Gerek ABD'nin, gerek Avrupa Birliği'nin, gerekse başka birleşik egemenlerin öncülüğünde hangi coğrafyada masa başlarında hazırlanan "barış" masalları gerçekleşmiş ki, "Ortadoğu'ya barışın hakim kılınması" aldatmacasıyla sunulan'Yol haritası' da gerçekleşsin?
'Yol Haritası' palavrası ABD'nin küresel kuşatma girişiminden başka bir anlam ifade etmemektedir. Dünya Müslümanları olarak bugün önümüze, kendisini kabul etmemiz ve onun her yaptığını ve savunduğunu içselleştirmemiz, onaylamamız şartıyla çıkan bir "güç" ile karşı karşıyayız. Bu küresel kuşatmanın "bildik" kavramları kamuoyunda genellikle "demokrasi, barış ve özgürlük" olarak ifade edilir.
Bu bağlamda yaşamış olduğumuz zaman dilimi- ister Doğu da ister Batı da, ister Güneyde ister Kuzeyde- maniplasyona dayalı ve mazlum halklar için olağanüstü bir ana tekabül eden var olup yok olma durumundan başka bir şey değildir.
Bir bunalım, bir kuşatma ve bir yok edilme ile karşı karşıyayız. Mesele onun istediği onayı verip vermemekte düğümlenmektedir.
11 Eylül süreci ile başlayan, önce Afganistan ve Irak işgali ve arkasından Suriye, İran ve Lübnan'ı içerisine alan işgal planları yeni bir dünyaya ve yeni bir insanlık durumunun geleceğine işaret etmektedir.
Fukuyama, Huntington gibi aydınların öne sürdüğü gelecek tasarımları, enformasyon teknolojisindeki gelişmeler, bütün dünyada yaşanan kimlik ve anlam arayışları, demokrasi, sekülerlik, din, çevre ve insan hakları kavramları etrafında süren tartışmalar, ABD emperyalizminin savaş ve işgalleri, lokal kriz bölgelerinde devam edegelen çatışmalar ve benzeri bir dizi olayı göz önünde bulundurarak Ortadoğu'daki yeni 'Yol Haritası'nı ve yeni işgal planlarını değerlendirebiliriz.
Her şey çok net ve açık. Ya bütün insanlık ve bölgedeki kardeşlerimiz adına, yani kendi insani ve İslamiliğimiz adına, bu gidişe direnmek için siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal olarak bir şeyler yapacağız ya da sadece bizim bölgemiz ve kardeşlerimiz için değil bütün insanlık ve gelecek kuşaklar aleyhine, insani değerleri hiçe sayan bir anlayış ve onun temsilcilerinin iktidarına teslim olacağız. Bu anlayışın iktidarını aktüel olarak bugün için ABD temsil ediyor. İktidar ve paylaşım olarak ABD ile AB arasında bir sürtüşmenin varlığını da biliyoruz. Onun için ister ABD ister AB tarafından olsun 'Ortadoğu'ya demokrasi ve özgürlük getirme' iddiasına itirazımız olmalıdır.
Özellikle bölgemizdeki halkların tarihi, sosyal ve kültürel anlamda kopması mümkün olmayan yapışkanı olan İslam ve İslami hareketlerin hemen hemen hepsinin, bulundukları ülkelerde ya egemen sınıfların baskılarıyla boğuşuyor olması ya da kendilerini meşrulaştıracak iyi düşünülmemiş, aceleci politikaların hantal pratikleriyle vakit öldürüyor olması ve aynı durumun Filistin'de de uygulanmaya sokulması acı verici bir durumdur.
Filistin, Bosna, Çeçenistan, Keşmir gibi bölgelerde kadim düşmanlara karşı savaşlarla, Cezayir, Afganistan, Irak gibi bölgelerde işgalci güçlere karşı direnişlerle, ümmetin çocukları bizler, lokal olarak egemenlerin işine yarayan kurtuluş reçetelerine ve barış planlarına rağbet etmiyoruz ve bunun için elimizle, dilimizle ve kalbimizle itiraz etmeye devam ediyoruz.
Aslında Amerikanizmin teslim aldığı insanlığa ve yenilgilerin sürecinde bitap düşen, yoksul, mahzun ve mazlum bölgemize, direnmekten ve didinmekten "hazır" reçetelere itiraz etmekten başka ne kalıyor ki?
Onurlu, bağımsız ve hiç bir egemen güce muhtaç olmayan ve varolan direnme ve didinme birikimimizi daha da güçlendirecek ve yeni fikir, ilim ve eylem adamları yetiştirecek kuvvetli bir rüzgâra ihtiyaç, dünden daha fazla bulunuyor. İnsanlığa ve İslam ümmetine hayırlı, verimli ve tutarlı projeler, manifestolar, tezler, pratikler sunabilmek için kendi zilletini aşabilecek ciddi politikalar üretebilmekten başka neyimiz var ki?
Tevhid, Adalet ve Özgürlük mücadelesine inanan bütün erdemli insanların, ciddi bir düşünsel ve eylemsel sarsıntıya yönelmesinden başka neyi dillendirebiliriz ki?
Bu bağlamda siyasette, kültürde, ticarette ya da sanatta kendi dilimizi, mantığımızı, kurallarımızı ve kimliğimizi kazanabilmeli ve bizatihi kendi alanının en iyi, en kaliteli, en başarılı düşünce ve eylemlerini üretebilmeliyiz.
Özetle; ABD'nin küresel saldırısına farklı dünya görüşleri ve siyasal tercihleri olan erdemli insanları da eklemleyen, dürüst ve namuslu bir duruş, erdem, ahlâk ve hukuka dayanan bir örgütlülük içinde olabilmeli ve herkes için adalet ve özgürlük içeren bir söylemi ve kaybettiğimiz ümmet anlayışını yeniden kazandırmalı ve güçlendirmeliyiz.
Doğulusuyla Batılısıyla, Güneylisiyle Kuzeylisiyle bir kuşatma ve bir yok edilme ile karşı karşıyayız.
Unutmayalım!