Teknoloji hakkında gelecekte neyle karşılaşacağımıza dair herhangi bir iddiada bulunmamız gerçekten çok zordur. Çünkü bu alandaki her şey, diğer birçok alanda olduğundan daha hızlı değişmektedir, öyle ki; ortaya atabileceğiniz bir iddianın doğru olmadığının ispatı için uzun bir süre beklemenize gerek kalmayabilir. Söylediklerimize örneklik edecek durumlar var. Mesela 1943'te IBM'in Başkanı Thomas Watson, "Dünya piyasası, 5 bilgisayardan fazlasını kaldıramaz." demişti. 1949'da ise Popüler Mekanik dergisi "bilgisayarların gelecekte belki de sadece 1,5 ton ağırlığında olacağını" beyan ediyordu. Bilişim sektörünün 1977'deki patronlarından Kenneth Olsen "İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için bir neden göremiyorum." derken şaka yapmıyordu. Yıllar sonra mezkur şahısların ne kadar yanıldığını hepimiz görüyor ve bugün bu söylenenlere sadece gülüp geçiyoruz. Peki şimdi böylesi büyük gaflar yapmadan ve "kendimize güldürtmeden, internetin ne olduğu ve İnternetin geleceği hakkında nasıl tahminlerde bulunabiliriz?" Cevaplaması zor bir soru gibi görünüyor bu.
'Hız', etrafımızı kuşatan modern hayatı özetlemek için kullanabileceğimiz en iyi anahtar kelimelerden biridir. Hızla dönen yerküredeki günümüz yaşamlarında olan bitenler o kadar hızlıdır ki; bugün yeni bir gelişme olarak öğrendiğimiz herhangi bir şey, belki de tarih açısından kitaplara geçecek kıvama çoktan gelmiş olabilir.
Söylediklerimin daha iyi anlaşılabilmesi için, çevrenizdeki kişilere, nesnelere ve olaylara 'hız'lı bir şekilde göz atın. Mesela, size her akşam izlemeniz gerektiği düşüncesi aşılanan televizyona baktığınızda gündemin ne kadar çabuk değiştiğini göreceksiniz. Gündemin, artık 'gün'lük değil, 'an'lık bir olgu olarak karşımıza çıktığını fark etmeniz gerekir. 'Bilmemenin değil, öğrenmemenin ayıp olduğu' öğretilen bir toplumda, hayatta nelerin olup bittiğini bilmemenin eksikliğini gidermek için izleyeceğiniz bu kara kutuda; o akşamki haber seansında izledikleriniz size çok ilginç gelebilir. Ama günü meşgul eden en önemli haberin, ertesi sabah belki de kayda değmez herhangi bir unsur haline gelmiş olması da muhtemeldir. Abarttığımı düşünenler söylediğimin doğruluğunu deneyebilir. Medyadaki bu haber akış hızını hatırda tutun. Başka örneklere geçelim: Büyük bir kentte iseniz, metronun hızına, bildirilen vakitte gelip gitmesindeki dakikliğe hayran olabilirsiniz. Toplu taşımadaki hız. Aşağıdayken tepesine bakmakta zorlandığınız bir binanın çatısına saniyelerle ifade edilebilecek bir zaman diliminde çıkmak da elbette baş döndürücü olabilir. Bina içi taşımacılıktaki hız. Karnınızı 'fast'lı 'food'lu bir biçimde doyurabilir, size ayrılan bir yada bir buçuk saatlik öğle paydosunun geri kalan kısmını isterseniz boş boş, isterseniz kendi özel işlerinizle meşgul olarak geçirebilirsiniz. Beslenme ve eğlenmedeki hız.
Örneklerini çoğaltmakta hiç de zorlanmayacağımız mezkur 'hızlı hayat tarzı'nın evlerimizi, işyerlerimizi, okullarımızı, kısaca tüm hayatımızı işgaline seyirci kalıyoruz. Başımız dönmüş bir biçimde olan biteni algılamaya çalışıyoruz. 'Neler oluyor hayatta?' sorusunun cevabını tam bulduğumuzu düşündüğümüz anda sorunun çoktan değişmiş olduğunu farkediyoruz.
Soruların çok hızlı değiştiği 'bilişim' sektörü, anlık ilerleme hızının ölçülmesi çok zor ve gidişatının takip edilmesi neredeyse imkansız olan sektörlerden biridir, Bu sektördeki değişimler 'gün geçmiyor ki' ile değil, belki de 'saniye' diye başlayan cümlelerle ifade edilebilir. Bugün aldığınız yüksek teknoloji ürünü son model bir bilgisayara, insanlar bir kaç ay sonra 'teknoloji eskisi bir hurda' gözüyle pek âlâ bakabilir.
Bilişim sektörünü hayatımıza iyiden iyiye sokan gelişme ise; internetin son yıllardaki hızlı yükselişidir. Güçlü firmaların etkili reklamlarında bilgisayarın artık temel bir ihtiyaç malzemesi olduğu fikri işlenirken, altan altta da şöyle deniyordu, 'internette sörf yapamıyorsan bilgisayar dediğin bir 'game-boy' (oyun çocuğu, belki de çocuk oyunu)dan başka nedir? Böylece her eve bir bilgisayar, her bilgisayara bir internet hesabı projesi uygulamaya konuldu. Şu an için her evde olmasa da, neredeyse her sokakta en azından on-on beş bilgisayar masasının olduğu bir internet 'kafesi'nin bulunduğunu göz önüne alırsak, bu projenin de sonuçlarını 'hız'lı biçimde verdiğini söyleyebiliriz.
Bugün internet, dünya hayatımızı saran bir örümcek ağı (world wide web) problematigi olarak, karşımızda değil her tarafımızda duruyor. Gittikçe bu ağa dolanıyoruz. Bu her ucu açık örümcek ağına gülden düşen bir yaprağın takılması ihtimali her zaman için olsa da; bana, sineklerle karşılaşma ihtimalimiz daha yüksektir gibi geliyor.
Gerek ülkemizde gerek diğer ülkelerde, küreselleşme sürecinin sonunda 'büyük bir köy'e döneceği iddia edilen dünyamızda kullanım alanı iyice yaygınlaşan bilgisayarlar arasındaki iç ve dış bağlantıların şu an geldiği son nokta gibi görünen internetin tam olarak ne olduğu ve nasıl algılanıp, tanımlanması gerektiği konusunda henüz verilebilmiş net bir cevap yok. Bu konudaki tartışmalar, her geçen gün enine boyuna genişleyerek ve detaya doğru derinleşerek devam ederken; ülkemizde bu konuda düşünen ve araştırma yapan az sayıdaki araştırmacı ve yazarlar, kendi durduğu yerden konuya yeni boyutlar kazandırmaya devam ediyorlar. Bunun böyle olması, belki de; üzerinde tartışılan internetin 'virtual reality-sanal gerçeklik, sanal cemaat-virtual com-munity, siberuzay-cyberspace, sibernetik-cyber-netic, bilgi teknolojisi-information technology...' gibi bir çok yeni kavramı da beraberinde getirmesi ve bilgi teknolojilerindeki her geçen an katlanarak hızlanan gelişmelerin ve ilerlemelerin kaydedilmesi ile de izah edilebilir.
Bugün internete, herkesin kendi durduğu noktadan bir tanımlama getirdiğini belirtmiştik. Yaşadığımız dünyada kalarak, belki de interneti tanımlamada en sık kullanılan ve kullanılanlar arasında -şimdilik- en iyisi gibi duran 'sanal dünya' hakkında yorum yapmak beraberinde bir takım çelişkileri de getiriyor. Tam olarak içinde yaşamadığımız bir yer hakkında söyleyeceklerimizin, bizi, karanlık bir odada fili tutup onu anlatanların durumuna düşüreceğini iddia edebiliriz. Buna karşılık, resmin tamamını görebilmek için, tabloya çerçevenin dışından bakmanın gerekliliğinden de bahsedilebilir. Mezkur konular üzerinde çalışanlar; internet ve internetin geleceği hakkında iyimser düşüncelerini de endişelerini de dile getirebilmek için, mesailerini yoğun bir şekilde sanal alemde dolanarak ve araştırma yaparak geçiriyor. Hiç internete bağlanmadan da bu konuda söylenecek birçok şey sanal bir boşlukta takılıp kalıyor. İki arada bir derede kalmak gibi bir şey. Sanırım bu noktada söylenebilecek en iyimser sözler; tartışılan konuların ve ortaya atılan iddiaların gerçeğin tamamı olmadığı ama küçümsenmemesi de gerektiği yönünde olacaktır/olmalıdır.
Şimdi internetin ne olduğu hakkında ortaya atılan fikirlerden bir kaçını inceleyelim:
"Biraz militarist, biraz da akademik kaygılarla örülmeye başlanan bir veri iletişimi ağı; Çinli bir genç kızın gelecek düşlerini süsleyen, bilgiye olan açlığını giderebileceğini kurguladığı müthiş bir ziyafet; homoseksüellik düşmanı bir Amerikalı rahibin, sesini dünyanın her köşesine duyurabildiği bir MEGAfon; Mısırlı bir postacının hayvanlarla seks fantezilerini pekiştirebildiği bir magazin; gücünü damarlarında akan şoven kandan alan bir Türk 'cracker'ın, Atatürk aleyhtarı zırvalarla dolu Yunan sitelerini 'bombalayabildiği bir savaş alanı; kocası derin uykuda horuldarken, evini hiç terk etmeden geyik yapma ihtiyacını gidermek isteyen bir İsveçli kadının, frekansı Yeni Zelanda'ya bile ulaşmaya yeten telsizi; içine düştükleri sefalet yüzünden ekonomist karısı Antalya'da fahişelik yapan bir Rus denizaltı kaptanının, silah teknolojileri pazarlayabildiği sanal bir ekmek kapısı haline geliyor. İnternet'in ne olduğunu, nereye doğru nasıl devindiğini anlamak, öyle pek altından kalkılabilir bir proje değil aslında. Kabe'nin yolunda ölmeyi göze alması gerekiyor bu alemi çözmeye kalkışacak düşünürlerin."1
Yukarıda yazılanların hiç de iç açıcı olmadığının farkındayım. Aslında bunlar, internetin ne olduğu ve ne getirdiği mevzusunda son söylenmesi gereken sözler gibi dursa da; ben bunları en erkenden yazının gündemine getirerek, bahsettiğimiz konuların kimi insanların düşündüğü kadar 'sanal' olmadığına işaret etmek istedim. Kerem Kandemir'in makalesinde dokundukları internetin uç noktalarıymış gibi görünse de; bahsedilen bu noktaları birleştirdiğimizde çıkacak tablonun aklımızda yakacağı ilk ışığın, bir 'kaos' ortamıyla karşı karşıya kaldığımızı işaret edeceği açıktır. Bu kaosun bizi kozmoza götürüp götürmeyeceği ise tartışılabilir.
İnternetin sosyolojik bağlamı hakkında bir köşe yazısında, internetin yol açtığı bu durum, 'interörizm' şeklinde isimlendirilerek, konuya şöyle devam ediliyor: "Internet gelişen dünyanın tartışmasız en hızlı, en tehlikeli, en umut veren, en sağlıklı ve en sağlıksız iletişim aracı. Çin, Küba, İran gibi baskının zirvede ve özgürlüklerin tabanda olduğu ülkelerde bile internet kanalıyla insanlar nefes almaya, bilgilenmeye, dünya ile iletişim kurmaya çabalıyor. İnternet bilgi çokluğuyla beraber, enformatik kaos ve kirliliği de taşıyor maalesef. Hem inanılmaz hızlı, hem de akıl almaz bir dezenformasyon riskini beraberinde taşıyor."2
Bugün internet anlatılırken söylenenlerin iki ucu keskin bıçağa benzediğini söylemek yanlış olmayacaktır. 'En tehlikeli, en umut veren, en sağlıklı ve en sağlıksız' gibi anlam bakımından birbirine zıt düşen sıfatların, ortak bir isimden önce aynı anda kullanıldığını görebiliyoruz. İnternet, Mehmet Doğan'ın tanımladığından, yani 'Bilgisayar ağlarının bütün dünyada yaygınlaştırılmış ağı, dünya bilgisayar açandan3 çok daha karmaşık bir yapılanma olarak algılanmaktadır.
İnternetin iki ucu keskin bıçak olduğunu destekler biçimdeki başka bir yaklaşım, Yusuf Andiç ve Serdar Akyay'ın "2002'de İnternet Kafeler" başlıklı araştırmalarında göze çarpmaktadır.
"TBMM İçişleri Komisyonu'nun kabul ettiği oyun, oyun yeri, oyun alet ve makineleri ile internet kafeler hakkındaki kanun tasarısında belirlenen tanımlar bölümündeki "İnternet" tanımı: Uluslararası bilgisayar iletişim ağı. Komisyonun ilettiği internet tanımı sözlük anlamıyla belirtilmiş. Fakat Internet günümüzde kullanılması gereken müspet alanlar ve istismar edildiği konular bakımından pek çok ayrıntıyı da içermektedir. Örneğin; internet, eğitim ve öğretime yönelik bilgilerin paylaşımını, hızlı iletişimin sağlanmasını, farklı kültürlerin kaynaşmasını ve sanatsal faaliyetlerin yaygınlaştırılmasını amaçlayan uluslararası bilgisayar iletişim ağıdır. Fakat internet; kontrolsüz büyümesinin bir neticesi olarak esas amaçlarının dışına çıkarak, etik ve toplumsal değerler açısından bunalım yaratabilecek faaliyetlere zemin hazırlamıştır. Örneğin; internet, akademik çalışmalar, kültürel ve sanatsal faaliyetler gibi olumlu amaçlar için kullanıldığı gibi; pornografi, kumar, uyuşturucu ve silah ticareti, sapık inançlar vb. gibi toplum düzeninin olumsuz yönde etkileyecek faaliyetleri destekleyen organizasyonlar tarafından halen aktif olarak kullanılmaktadır. Telefon hattı ve bilgisayarı olan her kullanıcının veri alış-verişi yapabildiğini ve web sayfası yayınlayabildiğini düşünürsek, internetin ne kadar serbest bir platform olduğunu daha iyi anlarız. Bu bakımdan kişisel bilgisayarlarından bağlantı kuran internet kullanıcılarının denetlenmesi veya yönlendirilmesi her bakımdan imkansızdır. Bu sebeple, bu serbest platformu kullanarak iletişim kuranlar, doğru biçimde yönlendirilmedikleri taktirde mutlaka zarar göreceklerdir. Doğru yerlere kanalize edilmemiş internet kullanıcısı, kültür asimilasyonu ile beraber ahlaki çöküntüye de uğrayacaktır."4
İnternetin getirdiği serbestliğin kişi, kuruluş ve devletlerde çok ciddi endişeler yarattığını biliyoruz. Bireysel olarak, herhangi bir internet kullanıcısı sanal alemde turlarken, bilmediği kişiler tarafından takip edilebilir, çeşitli internet hesapları açtığı sırada verdiği bilgiler firmalar tarafından veri bankalarına kaydedilebilir, eğer sakıncalı görülen sitelere giriş çıkış yapıyorsa sicilinde gizlice değişiklikler olabilir... Kuruluşlar ise internetten farklı şekillerde yararlanmaktadır. Müşterileri ile iletişim kurmak ve diğer bireyleri şirketlerinden haberdar etmek isteyenler için internetin sunduğu imkanlar, rakiplerin internetten yaptığı saldırılar sonucu hüsrana dönüşebilir. Şirketinizin internetteki sayfasında bir gün sizinle ilgisi olmayan yazılar ve resimler gördüğünüzde, bu hisse senetlerinize gerçek bir şekilde etki edebilir. Devletler ise, kimin kim olduğunu ya da internette dolanan kişilerin gerçekten var olup olmadığını bilemediği için; sanal alemdeki "tehdit unsurları"nı doğru dürüst takip edememekte, bakanlıkların sayfaları sürekleri korsan saldırılarına maruz kalmaktadır. Ülkeler arasındaki gerginlikler, internette de benzer şekillerde gelişmektedir. Kardak Krizi esnasında Türkiye'den birçok internet kullanıcısı Yunan sitelerine saldırmıştı. Amerika'nın Irak'a yapacağı saldırı öncesi dünya üzerindeki birçok muhalif gurup, internet üzerinden saldırıya çoktan geçmiş, Beyaz Saray ve Pentagon'un hatlarını kitlemişti. Filistinliler ile İsrailliler arasındaki site çökertme mücadelesi ise tüm hızıyla devam ediyor.
İnternet, artıları ve eksileri içice taşıyor. Konuya, yine bu artı ve eksileri aynı anda söylemek ihtiyacının hissedildiği başka bir makale ile devam edelim. İnternet gazeteciliği hakkında yazılan makaledeki şu cümleler bizim için önemli: "Teknolojik tanımlamalarımızı, faydacılık anlayışımızı ve telif haklan üzerine düşüncelerimizi değiştiren internet, bir yandan demokratik açılımlarımızı genişletirken diğer yandan da yarattığı enformatik anarşi ile yalan, söylenti ve dedikodunun meşrulaştığı bir alanı temsil ediyor."5
İnternetin nasıl bir alan olduğu ve neyi temsil ettiği konusunda henüz net yargılara varmış değilim. Düşündüklerim ve yazdıklarım, tıpkı diğer şahısların da yaptığı gibi olumlu ve olumsuz yönleri fazlasıyla taşıyor. Yukarıda farklı kişiler tarafından ama birbirine yakın konularda söylenenler, sanki kötü bir şeyle karşı karşıyaymışız hissi veriyor. Tabi bunların yanında internette, sadece birkaç ufak kurala riayet edildiğinde, fazlasıyla iyi sonuçlarla karşılaşacağımızı düşünenler de var. "Bilgi kaynağı olarak iletişimin sağlanmasında ve hemen her türlü alışverişte, insanoğlunun hayatının akışına harika kolaylıklar sağlayan ve uzay gibi her an sınırları genişleyen bir sanal uzay. Ne coğrafi sınır, ne din, ne ırk ne de cinsiyet tanıyan, görünüşte muazzam bir özgürlükler alanı."6 Her ne kadar yazının ilerleyen kısımlarında, dikkatli kullanılmadığı takdirde internetin, 'insan ömrünün büyük bir dilimini acımasızca ve rahatça harcayan bir zaman öğütücü' olabileceğine işaret edilse de, yazının bütünlüğünde iyimser hava kendini belli etmektedir. Belki de yazıda geçen "görünüşte muazzam bir özgürlükler alanı" ifadesindeki 'görünüşte' kelimesine vurgu yapmakta fayda var. Çünkü sanal ortam görünen hiç birşeyin gerçeklerle uyuşmadığı, sürekli yapılan ve bozulan farklı bir mekan. Her şey görünüşte kalıyor ama bu görüntü de net değil!
İnternetin hem iyiliği, hem de kötülüğü hakkında yapılan bu tartışmaları geçmiş zamana götürdüğümüzde benzer tartışmaların başka bir cihaz üzerinde daha yapıldığını görürüz. Hatırlarsanız, televizyonun hayatımızda yaygınlaşmaya başladığı zamanlarda da buna benzer görüş ayrılıkları vardı. Televizyonun nasıl bir etki yapacağı konuşulur durulurdu. Gerçi bu konuda tartışmalar hâlâ yapılmaya devam edilmektedir. Mesela Amerika'da Truman Show', Türkiye'de 'Vizontele' gibi filimler bir iki sene önce çekildiğinde, 'televizyon' gündemimize yeniden oturmuştu. Son noktada televizyon yayıncılığının kötü gidişatının engellenemediği, bu durumda kişilerin kendilerini kontrol etmesi ve özdenetim mekanizmalarını iyi şekillendirip çalıştırması gerektiği söylendi. Sonuç yok.
Televizyon konusunu biraz daha kurcalamak istiyorum. Bugün söylenen sözlerin zamanında televizyon bahsinde benzer şekillerde kullanıldığı açıkça görülmektedir. Söylenenlerin sadece sözde kaldığı ve artık televizyonun evlerimizde sürekli patlayıp duran bir bomba ya da zihinlerimizi bombardımana tutan kitlesel bir savaş aleti konumuna geldiği de, benim için inkar edilemez bir gerçek. Televizyon, artık etki alanı en geniş, tahrip derecesi en yüksek olan 'toplu tüketim araçları'ndan biri ve belki de birincisidir. İzleyici zekasının düzeyi çok düşük kabul edilip, o alçaklığa göre yapılan programlar; işin ciddiyetini fark etmeyen, okumayan ve akl etmeyen bir çok insanı, zamanla geriletmektedir. Pembe diziler, reklam kuşakları ve Amerikan yapımı sulandırılmış teknolojik filmlerin altında, gizliden gizliye hep 'daha iyi bir hayat için, istediğinizi alın ve tüketin' mesajı verilmekte; bunlardan etkilenen bir sürü insan, reklamı yapılan bir mağazanın raflarını hemen silip süpürmekte, taksit kampanyalarına katılıp hayatını çeşitli vadelere bölmekte, telefon hatlarını değiştirtmektedir. Hepimiz biliyoruz ki; 25. kare bir komplo teorisi değildir. Tam burada 'They Live' isimli filmden bahsetmek iyi olur. Film, televizyon ve reklam sektörünün insanların zihinlerini nasıl bir ikili kıskaca aldığı sorusu üzerinde kurulmuş. Robotların istilasına uğradık ama haberimiz yok; çünkü her an gördüğümüz reklam panoları, televizyon programları... bunları bizden gizliyor. Bilinç altımız çeşitli kodlarla yıkanıyor. Mesela bir mayo reklamının altında 'üremek', bir haber programının logosunun altında 'itaat etmek' gibi komutlar bilinç altımıza işleniyor. Bunu bir gözlük sayesinde farkeden kahramanlarımız, film boyunca mezkur durumu ortadan kaldırmak için mücadele edip duruyor. Basit ama çarpıcı bir film.
Tüm bunları konuyu şuraya bağlamak için söyledim: Televizyonun hayatımızda sağladığı dönüşümden daha etkili ve belki de daha tehlikelisinin internet aracılığı ile gerçekleşeceğine inanıyorum. Televizyon kitlesel bir iletişim aracı değildir. Çünkü bilgi tek taraflı iletilmektedir, yani bir 'işteşlik'ten bahsedemeyiz. Televizyon tek yönlü bir iletim aracıyken, internet 'iletişim'in tüm hatlarını karşılıklı olarak açabilmektedir. Bu da bilgi alışverişine yeni boyutlar katmakta, televizyonlardaki sansür internette kalkmakta ve korkulan bir rahatlık gündeme gelmektedir. Bunları iyi olarak mı değerlendirmeli yoksa kötü olarak mı? Zaman içinde internetin iyi ve kötü yönlerinden hangisinin diğerini altına alacağını şimdilik bilemiyoruz. Söylediklerimiz tartışılır. Ama sanal dünya tarihi, gerçek dünyanın tarihine benzeyecekse, bu iki taraf arasındaki mücadelenin, hep var olacağı ve sanal dünyada da mutlak bir galibin çıkmayacağı kolaylıkla iddia edilebilir.
Dipnotlar:
1- http://www.araf.net/dergi/sayi1 2/metinler/krmir981.shtml
2- http://212.154.21.40/2001 /02/04/yazarlar/HayriBESER.htm
3- Doğan, Mehmet; Büyük Türkçe Sözlük, Vadi Yayınları, Ankara 2002
4- http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=6338
5- Arsan, Esra Doğru; Batı'da ve Türkiye'de Internet Gazeteciliği, Karizma Dergisi, Sayı:13, 2003
6- Kurtoğlu, Dr. Ayşenur; İnternet Adab-ı Muaşereti, Karizma Dergisi, Sayı:13, 2003