Ortadoğu’da tüm dikkatler Suriye üzerinde yoğunlaştığı için pek gündeme gelmeyen ama aslında içten içe kaynayan bir diğer bölge Kuzey Irak, nam-ı diğer Irak Kürdistanı. Mesut Barzani’nin belli periyotlarla dillendirdiği; bağımsızlık referandumu söylemleri aslında bağımsızlık için zemin oluşturmaya yönelik çalışmalar olmaktan ziyade, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik darboğazla alakalı. Barzani, bu çıkışlarla hem gündemi değiştirmek hem de IKBY siyasetinde ön plandaki yerini korumak istiyor.
Uzunca bir süredir Irak’ın en istikrarlı bölgesi olarak dikkat çeken, dahası; ikinci Dubai olmaya namzet gösterilen Kürt bölgesi, 1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı sırasında karşılaştığı krizi aratmayan boyutta sosyal, siyasi ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor.
Mesut Barzani’nin başkanlık süresinin dolması sonrasında yeni bir başkan üzerinde ittifak sağlanamamasıyla bir siyasi kriz oluştu. 2005’te parlamento tarafından, 2009’da halk tarafından IKBY Başkanlığına seçilen Mesut Barzani’nin 2013’te görev süresi dolunca, parlamento tarafından görevi iki yıl daha uzatılmıştı. 2015 Haziran ayında görev süresi yine doldu. KDP, Barzani’yi yeniden başkan olarak seçtirmenin formüllerini arıyor.
Merkezî Irak hükümetinin anayasa gereği genel bütçeden IKBY’ye ödemesi gereken %17’lik payı ödememesi, IŞİD saldırıları ve petrol fiyatlarındaki düşüş gibi sebepler zaten kırılgan bir zemin üzerinde yürüyen istikrarı büsbütün altüst etti.
Hatırlanacağı gibi 1991 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrasında 36. Paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edildi. Bu durumu fırsata dönüştüren Irak Kürtleri, Batı’nın da desteğiyle bu bölgede otonom bir yönetim oluşturdular. Irak Kürdistanı’nın iki büyük partisinden KDP’nin; Duhok ve Erbil’de (BAHDİNAN), KYB’nin ise Süleymaniye’de (SORAN) etkin olması fiilî bir durum olarak iki başlı bir yönetim ortaya çıkardı. 97 yılına kadar devam eden iç çekişme ve kargaşa (94-96 yılları arasında bu iki parti arasında yaşanan çatışmalar: Şerre bırakuji/ kardeş kavgası) neticesinde 10 bin civarında insan hayatını kaybetti. Nihayet bu kavga 2004 yılında KDP ve KYB’nin imzaladıkları stratejik işbirliği anlaşması ve aralarındaki sorunları rafa kaldırarak barışmalarıyla neticelendi. Bu süreçten sonra Mesut Barzani Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanlığını, Celal Talabani ise Irak Cumhurbaşkanlığını yürüttü. Bu uzlaşı doğal olarak beraberinde siyasi ve ekonomik bir istikrar getirdi. Öyle ki Irak Kürdistanı’nın günden güne değişen çehresi birçok gözlemci tarafından ikinci Dubai’nin doğuşu olarak nitelendiriliyordu.
Seni Başkan Yaptırmayacağız!
Yaklaşık on yıl devam eden saadet devri, 22 Haziran 2015 tarihinde Kürdistan parlamentosundaki toplantıda gündeme gelen başkanlık mevzusunun doğurduğu kriz ile birlikte bir kartopu misali günden güne büyüyerek ilave sorunları beraberinde getirdi. 22 Haziran günü Gorran, KYB, Yekgırtu ve Komel Partisi milletvekillerinin, İran’ın Erbil Başkonsolosunu da davet ederek gerçekleştirdikleri oturumda, Kürdistan Bölge Başkanlığı yetkilerinin kısıtlanması ve başkanın parlamento tarafından seçilmesi mevzusunu gündeme alınca Barzani’nin KDP’si bu girişimi İran destekli bir darbe girişimi olarak niteleyerek meclisi terk etti. Gorran, KYB, Yekgırtu ve Komel, IKB Başkanının meclis tarafından seçilmesi ve yetkilerinin kısıtlanmasını savunurken; KDP, başkanın yetkilerinin kısılmasına karşı çıkıyor ve başkanın meclis tarafından değil, halk tarafından seçilmesini savunuyor.
Akabinde devam eden toplantılar dizisi, sorunu çözmek bir yana gittikçe içinden çıkılmaz bir hale getirdi. 5 partinin 8 Ekim günü Süleymaniye’de soruna çözüm bulmak amacıyladüzenledikleri 9. Toplantı sırasında olaylar patlak verdi. Gorran ve KYB’nin kalesi konumunda bulunan Süleymaniye’de başkanlık sorununa çözüm bulunması için gösteri yapan kitle, toplantının yapıldığı salona doğru yürümek isteyince polis göstericilere cop ve biber gazıyla müdahale etti. Maaş protestosu şeklinde başlayan gösteriler, süreç içerisinde Barzani karşıtı protestolara dönüştü.
Tartışmanın Perde Gerisindeki Asıl Sebep
Esasında başkanın meclis tarafından mı, halk tarafından mı seçileceği mevzusu teknik bir mesele gibi görülse de çok daha derinde bir sistemsel soruna dayanıyor. 2004’ten bu yana şeklen de olsa bir parlamentosu, bakanları, hükümeti olsa da bölge fiilî olarak iki başlı parti devleti şeklinde yönetiliyor. Süleymaniye ve Halepçe (SORAN) bölgesi (IŞİD operasyonları sonrasında Kerkük de buna eklendi.) Celal Talabani’nin liderliğini yaptığı KYB tarafından, Erbil ve Duhok (BAHDİNAN) bölgesi de Mesut Barzani’nin liderliğini yaptığı KDP tarafından yönetiliyor. Bu iki parti kendi hegemonik bölgelerinde peşmerge, polis, asayiş ve istihbarat gibi stratejik birimleri de kontrol ederek IKBY siyasetini kendi lehlerine tekelleştirmiş durumda. Bu sebeplebu iki parti dışında kalan diğer partiler, koalisyonla yönetilen IKBY’de iktidar ortağı olsa bile yönetimde söz sahibi olamıyor ve ekonomik kaynakları kontrol edemiyor. Dolayısıyla IKBY Başkanlığının KDP’den alınması, aynı zamanda bu partinin bölge üzerindeki fiilî tahakkümünün sınırlandırılması anlamına geliyor. Tüm partilerin bu konudaki hassasiyetlerinin altında yatan temel sebep budur. Mevcut parlamento dağılımı içerisinde milletvekillerini manipüle ederek KDP adayı dışındaki başka bir adayı seçmek imkândâhilinde iken, Kürt nüfusun önemli bir kesiminin ikamet ettiği Duhok ve Erbil’de askerin, polisin, istihbaratın, seçim görevlilerinin KDP üyesi oldukları hesaba katıldığında bu ihtimal çok daha zor görünüyor.
Parlamentoda bulunan siyasi partilerin başkanlık meselesindeki tutumlarına bakıldığında; başkanlık seçimi mevzusunun sorunsallaşmasına öncülük eden parti,2009 yılında KYB’den ayrılarak büyük bir çıkış yakalayan ve KDP’ye karşı agresif bir muhalefet dilini tercih eden Noşirevan Mustafa’nın liderliğini yaptığı Gorran (Değişim) Partisidir. Gorran Partisi, KDP karşıtlığını siyasetinin merkezine yerleştirmiş. Bu politika, Soran bölgesinde büyük ilgi görüyor. Noşirevan Mustafa, uzun süredir tedavi amacıyla İngiltere’de bulunmasına rağmen bu partinin genç ve dinamik tabanı keskin muhalif tutumunu sürdürüyor. Gorran Partisiyle aynı tabana yönelik olarak politika yapan KYB ise bir yandan KDP’yle daha önce imzaladığı stratejik işbirliğini sürdürmeyi kendi çıkarları açısından daha uygun bulurken, diğer taraftan KDP karşısında sergileyeceği pasif ve teslimiyetçi bir görüntü nedeniyle mevcut tabanının da Gorran’a kaymasına yol açmasından endişe ediyor.
İslami Partilerin Tutumu
İhvan-ı Müslimin’in bölgedeki temsilcisi olarak kabul edilen ve 10 milletvekiliyle 4. büyük parti konumunda olan Yekgırtu (İttihad-ı İslam) Partisinin en güçlü olduğu Duhok teşkilatları KDP’yle birlikte hareket ederken, Erbil ve Süleymaniye teşkilatları Gorran Partisiyle birlikte hareket ediyor. Hakeza 6 milletvekiline sahip Ali Bapir’in liderliğini yaptığı bir diğer İslami parti olan Komel (İslami Toplum) Partisi de başkanlık mevzusunda Gorran’a yakın tezler savunurken diğer hususlarda KDP’ye yakın tezler savunuyor. Bu iki İslami partinin çelişki gibi görülen tutumları, parti disiplininden yoksun olma olarak eleştiri konusu olurken tam aksine bu tutumlarının çok daha derinlikli politik hesaplara dayandığını öngörmek mümkün. Zira bu iki parti de KDP’nin bölge üzerindeki hegemonyasının zayıflamasını esas olarak savunurken diğer taraftan İran’ın bölge üzerindeki hesaplarının da farkında olarak bu kirli hesaba alet olmak istemiyor.
Toplamda 5 milletvekiline sahip olan Türkmen partileri ile Süryani, Keldani, Asuri ve Ermeni partileri gibi birer, ikişer milletvekili olan azınlıklar ise KDP’yi destekliyor.
İlginç bir anekdot olarak; Şeyh Osman’ın kurduğu Bızotnawa (İslami Hareket) Partisi sahip olduğu 1 milletvekiliyle koalisyonda bulunmayı reddederek muhalefette kalmayı tercih eden tek partidir. Diğer tüm partiler, aralarındaki sorun ve ihtilaflara rağmen koalisyon ortağı olarak birlikte aynı hükümet içerisinde yer alıyor.
Ekonomik Kriz Eklenince Olay Tam Bir Kaosa Dönüştü
IKBY’de tabloyu ağırlaştıran bir diğer önemli etmen de bölgenin içerisine girdiği ekonomik darboğazdır. IKBY, 2014 yılı Ocak ayında kendi petrolünü ihraç etmeye başlamış ve Nisan itibarıyla ilk satışı yapmıştı. Bunun üzerine dönemin başbakanı Nuri el-Maliki, Kürtlerin Irak genel bütçesinden alacakları payı kesmişti. Bu pay 17 Milyar Dolara tekabül ediyordu. Merkezî Irak hükümetinin, bütçedeki payını kesmesiyle 2014 yılından beri ekonomik kriz içinde olan Kürt bölgesindeki durum DAİŞ saldırıları ve petrol fiyatlarındaki düşüş sebebiyle daha da kötüleşti.
Maliki'den sonra Kürtler, Başbakan Haydar el-İbadi hükümetiyle anlaştı. Buna göre Bağdat petrol ihracına izin verecek ve Kürtlerin bütçedeki payını gönderecek ancak Kürtler, Irak Milli Petrol Şirketi (SOMO) kontrolünde petrol sevkiyatı yapacaktı. Fakat İbadi, bütçede para olmadığını ileri sürerek, Kürtlerin bütçe payını eksik ve geç gönderdi. Irak merkezî hükümetinden umduğunu bulamayan Kürtler, Haziran 2015 itibarıyla Bağdat'a verdikleri petrolü kestiler ve ihraç edilen tüm petrolü kendi kontrollerine aldılar.
Kürt yönetimi hâlihazırda Türkiye üzerinden dünya piyasalarına günde yaklaşık 600 bin varil petrol ihraç ediyor. Geçen Eylül ayında toplam 18 milyon 614 bin varil petrol ihraç edildi. Fakat petrol varil fiyatının 30 dolara kadar düşmesi, Kürtlerin bütçe ve gelir hesaplarını alt üst etti. Durum böyle olunca maaşlar ödenemedi. Mevcut ekonomik kriz ağırlaştı. Yaklaşık 5 milyon 500 bin nüfusa sahip Kürt bölgesinde, 1 milyondan fazla kişi, devletten aldığı maaşla geçimini sağlıyordu. Maaşlar kesilince hem bölgedeki ticari hayat zarar gördü hem de ekonomik krizin halkın üzerindeki etkisi ağırlaştı. Bu sebeple Süleymaniye’de başkanlık krizini protesto etmek amacıyla başlayan gösteriler daha sonra Kaladze, Keler ve Ranya’ya da sıçrayarak Barzani karşıtı gösterilere dönüştü. Bu gösteriler sırasında KDP’nin bölge teşkilat büroları ateşe verildi, Rudaw TV canlı yayın ekiplerine saldırıldı, olaylarda 5 kişi öldü, 200 civarında kişi de yaralandı.
KDP tüm bu olaylardan Gorran’ı sorumlu tutarak, Gorran’a ait KNN kanalının Erbil ve Duhok ofislerini kapattı. Ayrıca NRT’nin Erbil ofisini basarak çalışanlarını Erbil’den kovdu. Tepkiler bununla da sınırlı kalmadı. 2 Ekim’de Süleymaniye’den Erbil’e dönen Gorran Partisine mensup Meclis Başkanı Yusuf Muhammed, güvenlik noktasında durdurularak Erbil’e girişine izin verilmedi. Aynı gün Başbakan Neçirvan Barzani, hükümet içerisinde bulunan Goran Partisine mensup 4 bakanı azlettiğini duyurdu.
Irak Kürdistanı’nda 7 aydır memur maaşları ödenemiyor. Sağlık çalışanlarının grevde olması dolayısıyla hastaneler yoğun bakım ve acil servisler dışında hizmet vermiyor, birçok devlet dairesi ve okul devam eden grevler dolayısıyla kapalı. 300 civarında firma işlerini durdurdu. Birçok yatırım yarım kalmış durumda,
Soran–Bahdinan Fayı Yeniden Aktif Halde
Şimdilik yakın vadede bir iç savaş öngörülmese de mevcut tablo Soran–Bahdinan fayını yeniden aktif hale getirdiği için bölgenin bu hat üzerinden yeniden iki parçaya bölünmesi kuvvetli bir ihtimal olarak görülüyor. Örneğin, Süleymaniye ve çevresinde şiddet içeren sokak gösterileri sonrasında KDP tarafından yapılan açıklamada KYB'ye bağlı güvenlik güçlerinin olaylar karşısında görevlerini yerine getirmedikleri belirtildi. Tüm güvenlik güçleri bölgesel hükümete bağlı olmasına rağmen KDP'nin açıklamasında, "KYB'ye bağlı güçlerden" bahsetmesi bölgenin iki idareli yapısını ima ediyor. Her ne kadar Kürt bölgesinin ortak bir bayrağı, hükümeti ve parlamentosu olsa da KDP ve KYB'nin hâkim olduğu iki idareli bir yapı söz konusu. Her iki partiye bağlı idari yapılar ile peşmerge, polis, asayiş ve istihbarat gücü var. KYB peşmergeleri ile KDP peşmergelerinin üniformaları birbirinden farklı. Yurtdışından gelenler de bölgedeki farklı uygulamalardan şikâyetçi. Erbil'de KDP yönetiminden alınan ikamet (oturma izni) Süleymaniye ilinde kabul edilmiyor.
İran Tüm Bölgeyi Domine Etmek İstiyor
Bölgeyi yakından bilen birçok gözlemci tüm bu krizin perde gerisinde İran’ın bulunduğunu düşünüyor. Irak Türkmen Cephesi Milletvekili Aydın Maruf, “Maaş gösterileri diye başlayan eylemlerin amacı maaş talebi değildi. Zira eylemciler memur değil, yüzü maskeli gençlerdi. Bu bir siyasi harekettir. Diyarbakır’daki eylemlerin arkasında kim varsa Süleymaniye’deki eylemlerin arkasında da aynı güçler var. Burada asıl hedef Barzani’dir.” diyor.
Türkmen Kalkınma Partisi Milletvekili Mahmud İlhanlı ise perde gerisindeki aktörlerin isimlerini de veriyor:“Bunlar gösteri değil kargaşadır. Dış güçlerin bu olayların arkasında olduğunu düşünüyoruz. Açıkça söylemek gerekirse İran ve bölgenin istikrarını istemeyen ve bölgenin Türkiye ile ittifak kurmasından rahatsız olan güçlerin bu işte parmağı olduğunu düşünüyoruz.”
Ortadoğu’da haritaların yeniden şekillendiği bu süreçte kendi hegemonik alanını hiçbir ölçü tanımadan genişleterek bölgeyi tamamen domine etmek isteyen İran’ın Suriye’de istediği neticeyi elde etmeye muvaffak olması durumunda Gorran, KYB hatta PKK’ye daha çok destek vererek Kürdistan bölgesinde bir darbe girişimine yelteneceğini öngörmek mümkün. Suriye hadisesinde açıkça görüldü ki Türkiye’nin refleksleri çok zayıf. En avantajlı konumda bulunduğu meselelerde bile bu zayıf refleksi sebebiyle dezavantajlı bir konuma sürükleniyor. Yanı başımızda bir kazan kaynıyor ama olaya seyirci kalınırsa Irak Kürdistanı da bütünüyle İran’ın güdümüne girecek.