Irkçılığa Karşı Yükselen Ses: Biz Kardeşiz!

Özgür-Der

Başta Suriyeliler olmak üzere muhacirleri hedef alan ırkçı dalganın karşısında durmak ve kardeşliğin sesini yükseltmek amacıyla 16 Eylül 2023’te Fatih Saraçhane Parkı’nda bir eylem düzenlendi.

Özgür-Der tarafından organize edilen eylemde İslam’a olan nefretlerini Arap düşmanlığıyla maskeleyen ve alenen ırkçılığı tahrik eden, muhacirlere yönelik saldırgan bir dil kullanan ve yer yer linç topluluklarını harekete geçiren ırkçılar protesto edildi. Yanı sıra hükümetin geri gönderme amacıyla muhacirlerle ilgili aldığı “tedbirler” de kınandı ve kardeşlik atmosferini bozucu adımlardan sakınılması çağrısında bulunuldu.

İstanbul’dan birçok İslami kuruluşun destek verdiği eyleme katılmak için Batman, Ankara, Zonguldak, Manisa, Bursa, Çorum, Amasya ve daha çok birçok şehirden gelenler de oldu. Ülkenin muhacirlere dar edilmeye çalışılmasına razı olmayan güzide bir topluluk Saraçhane’den sıkı bir kardeşlik mesajı verdi ve muhacirlerin yalnız olmadığını beyan etti.

Eylem, basında ve sosyal medyada çokça gündemleşti, Arap basınının da yoğun ilgisine mazhar oldu. Eylemi sabote etmek isteyen ırkçılar çaresiz kaldılar ve derslerini aldılar. Sabote planları yargıyı da harekete geçirdi. Dezenformasyon ve yalan haberlerle muhacirler aleyhine sosyal medyadan kin ve nefret yayan sosyal medya hesapları ve yöneticileri hakkında işlem başlatıldı. Böylelikle kendilerini yalnız ve büyük bir baskı altında hisseden muhacir kardeşlerimiz derin bir nefes aldı. Birçok yönden hayırlı bir eyleme imza atıldı.

Eylem için hazırlanan basın bildirisi:

IRKÇILIĞIN ZEHİRLİ ATMOSFERİNİ DEĞİL, KARDEŞLİK İKLİMİNİ HÂKİM KILALIM! 

Türkiye, vahşi Esed rejiminin katliam ve tehcir politikasından ötürü ülkelerini terk etmek zorunda kalmış Suriyeli kardeşlerimiz başta olmak üzere pek çok mazluma, mağdura ev sahipliği yapıyor. Kimi çevrelerin sistematik biçimde yürüttükleri ırkçı, zalim söylemlere ve toplumu muhacirler aleyhine kışkırtma politikalarına rağmen İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden sayıları 4 milyonu aşan kardeşimiz Türkiye toplumunun bir parçası olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Bu kardeşlerimiz çarşıda, pazarda, okulda, camide, üretimde hayatın her alanında yerli halk ile iç içe bu ülkenin kültürüne, ekonomisine, toplumsal yapısına zenginlik katıyorlar. 

Biz, en temelde muhacire ensar olma tavrını yansıtan bu olgunun bu ülke adına tarihe geçecek bir onur teşkil ettiğine inanıyoruz. Buna karşın bu kardeşlik ikliminden rahatsız olan; Rabbu’l-Âlemin’in hepimize lütfu olan suyu, havayı, toprağı temellük edip ırkçı, ayrımcı saplantılarla mazlum insanları ötekileştiren, dışlayan nefret söylemini ise bu ülke adına bir utanç manzarası olarak lanetliyoruz. 

Gerek bölgesel gerekse küresel düzeyde mazlum halklardan yana üstlendiği rol nedeniyle Türkiye’yi cezalandırmaya çalışan kimi harici unsurların da desteğiyle bu kışkırtıcı, düşmanca söylem sahiplerinin son dönemde daha pervasız ve saldırgan bir tutuma yöneldikleri malumdur. Bu kirli odaklarca yakın dönemde büyüyen ekonomik sorunlar da istismar edilerek muhacir karşıtlığı üzerinden toplumu huzursuzluğa ve ülkeyi istikrarsızlığa sürükleme gayretlerine ivme kazandırılmıştır. Yalanlarla örülü tezlerle, bilhassa sosyal medya mecralarında köpürtülen iftiralarla toplumun zihnine, ülkenin geleceğinin büyük bir tehdit altında olduğu korkusu yerleştirilmeye çalışılmakta; bunun için ahlaksız, vicdansız bir kampanya yürütülmektedir. 

Sistematik bir tarzda sürdürülen bu kirli kampanyanın bilhassa ırkçı propaganda ve yabancı nefretine açık kesimler arasında karşılık bulduğu görülmektedir. Zaten ideolojik gelenekleri itibariyle İslami kimlikle, İslami birikimle kavgalı bu çevrelerde Arap düşmanlığı, Arap nefreti akıl almaz boyutlara vardırılmış, insanlık dışı tavırlar yaygınlaşmıştır. 

En yaygın ve çirkin biçimde sosyal medyada doludizgin sürdürülen küfür ve hakaret kampanyasında somutlaşan bu nefret ve düşmanlık olgusu kimi zaman, İzmir’de bir belediye otobüsünde yaşandığı üzere, sokaklarda muhacir kadın ve çocuklara yönelen saldırganlık eylemleri şeklinde tezahür etmekte, kimi zaman da kendisini bazı yerel yönetimlerce uygulanan Arapça tabela yasağı şeklinde göstermektedir. Tüm bu çirkin, zalimane tavırların malum çevreler nezdinde İslami kimliğe, İslami hayat tarzına, ümmete duyulan alerjik reaksiyonların bir tezahürü olduğuna ise kuşku yoktur.   

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı temelinde dillendirilen söylemler bu hastalıklı ruh halinin bir cerahat gibi patlayıp ortalığa saçılmasına yol açmıştır. Ana muhalefet partisi liderinin uzun zaman önce başlattığı “muhacirleri gönderme” kampanyası süreç içinde adeta “Kim daha gaddar, kim daha ırkçı?” yarışına dönüşmüştür. Bir kısmı açıkça Esed rejiminin işbirlikçiliğini yapan nüfuz casusları eliyle halkı kin ve düşmanlığa sevk etme çabası sınır tanımaksızın devam etmektedir. Hiçbir insani, vicdani kaygının bulunmadığı; olgulara yönelik bir anlama çabasının ya da adalet eksenli bir yaklaşım tarzının zerresine bile rastlanmayan bu kapsamlı nefret söyleminin şampiyonluğunu ise bir müddettir Ümit Özdağ ve çetesi yapmaktadır.  

Bu hastalıklı zihin yapısının başvurduğu en yaygın taktiklerden biri bazı göçmenlerce gerçekleştirildiği iddia edilen kimi kabahatlerin, birtakım kriminal hadiselerin genelleştirilerek bütün bir muhacir toplumunu ilzam ve itham etme aracına dönüştürülmesidir. 

Bir başka kara propaganda malzemesi de muhacirlerin ülke ekonomisine ağır bir yük teşkil ettiği, kamu kaynaklarının kendilerine akıtıldığı söylemidir. Oysa iş çevrelerinin, meslek örgütlerinin, ticaret ve sanayi odaları mensuplarının da çok iyi bildikleri şekilde muhacirler ülke ekonomisine yük teşkil etmeyip bilakis yük taşımaktadırlar. Elan pek çok iş alanında muhacirlerin varlığı üretimin devamı için zorunluluk mesabesindedir. Çoğunlukla en ağır işlerde, düşük ücretlerle çalışarak geçimlerini sürdüren bu insanları asalaklıkla suçlamak tam bir çarpıtmadır. Ve şüphesiz asıl asalak takımı kuruldukları koltuklarında, pahalı cep telefonlarıyla hiç durmadan muhacirler aleyhine yalanlar sıralayan, ırkçılıkla zihinleri büzüşmüş, vicdanları kararmış müfterilerdir.

Göçmenleri hedef alan ve neredeyse tamamı asparagas haberlere, iftiralara dayanan karalama kampanyalarının beslediği kötülük zinciri acı meyvelerini vermektedir. Bu düşmanlık atmosferi ve azgın kampanyalar nedeniyle yıllardır iç içe olduğumuz; ekmeğimizi, sevincimizi, derdimizi paylaştığımız muhacir kardeşlerimiz artık kendilerini rahat hissedememekte; sokakta, otobüste, işyerinde her an saldırıya uğrama endişesi duymaktadırlar. 

Yine sırf ten renkleri, yerel kıyafetleri vb. farklı görünüşleri yüzünden Türkiye’yi ziyaret eden kimi turistlerin sokaklarda saldırıya uğradığına dair haberler bir yandan bu ülke adına açık bir utanç tablosu meydana getirirken, aynı zamanda durumun vahametine de işaret etmektedir. Bu ırkçı çetenin kirli çabaları yüzünden Türkiye’nin İslam dünyasında uzun yıllar içinde inşa ettiği güven duygusu sarsıntı geçirmektedir. Bu karanlık odakların imaj karartmaya yönelik faaliyetleri nedeniyle gerek yatırım gerek turizm alanında Türkiye kayba uğramaktadır. Şüphesiz asıl büyük zarar ise toplumun huzurunun bozulması, gerilim ve tedirginlik atmosferinin ülke çapında yaygınlaşmasıdır. 

Olguları değil korkuları esas alan, adil ve mantıklı düşünme yerine fanatizme saplanmış bu halet-i ruhiyenin tedbir alınmazsa toplumu nereye sürükleyeceği bellidir. Bu yüzden ırkçılık, Arap düşmanlığı, göçmen karşıtlığı gibi duyguların tahriki üzerinden toplumun akıl sağlığını sakatlamaya, insani, vicdani değerlerini yitirip ülke insanını canavara dönüştürmeye, toplumu bir cinnet toplumu olmaya sürüklemeye çabalayanlar acilen engellenmelidir. Örgütlü biçimde halkı kin ve düşmanlığa tahrik; renkleri, kökenleri, dilleri nedeniyle farklı kesimleri tahkir faaliyeti yürüten odaklar cezalandırılmalıdır. Bu konuyla ilgili hükümetin ve yargı makamlarının acilen harekete geçmesi elzemdir. 

Hiç şüphesiz yüzlerce yıl önce engizisyon zulmünden kaçan İspanya Yahudilerine kucak açan Osmanlı’dan onurlu bir tarihi miras devralan bu halk işkence ve katliam tehdidi altındaki kardeşlerine kapılarını açarak gelecek nesillere yine onurla anılmayı hak edecek tarihi bir miras bırakmıştır. Bizler İslami kimliğin kazandırdığı kardeşlik bilinciyle ve insanlıktan, adaletten yana bir tavırla mazlumlarla dayanışmamızı sürdürürken, şeytan işi bir pislik olan ırkçılık günahıyla bu onurun çiğnenmesine ve gelecek nesiller nezdinde utançla anılmayı hak edecek bir zulmün üzerimize bulaşmasına asla izin vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.  

Özgür-Der