişare süreçlerinde gerekse de işleyişle ilgili meselelerde eleştiriden kaçınılması, zamanla sorunların görmezden gelinmesi ve sıradanlaşması gibi vahim bir tabloya yol açar. Bu açıdan Müslümanlar her türlü eksikliğe, yanlışa, zaafa dair eleştirileri dikkate almalı; saygılı bir tutumla ve yapıcı bir tarzda yapılan eleştirileri asla göz ardı etmemelidirler.
Eleştiride Ölçü
Eleştirinin faydalı olması, muhatabı nezdinde ciddiye alınması ve hayırlı bir sonuca vesile olması için öncelikle yapıcı bir nitelik taşıması gerekir. Özensiz, gelişigüzel, belli bir amaç taşımayan, üsluptan yoksun eleştirilerle ne olumlu bir sonuç alınabilir ne de hedeflenen amaca varılabilir. Aksine bu tutum, Müslümanlar arasındaki mesafenin açılmasına, ilişkilerin yıpranmasına, araya soğukluğun girmesine ve son tahlilde hayır üretmeyen bir ortamın oluşmasına yol açar.
Eleştiri yapılırken, yanlış görülenin yerine muhakkak doğrusu sunulmalıdır. Eleştiri, eksik olanın tamamlanması için neler yapılmasını da içermeli, makul önerileri ihtiva etmelidir. Katkı sağlayan, onarıcı ve yapıcı eleştiri, duyarlı ve özenli bir tutum belirlemek için oldukça önem arz eder. Yararı olmayacak eleştiri ise moralleri bozmaya, güvenin zedelenmesine, yeise ve karamsarlığa sebep olabilir.
Bununla beraber eleştiride aşırıya kaçmak, sırf eleştirmek için eleştirmek, mutedil bir ölçüyü tutturamamak en az eleştiriye suçlayıcı biçimde yaklaşanların ve eleştiriyi dışlayanların tutumu kadar hikmetsizcedir. Bu yönüyle eleştiri ahlaki bir karakter taşımalı ve asla saldırıya dönüştürülmemelidir. Asıl niyetin ne olduğu konusunda şüpheye mahal veren eleştirel yaklaşım ilkeli ve tutarlı olması gereken Müslümanlara yakışmaz. Hem eleştirenin hem de eleştirilenin İslami ölçülere riayet etmeleri, üsluba özen göstermeleri çizginin aşılmasına mani olur.
Sonuç olarak Müslümanların birbirleriyle ve camiaları ile kurdukları ilişkinin daha nitelikli ve yararlı bir zemine oturması için eleştiri kültürünü kurumsallaştırmak gerekir. İslami mücadeleyi daha direngen, tutarlı ve sağlıklı bir istikamete kavuşturmak, yalpalamasına mani olmak, ahlaki olgunluğa erişmiş Müslümanların yapıcı eleştirilerini dikkate almakla doğrudan ilişkilidir. İslami mücadele hattının, sağlıklı istişare ortamlarında her türlü mevzunun rahatlıkla konuşulması, işlevsel eleştiri mekanizmasının her kademede devreye sokulması, saygı ve sevgiye azami özen gösterilen eleştirel ahlakın yaygınlaşması ile güçleneceği bilinmelidir.