Bildiğiniz gibi devlet terörü gündemdeyken "terör" ve "İslamcı terör" 21. yüzyılın güvenlik paranoyası haline getirildi. Bir çok müslüman ülkede bu amaçla İslami hareketlere karşı geniş çaplı tasfiye operasyonları uygulandı. Eğitim müfredatlarından, finansal yapılarına kadar yapısal değişiklikler dayatıldı.
Bu yeni süreçte "terör", "devlet terörü", "İslamcı terör" söylemini ve bir uluslararası müdahale enstrümanı olarak "terör"ü nasıl tanımlıyor, yaşanan süreci nasıl algılıyorsunuz?
Küresel hakimiyeti için her seferinde kendine bir düşman yaratarak bu düşman üzerinden bütün hegemonya ihtiraslarını haklı kılmaya çalışan Amerikan yönetimi, 1989 yılına kadarki tüm gayrı insani politikalarında komünizm tehdidini başarıyla kullanmıştı. Başta Avrasya olmak üzere, kendi kıtası dışındaki dünyada yer alan devasa askeri varlığına haklı kılıflar bulma çabasına giren Washington, 1989'dan sonra yeni tehdit değerlendirmeleri çerçevesinde İslam alemini öncelikli tehlike olarak lanse etmeye başladı. NATO'nun genel stratejilerinin değiştirilmesine neden olacak kadar derinlikli hazırlıklara neden olan bu odak değişikliği, 1990'lı yılların başından itibaren değişik biçim ve araçlarla uygulamaya geçirilmiş ve Müslümanların söz konusu olduğu her uluslararası olayda büyük mağduriyetler yaşanmıştır. Bosna, Çeçenistan gibi kitlesel katliamlara sahne olan bölgelerin yanı sıra, birçok İslam ülkesindeki değişik muhalefet hareketleri büyük kıyımlara maruz bırakılmıştır. Bu ülkelerdeki muhalif sesleri dinleyip sorunların çözümü konusunda kafa yorulacağına, en bayağı şekilde bu toplumsal talepler susturulmuş ve marjinal hareketlermiş gibi lanse edilerek ezilen insanların sesleri susturulmaya çalışılmıştır. 11 Eylül'den sonra yeni başlamış gibi görünen küresel savaş aslında soğuk savaşın bitiminden sonra yürürlüğe girmişti bile. Uluslararası terörle mücadele kandırmacasıyla başlatılan Amerika'nın uluslararası dizayn çabalarında insanlık bugün Washington'dan gelen tehditlerin altındadır. Tüm insanlık için tehlikeden bahsedilecekse o da Amerikan terörüdür. Bu öylesine cilalanmış ve insancıl hale getirilmiştir ki, Amerika'nın cinayetleri adeta uluslar arası güvenliğin kaçınılmaz unsurlarıymış gibi algılanır olmuştur. Uluslar arası istikbarın emrindeki kitle iletişim araçları, Amerikan terörü karşısında insanlığın dezenforme edilmesi görevini yüklenmiş ve yanlış tehdit değerlendirmeleri ile zulmü meşrulaştıran ortamı hazırlamıştır. Ama son Irak krizinde de gördüğümüz gibi insanlık kitlesel bir başkaldırı ile hem Amerika'nın hem de işbirlikçilerinin davranışlarını mahkum etmiştir.