Bildiğiniz gibi devlet terörü gündemdeyken "terör" ve "İslamcı terör" 21. yüzyılın güvenlik paranoyası haline getirildi. Bir çok müslüman ülkede bu amaçla İslami hareketlere karşı geniş çaplı tasfiye operasyonları uygulandı. Eğitim müfredatlarından, finansal yapılarına kadar yapısal değişiklikler dayatıldı.
Bu yeni süreçte "terör", "devlet terörü", "İslamcı terör" söylemini ve bir uluslararası müdahale enstrümanı olarak "terör"ü nasıl tanımlıyor, yaşanan süreci nasıl algılıyorsunuz?
Günümüzde, dünyanın stratejik görünümü, soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte köklü bir dönüşüme uğramıştır. Bu dönüşüm süreci içerisinde dünya güçlülerin çıkarına göre şekillendi, tarih güçlülerin önyargılarına göre ilerledi; uluslararası hukuk, uluslararası antlaşmalar ciddiye alınmadı; uluslararası toplum umursanmadı ve ABD kendini uluslararası hukukun ve kurumların üstünde gördü. Yine bu süreç içerisinde, tarihi; emperyalizm, ırkçılık, eşitsizlik ve şiddetle kirlenmiş olan ABD, bütünüyle ben merkezci dış politikalar geliştirerek, dünyaya kendi iradesini dayatma yoluna gitmiş, güçsüzleri aşağılayarak, dünyanın Amerikanlaştırılması için, ahlaki ve insani temelleri olmayan askeri güce dayalı global belirleyicilik rolünü üstlenmiştir.
İçerisinde yaşadığımız dönem, insanlık tarihinde benzeri az görülen, zulmün, işkencenin, adaletsizliğin, yeni toplama kamplarının sıradanlaştığı bir dönemdir. Teknik – endüstriyel uygarlık gelişip güçlendikçe, yıkım araçları, vahşet, kıyım, zulüm, katliam da o ölçüde gelişip güçlenmekte ve yayılmaktadır. Teknik – endüstriyel – emperyalist sistemin, dünya ve hayat görüşünün, kendi iç dinamiklerini canlı tutabilmek için her dönemde bir düşmana ihtiyaç duyduğunu biliyoruz. soğuk savaş sonrası dönemde, en büyük meydan okumayı temsil eden İslam ve Müslümanlar düşman ilan edildi, İslam totalitarizm ile eşitlenmek istendi, "anti – terör" politikalar İslam karşıtı bir kimliğe büründürüldü. Küresel barbarlığı temsil eden ABD, dünyada tek belirleyici hegemonyacı güç olabilmek ve global çıkarlarına aykırı muhtemel her girişimi engelleyebilmek için, siyasal – ekonomik – ideolojik – kültürel bütün rakiplerini tasfiye etmek, rakip devletlerin egemenlik haklarını ihlal etmek üzere, "terör"le savaşı stratejik gündemine almış bulunuyor. Bütün dünya savaş stratejilerinin güvenlik sorunlarıyla asla ilgisi bulunmadığını biliyor. Bugün bütün bir insanlık küresel bir aldatmaca, küresel bir ikiyüzlülük, küresel bir açgözlülük karşısında bulunmaktadır.
Afganistan'ı, Filistin'i, Çeçenistan'ı yerle bir eden; şimdi de, Irak'tan başlayarak, ABD- İngiliz – İsrail çıkarlarına göre şekillenecek bir Ortadoğu stratejisi izleyerek, yeni toplumsal yıkımlara – trajedilere- acılara hazırlanan yeni emperyalizm, "terörizm"i sınırsız bir şekilde istismar ederek, öncelikle İslami oluşumları, yapıları, gelişmeleri kontrol etmek, bölge petrolleri üzerinde denetimi sağlamak, bölge ülkelerindeki silahlanma hareketlerine vaziyet etmek, bölge toplumları üzerinde Amerikan kültürünün etkilerini çoğaltmak istemektedir.