18 Ekim Cumartesi günü Haksöz Dergisinde Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi konusunun değerlendirildiği bir panel düzenlendi. Prof. Dr. Ahmet Ağırakça'nın yönettiği panele konuşmacı olarak Ali Bulaç, Süleyman Arslantaş ve Rıdvan Kaya katıldı. Ağırakça açış konuşmasında Ümmetin bir parçasının işgal altında olduğu bir dönemde İslam Dünyasında yayın yapan çeşitli medya kanallarına yansıyan tezkere sonrası Türkiye hakkındaki görüş ve değerlendirmeleri aktardı. Tepkilerin genelde hayal kırıklığı ve öfke içerdiği görülüyordu. Aynı zaman diliminde Amerika'nın Sesi Radyosunun yayınlarında İse Ak Parti hükümetine tezkere dolayısıyla tebrik ve teşekkürlerin iletildiğini hatırlatan hoca, Avrupa basınında ise genellikle "Doların Rolü" gibi başlıkların hakim olduğunu belirtti. Müslüman ülkelerdeki medya kurumlarında da halka yöneltilen "TC askerinin Irak'a gitmesine nasıl bakıyorsunuz?" sorusuna "TC'nin İslam dünyasında ABD ve İsrail'le aleni işbirliği yapan tek ülkedir", "TC Irak'a asker göndermekle İslami Direnişçiler, Arap ulusçuları ve Saddamcıların saldırılarına maruz kalacağını bilmelidir." "TC asker göndermekle İslami direnişi zayıflatacak ve Amerika'nın ekmeğine yağ sürecektir." "Irak'a işgalci güç olarak gitmiyoruz demek hiçbir şey değiştirmez. Irak'a üniformalı olarak gelen asker niye geliyor? Göstermelik hastane yapmaları işgali örtemeyecek" gibi cevapların verildiğini anlatan Ahmet Ağırakça bu konudaki sözlerini Felluce belediye başkanı'nın "TC Askeri Felluce'ye gelirse kasabamız onlar için cehennem olacaktır." mealindeki çarpıcı sözlerini aktardıktan sonra TC Dışişleri bakanlığının tüm bu tepkileri bilmesine rağmen bu kararın arkasında durmasının ciddi bir basiretsizlik olduğunu söyledi ve işgalin Ümmet açısından nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorusunu yönelterek ilk sözü Ali Bulaç'a verdi.
Bulaç, "Bir müslüman olarak benim için önemli olan bu olayın neresinde duruyorum? Benim zihnimi meşgul eden soru budur" diyerek sözlerine başladı. Irak'taki direnişi uluslararası mücahitler grubunun yürüttüğünü Bosna'da, Çeçenya'da, Keşmir'de ve dünyanın birçok bölgesinde örgütlenebilen bu insanların Irak halkından da büyük bir destek aldıklarını belirtti. Irak'taki direnişin ikinci ayağının Saddam yanlıları olduğunu, Cumhuriyet Muhafızlarından arta kalanların da bu grup içinde direnişe katıldıklarını söyleyen Bulaç, bu grubun Irak içinde bir geleceklerinin bulunmadığını da ekledi. Üçüncü olarak ta gayrinizami olarak kendiliğinden doğan halk güçlerinin direnişe katkıda bulunduklarını söyledi.
"Irak'taki Kürtlerin psikolojik bir meşruiyet krizi" içinde olduklarını İslami Kürt grupların ABD saldırılarından ağır darbeler aldıklarını ve güneye kaydıklarını belirten Ali Bulaç işgal sonrası Kürtler arasında İslami muhalefetin varlığı bu grubun kendi iktidarlarını sorgulama şansını doğurabilir yorumunda bulundu.
Şiiler'in ise ABD politikası doğrultusunda hareket ettiklerini söylemenin güç olduğunu ve Irak'ın geleceği hakkındaki temel taleplerinin Irak'ın İslami bir anayasasının olması olduğunu belirtti. Bulaç, bu isteğin bile başlı başlına bir çatışma potansiyeli teşkil ettiğini söyledi. Amerikan gücünün tüm dünya için ciddi bir tehdit olduğunu ve bu tehdide karşı koyabilecek başka bir dünya gücünün bugün için bulunmadığı tespitini yaptı. Amerika'nın egemenlik kavgasını İslam coğrafyası üzerinde yürüttüğünü ve bu coğrafyadaki yönetimlerin baskı rejimlerinin bu projeyi beslediğini belirtti. Bu coğrafya için söylenebilecek ikinci nokta ise sosyal adaletsizliğin müslüman coğrafya için hakim olduğudur.
Üçüncü önemli temel problem İslam'ın modernizme meydan okuyan doğasıdır. Ali Bulaç İslam'ın bir yaşam tarzı olmasının doğal sonucu olarak Amerikan emperyalizmiyle çatışma yarattığını belirtti. Bulaç, son olarak önemli noktalardan birinin de Siyonizm'in Filistin'i gasp etmesi sorunu olduğunun altını çizdi. Bu sorunları çözebilecek üç alternatifin olduğunu Liberallerin, Sosyalistlerin ve İslamcıların geleceklerine ve söylemlerine baktığınızda ilk ikisinin köken ve söylem itibariyle yeterli donanıma sahip olmadıkları tespitinde bulundu.
Ahmet Ağırakça daha sonra sözü Süleyman Arslantaş'a verdi. Arslantaş, Ankara'da iki farklı odak olduğunu bunların rejim merkezli ve devlet merkezli odaklar olduğunu ileri sürdü. Tezkere kararlarının da Rejim refleksiyle değil devlet refleksiyle alınan kararlar olduğunu düşündüğünü söyledi. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi gerektiğini savunan Arslantaş bunun Türkiye'nin tarihi sorumluluğu olduğunu, Türkiye'nin Irak'taki varlığının İsrail'in Ortadoğu'daki hakimiyeti karşısında bir bariyer olacağını belirtti. Türk askerinin Irak'a giderse müslüman unsurlarla çatışma iddiasının abartıldığını söyleyen Arslantaş bu abartının arkasında da Siyonist propagandanın ve kısmen de Kürt güçlerin olduğunu düşündüğünü belirtti. Türk askerinin Irak'a girmesini istemeyen Şiilerin de Amerika'yla zımnen işbirliği içinde olduğunu iddia etti.
Ahmet Ağırakça Süleyman Arslantaş'ın İsrail'e TC'nin Irak'ta bariyer olacağı iddiasına karşı TC'nin İsrail'le apaçık ittifak yapan tek ülke olduğunu hatırlattı ve "TC Irak'a girmekle acaba İsrail'e bariyer mi, yoksa ona kalkan mı olur?" sorusunu yöneltti. Arslantaş, bu konuda politika geliştirirken Amerika'da yahudi kökenli politikacılarla hristiyan kökenli politikacıların çatışmasının yansımalarının dikkate alınması gerektiğini vurguladı.
Son konuşmacı olarak söz alan Rıdvan Kaya ise sözlerine Süleyman Arslantaş'ın tezlerini eleştirerek başladı ve "TC'nin dünyanın herhangi bir yerinde İslam'a ve Müslümanlara hayrı dokunacak bir iş yapabileceğini düşünmediğini" söyledi. Irak'a asker gönderme kararının hükümetin yada yerli egemenlerin inisiyatifiyle alınmayıp ABD zoruyla alınan bir karar olduğunu dolayısıyla bu kararda ülke yararına yada ulusal çıkarlar adına birtakım kerametler aramanın beyhude olacağını, kaldı ki ülke çıkarlarının gayrı meşru bir girişime meşruiyet kazandırmaya yetmeyeceğini vurguladı. Asker göndermenin öncelikle içeride Kürt sorununu yeniden kanatacak, daha vahim olarak da Türkiye halkı ile Ortadoğu halkları arasında nefret duygularını kışkırtabilecek bir tehlike oluşturduğunun altını çizen Kaya, insani, ahlaki ve İslami sorumluluklarımızın her aracı kullanarak Türkiye devletinin bu politikasına karşı çıkmayı gerektirdiğini söyledi. Irak'tan gelecek tabutlar konusunun ciddi bir sıkıntı oluşturacağının açık olduğunu söyleyen Kaya, bununla birlikte bundan daha vahiminin ise birilerinin bizler adına, bu ülke insanı adına Irak'ta ülkelerini savunan ve işgale karşı savaşan direnişçileri öldürmesi, cinayetler işlemesi olacağını hatırlattı. Irak'taki direnişin sadece Irak'la sınırlı algılanmamasını, ABD'nin İran'ı, Suriye'yi, Lübnan'ı hedef alan yayılmacı planları göz önüne alındığında Iraklıların aynı zamanda ileride söz konusu olabilecek yeni Amerikan saldırganlıklarının önünü kesen bir direniş olduğunu ve bu yüzden de desteklenmesi gerektiğini söyledi.