Kürt sorununa yönelik çözüm çabalarının arttığı, beklentilerin yükseldiği, buna paralel olarak tartışmaların da yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz. On yıllardır sürdürülegelen ırkçı-inkarcı devlet politikalarının diğer tüm toplumsal sorunlarda olduğu gibi bu sorunu da daha yakıcı hale getirmekten başka bir sonuç vermediği iyice açığa çıkmıştır. Böylece acilen çözüme yönelik somut adımlar atılması gerektiğine ilişkin iddialarımız bugün bizzat devletin en tepe yöneticilerinin açıklamalarıyla ispatlanmıştır.
Gelinen bu acı nokta ümmetten bir ulus yaratma çılgınlığıyla on yıllardır bu toplumu zorbaca yöntemlerle şekillendirmeye çalışanların eseridir. “Kemalist-laik Türklük” anlayışını tüm halka baskı araçları marifetiyle dayatan bürokratik oligarşi rejiminin devlet politikalarının iflası tescillenmiştir. Buna karşın ülkenin sorunlarının ancak adalet ve kardeşlik eksenli bir yaklaşımla çözülebileceğini, halkın ortak kimliğini ve değerlerini esas almayı gerektirdiğini, bunun da öncelikle ırkçı-inkarcı resmi ideolojiyle hesaplaşmayı zorunlu kıldığını savunanlar ise bir kere daha haklı çıkmışlardır.
Yaklaşık bir asır önce ülkeye egemen olan ırkçı-şoven zihniyetin bu topraklara tümüyle yabancı bir yaklaşımla mevcut sınırlar dâhilinde ulusal bir kimlik yaratma çabalarının ürettiği Kürt sorununun yol açtığı mağduriyetlerin, acıların ve zulümlerin artık son bulması bugün halkın ortak talebi haline gelmiştir. Bu çerçevede hükümetin “Kürt açılımı” başlığıyla kamuoyunun gündemine taşıdığı tartışma ve müzakere sürecini olumlu, hayırlı ve desteklenmesi gereken bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz.
Şüphesiz asırlık bir geçmişi bulunan Kürt sorunu, adeta kangrenleşmiş ve çatışan tarafların milliyetçi yönlendirmeleriyle toplumsal yapıda bir tür fay kırıklarına, derinleşme eğilimi gösteren kutuplaşmalara sebebiyet vermiştir. Böylesi köklü bir sorunun kısa vadede ve tepede alınacak birtakım politik kararlarla külliyen çözümünü ummak fazla iyimserlik olur. Kaldı ki İslami kimliği toplumsal hayatın bütününden dışlayan ve ulusal-laik ideolojik zihniyeti esas alan bir sistemin hiçbir soruna bütüncül bir çözüm sunabilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte yaşanan acıların azaltılması, mağduriyetlerin giderilmesi noktasında yapılabilecek çok şey olduğu da açıktır.
Öncelikle yapılması gereken şey konuyu ırkçı-şoven propagandalardan ve klişelerden uzak bir biçimde, soğukkanlı bir şekilde tartışma düzlemine taşımaktır. İkinci adım süreç içinde hakkaniyet ölçüleri dâhilinde atılacak adımlarla çözümün zeminini güçlendirmek olmalıdır. Sorunun çözümüne yönelik atılacak adımların sonuç vermesinin ise ancak toplumun tüm kesimlerinin adalet eksenli taleplerinin dikkate alınmasıyla mümkün olacağı açıktır.
Bu noktada resmi ideolojik zihniyetin ve bürokratik oligarşik yapılanmanın çözüm önünde devasa bir barikat teşkil ettiği tartışmasızdır. Bu gerçeği de göz önünde bulundurarak, Kürt sorununa çözüm arayışında samimi ve tutarlı bir yönelim içindeyse AK Parti Hükümeti’nin mutlaka otoriter devlet ideolojisinin dayattığı düşünce biçimine, dünden bugüne tabulaştırarak muhafaza etmeye çalıştığı kavramlara, anlayışlara ve politikalara yönelik sorgulayıcı, eleştirel bir yaklaşımı öne çıkartması elzemdir.
Bu çerçevede ilk elde yapılabilecekler babından kamuoyu gündeminde yoğun biçimde tartışılmakta olan şu adımların atılması gerektiğini hatırlatıyoruz:
• Etnik kimlik dayatmasına her alanda son verilmeli, mutlu olmak için şu veya bu kavme mensubiyeti dayatan cahili anlayış okuldan sokağa, medyadan kışlaya kadar her yerde terk edilmeli; bu çerçevede sivil ve katılımcı bir süreç dâhilinde hazırlanacak ve her türlü etnik tanım ve sınırlandırmalardan arındırılmış yeni bir anayasa yapılmalıdır. Anayasada Türklükle birlikte Kürtlük ifadesinin de kayıt altına alınması çabaları yerine etnik kimliklerin referans alınması yaklaşımından tümüyle vazgeçilmelidir.
• Kur’an-ı Kerim’de buyrulduğu üzere Rabbimizin ayetlerinden olan farklı dillere saygı gösterilmeli; bu çerçevede despotik anlayışın bu topraklarda konuşulan dillere ve hassaten de Kürtçeye karşı on yıllardır sürdürdüğü düşmanlığa son verilmeli; Kürt halkının dilini sadece özel hayatta değil, eğitimden medyaya tüm kamusal alanda da serbestçe konuşmasına, geliştirmesine, öğrenmesine ve öğretmesine imkân sağlanmalıdır.
• Anaların gözyaşlarının daha fazla akmaması ve bundan böyle tek bir can kaybının dahi yaşanmaması için silahların susturulmasına öncelik verilmelidir. Bu çerçevede TSK operasyonlarını durdurmalı, PKK da koşulsuz olarak silahlı güçlerini ülke dışına çıkartmalıdır.
• Sorunun çözümüne yönelik ciddi bir katkı sağlayacağı tartışmasız olan af konusunu adeta kan davası mantığıyla örtmeye yönelik sığ ve intikamcı propagandalara prim verilmemeli; genel siyasi affın koşulları aşamalı biçimde hazırlanmalıdır.
• Yıllardır yürütülen milliyetçi propaganda ve şartlandırmalar neticesinde toplumsal kesimler arasında üretilmiş bulunan psikolojik mesafenin ve ayrılıkların giderilmesi için kardeşlik bağı öne çıkartılmalı; Kemalist eksenli toplumsal mühendislik projesinin sadece dayatma ve çözümsüzlük doğurduğu gerçeği ile açık yüreklilikle yüzleşilmelidir.
ÖZGÜR-DER
22 Ağustos 2009