İnsani Değerler Eğitim Sürecine Dâhil Edilmelidir!

Emrullah Aydın

Bugünün dünyasında eğitimde iki anlayış bulunmaktadır. Birincisi devleti merkeze alan anlayış, ikincisi ise bireyi merkeze alan anlayıştır. Birincisi, ülkemizin de içerisinde bulunduğu, daha ziyade gelişmekte olan hatta halkı dönüştürmeyi amaçlayan otoriter devlet anlayışının hâkim olduğu ülkeler tarafından uygulanmaktadır. Özellikle Cumhuriyet döneminde başlayan halkı dönüştürme çabaları için eğitim her siyasi iktidar için halkı terbiye etmede ve hatta hizaya getirmede bir sopa olarak kullanılmıştır. Anayasanın 42. maddesi ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu da bu anlayışın bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu kanunla homojen bir toplum oluşturmak amaçlanmış, bireylerin değil devletin öncelikleri (ideolojisi) halka dayatılmıştır. Eğitimde müfredat ve ders programları da buna göre düzenlenmiştir.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, toplumun sivilleşmesinin, özgürlüklerin önünün açılmasının, toplumsal değişimin ve gelişimin yolu, insanların zihinlerine sivil anlayışın yerleştirilmesinden geçmektedir. Bunu sağlamanın yolu da eğitim sürecinin nitelikli hale getirilmesinden; bireylerin, temel eğitim, ortaöğretim ve yükseköğretimi kapsayan bu eğitim süreçlerinde almış oldukları eğitimin niteliğinden geçmektedir. Bunun için öncelikle eğitim süreçlerini demokratikleştirmek gerekir. Aslında eğitim ile demokrasi birbirinin olmazsa olmazlarıdır. Karşılıklı bağımlılık ilişkisi vardır. Eğitim ile demokrasi birbirinden beslenirler. Bu bakımdan müfredatın, derslerin ve kitapların sivil, insan merkezli anlayışla oluşturulması gerekir. Özellikle öğretmenlerin, insan merkezli bir anlayışa sahip, insani değerleri önceleyen, soran, sorgulayan, araştıran bireyler yetiştirmesi için, rol ve davranışlarını çok iyi planlamaları lazımdır. Öğretmenlerin buyurgan bir yaklaşımdan uzak, öğretme yerine bireylere kendi kendine öğrenme ortamları sağlayarak birlikte öğrenme süreçlerini yönetmeleri; öğretimi öğretişim haline, eğitimi de eğitişim haline getirmeleri gerekmektedir. Yani birlikte eğitim ve birlikte öğretim. Ayrıca yetişkinlerin kalıplaşmış fikirlerini, tutumlarını ve devletin katı yaklaşımlarını öğrenme süreçlerinden uzak tutmaları; bireylerin insanları sevmeyi, hiçbir insanı ötekileştirmeden birlikte yaşayabilmeyi önemseyen anlayışları eğitim ortamlarına taşımak gerekmektedir. Bu çerçevede eğitim süreci değerlendirildiğinde, demokratik ve insani değerleri eğitim sürecine dâhil etmek ve bireyleri bu değerlerle yetiştirmek bir hayli zor görünmektedir. Çünkü ilköğretimden üniversiteye kadar derslere ve müfredata bakınca, ders yükünün bir hayli fazla olduğunu ifade etmek yanlış olmaz.

Eğitimde demokratikleşme adına özellikle dile getirmemiz gereken en önemli hususlardan biri şüphesiz Milli Güvenlik dersleridir. “Milli Güvenlik Dersini lise çağındaki öğrencilere neden veririz ve bu dersleri üniformalı subaylara neden verdiririz?” Bu sorunun cevabını bu yaşa kadar henüz verebilmiş değilim. Bir eğitimci olarak bunu hep yadırgamışımdır. Eğitimin, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından ve MEB öğretmenleri tarafından verileceği, denetiminin de MEB tarafından yapılacağı anayasal olarak belirlenmiş olmasına rağmen uzun yıllardır lise öğrencilerinin görmüş olduğu Milli Güvenlik Dersi üniformalı subaylar tarafından veriliyor ve MEB’in müfettişleri tarafından hiçbir şekilde denetimleri de yapılmıyor. Bu ders, pekâlâ öğretmenler tarafından da verilebilir. Yoksa ülkenin iç ve dış güvenliği gibi, okulların güvenliği bakımından da mı bu ülkenin öğretmenlerine güvenilmiyor? İnsanın aklına başka soru geliyor. Askerler her şeyde olduğu gibi, bu yolla okulları da gözetim ve denetim altında mı tutuyor?

Sivil ve demokratik eğitimin gereği olarak, bu dersin müfredatı ve gerekliliği MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yeniden ele alınmalı, eğer bu ders verilecekse, öğretmenler tarafından verilmesi için çalışma yapılmalıdır. 

Bunun, eğitim sürecinin demokratikleşmesi ve sivilleşmesi adına önemli olduğunu düşünüyorum.

♦ Milli Güvenlik derslerinin asker tarafından verilmesi nedeniyle öğrencilerin ciddi ikilemler yaşadıklarını müşahede ediyoruz. Pedagojik formasyonu olmayan, hayata emir-komuta olarak bakan, çevresini ve kendi gibi düşünmeyeni potansiyel düşman olarak gören bir anlayışın olduğu dersten sonra, insan hakları, bireylerin özgürlüğü, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi ifadelerle başka bir dersi işlemek çocuklar için ciddi bir çelişki oluşturmaktadır. Derse gelen rütbelilerin pedagoji ve çocuk psikolojisinde yetersiz kalmaları hatta çok uzağında olmaları okullarda ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

♦ Özellikle 28 Şubat döneminde bu dersler için gelen askerlerin fişleme yaptıkları biliniyordu. Bugün medyaya düşen haberler o günkü düşüncelerimizde yanılmadığımızı göstermektedir. Zira birçok arkadaşımız özellikle başörtülü öğrencilere destek oluyorlar diye sürgün edildi. Bu sürgünlerin emirle yapıldığını pekâlâ herkes biliyordu. Çünkü bir teftiş olmadan, soruşturma açılmadan despotik bir uygulamaydı. Ne yazık ki o günlerde ki bu uygulamaları yargıya taşıyıp idare mahkemelerince aklanan arkadaşlarımızı bugünkü Milli Eğitim yöneticileri Danıştay’a götürüp kararı bozdurmadan da beri durmadılar.

♦ İslami kesimin bu derslere yeterince tepki vermemesinin nedeni genel bir anlayışın sonucudur. Bu anlayış ise itaat kültürüdür. Kendini küçük görme, ülkede misafir görme, var olan durumun bir lütuf olduğunu düşünme gibi bir anlayıştır. Yani bizim karşı durma, sorgulama, eylem kültürümüz daha yeni yeni şekillenmektedir. Cemaat kültürü bizi sorgulamadan uzaklaştırmış, bu da beraberinde ciddi suiistimaller getirmiş. Hatta şikâyet ettiğimiz çarpık yönetim anlayışlarını ayakta tutan yegâne biçareler dahi olmuştur Müslümanlar ne yazık ki. Sivil toplum kuruluşlarının ve özellikle de sendikalaşmanın Müslüman camia içerisinde kabul görmeye başlaması kafamızdaki devlet anlayışının yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Bakın adamların siyasi ideolojileri seçimlerde kaybetse dahi idari mekanizmalarda kendilerinden başkasını asla kabullenmiyorlar. Bu ülkede bir kısım insanların vazifeleri, bir kısım insanların ise hakları var. Bu anlayış ne yazık ki Müslüman kesim tarafından da kabullenilmiş gözüküyor.