Kenneth W. Stein, Emory Üniversitesi'nde Yakın Doğu Tarihi ve Siyaset Bilimi dallarında profesördür. Üniversite bünyesindeki Carter Center [CCEU]'in düzenlediği Orta Doğu programlarının yöneticisi ve öğretim üyesidir. Yirminci yüzyıl Filistin sosyal tarihi üzerine birçok makalesi ve The Land Question in Palestine 1917-1939 [Filistin'de toprak Sorunu, 1917-1939] adlı bir kitabı vardır.
Aşağıda bu iki ayaklanmadan1 hangisi anlatılıyor?
Son birkaç yıldır Filistinliler Kutsal Toprakların birçok yerinde sivil itaatsizlik ve siyasi şiddetle iştigal ediyorlar. İşgalci yönetime karşı düzenlenen ayaklanma, örgütsüz Filistinli gençlerin devam eden siyasi çıkmaza ve artan Yahudi varlığına duydukları tepkilerinin sonucu olarak kendiliğinden ortaya çıktı. Topyekun bir direnişin ilan edilmesiyle birlikte Filistinlilerin yoğunlukta oldukları bölgelerde yerel ve ulusal komiteler oluşturuldu. Bunun hemen ardından karizmatik bir lider önderliğinde gevşek bir yapılanmaya sahip geleneksel Filistin liderliği, silahlı mücadeleden siyasi aktivitelere değin uzanan Filistin direnişini kontrol altına almak ve otoritesini yeniden kurmak üzere harekete geçti. Şunu da hemen belirtelim ki hareketin sembolü olmak isteyen bu liderlik; hem siyonistlerce lanetleniyor hem de önderliği birçok Filistinli tarafından kabul edilmiyordu. Ayaklanma başladıktan sonra milliyetçi liderler işgalci yönetimce Filistin'den sürüldüler. Ayaklanmanın karşılaştığı güçlükler bununla da bitmiyor. Arapların kendi aralarındaki iç çekişmeleri onu yıpratıyordu. Bu çekişmenin en göze batanı Filistinli milliyetçilerin siyonistlerle işbirliği yapmakla suçladıkları kişilere karşı aralarında ölüm tehditleri ve suikastların da bulunduğu sert yöntemleri kullanmalarıydı. Ancak bu huzursuzlukların varlığına rağmen birçok Filistinli hayatlarını çoğunlukla Yahudilerin hakim olduğu şehir ve taşralarda kazanmaya devam ettiler.
Ayaklanma öncesi yıllar Filistinlilerin artan infiallerine şahit olmuştu. Filistinlilerin self determinasyon [kendi kaderini tayin] ve kendi kendilerini yönetme hakkını elde etmek için yaptıkları boykotlar, baskılar, protesto gösterileri ve hatta ayaklanmalar, yaptırım gücüne sahip bir silahlı kuvvetleri olmadığı için hep sonuçsuz kalmıştı. Hızla artan Yahudi nüfusu ve hızlanan Yahudi yerleşim bölgeleri kurma faaliyetleri, Filistinlilerin kendi anayurtları olarak algıladıkları topraklardan sürüleceklerine dair duydukları korkuları besledi. Onların geleceğe bu kadar karamsar bakmalarının asıl sebebiyse bölgede hakim olan büyük gücün tavrıydı. Önceleri kendilerine, Yahudi yerleşim ve göçünü sınırlama sözünü veren süper gücün, şimdi Yahudilerin tarafını tuttuğunu görüyorlardı. Bunun nedeni de Yahudilerin, yabancı ülkelerde, gerçekten takdire şayan lobi faaliyetlerine bulunmaları ve onların (Yahudilerin) bu özelliklerinin karar merciindeki birçok kişi tarafından büyük gücün bölgedeki varlığını güçlendiren önemli bir nitelik olarak algılanmasıydı. Filistin'deki Yahudiler bu desteğin yanında Diaspora'daki Yahudi toplumundan da önemli yardımlar alıyorlardı. Yine ayaklanmadan önceki yıllarda, Filistinliler kendilerine diplomatik düzeyde destek veren, lojistik ve finansal yardım sağlayan ancak gerçekte kendi iç meseleleriyle yoğun olarak uğraşan Arap devletlerine karşı bir soğukluk ve hatta kin duyuyorlardı. Ürdün'deki Haşimiler ile Filistin'deki liderliğin arasının açık olduğu herkes tarafından biliniyordu. Yine Haşimilerin siyonistlerle ilişkisi olduğu bir sır olmaktan çıkmış ve ileride Filistin topraklarının nasıl paylaşılacağı sorusuna özel bir ilgi gösterdikleri görülmüştü. Filistinlilerin kendi liderlikleri de gerek şahsi düşmanlıklardan, gerekse de taktik ve stratejik görüş farklılıklarından ötürü, siyasi ve askeri görevlerin nasıl yerine getirilebileceği hususunda bir türlü anlaşamıyorlardı. Bu siyasi karışıklığın yanında, Filistin halkı, işsizlik, gizli işsizlik, geleneksel ithalat yollarının kapanması ve tarımda önemli fiyat düşüşleri gibi ekonomik sorunlarla da karşı karşıyaydılar. Böyle bir arka plan militan İslami unsurların güçlenmesine zemin hazırlıyordu.
Ayaklanma başladıktan sonra Filistin liderliği Filistinlilerin kendi kendilerini yönetme haklarının desteklenmesi ve Yahudilerin Filistin'i işgal etmelerine topluca karşı çıkılması konularında Arap liderleriyle yoğun diplomatik ilişkiye girdi ve istediği desteği de aldı. Uluslararası planda da, ayaklanmadan önce, Filistinlilere self determinasyon hakkının verilmesi görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştı. Bölgedeki büyük güç hem Yahudilerin bölgedeki stratejik konumlarını dikkate alarak onların güvenliğini sağlamak, hem bölgedeki varlığını devam ettirmek ve hem de Orta Doğu petrolüne ulaşma yolunu kaybetmemek istiyordu. Bu yüzden hem Müslümanlara, hem de Yahudilere karşı ikili bir politika izlemek durumunda kalmıştı. Ülkenin Araplar ve Yahudiler arasında bölüşülmesi teklif edildi. Ancak ne büyük güç, ne de siyonistler bölüşümün nasıl olacağı konusunda Araplarla anlaşamadılar. Üstelik siyonistler kendi aralarında da mutabakat sağlayamadılar. Ve ikiye ayrıldılar. Bir kısmı tüm Filistin'i ve hatta Ürdün Nehri'nin kuzeyindeki toprakları Eretz İsrail'in tabi parçaları sayarken, diğerleri toprak tavizi verilerek Filistin'in paylaşılmasını istiyorlardı. Diğer bir teklif de işgal güçlerinin güvenlik ve dışişlerini kontrol etmesi şartıyla Filistinlilere özerklik verilmesiydi. Ancak Filistinler kendi kendilerini yönetme ve geleceklerini tayin haklarını içermeyen hiçbir siyasi çözümü kabul etmeyeceklerini açık bir şekilde belirttiler. İşgalci güç (siyonistler), ayaklanma devam ettiği sürece herhangi bir uzlaşma politikası benimsemeyeceğini belirtti. Ve ciddi anlamda siyasi görüşmelerin yapılabilmesi için ayaklanmanın sona erdirilmesini şart koştu. Filistinlilerse ilgisini Doğu Avrupa'daki gelişmeler üzerine yoğunlaştırmış olan Büyük Güç'ten, Filistin'deki Yahudi toplumuna karşı siyasi bir çözüme ulaşmak için, baskı yapmasını istiyorlardı.
Bu anlatılanlar her iki ayaklanmanın da tanımı değil mi?2
Filistin Liderliği
Her iki ayaklanmanın öncesinde Filistinli siyasi elitler, ki bunlar sırasıyla Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni ve FKÖ lideri Arafat tarafından yönlendiriliyordu, siyasi toplulukların muhafaza ve kontrol edilmesi, yapılanma problemleri ve İslam'ın Filistin ulusal bilincinde artan etkisi gibi önemli konular üzerinde yoğunlaşmışlardı.
Sonuç olarak her iki dönemdeki liderlik de, ayaklanmalardan önceki yıllarda şiddet olaylarının artmasına, Yahudi ve Arap toplumları arasındaki gerginliğin iyice yükselmesine rağmen ayaklanmaların çıkmasına bir hayli şaşırmışlardı. 1930'larda bir günlük grevler, Filistinlilerin topraklarından sürülmesi ve Yahudilere karşı yapılan düzensiz saldırılar meydana geldi.3 1980'lerin başında da grevler, gösteriler, Yahudilere karşı yapılan saldırılar ve toprak tartışmaları vardı.4 Her iki dönemdeki liderlik Yahudi yerleşimine ve Yahudi göçüne şiddetle karşı çıkmalarına ve halklarına karşı ilgisiz olmamalarına rağmen, aralıksız süren baskıların ve fertlerin maruz kaldıkları tazyiklerin işgal altında yaşayan Filistin halkının sabrını nasıl tükettiğini anlayamadılar.5 Filistinli köylülerin [Fellahin] yaşadığı hayal kırıklığının 1930'lardaki liderlikçe gereğince anlaşılmamış olması ve Filistin halkının yirmi yıllık İsrail işgaline duyduğu kinin ve bunun yarattığı infialin çağdaş Filistin liderliğince kavranamamış olması her iki dönemdeki liderliğin, yerel şiddet uzun süreli bir ayaklanmaya dönüştüğünde nasıl gafil avlandığını ortaya koyar. Halihazırdaki liderliği daha fazla şaşırtan şey ise, İsrail'e karşı yapılacak sürekli bir başkaldırının herhangi bir organizasyon veya liderlik altında toplanmamış, birbirine zayıf bağlarla bağlı olan kadın kuruluşları, öğrenci grupları, sendika, yerel yardım kuruluşları ve diğer bağımsız meslek birliklerince başlatılmış olmasıdır. İntifada'da görülen topyekun seferberlik resmi yapılanmayı esas alan FKÖ için hiç de alışılmış bir şey değildi.
Her iki ayaklanmanın öncesinde ve ilk başlangıç dönemlerinde başta bulunan liderler Filistinlilerin siyasi isteklerinin Arap ve uluslararası kamuoyunca desteklenmesi için çaba gösterdiler. Müftü uluslararası kamuoyunun ilgisini Filistin konusunda yoğunlaştırmak için 1931'de İslam Konferansı'nı topladı. Arafat da uluslararası planda meşruiyet kazanmak amacıyla sürekli seyahatler yapıp üst düzey diplomat ve devlet başkanlarıyla görüştü. Bunu yaparken Birleşmiş Milletlerin FKÖ'ye olan sempatisinden yararlanmayı da ihmal etmedi.
Ayaklanmalar patlak verdiğinde Filistinli liderler, liderliklerine karşı oluşan tehditleri savuşturmakla meşguldüler. Ayaklanma öncesi yıllarda her iki dönemdeki liderlik içinde keskin ayrılıklar olmuştu. 1934 Aralığında Filistinlilerin siyasi çıkarlarını İngilizlere karşı koruyan ve temsil eden gayri resmi Filistin Arap Yürütme Kurulu dağıldı. Kurulun lideri Musa Kazım el-Hüseyni'nin ölümüyle siyasi liderliğin altı ayrı siyasi partiye bölünmesi, Filistin'de var olan şahsi düşmanlıkların ve yerel [bölgesel] çıkarların bir yansımasıydı. Daha radikal İstiklal Partisi ve modernistler denilen grup tarafından liderliğine karşı çıkılan Hacı Emin el-Hüseyni Musa Kazım'ın ölümünden kısa vadede en fazla yararlanan kişi oldu.6 Amcasının ölümü, Hacı Emin el-Hüseyni açısından, liderlik ve Filistin siyasetini kontrol etme yarışının kendiliğinden sona ermesi anlamına geliyordu. Ancak Müftü, 1936'da çıkan ayaklanma ve genel grevin yarattığı huzursuzluktan da yararlanarak liderliği ele geçirdi ve hasımlarını bertaraf etti.
Geçtiğimiz dönem içinde özellikle de İsrail'in 1982 Lübnan işgalinden sonra (bilhassa 1983 ve 1986 arasında) Arafat'ın liderliğine birçok grup ve kişi tarafından meydan okundu. Arafat'ın muhalifleri arasında; Arap devletlerinin liderleri, Ebu Nidal'in grubu, Ahmed Cibril'in Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlık'ı Ebu Musa'nın lideri olduğu Fetih'ten ayrılan grup ve Arafat'ın politikalarına ve liderliğine muhaliflerin oluşturduğu bir tür şemsiye örgüt konumundaki Filistin ulusal Kurtuluş Cephesi gibi Filistinli yapılar vardı. İntifada, Arafat'a Filistin halkının Filistin dışında bulunan liderlik kadrosu üzerindeki kontrolünü arttırma fırsatı verdi. Bu fırsatı yaratan diğer bir etmen de 1987'de belli başlı FKÖ grupları arasında varılan resmi uzlaşmaydı. Arafat İntifada'yı daha fazla yapısal bölünmeyi önleyen bir araç gibi kullandı. Yapısal bütünlük, FKÖ'yü hem Filistinliler, hem de dünya kamuoyu nezdinde Filistin halkının tek yasal temsilcisi haline getirmeye çalışan Arafat için son derece önemliydi.
Siyasi açıdan bakıldığında her iki dönem liderliğinin Filistinlilerin self determinasyon isteklerine karşı dikkatlerini yabancı güçlerin sundukları teklif, fikir ve önergeler üzerinde yoğunlaştırdıkları gözlenir. Bu bağlamda 1936'nın başlangıcında Müftü ve diğer Filistinli liderlerin İngiltere'nin Filistin'de bir Yasama Konseyi oluşturma teklifini kabul edip etmemeyi tartıştığını ve yine 1978-1987 yılları arasında FKÖ liderliğinin Camp David önerilerini, Venedik Deklarasyonu'nu, Reagan Planı'nı, Fez Planı'nı; Brejnev Planı'nı, Ürdün-FKÖ önerisini ve birçok Birleşmiş Milletler kararını tartıştığını görüyoruz. İki dönem çalışmaları arasındaki kayda değer tek farklılık Müftü'nün İngilizlerle işlevsel bir ilişki kurmuş olmasına karşın Arafat ve FKÖ'nün Amerikalılarla herhangi resmi bir ilişki kuramamış olması veya var olan ilişkilerin düzensiz ve samimiyetten uzak olmasıdır.
Her iki dönem liderlikleri ayaklanmaların başlamasından sonra gelişen olaylara karşı tepkiseldiler. Aynı derecede önemi haiz diğer bir husus da her iki dönemdeki liderliklerin olayların başlangıcında savunmacı bir siyaset gütmeleridir. Bu tavır büyük gücün siyasi tartışmalara katılmasını sağlama ve kargaşa (huzursuzluk) ortamından doğan siyasi boşluğu doldurma ve inisiyatifi ele alma noktalarında bile aynen devam ettirildi. 1937'de liderlik, Peel Komisyonu'nun ayrılma [bölünme] önerisini değerlendirdi. 1988'de FKÖ liderliği, daha önce önerilen Cmap David Antlaşması ve İsrail'in görüşmeler yapacağı Filistin delegasyonunda yer alacak Filistinli temsilcilerin nasıl seçileceğini belirten planının7 aynı anda birlikte değerlendirilmesi gerektiğini savunan Schultz Planı'na cevap verdi. Ancak FKÖ 1988 sonunda iki devletli bir çözümü kabul etti, terörizmi kınadı ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması şartına bağlı olarak İsrail'in varlığını tanıdı ve böylece diplomatik inisiyatifi ele geçirerek atak bir politika izlemeye başladı. Böylesi bir siyasi çözüm Müftü tarafından 1936-1939 Ayaklanması süresince önerilmemişti. 1936-1939 döneminde siyasi liderlik İngiltere'nin uzlaşma önerisini yetersiz bulurken, FKÖ siyonistlerin varlığını kabul etti ve İntifada'dan bağımsız bir diplomatik girişim vücuda getirdi.
Her iki ayaklanmanın hemen ardından Filistin liderlikleri halkları üzerindeki kontrollerini tekrar teyit etmenin ve güçlendirmenin yollarını aradılar. Örgütsel bağları güçlendirmeyi ve en azından başlangıç olarak, amaçlarının uluslararası arenada tanınmasını sağlamaya çalıştılar. Yüksek Arap Komitesi'ni, 1936-1939 ayaklanmasını yönlendiren çiftçi zümresiyle olan fiziksel ve sosyal bağı, şu an FKÖ'nün sahip olduğundan çok daha zayıftı. FKÖ, İntifada sırasında ve öncesinde, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki hemen hemen dini olmayan tüm grupların ortaklaşa oluşturdukları bir yapı görümündedir. Bundan öte çıkan her ayaklanma bölgedeki siyasi elitleri, işgal yönetimiyle yapacakları pazarlıklarda daha güçlü kıldı.8
Elli yıl önce Arap Yüksek Komitesi ayaklanma başladıktan sonraki iki hafta içinde, yani 15 Nisan 1936'da dizginleri ele aldı. Arap Yüksek Komitesi, ayaklanmanın birinci evresinde -ki 1936 Ekimine kadar devam etti- veya ikinci evresinde -ki aralıklarla 1937 sonbaharından 1939 ilkbaharına kadar devam etti- emirlerinin ve taktik seçimlerinin aynen yerine getirilmesini sağlayamamasına rağmen Müftü ayaklanmayı Filistin siyasi toplumu üzerindeki mevkiini sağlamlaştırmak amacıyla kullanmayı bildi.9 Ancak o (Müftü) kendisini halka kabul ettirmesine rağmen ayaklanmanın birçok döneminde isyancı zümreleri -ki bunlar ayaklanmanın belkemiğiydiler- kontrol etmekte bir hayli güçlük çekti. Müftü ve Arap Yüksek Komitesi, bu isyancı çetelerin siyonistler ve İngilizlere karşı yaptıkları eylemlerin devam etmesini istiyor, ancak onların kendi kendilerine yeterli hale gelecek şekilde gelişmelerini ve buna bağlı olarak kendi (Yüksek Arap Komitesi) otoritelerini tehdit edecek konuma gelmelerini ve ileride faaliyetlerini durdurmayı emrettiklerinde emirlerinin dinlenmeme ihtimalinin ortaya çıkmasını istemiyorlardı.10 Bir kıyaslama yapıldığında, FKÖ'nün, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde yaşayan birçok siyasi elitin de yardımıyla İntifada'yı ancak ikinci veya üçüncü ayında etkileyip yönlendirebilecek konuma geldiği, ancak onun [FKÖ] Gazze ve Batı Şeria'da meydana gelen siyasi gelişmelere ve sokakta cereyan eden olaylara kendisinden öncekilere nazaran daha fazla hakim olduğu görülür. Müftü'nün 1937 Ekiminde Filistin'den sürülmesinden sonra İngilizler, 1936-1939 ayaklanması süresince ve ayaklanma bittikten sonra, Filistin halkıyla diyalog kurmak istediklerinde Müftü'nün temsilcilerine müracaat etmişlerdi. ABD de, İntifada sırasında İngilizlerin tutumuna şaşırtıcı derecede benzeyen bir tutum sergilemiş ve gelişen şartlara bağlı olmakla beraber Filistin halkının çıkarlarını temsil eden resmi aracı sıfatıyla FKÖ'ye başvurmuştur. 1936-1939 ayaklanmasından farklı olarak, İntifada sırasında Filistin dışındaki siyasi liderlik Batı Şeria ve Gazze'deki liderler ve halkla daha uyumlu çalışmıştır.
Karakter ve Katılım
İki ayaklanma dikkatlice kıyaslandığında, isyana, özellikle de sıcak çatışmalara katılan Filistinli halkın nitelik ve yapısının bu iki dönem arasında belirgin bir şekilde farklılaştığı görülür. Bu farklılık ayaklanmaya katılımı açık bir şekilde etkiledi. İntifada'nın patlak vermesinden önceki dönemde Filistinli toprak sahiplerinin, şehirli tüccarların, Gazze ve Batı Şeria'da yaşayan köy liderlerinin geleneksel gücü başka bir liderliğin eline geçti. Bu yeni liderliğin temelinde yalnızca sahip olunan zenginlik değil, eğitim alanında elde edilen başarılar, mesleki yetenekler ve İsrail'in varlığına karşı şahsen karşı koymuş olmak gibi nitelikler de vardı. Her iki ayaklanmadan önceki dönemlerde geleneksel liderlerle boy ölçüşmek isteyen daha iyi eğitim görmüş ve daha radikal olan genç bir nesil ortaya çıkmıştı. Ancak ilk ayaklanmada bu gençlerin sayısı egemen fellah sınıfına göre daha az ve tabii ki etkileri de toprak sahibi elitlere kıyasla daha zayıftı. 1987 Aralığında ise Filistin halkını oluşturan tüm sınıflar daha fazla politize olmuş ve 1936 Nisanındaki nesle göre amaçlarını daha açık bir şekilde belirginleştirmişlerdi.11 1936-1939 ayaklanmasında olduğu gibi İntifada'da da isyan hareketi, Batı Şeria baz alındığında, önce şehirde başlamış sonra taşraya yayılmıştı. Ancak 1936-1939 ayaklanmasının aksine İntifada'da işgalci güce karşı koyan en önemli sosyal grup olan Fellahin ile kurdukları ortak direniş kurumlarını ilga eden ve direnişten vazgeçen şehirli zümre yoktur. 1936-1939 ayaklanması çoğunlukla çiftçiler tarafından yürütülmüş iken İntifada iyi eğitim görmüş halkın, uyumlu bir şekilde düzenlenmesiyle yürütülmüştür. İntifada'nın sahip olduğu önemli farklardan birisi de Filistinli kadın ve öğrencilerin sokak çatışmalarında, İsrailli otoritelere karşı yapılan eylemlerde, özellikle Batı Şeria'da, oynadıkları roldür. Bu katılım o kadar yüksektir ki, İntifada'nın ilk iki yılında meydana gelen olayların yüzde seksen beşinden fazlasından bu çocukların sorumlu olduğu tahmin edilmektedir.12
1936-1939 ayaklanmasının Filistin'deki İngiliz varlığına; Milletler Birliği'nin onayladığı ve Balfour Deklarasyonu'na meşruiyet kazandıran Filistin Mandası hükmüne ve siyonizmin iki "şeytani" amacı olan Yahudi göçüne ve Yahudilerin toprak satın almalarına karşı gerçekleştirildiği aşikardır. Ancak 1936-1939 ayaklanması aynı zamanda siyasi, sosyal elitlerin tabanını oluşturan şehirli sosyal kasta duyulan tepkinin isyana dönüşünün bir tezahürüydü. Yani toprak sahibi şehirli üst sınıf ile yoksullaşmış alt sınıf fellah arasında derin bir soyla uçurum vardı.13 İntifada sırasında ise; köylü-şehirli mülteci-mülteci olmayan Filistinli topluluklar arasındaki sosyal ve sınıfsal farklılıklar Gazze ve Batı Şeria'da iyice fark edilmez oldu. Ve bu farklılıkların tamamen ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı sorusu intifada sonrası döneme bırakıldı. Her iki ayaklanma dönemindeki huzursuzluğun sınıf bilincini veya sınıflar arası çatışmayı körüklediğine dair hiçbir delil yoktur. Halkı 1936-1939 ayaklanmasına katılmaya sevkeden içlerinde ırkı, dini, anti-emperyalist ve ailevi nedenlerin de bulunduğu birçok amil vardı. Hatta katılanların bazıları eşkıyaydı. Açık olan bir şey var ki, o da, 1936-1939 ayaklanmasının siyonizm ve İngiltere'ye karşı başlatılmış bir hareket olduğu, ancak daha sonra bunun bir iç savaşa olması bile bir toplumsal çatışmaya dönüştüğüdür.14
Filistin halkı arasındaki sosyal bağlar 1936-1939 ayaklanması başlamadan önce siyonist yayılmacılığının ve İngiliz yönetimin uyguladığı politikalar sebebiyle yıpranmaya başlamıştı. 1930'larda çoğu Filistinlinin varlığı önemli ölçüde veya topraklarına bağlı ve onunla sınırlı idi. Ve bunlar sosyal ve maddi açıdan şehirli zenginlere ve tefecilere bağımlıydılar. 1936-1939 ayaklanması taşra halkının şehirli elite olan bağımlılığını sağlayan bağların zayıflamasına neden oldu. 1936-1939 ayaklanmasının ardından Filistin halkının sosyal bağları çoğunlukla Filistin'in sahil kesimde yaşayan, geleneksel liderlere meydan okuyan genç burjuvazinin ve tüccar sınıfının ortaya çıkmasıyla zayıfladı. Osmanlı döneminin sonlarından ve manda yönetiminden beri dağınık Filistin toplumunu yönlendiren geleneksel şehirli elit -birçoğu ortadan kalkmasına rağmen- toplum üzerinde az da olsa bir etkiye sahipti.15 Filistin'deki sosyal karışıklık ve siyasi bölünmüşlük çevredeki Arap başkentlerine 1936-1939 ayaklanması sırasında Filistin'in iç işlerine müdahale etme imkanını verdi. Yetkin bir Filistin liderliğinin olmayışı; Mısır, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Ürdün'e Filistin sorunu hakkında 1930'larda ve II. Dünya Savaşı sırasında herhangi bir sınırlama olmaksızın konuşma imkanı verdi. Bir karşılaştırma yapıldığında İntifada'nın patlak vermesinden önce patlayan Filistinlilerin öfkesi aslında Arap devletlerince terkedilmiş olmanın dayattığı bir infialin ifadesiydi. 1936-1939 ayaklanmasının aksine Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinliler İntifada'dan önce Ürdün'le olan bağlarını koparmışlardı. Arap ülkelerinin Filistin'e İntifada sırasında eskisi kadar önem vermediklerinin diğer bir göstergesi. 1987 Amman'da yapılan toplantının ana gündeminin Filistin Sorunu değil de, Körfez Savaşı olmasıdır.
İntifada ve 1936-1939 ayaklanması arasındaki temel farklardan birisi bireylerin, toplumu oluşturan değişik unsurlarca benimsenen ve İsrail'in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki işgaline bir tepki olarak gelişen milliyetçi duygulara/düşünceler katılımıdır. İsrail yönetiminin yasal değişiklikler ve maddi istekler, toplumsal bağları zayıflatacağı yerde aksine toplumu birbirine kenetledi. Filistinliler İsrail'in kendi yaşam koşullarını zorlaştıran uygulamalarından bir hayli muzdariptiler. Filistinlilerin İntifada öncesi yaptıkları mücadele ne kendi liderlerine, ne de sosyal sınıflara karşıydı. Karşı oldukları şey, İsrail yönetimine topyekun boyun eğilmesiydi.16 İsrail'in askeri varlığı ve yönetimdeki tahakkümü; Filistinlilerin kendi topraklarında yaşamak ve buradaki sosyal, ekonomik ve eğitim kurumlarını korumak amacıyla başlattıkları ve sebatla devam ettirdikleri toplumsal bir mücadelenin doğmasına neden oldu.17 İntifada'yı önceki ayaklanmalardan ayıran unsurlardan biri de Filistin halkını oluşturan değişik kesimlerin ayaklanmaya katılması ile halkın istek ve bir dereceye kadar ihtiyaçlarını karşılayacak yapıların ve mekanizmaların kurulmuş olmasıdır. İntifada sırasında Filistin halkının kendine güveni, kendi kendine yeterli olma duygusu ve sosyal sınıflar arasındaki ortak değerler arttı.18 Bu, İntifada süresince Filistin toplumunda meydana gelmiş değişimlerin tabii bir sonucuydu.
1936-1939 ayaklanması tek bir yapıya sahip değildi. O, farklı nedenlere dayalı şahsi infial ve motivasyonlara sahip milliyetçi bir hareket görünümü almış bir çiftçi ayaklanmasıydı. Her iki ayaklanama da siyonizme ve yabancı işgaline karşı gösterilmiş ve bunları olumsuzlayan tepkiler ise de İntifada daha oturmuş, geniş tabanlı ve açıkça ifade edilen bir milli bilince sahip olma gibi pozitif özellikleri de bünyesinde barındırıyordu. İntifada güven ve onun duygularının ortaya çıkmasını sağladığı gibi Filistinlilerin self-determinasyon ve İsrail yönetiminin geri çekilmesi gibi isteklerine uluslararası kamuoyunun sempatiyle bakmasını da sağladı. Önceki ayaklanmada siyonizme karşı çıkış toplumsal değil, bireyseldi. Her iki ayaklanma da yok edilme korkusunca kışkırtıldı; 1936-1939 ayaklanmasının asıl içeriği sistematik bir biçimde yok ve yanlış sayılma iken, vurgu sürgün ve ekonomik güçlükler gibi bireysel problemler üzerindeydi. 1936-1939 ayaklanmasına katılan isyancı gruplar, çeteler, aile, klan ve kabile bağlarına dayanılarak oluşturulmuştu. Bazı Filistinliler ise 1936-1939 ayaklanmasını, topraklarının ellerinden alınmasıyla yitirdikleri onurlarını yeniden kazanmak için milli kimlikleriyle özdeşleştirdiler.19 İntifada dönemindeki Filistin halkı ise, coğrafi olarak en azından Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs'ü de içine alan, daha geniş ve kapsamlı bir toprak anlayışına sahipler. 1936-1939 ayaklanmasının aksine intifada mevcut olan milli bilinci; sınıf, klan ve coğrafi sınırların ötesine taşıma eğilimindedir.
Ayaklanmaların örgütsel yapılanmaları da birbirinden önemli ölçüde farklıydı. 1936-1939 ayaklanması birçok safhadan oluşmasına rağmen kendiliğinden gelişen ve zayıf organize edilmiş bir hareketti. Hareket sistemsiz, disiplinsiz ve çoğu zaman anarşik sapmalara eğilimli düzensiz bir isyandı.20 Çetelerin çoğu ve onları oluşturan bireyler gerçekte bağımsız hareket eden kişilerdi. Çeteler arasında sıkı bir koordinasyon olmadığı için ideolojik arklılıklar da azdı. Öte yandan İntifada, Filistin toplumu içinde bulunan lideri ve tabanları elli dört ayrı grubun oluşturduğu bir harekettir. Bu gruplar yapıcı bir diyalog sayesinde ortak kararlar alıyorlar. Taktik planlamayı ve koordinasyonu zaafa uğratabilecek kararların alınması, İntifada'nın yarattığı toplumsal uyumun bozulmaması için kasıtlı olarak sonraya bırakılıyor.21 İntifada'nın patlak vermesinden birkaç yıl önce, 1936-1939 döneminden önce kurulan Gençlerin Müslüman Birlikleri'ne az da olsa benzeyen meslek, kadın ve öğrenci örgütleri, sendikal ve dini birlikler kuruldu. Ancak İntifada dönemindekilerin yapılanma düzey ve çapları, onları ayaklanmanın devamını sağlayan organik bir yapı haline getirdi.
Bir karşılaştırma yapıldığında İntifada'nın sivil itaatsizlikten öte bir şey olduğu ancak 1936-1939 ayaklanmasının birçok evresinde temel unsur olan silahlı bir ayaklanmanın olmadığı görülür. Önceki ayaklanmada şehirli liderlik, bağımsız çete liderleri üzerinde otorite kurmakta pek başarılı olamamıştı. Yerel liderler bağımsızlıklarını kaybedecekleri gerekçesiyle daha geniş yapılarda yer almayı reddetmişlerdi. Ancak yerel liderler ve fellahin şiddet, sabotaj, cana ve mala yönelik saldırıları ayaklanma adına beraber yaptılar.22 İntifada ise merkezi olmamakla birlikte, daha kontrollü ve daha örgütlü bir hareketti. İntifada mensupları kendilerine ana hedef olarak daha ziyade İsrail işgalini seçmişlerdi. 1936-1939 ayaklanmasında ise Yahudi yerleşim merkezleri veya stratejik İngiliz hedefleri gibi İsrail ve İngiliz işgalinin fiziki sembolleri hedef alınmıştı. İntifada'nın ikinci yılının sonunda, bazı radikal FKÖ liderlerinin mücadele kalitesini yükseltmek amacıyla silahlı saldırılarda bulunmalarına rağmen hakim olan görüş silah kullanılmamasıdır.23
İntifada'nın belirgin ve karakteristik özelliklerinden birisi de ayaklanmanın liderleriyle mensupları arasında farklı düzey ve sıklıkta bir danışmanın olmasıdır. 1936-1939 ayaklanması sırasında bildiri ve broşürler yayımlanmıştı. Ancak bunlar Birleşik Ayaklanma Liderliği'nin düzenli olarak yayınladığı çağrı veya tebliğlerin sahip olduğu ayrıntı ve zamana dikkat etmeyişleri ve düzenlilik gibi özelliklere haiz değildi.24 Bir karşılaştırma yapıldığında Birleşik Ayaklanma Liderliği'nin halkın istek ve ihtiyaçlarına Yüksek Arap komitesi'nden daha duyarlı olduğu görülür. Bunun sebebi de İntifada'nın İsrail'e karşı yürüttüğü mücadelenin yerel kaynaklara dayanması ve halkın şahsi ve ekonomik fedakarlığının sınırlarının ne olduğunun bilinmesidir. 1936-1939 ayaklanmasından farklı olarak İntifada kitle iletişimin nimetlerinden, fotokopi, faks, radyo yayını, Batı Şeria ve Gazze'nin her yerine kolayca ulaşabilen araçlarla ve uluslararası medyanın olaya ilgisinden yararlanmıştır. Bu kanalların hepsi toplumsal etkileşim ve işbirliğinin ilerletilmesi için en verimli şekilde kullanıldı.
İslami Boyut
Her iki ayaklanma öncesinde maruz kalınan şahsi baskılara ek olarak yeniden dirilmeye başlayan İslami değer ve duyarlılıklar, Filistinlilerin İngiltere/Siyonizm ve İsrail'e karşı yürüttüğü mücadeledeki motivasyonlarını arttırdı ve onların daha radikal bir hale gelmelerini sağladılar. Her iki ayaklanma öncesindeki yıllarda İslam, Filistin'deki yabancı işgaline karşı oluşan antipatinin harekete geçirilmesinde önemli rol oynuyordu. Her iki olayda da İslam, Filistin ulusal düşüncesinde yer alan daha laik ve siyasi olarak daha ılımlı ekollerle aynı hedefi paylaşmıştır. İslami gruplar özerkliklerini koruyan daha küçük hücreler halinde örgütlenmelerine rağmen, ulusal hareketin liderliğini yapan Filistinli elitle iletişim halindeydiler. Her iki ayaklanmada da İslami gruplar Filistin halkının radikalleşmesine katkıda bulundular. 1936-1939 ayaklanmasında İslami kesim elimine edilmişti. Ama İntifada sırasında, en azından ilk iki yılın ardından, İslam ayaklanmanın şekillenmesinde ve oluşan siyasi katılımı etkilemede etkili bir rol oynadı.
Suriye doğumlu Şeyh İzzeddin Kassam, 1920'lerin sonunda ve 1930'ların başında Hayfa'da ikamet ediyordu. O, küçük hücreler halinde örgütlenen bir silahlı direniş organize ederek Yahudilere karşı cihad ilan etmiş ve Kahire'de yaşayan Reşid Rıza'nın önderliğini yaptığı saf bir İslam'a ulaşmayı hedeflemişti. O, ne iktisadi hayatta önemli bir etkiye sahip en radikal grup olan İstiklal, ne de Müftü tarafından kontrol ediliyordu. O, mücadelesini o zamanlar ulusal hareketi yönlendiren toprak sahibi laik elitlere karşı yoğunlaştırmıştı.25 Şeyh İzzeddin Kassam'ın çiftçilerden yoğun bir destek aldığını gören Müftü, belki de hareketi kendi denetimine sokmak amacıyla o dönemde siyonizm aleyhine fetvalar yayınladı. Müftü, ayrıca 1934 Aralığında Müslüman Köylüler Konferansı'nı topladı, iki ulema konferansı düzenledi ve Filistin'in Yahudilere karşı korunmasını vazetti. 1935 Ocağında düzenlenen bir konferansta 248 alim tarafından imzalanan bir fetva yayımlandı. Fetva, önemini imzalayanların sayısının çokluğundan değil, anti-Siyonist ifadelerden ziyade anti-Yahudi ifadelerin çokluğundan alıyordu.26
Kassam'ın aksine Müftü Yahudilere karşı cihad çağrısında bulunmadı. Halbuki o, bunu 1936 ayaklanmasının patlak vermesinden ve özellikle de Kassam'ın 1935 Ocağında İngilizlerin elinde vefat etmesinden sonra yapabilirdi. Kassam'ın ölümü infial duygularının somut hale gelmesine (ki böyle bir olay İntifada'nın başlamasından önce gerçekleşmemişti) çiftçi ve emekçi kesim arasında derin üzüntüye yol açtı. Bir yazara göre Kassam'ın ölümü, yoksul sınıflar tarafından toprak sahipleri siyonitler ve İngilizlere karşı yürütülen silahlı mücadelenin ne kadar doğru bir seçim olduğunu gösterdi.27 Kassam'ın ölümü birçok çiftçiyi, özellikle de vefat ettiği Kuzey Filistin'dekileri harekete geçmeleri için teşvik etti. İntifada'nın başlamasından on beş yirmi yıl önce dini liderler Gazze'de, özellikle de fakir mülteci kamplarında, birçok farklı İslami grup oluşturdular.28 Hamas gibi bazı gruplar da İntifada başladıktan sonra kuruldu. Mısır'da bulunan Müslüman Kardeşler ile II. Dünya Savaşı sonrasında Filistin'de kurulan Müslüman Kardeşler gibi yerel İslami gruplar Filistin'de kurulacak İslami grupların habercileriydiler. İsrail işgali, Müslüman Kardeşler'in siyonizm ve Yahudilere karşı sergilediği uzlaşmaz tutumun ne kadar haklı olduğunu bir defa daha ispatlamıştı.
Temel farklılıklar, ayaklanmaların yapısını etkileyen İslami unsurların içerisinde de açıkça görülebilir. 1936-1939 döneminde İslami yöneliş ayaklanma başlamadan, Müftü tarafından bertaraf edildi. Alternatif İslami liderler Hacı Emin'le kıyaslandığında ayaklanma başladıktan sonra çok etkisiz kalmışlardı. Camiler, ayaklanmanın başında kullanılmalarına rağmen, alt tabakadaki halka eğitim, yardım ve dini hizmetlerin götürülmesinde özellikle İntifada döneminde Gazze Şeridi'yle kıyaslandığında, düzenli veya verimli bir şekilde kullanılmadı. Oysa İslami Cihad gibi bazı İslami gruplar ve FKÖ, İntifada öncesi faaliyetlerini Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde yoğunlaştırmışlardı. İslami Cihad'ın halkı İntifada öncesi sokağa çıkmaya sevkeden manevi bir etkisi vardı.29 İntifada sırasında İslami oluşumun güçlenmesine yardım eden; Orta Doğu'nun son dönem atmosferiydi ki farklı coğrafyalarda laik, milliyetçi rejimlere alternatif olduklarını belirten, İslam'ı temel ve rehber olarak gören birçok önemli grup örgütleniyordu. FKÖ'nün sürgündeki liderliği siyasi konumunu ve yapısal bütünlüğünü muhafaza etmek amacıyla, her zaman başarılı olamasa da, destekleri hızla artan İslami gruplarla ilişkiye geçmenin yollarını arıyordu. Ancak Hamas'ın içindeki bazı gruplar FKÖ'nün politikalarına, örneğin iki devletli siyasi çözümü içeren uzlaşma önerisini Filistin'in tamamını kurtarmak istedikleri için şiddetle karşı çıkıyorlar.30
Süreç ve Etkileri
Daha önceki ayaklanmaların aksine İntifada herhangi bir nedenle kesintiye uğramadı. 1936-1939 ayaklanması ise Filistin'in tarım takvimine bağlı olarak kesintilere uğradığı gibi Filistinli ve Arap politikalarca da durdurulabiliyordu. Örneğin genel grevin ilk evresi 1935-1936'da greyfurt ekiminden sonra başlamış ve hasadın öncesinde bitmişti. İkinci evre de, 1938 yazına yani düzenli hasadın sonuna değin başlayamamıştı. 1936-1939 ayaklanmasının aksine İntifada, süreklilik göstermiş ve düşük seviyede de olsa devamlı bir yoğunluk görülmüştür.
Her iki ayaklanmada da bazı yerel liderler, siyonist İsraillilerle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle öldürülmüşlerdir. Her iki ayaklanma süresince de benzer gerekçeler için açık kanıtlar olmadığı hallerde bile kişilere yönelik saldırı ve suikast olayları vuku bulmuştur. Müftünün, liderliğine karşı çıkanlara ve 1937'de ortaya atılan Filistin'in bölüşülmesi31 fikrini benimseyenlere gözdağı vermek amacıyla dolaylı yollardan da olsa bu tür eylemlerde bulunduğuna dair deliller vardır. Buna örnek olarak 1938'de köy muhtarlarına uygulanan fiziki şiddeti ve topraklarını siyonistlere satan mülk sahiplerine karşı uygulanan baskıları gösterebiliriz. Yine çetelerin köylülere kendilerine silah, yiyecek ve diğer mühimmatı sağlamaları için baskı yaptıkları biliniyor. Her halükarda Yahudilerle işbirliği yapmakla suçlanan bireylerin hangi delillere dayanılarak öldürüldüğü bilinmemesine rağmen FKÖ ve İntifada'nın birleşik liderliğinin Yahudilerle işbirliği yapmakla suçlanan kişilere yapılan kontrolsüz şiddet eylemlerini açıkça kınadığına dair birçok delil vardır. 1936-1939 döneminde 494 Arap yine Araplar tarafından öldürüldü. Bu ayaklanma boyunca ölen Arapların toplam sayısının %16'sıydı. İntifada'nın ikinci yılı sonunda ölen Filistinlilerin beşte biri de yine Filistinlilerce öldürülmüştür.32 Üstelik geçen yılın ikinci yarısında Filistinliler arasındaki çatışmalar açık bir şekilde artmıştır. Her iki örnekte de işbirlikçilerin öldürülmesinin birçok sebebi olduğu görülüyor. Bunlar şahsi ve siyasi düşmanlıklar, yerel toprak kavgaları, ulusal davaya ilgisiz kalma ve hatta haydutluk gibi gerekçelerdi. Ancak İntifada sırasında görülen işbirlikçilerin öldürülmesi olaylarının nedenleri 1936-1939 döneminde olduğu gibi ailevi kimlik ve sosyal sınıf farklılığına dayanmıyordu.
Filistinli liderlerin ayaklanmalar sırasında takındıkları siyasi tavırlar birbirinden bir hayli farklıdır. Her iki lider de, ayaklanmaların başladığı dönemlerde, Filistin'in siyasi yelpazesinin oldukça karmaşık bir ortamında bulunuyorlardı. 1936-1939 döneminde şiddetin kontrolünü kaybeden Müftü, siyasi bir uzlaşma fikrine karşı öncekinden daha olumsuz bir tavır sergilemeye başlıyordu. Müftü, 1936 yazında çetelerin kontrolünü kaybettiğinde İbn Suud, emir Abdullah ve Nuri al-Said'den müdahalede bulunmalarını istedi. Müftü'nün İngiltere ve siyonizme karşı olan tavrı gittikçe radikalleşerek onlarla hiçbir ortak zemini paylaşmama noktasına vardı. Müftü'nün tavrının bu kadar radikalleşmesinin nedeni birçok parçaya bölünmüş Filistin halkı üzerinde siyasi otoritesini, özellikle de Ekil 1937'de Filistin'den sürgün edilmesinden sonra, yeniden kurmak istemesidir. Bu tavrında göstereceği herhangi bir yumuşama onu, karar alma yetkisini kendisiyle paylaşmak isteyen ılımlı Filistinliler ve Haşimilerle aynı siyasi çizgiye getirecekti. Oysa Emir Abdullah'ın ayaklanmayla fazlaca ilgilenip onu durdurmak için mücadele etmesi Ürdünlü liderliği destekleyen Müftü'nün ılımlı Filistinli rakiplerinin güçlenmesine yol açacaktı.
İntifada patlak verdiğinde ise Arafat ve onun liderliğindeki FKÖ, Filistin halkının yönetimini elinde bulunduruyordu. FKÖ 1974 yılından beri İsrail'den kurtarılacak bölgede bir devlet kurulması gerektiğini savunuyordu.33 Ancak Arafat 1988 Temmuzundan sonra yani Haşimilerin Ürdün Nehri'nin kuzeyinde kontrolleri altında tuttukları topraklardan vazgeçmelerinden sonra iki devletli bir özümün kabul edilebileceğini açıkça ima etti. Ve intifada, FKÖ'nün bu amacını gerçekleştirmede kullanacağı en önemli silah haline geldi. Müftü'nün aksine Arafat; halkına, Filistin üzerindeki karar verme yetkisini Haşimilerle paylaşmaksızın Yahudilerle bir arada yaşama fikrini kabul ettirebildi. Bu noktada İntifada bir FKÖ Yürütme Komitesi üyesinin yorumladığı gibi "bölgede harekete geçilmesini sağlayan saik barışın gelmesini hızlandıran katalizördü."34 Sonuç olarak Filistinliler Siyonizme karşı gösterebilecekleri en yumuşak tepkiyi ortaya koydular. Bunun belirtileri de Filistin Ulusal Meclisi'nin Kasım 1947 tarihli bölünme kararına dayanan ve iki devletli çözümü öngören kararnameyi Kasım 1988'de imzalaması ve Arafat'ın 1988 Aralığında İsrail'i resmi düzeyde tanıyarak FKÖ ve ABD arasında diplomatik temasın başlamasını sağlamasıdır. FKÖ bu olayların hepsini "barış girişimleri" olarak tanımlıyor. Bu tanım, elli yıl önceki Filistin liderliği için düşünülmesi bile imkansız bir olguydu.
1939 Şubatında İngilizler ayaklanmanın ardından Siyonistler ve Filistinlileri bir araya getirmek için yürüttükleri diplomatik faaliyetlerin neticesinde St. James Palace Konferansı'nı düzenlediler. Ancak Yahudi göçünü ve torak kazanımını sınırlayan 1939 tarihli Beyaz Rapor [White Paper]'un yayımlanmış ve uygulanmış olması Filistinlilerce siyonistlere karşı kazanılmış siyasi bir zafer olarak görülse de yine de yeterli sayılmıyordu. Beyaz Rapor'un, Filistinlilerin kendi kendilerini yönetme arzularını karşılamada da gereklerinin yerine getirilmesi ve II. Dünya Savaşı'nın araya girmesi Filistinlilerin İngiliz ve siyonistlerden talep ettikleri siyasi isteklerin sınırlanmasına neden oldu.
İki yıldır sınırlı ölçüde de olsa devam eden İntifada, Filistin siyasi liderliğince dikkatlice harcanan para gibidir. Uluslararası basının İntifada'ya olan yoğun ilgisinin ikinci yılın ardından başka yörelere yönelmesinin ve Filistinliler arasında İntifada'nın Filistin devletinin oluşumuna hala somut katkıda bulunmamasının yarattığı bir infialin gözlenmesi ve ABD'nin, İsrail'e siyaset ve toprak konularında bir uzlaşmaya varılması için baskı yapmasının sağlanamamasına rağmen İntifada, Filistin liderliği için 1990'da 1987 Aralığından daha önemli hale gelmiştir. Filistin Ulusal Konseyi'nin eski sözcüksü ve Filistin Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin halihazırdaki lideri -Arafat'ın liderliğine muhalif olan- Halid el-Fahum, 1989 Ağustosunda şunları söyledi: "Eğer İntifada bastırılsaydı, hiçbir pazarlık gücümüz kalmazdı."35 Birkaç ay sonra Fetih grubunun önde gelen liderlerinden ve FKÖ içinde ikinci adam sayılan Salah Halef de şunları belirtti: "Biz Arapların elinde İntifada'dan başka hiçbir şey yok. Biz onun sayesinde siyasi eylemlere tekrar canlılık kazandırdık. Allah korusun, eğer İntifada'ya bir şey olursa biz Arapların durumu ne olur bilemiyorum."36 Filistin liderliğinin 1939'da Beyaz Rapor'a ve on yıl içinde üniter bir devlet kurulacağı vaadine inanmaktan başka çaresi yoktu. Bugünkü Filistin liderliğinin benzeri vaadlere inanıp inanmayacağı ileride görülecektir. Ancak hakim olan görüş şu ki Gazze ve Batı Şeria'da seçim yapılması gibi önerilerden oluşan siyasi prosedürün hem İntifada'nın yavaş yavaş sona erdirilmesi hem de açıkça ifade edilmiş olan bağımsız devlet idealinin37 saptırılması için rahatlıkla kullanılabileceğidir. 1939'da olduğu gibi Filistinli liderler bugün de bir geçiş döneminin başladığını ifade ediyorlar ve bunun nihai sonucunun bağımsız Filistin devleti olmayacağından endişe ediyorlar.
FKÖ liderliğinin İntifada'yı diplomatik faaliyetlerinde bir silah gibi kullanmasının ana nedeni, Arap dünyası içindeki rölatif siyasi özerkliktir ki, Filistinli liderler de İntifada öncesinde bundan yararlanmışlardır. Siyasi karar alırken bağımsız olma düşüncesi bugünkü Filistin liderliğinin 1939 ayaklanmasından aldığı derslerden biridir. Halihazırdaki liderlik Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek'in ABD ile yapılan görüşmelerde arayı yumuşatmak için faaliyette bulunmasına razı ise de Mısır'ın Filistin'in karar alma hakkına tecavüz edebileceğinden endişe duymaktadır. FKÖ liderleri memnuniyetle karşıladıkları Mısır'ın diplomatik rolü ile Filistinlileri temsil edip onlar adına konuşma girişimini birbirinden ayırmaya çalışıyorlar.38 1936-1939 döneminde Arap Yüksek Komitesi Filistin halkının lideri olma vasfını kaybetmemek için Arap devletlerinin ayaklanmayı durdurmak üzere müdahale etmesini istedi. Arap devletleri ayaklanmaların ortasına denk gelen zamanlarda, her ikisinde de Eylül 1937 Bludan-Suriye, Haziran 1988 Cezayir ve Mayıs 1989 Kazablanka'da bir araya geldiler. Bu konferanslarda siyonizm ve İsrail ile büyük güçler İngiltere ve ABD'ye duyulan kin dile getirildi. Birçok tarihçiye göre Bludan Konferansı Arap devletlerinin Filistin sorununa müdahale etmeye başladıkları ilk toplantıdır.39 Öte yandan Cezayir ve Kazablanka konferanslarında Arap Birliği'nin FKÖ'nün izleyeceği bağımsız siyaseti desteklemek gerektiği şeklindeki bir görüş benimsenmişti. FKÖ'nün İntifada'nın ortasında ılımlı bir siyaset izlemesi onun ulusal hareketin diplomatik ve siyasi gidişatını sıkı bir şekilde denetimi altına almak istediğini açıkça ortaya koydu. FKÖ'nün bütünlüğünü korunması için Gazze ve Batı Şeria'da ortaya çıkan alternatif liderlikten kurtulması ve Filistin'de bağımsız karar alma hakkının Suriye gibi İsrail'le yapılan diplomatik görüşmelerde yer almak isteyen Arap devletlerine kaptırılmaması gerekiyordu. Arap dünyası bugün elli yıl öncekinin aksine Filistin sorununa müdahale etmeye daha az isteklidir. Oysa 1936-1939 döneminde Filistin çevresindeki Arap devletlerinin liderleri kendi siyasi amaçlarına ulaşmak için ayaklanmanın çeşitli safhalarının sona erdirilmesine yardım etmek için ilk elden müdahale ettiler.40
1936-1939 ayaklanması Arapların Filistin olaylarına nasıl müdahale etmek istediklerine açık bir örnek iken, bazı Arap başkentlerinin, özellikle de Amman'ın, İntifada sırasında kendilerini Batı Şeria'ya ilişkin rekabetten soyutlamaları Filistinli liderlere daha önce sahip olmadıkları siyasi hakları verdi. Arap dünyasının Filistin sorununa siyasi ve mali destek vermekten kaçınarak uzak kalması hem olumlu, hem de olumsuz bir davranıştır. İntifada'nın başlamasından bir ay önce Amman'da yapılan konferansta Filistin sorununa kayıtsız kalınmasa da, fiili bir desteğin verilmediği ortaya çıktı. Bu durum Filistin liderliğinin daha fazla siyasi seçeneğe sahip olmasını sağlamasına rağmen Arap devletlerinin İntifada'ya verdikleri somut desteğin zayıflamasına neden oldu. Suudi Arabistan dışında kalan Arap devletlerinin çoğu, özellikle İntifada'nın ikinci yılında Mayıs 1989'daki Kazablanka Konferansı'nda ayaklanmayı desteklemek üzere vaad ettikleri mali yardımları yerine ulaştırmadılar.41 Fetih Merkez Komitesi üyesi Halid el-Hasan şunları söylüyordu: "Arap desteği artık yok. Arap desteği dağınık ve bölünmüş demenin de bir anlamı yok. O artık sıfır bile değil. Filistin sorunu ve İntifada var oldukça Arap dayanışması var olmayacak."42
Son olarak şu da belirtilmelidir ki, her iki ayaklanma sırasında da uluslararası kamuoyu Filistin sorununa büyük ilgi göstermiştir. Ancak 1938-1939 ve 1988-1989'da meydana gelen diğer önemli uluslararası öneme haiz sorunlar, bu konuya olan ilgiyi azaltmıştır. 1938-1939'da İngiltere, ilgisini hemen tamamen Doğu Avrupa'ya ve faşizmin ortaya çıkmasıyla oluşan problemlere yöneltmişti. 1988-1989 intifada Orta Doğu'da, özellikle Suriye nezdinde, Lübnan'da meydana gelen olaylar yüzünden ikincil konuma düştü. Uluslararası planda ise, Sovyetler Birliği, Çin ve Doğu Avrupa'da meydana gelen tarihi değişimler Filistin sorununu gölgede bıraktı. 1936-1939 döneminde İngiltere bölünme fikrinin uygulanmasını sağlayacak olan Filistin'den çekilme kararını vermeyi erteledi. İngiltere planlarını ayaklanma yüzünden değil, global değişimler nedeniyle değiştirmişti. İntifada sırasında ise, toplumlararası görüşmelerin yapılmasını öngören Schultz girişiminin en büyük destekçisi ABD daha sonra bu desteği geri çekti. ABD'nin Filistin sorununa bakışını etkileyen global politika değil, onun toplantılara katılacak tarafların ideolojik tutumlarını yumuşatmayacağına ve ikili görüşmelere geçmek istemediklerine inanmasıydı. İngiltere'nin aksine ABD; her iki tarafla da diyalog içinde olmanın önemini anlamıştı. İntifada'nın etkisi sonucu Haşimilerin Batı Şeria ile ilgili taleplerinden vazgeçmesi, Arafat'ın terörizmi kınaması ve İsrail'i tanıması üzerine Washington da en azından İntifada'nın ikinci ılı sonuna dek Filistinliler ve Siyonistler/İsrail arasında doğrudan görüşmeleri başlatamamıştı. Elli yıl önce Siyonistlerle masaya oturmayı reddeden Filistin liderliği idi, şimdi ise İsrailliler FKÖ liderliği ile masaya oturmayı reddediyor.
Sonuç
Bu makalede nihai sonuçlara ulaşmamız intifada'nın devam etmesi nedeniyle mümkün değildir. Yapabileceğimiz en kolay tahmin, devam etmekte olan görüşmelerin başarı şansının, 1939'dakilerden daha çok olduğudur. Hem Filistinliler, hem de İsrailliler hasımlarının meşruluğunu kabul etme noktasında birtakım şüphelere sahip olmakla birlikte, daha olgun davranıyorlar. Her iki toplum da fiziki ve ekonomik olarak elli yıl öncesine nazaran birbirine daha fazla bağlandı. Her iki tarafta da hala fosilleşmiş ideolojik kalıntılar mevcut; ancak İntifada ve onun öncesinde meydana gelen ve ona eşlik eden olaylar pragmatik bir esnekliğin gelişmesini sağladı. Filistin halkı için en önemli tehlike tatmin edici siyasi bir gidiş açıklanmadığı takdirde düzensizliğin gelişecek olmasıdır. Böyle bir düzensizlik şu nedenlerle gelişebilir: İntifada'nın disiplinin kaybolması; İsrail'in siyasi liderleri sınır dışı etmesi; liderlik mevkiinde beklenmeyen bir değişiklik olması; Ürdün'de Kasım 1989'da yapılan parlamento seçiminin sonucunun Filistin İslami Hareketi'ni yeniden canlandırması ve Filistin'de yapılacak yerel seçimlerin sonuçları ki doğru dürüst yapılmaz ve yönetilmezse birleştirici olacağına daha da ayırıcı olabilir. Bunlara ilaveten FKÖ'nün örgütsel yapısı da, her ne kadar bir anlaşmaya doğru yönlendirilmiş olsa bile FKÖ'nün Filistin siyasi toplumu üzerindeki etkin harici liderliğini aşındırabilecek bir siyasi süreç tarafından dağılma tehlikesiyle yüz yüze bırakılabilir.
1936-1939 ayaklanmasını takip eden on yıl içinde Filistin siyasi liderliğinin tam anlamıyla bölündüğü görüldü. Şu an var olan sürgündeki liderlik ve Batı Şeria ve Gazze'deki Birleşik Ayaklanma Liderliği için İntifada'nın ne zaman, nasıl sona ereceği ileride oluşturulacak Filistin liderliğinin kompozisyonu açısından herhangi bir öneme haiz değil. İlginç olan nokta Filistin liderliğinin Arap siyasi sistemi içinde elli yıl öncesiyle kıyaslanamayacak bir şekilde siyasi hareket serbestisine sahip olması ve Gazze ve Batı Şeria'da yaşayanların İsrail ekonomisine 1936-1939 ayaklanmasında olduğundan daha bağımlı hale gelmeleridir. FKÖ için hakim siyasi güç kalmanın yolu, yalnızca İsrail ile ilişkiye girmekten değil, aynı zamanda Filistin milliyetçiliğinin temeli haline gelen işgal altındaki topraklarda ortaya çıkmış liderlikle iletişimin artırmaktan geçiyor. 1936-1939 ayaklanmasının aksine bu seferki Filistin ulusal hareketine katılanlar daha geniş tabanlı, çoğulcu, siyasi uzlaşmaya açık, İsrailli liderlerce kabul edilebilir ve Filistin halkının sürekli bir parçasıdırlar: Batı Şeria ve Gazze'de FKÖ'nün kararlarıyla sınırlı kalsa da, yerel bir liderliğin ortaya çıkması bu ayaklanmanın en önemli siyasi sonuçlarından birisidir.43
Dipnotlar:
1- Kolaylık olması açısından 1936-1939'da ve şu anda cereyan eden olayları tanımlamak için ayaklanma [uprising] terimi kullanılmıştır. 1936-1939 ayaklanması tarihçiler tarafından birçok defa isyan [revolt] ve başkaldırma [rebellion] şeklinde tanımlanmıştır. "Titreme, ürperme" anlamına gelen İntifada sözcüğü, Arapça "titremek, irkilmek" fiilinden gelir
2- 1936-1939 ayaklanmasının ayrıntılı açıklaması için bkz.: W. F. Abboushi, "İsyana Giden Yol: 1930'ların Arap Filistini", Journal of Palestine Studies, (Bahar 1977), s. 23-46; Yehuda Bauer, "1936 Arap İsyanı", Bölüm I, New Outlook (Temmuz-Ağustos 1966), s. 49-57 ve Bölüm II, New Outlook (eylül 1966), s. 21-38; Tom Bowden, "Filistin'de 1936-1939 Arap Ayaklanmasında Tapi Edilen Siyaset", Middle Eastern Studies, (Mayıs 1975), s. 147-194; Ghasan Kanafani, "Filistin'de 1936-1939 Kıyamı", Şu'un Filistıniyyah, (1972), s. 45-77; Zvi el-Peleg; "1936-1939 Karışıklığı: Kargaşa veya İsyan", Wiener Library Bulletin, (1978), s. 4051; Yehoshua Porath, The Palestine Arap National Movement, 1929-39 [Filistin Arap Ulusal Hareketi, 1929-39], s. 109-273; Subhi Yasin, Es-Sevratü'l-Arabiyyatü'l-Kübra fi Filistin [Filistin'de Büyük Arap Kıyamı], (Kahire: Darü'l-Kitap el-Arabi, 1967).
3- Pamela Ann Smith, Palastine and the Palestinians, 1876-1983 [Filistin ve Filistinliler: 1876-1983], (New York: St. Martin's Press, 1984), s. 62-63.
4- İsrail ve Arap toplumları arasında Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'te artan huzursuzluğun yoğunluğu ve sıklığı için bkz.: The Chronology Section, "Arap-İsrail Çatışması", Middle East Journal, Cilt 41-42 (1987-1988).
5- İntifada'nın başlamasından önce Filistinlilerin İsrail'e yaptıkları milli değil de, şahsi muhalefetin değerlendirilmesi için bkz.: Emile Al Nakhleh, "Batı Şeria ve Gazze: 20 Yıl Sonra", The Middle East Journal, (Bahar, 1988), s. 209-226. Filistinli çiftçilerin düşen ekonomik düzeyleri ve bunun 1936-1939 Filistin ayaklanmasıyla ilişkisinin değerlendirilmesi için bkz: Kenneth W. Stein, "Köylülerin Kaynakları Yetersizliği ve Kırsal Değişimi: Filistin'de 1936-1939 Arap Rahatsızlığını Besleyen Nedenler", Ferhad Kazemi ve John Waterbury'nin aşağıda adı geçen eserine katkıdır, Peasant and Revolutions in the Middle East [Orta Doğu'da Devrimler ve Köylü Sınıfı], (Gainesville: University Press of Florida), 1990.
6- Philip Mattar, "Kudüs Müftüsü ve Filistin Siyaseti", Middle East Journal (Yaz 1988), s. 234.
7- Fetih Merkez Komite Üyesi Halid el-Hasan'ın açıklaması, el-Vatan, (Kuveyt), 13 Ocak 1989, s. 20.
8- Marlowe, Rebellion in Palestine [Filistin'de İsyan], s. 169; Tom Bowden, "Filistin'de Arap İsyanının Siyaseti, 1936-1939", s. 173-174; Zvi el Peleg, Hamufti Hagadol [Büyük Müftü], (İsrail, 1989), s. 46-58; Zvi el Peleg, "1936-1939 Kargaşası: Karışıklık Ortamı veya İsyan", s. 43; Philip Mattar, The Mufti of Jerusalem: El-Hajj Amin al-Huseyni and The Palestinian National Movemnt [Kudüs Müftüsü: El-Hac Emin el-Hüseyni ve Filistin Ulusal Hareketi], (New York: Colombia University Press, 1988), s. 65-85. [Türkçesi için bkz.: Akademi Yay., İstanbul 1991.]
9- Porath, The Palestine Arab National Movement From Riots to Rebellion [Kargaşa Ortamından İsyana Filistin Arap Ulusal Hareketi], s. 48-49.
10- Yuval Arnon-Ohanna, "Filistin Arap İsyanında Zümreler, 1936-1939: Yapı ve Örgütlenme", Asian and African Studies (1981), s. 234.
11- Arnon-Ohanna, s. 229-230.
12- İsrail Savunma Bakanı Yitzak Rabin ile mülakat, Wochenpresse (Viyana), s. 15 Aralık 1989.
13- Bkz.: George Antonius, The Arab Awakening [Arap Uyanışı], (New York, 1963), s. 405.
14- Bowden, "Filistin'de, 1936-1939 Arap İsyanının Politikası", s. 147.
15- Bkz: Issa Halef, Palestine Arab Factionalist Politics and Social Disintegration, 1936-1948 [Filistin Arap Hizipçi Siyasetleri ve Sosyal Çözülme 1936-1948], yayınlanmamış doktora tezi, Oxford Üniversitesi, 1985, IV., V. ve VI. bölümler.
16- Örneğin bkz.: George Abed'in derlemiş olduğu The Palestinian Econmy: Studies in Development Under Prolonged Occupation [Filistin Ekonomisi: Büyüyen İşgal Altındaki Gelişmelerin İncelenmesi], (Londra, 1988).
17- Bkz.: Nakhleh; "Batı Şeria ve Gazze: 20 Yıl Sonra", s. 213.
18- Yezid Sayigh, "İntifada Devam Ediyor: Meşruiyet, Dinamikler ve Meydan Okumalar", Third World Quarterly, Cilt 3, (Temmuz 1989), s. 20-49; ve el-Hak'ın İdari ve Temsili Yöneticileri Mona Rishmawi ve Fateh Azzam ile yapılan röportaj, Atlanta, Georgia, 7 Aralık 1989.
19- Bkz.: Theodore Swedenburg, Memories of Revolt: The 1936-1939 Rebellion and the Struggle for a Palestinian National Past [İsyanın Hatıraları: 1936-1939 İsyanı ve Filistin Milli Geçmişi Üzerine Mücadele], yayınlanmamış doktora tezi, Teksas Üniversitesi, Austin, Ağustos 1988.
20- Bowden, s. 169. Aynı zamanda bkz.: Yüksek Komiser Sir Harold Macmichael'den Sömürge Bakanı Malcolm MacDonald'a, 2 Ocak 1939, Co 773/398/75156.
21- Mona Rishmawi ve Fateh Azzam ile yapılan röportaj, Atlanta, Georgia, 7 Aralık 1989.
22- 1936-1939 ayaklanmasına katılan çiftçi çetelerin tam tanımı Yuval Arnon-Ohanna'nın Asian and African Studies'deki [yukarıda bahsedildi] çalışmasında ve Bowden'in eserinde verilmiştir.
23- Bkz.: Fetih Merkez Komite Üyesi Salih Halaf'ın açıklamaları, 8 Aralık 1989, Monte Carlo Radyosu; kısaltılmış olarak Foreign Broadcast Information Service Daily Report Near East and South Asia (FBIS-NES)'da yayınlandı, 11 Aralık 1989, s. 5; ve el-Tedamun, (Londra), 5 Şubat 1990.
24- 1936-1939 ayaklanması sırasında yayımlanan ilanların örnekleri için bkz.: Yuval Arnon, Fellaheem Bamered Ha'ravi Beeretz Yisrael 1936-1939 [Eretz İsrail (1936-1939)'deki Arap Ayaklanmasında Çiftçiler], (Tel Aviv: Tel Aviv Üniversitesi, 1978), s. 176-179. Çete kumandanlarının ayrıntılı analizleri için bkz.: Ezra Danin ve Ya'acov Shimoni, Te'udot Vedemuyot Meginzay Haknufiyoz Ha'araviyot BeMeora'ot 1936-1939 [1936-1939 Arap Ayaklanmasına Katılan Çetelerin Kayıtlarından Bazı Belgeler ve Portreler], (Kudüs: Magnes Press, 1981). İntifada'nın birinci yılında Birleşik Ulusal Ayaklanma Liderliği tarafından yayımlanan bildirilerin analitik bir özeti için bkz.: Karen Schneiderman, "Filistin Ayaklanmasının Çağrısı", Emory Journal of International Affairs, (Bahar 1989), s. 31-38; ve Shaul Mishal, "Yazı Savaşları - Taşların Ardındaki Sözler: İntifada Bildirileri", Jerusalem Quarterly (Yaz 1988), s. 71-94. İlk 29 bildiri, Zachary Lockman ve Joel Beinin tarafından basıldı: Intifadah: The Palestinian Uprising Against Israeli Occupation [İntifada: İsrail İşgaline Karşı Filistinlilerin Ayaklanması], (MERIP, 1989), s. 327-399.
25- Nels Jhonson, Islam and the Politics of meaning in Palestinian Nationalism [İslam ve Filistin Ulusçuluğunda Siyasi Anlam], (Londra: Keagan Paul International, 1982), s. 42-44. Aynı zamanda bkz.: Shai Lachman, "1929-1939 Döneminde Filistin'de Arap İsyanı ve Terörizm, Şeyh İzzeddin el-Kassam'ın Konumu ve Onun Hareketi", Elie Kedourie ve Syliva Haim'in birlikte derledikleri Zionism and Arabism in Palestine and Israel [İsrail ve Filistin'de Siyonizm ve Arapçılık], (Londra: Cass, 1982), s. 52-99.
26- Uri M. Kupferschmidt, The Supreme Muslim Council: Islam under the British Mandate for Palestine [Yüksek Müslüman Konseyi: Filistin'de İngiliz Mandası Altındaki İslam], (Leiden: E. J. Brill, 1987), s. 240-254.
27- Johnson, s. 45.
28- İntifada'nın İslami yanını inceleyen makalelerden örnek olarak bkz.: Elie Rekhess'in, "İntifada'daki İslam", Robert O. Freedman'ın derlediği The Intifada and Its Impact on Israel, the Arab World and the Superpowers [İntifada ve İsrail, Arap Dünyası ve Süpergüçler Üzerindeki Etkisi], (Florida Internaitonal University Press, 1991). Ayrıca bkz.: Rekhess "Filistin İslami Cihadının Yükselişi", Jerusalem Post, 21 Ekim 1987; Robert Satloff, "Filistin Ayaklanmasındaki İslam", Orbis, (Yaz 1999), s. 389-401; ve Matti Steingberg, "FKÖ veFilistin İslami Fundamentalizmi", Jerusalem Quarterly (Güz 1989), s. 37-54. Gazzeli İslami Direniş (Hamas) lideri Şeyh Halil Kuka ile yapılan mülakat, el-Anba (Kuveyt), 8 Ekim 1988; ve Oren Cohen, "Hamas İşte Budur", Hadashot, 7 Ekim 1988, s. 24-25.
29- Satloff, "Filistin Ayaklanmasındaki İslam", s. 394-396.
30- Bkz.: Salah Halef'in açıklamaları, el-Anba (Kuveyt), 4 Aralık 1989.
31- Bkz.: Swedenburg, s. 160-173.
32- Ha'olam Hazeh, 25 Ekim 1989.
33- Salim Tamari, "Geçiş Sürecinde Filistin Hareketi", henüz basılmamış kitap.
34- FKÖ Temsil Komitesi üyesi Mahmud Abbas'ın açıklamaları, el-Quds el-Arabi (Londra), 14-15 Ekim 1989. İntifada ve buna bağlı gelişen olayların FKÖ'ye ne gibi değişiklikler getirdiğinin ayrıntılı analizi için bkz.: Adam Garfinkle, "Orta Doğu'da Olumluya Doğu Değişim", World Affairs (Yaz 1988), s. 3-15.
35- Halid el-Fahum'un açıklamaları, el-Anba (Kuveyt), 10 Ağustos 1989.
36- Salah Halef'in açıklamaları, Ukaz (Cidde), 16 Kasım 1989; FBIS-NES'te alıntılandığı şekilde, 27 Kasım 1989, s. 5.
37- Bkz.: Seçimler üzerine Filistin'e ait belgeler, el-Fecr (Kudüs), 1 Mayıs 1989.
38- Bkz.: Salah Halef'in açıklamaları, el-Vatan (Kuveyt), 15 Aralık 1989; ayrıca bkz.: Voice of Mountain (Lübnan), 9 Haziran 1989, FBIS-NES'te alıntılandığı şekilde, 13 Haziran 1989, s. 4. Orada 1936 ayaklanmasını başarısızlığa götüren birçok faktörün olduğunu, ancak bunların en önemlisinin, dönemin Filistinli liderlerinin Arap rejimlerinin öğütlerini dinlemesi olduğunu söyleniyor.
39- Elie Kedourie, "Filistin Üzerine Bludan Kongresi", Middle Eastern Studies, (Ocak 1981), s. 107-125; Philip Khoury, Syria and French Mandate The Politics of Arab Nationalism [Suriye ve Fransız Mandası: Arap Ulusçuluğunun Siyaseti], (Princeton, 1987), s. 555; Yehoshua Porath, In Search of Arab Unity, 1930-45 [Arap Birliği Arayışı Üzerine, 1930-1945], (Londra: Cass, 1986), s. 168-170.
40- Bkz.: Khoury, s. 535-562; Gabriel Scheffer, "II. Dünya Savaşı Öncesinde İngiliz-Arap İlişkileri ve Filistin'deki Çatışmaya Arap Devletlerinin Müdahalesi", Asian and African Studies, Cilt 10 (1974), s. 59-78; Gabriel Scheffer, "Suudi Arabistan ve 1936-1939 Arap Ayaklanması Döneminde Filistin Sorunu", Hamizrah Hehadash, Cilt 22 (1972), s. 137-151.
41- Bkz.: Yaser Arafat'ın açıklamaları, el-Havadis (Londra), 24 Kasım 1989, s. 20-22.
42- Fetih Merkez Komite Üyesi Halid el-Hasan'ın açıklamaları, el-Vatan, (Kuveyt), 13 Ekim 1989, s. 20.
43- FKÖ liderliği ile İntifada liderliği katılanları arasındaki farka ilişkin Salah Halef şunları söyledi: "İntifada neslinin, FKÖ'nün liderlik neslinden tamamen farklı olduğunu kabul ediyorum. Onlar bizim olduğumuzdan daha iyi ve daha verimliler. Ancak İntifada bizim çocuğumuz. Ben bu çocuğumla övünüyorum, çünkü o ebeveyninden daha iyi." Bkz.: Salah Halef'in açıklamaları, Der Spiegel, 29 Ağustos 1988, s. 131-136.
Çeviren: Mehmet Cebeci