Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında meydana gelen olayların sıcaklığı kaybolmadan İran şimdi de terör hadisesiyle yüz yüze. İran’ın Zahedan’a bağlı Servaz şehrinde 18 Ekim’de yapılan canlı bomba eyleminde 50 kişi hayatını kaybederken onlarca kişi de yaralandı. Aralarında Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Vekili Tuğgeneral Nurali Şuşteri’nin de bulunduğu 6 generalin hayatını kaybettiği olay, İran’ın son yıllarda uğradığı en büyük terör saldırısı. Eylemi gerçekleştiren İran Halk Direniş Örgütü ya da diğer adıyla Cundullah’ın da bugüne kadar yaptığı en büyük eylem. Eylemin yapıldığı Sistan-Belucistan bölgesi İran’ın güneydoğusunda, Pakistan-Afganistan sınırında yer alıyor. Yaklaşık 2 milyon 250 bin nüfusa sahip ve büyük çoğunluğu Sünni olan yöre halkı Beluc. Burası aynı zamanda ekonomik açıdan İran’ın en yoksul bölgelerinden.
İslam Devrimi’nin ilk yıllarından itibaren bölgede ciddi güvenlik zaafiyeti yaşanıyor. Afganistan’da üretilen uyuşturucu trafiğinde önemli geçiş noktalardan biri olması dolayısıyla yıllardır İran güvenlik güçleriyle kaçakçılar arasında sürekli çatışmalar meydana geliyordu. Siyasi boyuttan çok ekonomi kaynaklı bu çatışmalarda çok sayıda asker ve polis hayatını kaybetti. 2003 yılında ise farklı bir durum ortaya çıktı. Kendilerine Cundullah adını veren bir grup, Devrim Muhafızları, asker-polis ve devlet yetkililerine saldırılar gerçekleştirerek, karakol baskınları, yol kesmeler ve adam kaçırma, rehin alma şeklinde 50’nin üstünde eylemle bölgedeki güvenlik sorununu üst düzeye çıkardı. Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı’nı öldürecek derecede bir eylemi ortaya koyan Cundullah’ın daha önceki eylemlerinde de önemli kayıplar yaşandı. 25 Mart 2008’de Bam-Kerman otoyolunun kapatılarak 22 kişinin öldürülmesi; 29 Mayıs 2009’da Sistan-Belucistan eyaletinin başkenti Zahidan’daki Şiilere ait Emir-el Müminin Camii’nde 25 kişinin ölümüne ve 119 kişinin yaralanmasına yol açan bombalama gibi eylemler neticesinde 6 yılda 400’e yakın İran güvenlik gücünün hayatını kaybettiği belirtiliyor. Hakeza fidye için adam kaçırma ve rehin alma da örgütün sık başvurduğu yöntemlerden. 2006 yılının Aralık ayında Türkiyeli 3 paraşütçünün kaçırılması olayı buna örnek gösterilebilir. 24 gün süren bu eylem TC Dışişleri’nin devreye girmesiyle sona ermişti. Diğer önemli eyleminde ise Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın 2005’te Belucistan seferinde konvoyuna saldırıda bulunarak bir korumasının hayatını kaybetmesine yol açmıştı.
Peki, kim bu Cundullah? Ne yapmak istiyor, arkasında hangi güçler var? 2003 yılında kurulan örgütün ismi İran Halk Direniş Örgütü. Liderliğini ise Pakistan’da medrese okumuş 27 yaşındaki Abdulmelik Rigi yapıyor. Örgüt içerinde Emir Abdulmelik Beluc ismini kullanıyor. Yani İran’ın da bir Emir’i var artık! Ehli Sünnet’in ve Beluc topluluğunun haklarını koruma iddiasında. Abartı payını da hesaba katarak silahlı militan sayısının 1000 civarında olduğu söyleniyor. Toplumsal meşruiyet açısından Beluciler arasında fazla zorlandığını söyleyemeyiz. Sınırın iki tarafında da yani hem İran hem de Pakistan’da kendilerini destekleyecek geniş kesimler bulunuyor. Muhtemelen örgüt bundan sonra eylemlerini özellikle başkent Tahran olmak üzere İran geneline yaymaya çalışacaktır.
Cundullah’ın ortaya koyduğu eylemler en başta kimin işine yarıyor sorusundan hareketle örgütü Amerikalıların kurup yönlendirdiğine dair kanaatler yaygın. Hadiseleri, kişi ve kurumları izah ederken ilk başta ve her zaman arkasında komploculuk arayan bir siyasal zihin için eylemin kime yaradığı tespitinden hareketle kesin yargıya varmak çok kolay. Amerikalılar Cundullah’la irtibata girmeye çalışmış olabilirler. Hatta bazı yardımlar da yapmış olabilirler. Yine İran’ı istikrarsız hale getirmenin en kolay yollarından biri olan mezhep ve etnik çatışma yolunu uygulamak için örgüt dışarıdan desteklenebilir. Hakeza Pakistan üzerinden bu örgütü yönlendirmeye de çalışmış olabilirler. Ama bu durum Cundullah’ı ortaya çıkaran siyasi, kültürel, ekonomik koşulları göz ardı etmeyi gerektirmez. Üzerine bomba koyup bir Şii camisine gidip kendisini patlatan failin ruh hali doğru tahlil edilmeden, tüm bu eylemlerin arkasında ABD ya da İngiltere var demek yeterli ve doğru bir bakış açısı sunmuyor. Unutmayalım ki, camilerin Sünni ve Şii diye ayrılmış olmasından bahsediyoruz. Mezhepçilik nasıl bir hastalık ise yalnızca Allah’a kulluk edilmesi gereken mekânları dahi bölebiliyor. Bu bağlamda Irak’ta meydana gelen özellikle geçtiğimiz yıllarda Şii-Sünni çatışmasını derinleştiren sürecin yansıması açısından da en uygun bölgelerin başında Sistan-Belucistan geliyor.
Cundullah’ın ortaya çıktığı topraklar özellikle Pakistan tarafındaki Belucistan bölgesi mezhep kavgaları açısından zirve yapmış bir bölge. Şiilerin abartılı törenleri ve bazı söylemlerini katledilmeleri için yeterli delil sayan Sepah-ı Sahabe adlı örgüt yıllardır bölgede Şiilere yönelik eylemler gerçekleştiriyor. Buna karşı kurulmuş Şii Sepah-ı Muhammed örgütü de aynı yöntemleri kullanarak Sünnileri öldürüyor. İki taraf da bedenlerine bomba bağlayıp birbirlerinin camisine sefer düzenliyor. İfrat ve tefrit açısından son derece mümbit topraklar! Kullandığı yöntemler ilk başta örgütün el-Kaide ile irtibatlı olduğunu akıllara getirse de bunu doğrulayacak somut örnekler yok. Belki örgüt el-Kaide’den çok Taliban’a daha yakın duruyor, diyebiliriz. Cundullah, mezhebî ve kavmî talepleri ön plana çıkarıyor.
Silahlı mücadele vermelerine yol açacak derecede İran’da Sünniler ve Beluclar üzerinde bir baskı var mı? Şiiliğin tarihte meydana gelmiş olayları şimdi yaşanıyormuş gibi yansıtan söylemleri, merasimleri Sünnileri doğal olarak rahatsız ediyor. Kuşkusuz İran İslam Cumhuriyeti, Sünni mezhepten vatandaşlarının haklarını karşılama noktasında devlet olarak üzerine düşenleri yeterince yapmıyor. Örneğin başkent Tahran’da yüz binlerce Sünni olmasına rağmen hâlâ kendi fıkıhlarını da öğretebilecekleri ve yaşayabilecekleri okul ve camileri bulunmuyor. Belucistan bölgesi ise ekonomik açıdan son derece kötü şartlara sahip. Haklar noktasında devletin ciddi ihmalleri söz konusu. Ama bütün bunlar silahlı mücadeleyi gerektirecek boyutlarda hususlar olarak görülebilir mi?
İran devleti Cundullah meselesini çözme amacıyla bölgeye yönelik çalışmalarını artırmıyor değil. Bu bağlamda bölgenin ileri gelenleriyle diyalogları artırmaya çalışıyor. Aslında Cundullah’ın son saldırısı da neticede yerel önderler, ulema ve Devrim Muhafızları yetkililerinin katıldığı toplantıya yönelikti. Hayatını kaybedenler içerisinde Sünni yerel önderler ve ulemadan insanlar da yer alıyor ki bu gibi örneklerin artması durumunda Cundullah ile Beluclar arasında ileride ciddi sıkıntılar meydana gelecektir. Hakeza saldırıda hayatını kaybeden Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Nurali Şuşteri de Sünnilerle ilişkisi iyi olan komutanlardan idi.
İran’ın Cundullah’la ilgili olarak Pakistan’ı suçlayan yaklaşımı da gerçekleri pek yansıtmıyor. Çünkü Pakistan’ın İran’la üst düzeyde stratejik ilişkileri bulunuyor. Bir örgüt için bu ilişkiler gözden çıkarılamaz. Ayrıca Pakistan devletinin kendisi de şiddet sarmalına düşmüş durumda. Üstelik Pakistan istihbaratının örgüt elemanlarına yönelik operasyonları aralıksız sürüyor. Nitekim Pakistan geçen sene Abdulmelik Rigi’nin kardeşi Abdulhamid Rigi örneğinde olduğu gibi bazılarını İran’a teslim etmişti. Abdulmelik Rigi ve Cundullah kadrolarının Pakistan’da bulunmalarından dolayı İran’ın sınır ötesi harekâta yönelik adımları da sorunu çözmeye çok fazla yardımcı olmayacaktır. Neticede arazi ve toplumsal yapı böyle bir örgütü barındırmak için son derece müsait.
İran’ın kısa sürede Cundullah olayını ortadan kaldırabileceğini söylemek mümkün gözükmüyor. Ama bu örgütü ortaya çıkaran toplumsal, kültürel, ekonomik şartları düzeltebilir. Neticede sorunların ne olduğu noktasında net bir tablo karşımızda bulunmaktadır. Önemli olan çözüme yönelik bu iradeyi ortaya koymaktır. Vahdete zarar verici söylemlerin devlet tarafından desteklenmemesi ve bu gibi çabaların engellenmesi, Sünnilerin mezhebî haklara ilişkin taleplerinin karşılanması, Sistan-Belucistan bölgesinin ekonomik anlamda desteklenmesi, halkın taleplerini seslendirebileceği kanalların oluşturulması ve bunların sürekli açık tutulması gerekiyor. Elbette bütün bunların yapılması şiddetin ortadan kaldırılmasına yetmeyebilir. Geçtiğimiz Ağustos ayında Gazze’de yaşanan Cund-u Ensarullah örneğinde olduğu gibi mantıklı ve makul gerekçeler olmasa dahi şiddet kullanmaya devam eden gruplar maalesef her zaman olacaktır.