Irak Kürdistanında 4. dönem parlamento seçimleri ülke genelinde işgalin geriye bıraktığı siyasi istikrarsızlık, sürgit devam eden patlamalar ve yol açtığı kaos ve yoğun ekonomik sefalet ortamında yapıldı. Ülkenin coğrafi olarak kuzeyine düşmekle beraber siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan adeta bağımsız bir devlet görünümü arz eden ve ayrıca defacto yönetimle idare edilen Kürdistan bölgesi, ülke genelinde yaşanan siyasal istikrarsızlık, güvenlik sorunları ve ekonomik çöküşe oranla daha avantajlı bir görünümde. Türkiye’yle ekonomik olarak yakın ilişkileri olan bölge ayrıca Ortadoğu’daki Kürt sorununun yaşandığı bölge devletleri ve bu devletlerdeki Kürt hareketleri üzerinde de psikolojik ve stratejik etkilere sahip. Bölgenin özellikle de ekonomik alanda kalkınma trendine hızla girmesi, küresel sermayenin yoğun etkinliğine mazhar olması ve ek olarak da uluslararası siyasal aktörlerin ilgisi kapsamında olması “Yeni bir Dubai mi kuruluyor?” sorusunu birkaç yıldır sorduruyor.
İşgal atmosferinde oluşan ve hızla teknik anlamda modernleşmeye doğru giden Irak Kürdistanı, bu kez de parlamento seçimleriyle gündem oldu. Bölgesel konjonktürün de etkisiyle bu seçimler Kürtler kadar bölge ülkeleri ve uluslararası basının da ilgisine mazhar oldu.
Irak Kürdistanındaki Siyasi Haritayı Değiştiren Bir Seçim
21 Eylül’de yapılan seçimlere otuzun üzerinde parti veya liste katıldı. İktidarda olan KDP ve KYB’nin dışında, muhalif konumda olan liberal-demokrat Goran Hareketi, İslamcı Yekgırto, Komel ve Bızotnewey ile Apocu PÇDK başta olmak üzere değişik görüşlerde olan birçok kesim yarıştı.
28 Eylül’de oyların yüzde 97’sinin sayıldığı ve resmi sonuçların açıklandığı seçimin sonuçları gerek içeride gerekse de dışarıda birçok kesim açısından sürpriz şeklinde karşılandı. Çünkü bu seçimler sonucunda Irak Kürdistanının iki partili siyasal yapısında ilk defa bu büyüklükte bir kırılma yaşandı. Kırılma, sistemin kurucu partilerinden biri olan KYB’nin yaşadığı büyük hezimetti.
Doğrusu demokratik ölçüler dikkate alındığında Irak Kürdistanında bölgedeki birçok ülkeye oranla daha demokratik bir seçim sistemi olduğu söylenebilir. Buradaki seçim sisteminde herhangi bir baraj söz konusu değil. Her oy hem aday olan kişiye hem de o adayın girdiği listeye verilmiş sayılıyor. Ek olarak en az 5 sandalye kazanan bir partiye parlamentoda grup kurma hakkı veriliyor.
Bölgede ilk kez elektronik sistemle oy kullanıldı. Ve böylece muhalefetin muzdarip olduğu istismarın önüne geçildi. Denilebilir ki ilk kez bölgede şeffaf bir seçim yapıldı. Ortaya çıkan sonuçlar bu nedenle bölgenin siyasi haritasının ve toplumun temayüllerinin tanımlanması açısından önem arz etmekte, bilimsel veri oluşturmaktadır.
Ne var ki bütün olumluluklara karşın nihayetinde propagandanın yasak olduğu bir seçim gerçekliğinden bahsediyoruz. Siyasi propaganda yasak olduğu için parlamento seçimlerine giren partilerin seçim sloganları ve vaatlerinin ne olduğunu saptamanın zorlukları var. Ayrıca propagandanın yasaklanmasının seçmen tercihleri üzerinde etkili olduğu da unutulmamalı. En nihayetinde yarışan partiler vaat ve programlarını kitlelere propaganda edememişlerdir. KDP-KYB gibi hâkim güçler açısından ise bu yasak bir anlam ifade etmemekte. Çünkü muhalefetin de deyimiyle bu partiler devlet ile özdeş algılanmakta ve toplumun kaynaklarını kendi propagandaları için fütursuzca kullanmaktadırlar. Ancak buna rağmen ortaya çıkan sonuçlar muhalefet açısından gayet memnuniyetle karşılandı. Bu sonuçlar Kürdistan siyasetinin demografisinde önemli değişiklikler yaparak yeni siyasi aktörleri öne çıkaracağa benzemektedir.
Seçimlerde 2 milyon 800 bin kayıtlı seçmenin yaklaşık yüzde 74'ünün sandığa gittiği söyleniyor. Bu katılım oranı bölge tarihinde en yüksek düzey olarak kabul ediliyor. Ancak yaklaşık yüzde 30’luk bir kitlenin seçimlere katılmama nedenleri üzerinde neredeyse hiç durulmadı. Bu büyük bir eksiklik olup bölgenin siyasi, toplumsal ve ideolojik yapısının daha adil çözümlenmesi önünde de engel oluşturmaktadır. Mesela Erbil’de yüzde 55 olarak kaydedilen katılım oranı Süleymaniye gibi stratejik bir bölgede yüzde 50 ile sınırlı kalmış. Ayrıca Duhok gibi merkezî bir bölgede katılım yalnızca yüzde 57’de seyrederken Halepçe’de katılım oranının neden sadece yüzde 60’la sınırlı kaldığının muhasebesinin yapılması gerekiyor. Bu sessiz çoğunluk acaba sistemin işleyişinden ve mevcut siyasal partilerden umutsuz mu? Küskün ve umutsuz kuşak olarak tanımlanabilir mi? Bu sessizler ordusu tutumunu ne ile izah etmektedir? Bu ve benzeri soruları birilerinin kendine sorup sormadığını bilmiyoruz ancak sonuç olarak Irak Kürdistanında önemli sayıda bir kitlenin temayüllerinin seçim sonuçlarına yansımadığının açık kanıtı olan bu durumun çok da basının umurunda olduğu söylenemez.
Birinci parti konumunda olan KDP, tek başına kabineyi oluşturamadığından, koalisyon kaçınılmaz görünüyor. Meclis tablosu nasıl dizayn edilirse edilsin, gerçek şu ki Irak Kürdistanının siyasi haritası değişiyor: Artık iki partili dönem sona eriyor, siyasi aktörler çoğalıyor.
28 Eylül’de yüzde 97’sinin açıklandığı seçimin resmi sonuçlarına göre oyların partilere göre dağılımı aşağıdaki gibi oldu:
- Kürdistan Demokrat Partisi (KDP): 719.004
- Goran Hareketi: 446.095
- Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB): 323. 867
- Yekgirtoya İslam a Kurdistan (Kürdistan İslam Birliği): 178.681
- Komala İslamiya Kurdistan (Kürdistan İslami Cemaati): 113.260
- Bizotnewey İslami (İslami Hareket): 20.795
- Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK): 3.605
- Diğer: 71.015
Bu sonuçlara göre oyların yüzde 38.32’sini alan KDP, 111 sandalyenin 38’ini alarak birinci parti olmuştur. Yüzde 23.77’lik oy oranıyla ikinci parti olan Goran Hareketi 24 sandalye elde etmiş. Büyük hezimete uğrayan KYB, aldığı yüzde 17.26’lık oy oranıyla 17 sandalye kazanırken; İslami kimlikli partilerden Yekgırto yüzde 9.52’lik oyla 9, Komel aldığı yüzde 6.04’lük oyla 6 ve Bızotnewey de aldığı 20.795 oyla 1 sandalye kazanmış görünmektedir. Üç İslamcı partinin parlamentoya göndereceği toplam milletvekili sayısı ise 16 olmaktadır. Bu rakam Irak Kürdistanının en büyük ve eski partilerinden biri olan KYB’ye yaklaşıktır. PKK’nin Irak Kürdistanındaki siyasi uzantısı PÇDK’nin ise yalnızca 3.605 oy aldığı görülmektedir. PÇDK aldığı bu oy oranıyla bir milletvekili bile çıkaramamıştır.
KDP Bölgesinde İslamcılar, KYB Bölgesinde Liberaller Etkinliğini Artırıyor
Irak Kürdistanının üç seçim bölgesi var: Süleymaniye, Hewlêr (Erbil) ve Duhok. Geri kalan tüm şehir, kasaba ve yerleşim birimleri bu üç merkez arasında düzenlenmekte.
Erbil ve Duhok’ta KDP oyların çoğunu alırken, Süleymaniye’de ise Goran öne çıkmış durumda. Dolayısıyla muhalefet olarak İslamcı Yekgırto ile Goran etkinliğini artırmış görünüyor. Bunu şöyle de ifade etmek mümkün; KDP’yi zorlayan İslamcılar olurken, KYB’yi zorlayanlar ise liberaller olmuştur.
Oyların bölgelere göre dağılımına bakıldığında siyasi-ideolojik bölünme ve temayüllerin izi daha iyi saptanabilir. Üç stratejik bölgeden biri ve ayrıca KYB’nin geleneksel merkezi olan Süleymaniye’de Goran’ın birinci, KYB’nin ikinci parti olduğu görülüyor. Seçmen temayüllerinin aktığı üçüncü partinin ise İslamcı Yekgirto olması dikkat çekiyor.
Bir diğer stratejik bölge olan ve KDP’nin geleneksel merkezi sayılan Erbil’de ise KDP yine birinciliğini korurken Goran’ın ikinciliği KYB’den aldığı görülüyor. KYB’den hemen sonra ise İslamcıların ağırlığı öne çıkıyor. İslamcı Komel burada Yekgirto’dan bir adım önde.
Son olarak Duhok’ta ise adeta ideolojik kutuplaşmayı kalınlaştıran bariz bir farklılık dikkat çekiyor. Burada ezici üstünlüğü KDP elinde tutarken hemen arkasından Yekgirto’nun azımsanamayacak düzeyde bir tabana sahip olduğu görülmektedir. Diğer partilerin ise adeta asamblesi okunmamaktadır.
KYB Hezimetinin Muhtemel Nedenleri
Irak Kürdistanında uzun bir geçmişe sahip olan ve KDP ile sürekli iktidar nimetini paylaşan KYB’nin son seçimlerde neden bu büyük hezimeti yaşadığı birçok kesim açısından tartışma konusu yapıldı. Bölgede yaygın olarak iki neden öne sürülüyor: Birincisi, partinin kurucu karizmatik lideri Celal Talabani’den boşalan liderlik koltuğuna kimin oturacağı sorunu. Talabani’nin hayatta olup olmadığı bile merak konusu. KYB’yi toparlayacak ve tabana güven verecek bir liderlik sorunu, belirsizlik ve dolayısıyla güvensizlik bu sonuçlarda etkili görülüyor.
Bir diğer husus da halkla ilişkilerde yaşanan başarısızlıktır. Halkın KYB’nin hâkim olduğu yörelerde yol, su, elektrik ve gaz gibi temel ihtiyaçlar noktasında şikâyetleri yoğun olup özellikle de benzin fiyatlarından rahatsızlık duyduğu kaydedilmektedir. Goran gibi kendi içerisinde türeyen dinamik bir muhalif yapının yol açtığı moral bozukluğu ve KYB tabanı arasında oluşturduğu parçalanma ise en önemli faktör olsa gerek.
Sonuçların şaşkınlığını yaşayan KYB yetkilileri basına verdikleri demeçlerde özeleştiri yapmaktan ziyade seçimlerde hile yapıldığı kolaycılığına sarıldılar. Bölge tarihinin en şeffaf diye nitelendirilen seçimlerinin sonucu efendilerin lehine olmayınca iftiraya sarılarak kendilerini ve kitlelerini tatmin etmeye çalışıyorlar!
Sonuçların Gösterdiği Bir Diğer Gerçeklik: Demokratik Özerklik Projesinin İflası!
Daha önceki seçimlerde kısmi baskı ve yasaklamalara muhatap kılınarak seçime girmesi engellenen Irak Kürdistanı PKK’si PÇDK, bu yıl şansını denedi ancak istenilen başarıyı sağlayamadı. PÇDK özgür bir seçim durumunda yüksek başarı elde edeceğini iddia ediyor, basın yoluyla toplumun KDP-KYB statükosundan bıktığını ve PKK çizgisine büyük talep olduğunu söylüyordu ancak ortaya çıkan sonuç PKK çizgisinin bölgedeki güç ve etkinlik oranının çapını gözler önüne seriyor. Bırakalım parlamentoya girmeyi bu parti tek bir sandık bile kazanamadı! Aldığı 3.605 oyu ise büyük bir olasılıkla kendisinin inisiyatif alanında olan ve Türkiyeli Kürt göçmenlerin ikamet ettiği Mahmur Kampından devşirmiştir.
Bu sonuç Irak Kürdistanında iddia edildiğinin aksine PKK çizgisine hiç de sempati olmadığının açık göstergesi şeklinde okunabilir. Öte yandan yine bu sonuç Kürdistan’ın dört parçasını kapsayacak şekilde düzenlenen KCK’nın “demokratik özerklik” projesine bölgede talep olmadığının somut kanıtı. Onca iddia ve abartılı yorumlara karşın ortaya çıkan bu sonuç PKK basınında neredeyse hiç gündeme bile alınmadı. PÇDK ve PKK basını KCK projesi açısından büyük bir hezimet olan Irak Kürdistanı seçim sonuçları karşısında sağırları oynuyor!
Goran’ın Başarısı
Kürdistan’daki hâkim partisel vesayete karşı bir tepki olarak doğan Değişim/Goran hareketi, daha ilk günden özellikle de KYB tabanındaki arayışların toplandığı alternatif bir adrese dönüştü. Hareket liderliğinin çok yönlü eksiklerine rağmen toplumsal koşulların büyümesi yönünde elverişli ortam oluşturduğu söylenebilir. Kürdistan toplumu, özellikle de savaş dönemi kahramanlık kültüründen uzak yetişen genç kuşaklar karizmatik liderlikten ve KDP ile KYB’nin toplum ve siyaset üzerindeki vesayetinden bıkmış durumda. Toplumun önemli bir kısmı siyasette yeni yüzler aramakta. Böyle bir vasatta oluşan Goran hareketi kaçınılmaz olarak bir cazibe merkezine dönüştü.
Hareket daha önce 2010 yılında ilk kez girdiği parlamento seçimlerinde önemli bir başarı elde ederek 111 sandalyeli parlamentonun 25 sandalyesini kazanmıştı. Son seçimlerde ise başarısını artırarak sandalye sayısını 27’ye çıkarmış görünmektedir.
Goran hareketinin programına bakıldığında ise söylemsel düzeyde temel vurgular olarak birbiriyle ilişkili şu hususların öne çıktığı görülmektedir:
1- KDP ve KYB’nin kaynağını güçlü aşiretsel bağlardan, geçmişin kahramanlık edebiyatından ve dış güçlere bağımlı oportünist siyasetinden alan iktidar tekelini kırarak siyaseti gençleştirmek.
2- Parti olgusunu devletle özdeşleştiren siyasal kültürü değiştirmek.
3- KDP ve KYB’nin seçimlerde halka ait devlet bütçesini fütursuzca kullanmalarını, istismar ve toplumu manipülasyonunu engellemek.
4- KDP ve KYB’nin ekonomide oluşturduğu tekeli ve sistemin siyasal ve güvenlik birimlerinde inşa ettiği derin devlet yapısını ve toplum üzerindeki vesayetini sonlandırmak.
5- Bölgenin sahip olduğu zengin enerji kaynaklarından gelen gelirin KYB-KDP arasında bölüştürülmesine karşı çıkarak zenginliğin halka yayılmasını sağlamak.
6- Çağdaş Batı standartları çerçevesinde toplumu kalkındırmak, katılımcı demokrasi kültürünü yerleştirmek, sistemin hukuki yapısını insan hakları ve eşit vatandaşlık statüsü temeline oturtmak ve bireylerin yaşam standartlarını yükseltmek.
Etnik milliyetçiliği reddeden hareket, Suriye ve Türkiye’deki Kürt sorununu da bu ülkelerin iç sorunu olarak tanımlamakta ve bu bölgelerdeki Kürt hareketlerinden herhangi birinin ne lehine ne de aleyhine tutum belirlemenin ve içişlerine karışmanın yanlışlığını savunmaktadır. Yanı sıra doğrudan dahli bir yönlendirmeyi yanlış görmekle birlikte ilke olarak bölge devletlerinin Kürtlerle barışmasını tavsiye etmekte ve Suriye Kürtleri için federasyonu çözüm olarak görmektedir.
Goran, AK Parti hükümetinin Irak Kürdistanıyla ilişkilerini önemsediğini belirtmekte. Özellikle de enerji, tekstil, ticaret vb. ekonomik alanlarda var olan ilişkilerin her iki tarafa da kazandırdığını kabul etmekte ancak ilişkilerin salt KDP üzerinden yürümesini ve ekonomik alanla sınırlı olmasını eleştirmektedir. Türkiye’nin muhalif dinamikleri de muhatap alması gerektiğini belirten Goran, Irak Kürdistanıyla ekonomik ilişkilerin kurumsallaştırılması ve pragmatist etkilerden arındırılarak stratejik boyuta taşınması gerektiğini savunmaktadır. Hareket Türkiye’yi gerek ekonomik ve gerekse de siyasi açıdan Batı’ya açılan kapı olarak görmektedir.
Sonuçların İslamcılar Açısından Değeri
Son seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi Irak Kürdistanı siyasetinde öne çıkan bir diğer eğilimi de İslamcı partiler oluşturmaktadır. Bu partilerden Yekgırto’nun bölgedeki Sünni bloğu, hareket düzeyinde ise İhvan’ı; Komel’in ise daha çok Şii bloğu özellikle de İran rejimini referans aldığı söyleniyor. Bunlar da değişimden yana ancak ikame etmek istedikleri alternatif rejimin nasıl olduğu parti programlarında yeterince net değil. Daha kadim olan Bızotnewey ise önemli oranda etkinliğini bölgede yitirmiş görünmektedir.
İslamcı partilerin siyasal retoriğinde mevcut yapı ve bu yapı ile özdeşleşmiş partilere ilişkin pek eleştirel vurguları bulunmamaktadır. Muhalefet babındaki söylemleri daha ziyade ahlaki boyutla sınırlı olup uzun bir dönemdir alkol, fuhuş, yolsuzluk ve keyfi yönetim anlayışı gibi konuları gündeme almış vaziyetteler. İslamcılar, halkın da giderek derinden rahatsızlık duyduğu bu sorunların kaynağı olarak hükümeti ve özellikle de KDP’yi adres gösteriyorlar.
Netice itibariyle bu seçim sürecinde mevcut düzenden ve yönetim gerçeğinden memnun olmayanlar iki eğilimde buluşmuşlardır. Liberal paradigma uyarınca “özgürlük” ve “demokrasi” söylemini dillendirerek sistemi ve toplumu yeniden inşa etmeyi arzulayan ancak toplumun ekonomik ve siyasi sorunlarını önceleyerek reel-politiği savunan Goran; toplumsal bozulmadan rahatsız olan, daha ziyade ahlaki boyuttaki yozlaşma ve sekülerleştirici politikaların karşısında duran, siyasi alana ilişkin ulusal birlik vurgusunun altını çizen ve kendince ideal-politiği önceleyen İslamcılar.
Siyasi Yelpazenin Yeni Muhalif Aktörleri: İslamcılar ve Liberaller
Irak Kürdistanında Kürt siyasal oluşumlar arasındaki farklılıklar 1991’deki Çekiç Güç dönemine kadar çok belirgin değildi. Sistemin sistematik baskısı bu oluşumların hemen tümüne yöneldiği için baskı ortamı birlik ruhunu öne çıkararak farklılıkların üzerini örtüyordu.
Çekiç Güç sonrası dönemde bölgedeki siyasi arenada da farklılıklar belirginlik kazanmaya, farkın adresi olan İslami hareket varlığını görünür kılmaya başladı. KDP ve KYB geçmişten devşirdikleri güç ve imajdan da beslenerek ve izledikleri oportünist siyaset sonucunda bölgenin hâkim elitleri oldular. Irak Kürdistanı siyasetinde KDP daha ziyade muhafazakâr-demokrat eğilimi yansıtırken KYB ise bundan ayrılan bir unsur olarak sol, laik-seküler eğilimin cazibe merkezi oldu. Yine de bu iki hâkim parti arasındaki bölünme ideolojik olmaktan ziyade çıkarlar ekseninde gelişti. Irak Kürdistanındaki siyasi atmosferde ideolojik farklılığı ilk kez görünür düzeye çıkaran gelişme ise İslami hareketin gelişimi oldu. Şeyh Osman önderliğindeki İslami Hareket uzun bir dönem boyunca muhalefetin cazibe merkezi rolünü üstlendi. Daha sonraları kendi içerisinde usuli farklılıklardan dolayı bölünen bu hareketin siyasi sahnede bıraktığı en büyük oluşum Yekgirto oldu. Yekgirto uzun bir dönem boyunca, 2009’da Goran hareketi kurulana kadar ana muhalefet partisi rolünü oynadı.
Üçüncü dönem olarak tanımlanabilecek süreçte ise liberal-demokratik eğilimlerin öne çıkardığı yeni bir hareket olarak Goran kuruldu. Ve Goran hareketi kurulur kurulmaz Kürdistan siyasi hayatına damgasını vurmayı başardı. Hareket son seçimlerde de önceki seçimde elde ettiği başarıyı artırdı.
Irak Kürdistanında Goran hareketinin yanı sıra Sosyalistleri, PKK’ye yakın PÇDK’yi ve İslamcı partileri ortaklaştıran sistemsel sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunlar dolayısıyla adı geçen kesimler Goran’la koalisyon kurarak rahatlıkla 2009 seçimlerinde ittifak kurabildiler. Goran’ı doğuran sorunlar ve ortam daha önce adı geçen oluşumlar için de aynısıyla mevcuttu ancak bu ortamdan istifadeyle öne çıkan ve muhalefetin cazibe merkezine dönüşmek işgal sonrası Irak’ında Goran’a nasip oldu.
Bölgedeki karizmatik liderlik ve yol açtığı istismar adı geçen hareketlerin en temel sorunu. Yanı sıra bununla bağlantılı diğer sorunlar arasında KDP-KYB hegemonyasının devlet şeklinde algılanması, toplumsal ve siyasal yapı üzerinde kurduğu vesayet, güvenlikten ekonomiye hemen her alanda adeta bir aile şirketi gibi işleyen statüko temel oluşturmaktadır. İslamcılar ile Goran karşılaştırıldığında işleyişe dair tespitler düzeyinde benzeşen bu yapılar arasında neden Goran tez zamanda büyüdü de daha kadim olan İslamcı harekette pek gelişim gözlenmedi sorusu sorulabilir. Birçok nedeni olmakla birlikte burada belki birkaç faktöre dikkat çekilebilir.
Öncelikle şunu hatırlatmakta yarar var ki, parlamenter İslamcı hareket söz konusu sorunlara dönük eleştirisinin dozajını hiçbir zaman yüksek perdeden ilan etmedi. Geliştirdiği muhalif retorik daha çok KYB-KDP statükosunun yol açtığı ahlaki yozlaşmayla sınırlı kaldı. Hâlbuki toplumun özellikle de işgal sonrası bölgede yeni oluşan defacto yönetimin doğurduğu ekonomik sıkıntılar kitleleri özellikle de genç kuşakları bunaltmakta; mevcut siyasal statükonun köhnemişliği, veraset karakteri ve iktidar tekeli bıkkınlık yaratmakta; eğitim-öğretim düzeyinin yükselmesine bağlı olarak da genç kuşaklar arasında farklı yönelişler-arayışlar görülmekteydi. Böyle dinamik bir ortamda İslamcı hareket henüz kendisini yenileyemedi. Kuşatıcı bir retorik oluşturamadı.
Bu noktada Goran ise tam tersine zaten mevcut işleyişi en üst düzeyde eleştirerek, sorunları tanımlayarak ortaya netlik koydu. Siyasal ve ekonomik alanda statükonun yol açtığı sorunları açıkça teşhis edebildi ve muhalif tutumunu İslamcılar gibi salt ahlaki alandan ziyade daha reel olan siyasal ve ekonomik alana da yöneltmeyi başardı. İslamcıların realitenin bütünlüğünü önemli oranda kuşatamayan ahlak ağırlıklı ideal-politiğine karşılık olarak toplumun reel sorunlarına söylem düzeyinde de olsa eğilmeyi önceleyen siyasetiyle Goran’ın reel-politikçi eğilimi konjonktürel de olsa ortam bulabildi.
Goran’ın temel vurguları arasında demokrasi, özgürlük ve adalet başı çekmektedir. Ancak üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen Goran’ın kendisinin bile halen de tek şahısla yönetilen karizmatik liderlik gerçekliği, hâlâ kongresini yapamamış ve liderliği demokratik yollarla seçememiş olması bizzat hareketin kendi içerisinde de tartışma konusudur. Goran’ın siyasi yelpazedeki yükselişinin ideolojik kimlik, homojenlik ve programdan ziyade kendisinden koptuğu KYB’nin çözülüşü, statükonun kokuşmuşluğu ve tüm bunların toplum psikolojisinde yol açtığı tepkiyle doğrudan bağlantılıdır. Özetle Goran’ın yükselişi ve cazibesi kaynağı iyi tasarlanmış bir toplum mühendisliği ve değer temelli siyaset doğrultusunda değil, konjonktüreldir.
İslamcı hareket ise siyasi yelpazedeki üç parçalı yapısına ve daha ziyade ahlaki sorunları önceleyen siyaset-muhalefet anlayışıyla eksikler taşımakla birlikte toplumun öz değerleri, yerleşik kültür ile daha bağlantılı, toplumsal ilişkilerde halka daha çok güven vermekte ve program düzeyinde kitlelerin önüne serdiği ideal gelecek tasavvuruyla daha homojen ve istikrarlı bir yapı sunmaktadır. Kimlik bazında İslamcı hareket daha homojen ve tutarlı. Ayrıca Goran’a kıyaslandığında başarısızlığının nesnel koşullarla da büyük oranda ilişkisi bulunmaktadır. Keza İslamcı hareket Irak Kürdistanı siyasi elitlerinin sahip olduğu maddi imkânlara hiçbir zaman sahip olamamıştır. Yanı sıra bu hareketlerin dayandığı bölgesel ve küresel güç odaklarının sunduğu imkânlardan mahrum bırakılmıştır. Ek olarak da hem Saddam rejimi ve hem de bölgedeki iki partili aristokratik sistem tarafından örselenmiş, mağdur edilmiştir. Irak’ın işgali sürecinde var-olma daha doğrusu var-kalma mücadelesi vermiş olup son sürecin doğurduğu elverişli ortamda daha yeni yeni belini doğrultmaktadır.
Bütün bunlarla birlikte devlet olmanın gerektirdiği kurumsallaşma evreleri bölgede henüz tamamlanabilmiş değildir. Zengin enerji kaynaklarına rağmen ciddi oranlarda ekonomik darboğaz yaşanmaktadır. Ek olarak da gerek siyasi elitler gerekse de halk kitleleri arasında defacto yönetimin bekasından yana da ciddi endişe ve şüpheler bulunmaktadır. Bu ortam doğal olarak uzun vadeli politikalara ve ideal siyasete talebi aza indirgemekte, kitlelerin tercihlerini etkilemektedir. Mesut Barzani ve partisinin özellikle de Türkiye ile kurduğu ilişkilere bağlı olarak bölgeye uluslararası çapta kazandırdığı imaj, ticaret, ulaşım, enerji ve eğitim alanlarında ortaya koyduğu görece başarılı icraat kitleleri memnun etmekte, beka kaygısını aza indirmektedir.
Reel sorunları kuşatma imkânlarından yoksun olduğunda ve de söylem boyutunda da sorunların kaynağını net olarak ortaya koymada kekeme tutum sergilediğinde ideal-politikçi siyaset doğal olarak her zaman karşılık bulmayabiliyor, sahibini “marjinal” tutabiliyor. İslamcı hareketin ilkesel zeminde sahip olduğu İslamcı algı uyarınca toplumu ve sistemi uzun vadede değiştirme eğilimi ve kitlelere bu bağlamda sorumluluk yükleyici mesajlar sunması günübirlik gelişen ve daha ziyade reel sorunların etkisine göre şekillenen toplumun öncelik ve temayüllerinin yer yer uzağındaydı.
Goran ise kimlik boyutunda her ne kadar liberal-demokrat olarak tanımlansa da net değil. İdeolojisi bukalemun ancak sistemin işleyişine dair getirdiği somut eleştiriler ve yaptığı tespitler statüko muzdaribi kitlelerin öfkesine tercüman olabilmekte ve bu nedenle de hareketi konjonktürel olarak bir cazibe merkezine dönüştürebilmektedir.
Sonuç olarak bölgenin çiçeği burnundaki yeni siyasal oluşumu, son seçimlerle dikkatleri üzerine bir kez daha çekmeyi başarmıştır. Seçim sonuçlarına bakıldığında KYB gibi öteden beri sistemin ortağı olan bir hareketin ağır bir hezimet yaşadığı ve yanı sıra PKK/KCK’nın gelecek projesi olarak kaba kuvvet ve abartılar temelinde ortaya koyduğu hayallerinin Irak Kürdistanı toplumunda zikre değer bir karşılığının olmadığı görülmüştür. Siyasal yelpazede yeni muhalif aktörler olarak İslamcılar ve liberaller açısından ise önemli fırsatlar doğmuştur.
Bu sonuçlar uyarınca KDP’nin tek başına hükümet olması hukuki olarak mümkün değil. Büyük bir ihtimalle KYB ile koalisyon hükümeti kuracak. Ya Barzani’nin İslamcılar, liberaller ve KYB’yi de içine alan bir koalisyon hükümeti kurarak iktidar pastasını bölüşeceği veya da İslamcılarla liberallerin güç birliği yaparak KDP-KYB’ye karşı parlamentoda güçlü bir muhalefet üreteceği yorumları yapılmaktadır.
Sonuç her ne olursa olsun İslamcıların ve liberallerin Irak Kürdistanında önü açık görülüyor.