Soruşturma: Irak'ta Amerikan İşgali Üçüncü Yılına Girerken Ortadoğu'yu ve Dünyayı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?
1-) ABD'nin Ortadoğu ve dünya hakimiyeti planları açısından;
2-) Irak'ın geleceği açısından;
3-) İslam dünyasının geleceği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
1-) Irak işgalinin Amerika açısından en önemli sonucu uluslararası kamuoyunun hiç caydırıcı gücünün olmadığını test etmesi oldu. Dünya kamuoyu, dünyanın merkez güçleri, uluslararası hukuk ve teamüller ile kurumlar, ABD'nin haksız ve gerekçesiz Irak işgaline karşı hiçbir tavır geliştiremediler. Bu sonuç, ABD için küresel hegemonya yolunda önünde hiçbir engelin olmadığının göstergesi anlamına geliyor. İşgale gerçekten karşı olanların güçsüzlüğü, kendi küresel emelleri için ABD'nin Irak'a yerleşmesine karşı duranların iki yüzlülüğü Amerika'ya belki de öngörmediği güçte bir özgüven duygusu verdi. Bu gerçekten hareketle ABD-İngiliz-İsrail ekseni, yeni bir küresel sistem oluşturma, bu sistemi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme, hedeflerine ulaşmada engel gördükleri bütün güçleri tasfiye etme, ülkeleri işgal etme, yeryüzünün kaynaklarına tek başlarına hakim olma yolunda önlerinde apaçık bir yol buldu. Irak işgalinden hemen sonra İran, Suriye, Lübnan, Sudan'ı hedef almalarının nedeni de bu. İslam coğrafyasının tamamını hedef bölge ilan etmelerinin, rejim değişikliği, terörle mücadele ve silahsızlandırma kavramlarıyla başlattıkları işgal sürecini yeryüzünün orta kuşağını denetim altına alıncaya kadar devam etme kararlılıklarının nedeni de bu.
Ancak Irak işgalinin faturası beklediklerinden çok daha ağır oldu. Kısa sürede işgal ettikleri ülkeyi denetim altına alamadılar. İşgale karşı direniş hem Amerika'yı hem de bütün dünyayı şaşırtan bir hız ve güçle başladı. Kürtlerin kesin desteğinin dışında bekledikleri desteği alamadılar. Şiilerin kısıtlı direnişini şimdilik durdurmuş gözükseler de, Sünni Arapların bulunduğu bölgelerdeki direnişin giderek güç kazanması, ABD'nin zafer havasını çok erken bozdu. Başlangıçta küçümsenen, "birkaç çapulcunun işi" ya da "Saddam rejiminden geriye kalanlar"ın intikam saldırıları olarak görülen direnişin her geçen gün destek bulması, daha sofistike direniş taktikleri geliştirmesi, Amerika ve müttefiklerinde derin bir hayal kırıklığına yol açtı. Son derece sınırlı olan müttefikler yavaş yavaş desteklerini çekerken, Irak'ı bile denetim altına alamayan ABD'nin tek taraflı bir küresel sistem inşa etme gücüne sahip olmadığına dair kanaatler güç kazandı. ABD'nin, her ne kadar dünyanın tek süper gücü olsa da, 21. yüzyılın dünyasına liderlik edecek siyasi liderliğe, ahlaki erdeme, hatta askeri ve ekonomik güce sahip olmadığı yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Dünya ve bölge ülkeleri, Irak işgalinin daha da güçleneceğini düşünüyor. ABD'nin Irak'ta "burnunun sürtülmesi gerektiğine" inanıyor. Direnişe yönelik gizli destek bu arzunun bir göstergesi durumunda.
2-) Bütün bu gerçeklere rağmen Irak'ın geleceği hiç de parlak görünmüyor. Direniş güç kazansa, ABD'ye ağır kayıplar verdirse, hatta ülkenin bir bölümünde işgali sona erdirme başarısını gösterse bile Irak'ı bir arada tutma, bütünlüğünü koruma gücüne erişemeyecek. Etnik ve mezhep eksenli bölünmeye çözüm üretemeyecek. Artık bütün bir Irak yerine üç parçaya ayrılmış bir ülke var ortada ve bu bölünme giderek daha da derinleşecek. Ancak hala küçümsenen direniş bütün bölgede bir gelenek oluşturacak güce ulaşabilir. Irak'tan sonra işgalin başka bölgelere yayılması bu ihtimali daha da artıracaktır. Beklenenin aksine ABD direnen güçleri hiçbir şekilde denetim altına alamayacaktır. Üstelik şimdilik Sünnilerin sürdürdüğü direnişe, 30 Ocak'ta yapılan seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra olası bir hayal kırıklığı halinde Şiilerin de katılması ihtimali var. Seçimden hemen sonra geleneksel Şii liderliğinden farklı bir yol izleyen Muktada Sadr ile Sünni gruplar arasında işgalin sona ermesine yönelik ortak bir tavır alınması bu ihtimali güçlendiriyor. ABD'nin İran'a saldırı hazırlıklarını da buna eklersek, ABD'nin Şiiler üzerinde de tam denetim kuramayacağı, hatta bu kesimlerin işgale karşı direnişinin önüne geçemeyeceği gibi bir sonuç öngörülebilir.
3-) İslam dünyası yani yeryüzünün orta kuşağı 21. yüzyılın savaş alanı olarak belirlendi. Güçler çatışmasının, iktidar paylaşımının arenası olarak. Bu nedenle, bölgenin kendi dinamiklerinin bertaraf edilmesi konusunda küresel bir konsensüs var. Irak işgaline karşı gerçek bir irade koyamayan Müslüman dünya, Irak sonrası senaryolara karşı da dirençsiz. 20. yüzyıl iktidar yapılarının hala temsil mekanizmasını oluşturduğu bu coğrafyanın, ciddi bir direnç ortaya koyabilmesi için öncelikle kendi gücünü öne çıkarıp gerçek temsil yetkisini ele geçirmesi gerekiyor. Direnç merkezlerini güçlendirmesi, yeni bir siyasi söylem geliştirmesi, potansiyel gücünü fark etmesi gerekiyor. Irak'taki direniş gelecekte İslam dünyasına bir yol gösterebilir. Ama dünya Müslümanlarının öncelikle zihinsel sorunlarını çözmeleri gerekiyor. Soğuk Savaş döneminde Afganistan'daki direnişe ve İran'daki devrime destek veren Müslüman çevrelerin bugün Irak'taki direnişi hakim söylem olan terörle ele almaları ve gerçek anlamda destek vermemeleri nasıl açıklanabilir? Dünya kamuoyu direnişe en azından gönülden destek verirken İslami çevrelerin bu desteği esirgemesi ciddi bir zihinsel sorundur. Irak'tan sonra Suriye-Lübnan ve İran'a da yayılabilecek ABD tehditleri bölgede derin izler bırakacak. Özellikle etnik ve mezhep eksenli bölünmelere dikkat etmek gerekiyor. Şiilerle Sünniler arasındaki çizginin giderek kalınlaşması, küresel güçlerin bunu alabildiğince tahrik etmeleri Müslüman dünya için tehlikeli bir süreci başlatabilir. İslam dünyası Irak işgalinin etkisiyle kendi içinde bir dönüşüm geçiriyor. Meşruiyetini bölgenin kendi dinamiklerinden almayan güçlerin, tehditlere karşı gerçek bir savunma ortaya koyamamaları halinde Batı ile "hesaplaşmacı" bir toplumsal dönüşümün önünü kesmeyi başaramayacaklar. O zaman bölgenin gerçek dinamikleri ortaya çıkacak. İşgal ve katliamların dışında İslam dünyasındaki en büyük dönüşüm bu olacak.