Federal Almanya'nın başkenti Berlin'de bulunan Federal İdari Mahkeme Afgan asıllı Alman vatandaşı Öğretmen Fereshta Ludin'in ilkokulda başörtüsü ile öğretmenlik yapabilmesi için açtığı dava hakkında kararını 04 Temmuz'da kamuoyuna duyurdu. Kararın hukuki ve siyasi tutarlılığı olmamakla birlikte, tamamen Almanya içişleri bakanı Otta Schily'nin müslümanları asimile etme arzusunda olduğu hakkında yaptığı açıklamaları destekler mahiyettedir ve bu nedenle siyasi bir karardır.
11 Eylül'den sonra Almanya'da da çok şeyler değişti; sözde bağımsız olan yargı her geçen gün farklı inanan ve düşünen insanlara karşı adeta bir baskı aracı olmaya dönüşüyor. Federal idari mahkemenin 04 Temmuz'da kamuoyuna açıkladığı kararla, kararın hukuki değil, daha ziyade genel konjonktürü gözeten siyasi bir karar olacağı endişesinde bulunan birçok müslümanın endişelenmekte haklı oldukları ortaya çıktı. Devletin dinler ve dünya görüşleri karşısında tarafsızlık ilkesine bağlı kalmak zorunda olduğuna atfedilmesi asıl gerekçeleri kamufle edebilmek için kullanılan bir bahanedir çünkü insan haklarını ihlal etmeyen hiç bir makul gerekçe yok.
40 senedir Almanya'nın devlet okullarında tarafsızlık ilkesine bağlılık özellikle müslüman veliler ve öğrencilere hiç uygulanmadı. 40 seneden beri müslüman çocuklar devlet okullarında noel, paskalya, aziz Nikolas ve aziz Martin günü gibi hristiyan dinine ait kutlamalara katılıyorlar, ilahiler ve dini şarkılar söylüyorlar ve kimse bundan rahatsız olmuyor. Hani Alman Anayasasının 3. maddesine göre tüm insanlar kanun nezdinde eşitti, yoksa bu madde müslümanlar için geçerli değil mi? Bu ayrımcı muamele onur kırıcıdır. Hani insanın onuruna Anayasanın 1. maddesi gereğince dokunulmazdı, yoksa bu madde de mi müslümanlar için geçerli değil? Müslüman çocukların İslam'a uygun olmayan kıyafetle ders veren öğretmenler tarafından eğitilmeleri ve böylece öğrencileri kendi dünya görüşlerine davet etmeleri tarafsızlık ilkesine aykırı değil mi?
İçişleri Sakanı Schily'nin Türkleri asimile etmek istediği şeklinde yaptığı açıklamadan sonra çıkan bu karar bizlere; geçmişte entegrasyondan bahsedildiği zaman aslında hep asimilasyonun kastedildiğini göstermiyor mu? Senelerdir Almanya'da yaşayan müslümanlara, onları tüm farklılıklarıyla beraber, dini ve kültürel kimliklerinden ödün vermeksizin, eşit haklara sahip olan feriler olarak bu topluma entegre etmek istediklerini söyleyerek uyutmaya çalıştılar. Otto Schily ise kültürlerin birbirlerine gittikçe benzeşmesini istiyor. Dini ve kültürel kimlikten ödün vermeksizin alman kültürüne benzemenin nasıl mümkün olabileceği izahını bakan Schily kamuoyuna hala borçlu kaldı. 11 Eylül'den sonra bu tür ayrımcı istek ve açıklamalarda bulunan sadece Schily değil; görünen o ki, Federal idari mahkemede bulunan hakimlerde bu yeni esen havadan nasiplerini almışlar. Çünkü onlar başörtülü bir öğretmenin zaman içerisinde alman toplumunu gittikçe müslüman topluma benzeştireceği ve müslüman öğrencilerin 'bakın, bizi bizim dinimizi yaşayan bir öğretmenimiz eğitiyor' ifade ve duygusuyla kendi kültürlerine daha da çok bağlanacakları endişesini taşıyorlar. Bu tür duygularla yetişen bir gençlik elbette alman kültürüne kolay kolay asimile edilemez...
Batı İslam dünyasına kendi değerlerini dikte etmeye devam etmekten vazgeçmediği müddetçe, o dünyayı, o dünyaya ait din ve kültürü kendi özel yetiştirdikleri oryantalistlerden değil de o dünyada genel kabul görmüş alimlerin açıklamaları sayesinde tanımaya ve anlamaya çalışmadığı ve sahip olduğunu iddia ettiği hoşgörüsünü bu doğrultuda geliştirmediği müddetçe Batı'da hiçbir zaman adalet sağlanamaz...
Eğer bir öğretmene, bu görevinde öğrencileri tarafından örnek alındığından dolayı taşıdığı başörtüsüyle her an fiilen öğrencileri dinine davet ettiği için görevini başörtüsüyle icra etmesi yasaklanabiliniyorsa, o halde İslami olmayan kıyafetiyle veya gerdanında asılı haç veya yakasına iğnelenmiş güvercin rozetiyle veya Che Guevera şapkasıyla vs. derse gelen öğretmene de bu yasaklar uygulanacak mıdır?..
Akla şimdi belki şöyle bir soru gelebilir: 12-13 yaşlarında küçük kızlarımızın koluna başörtüsü yasağını protesto ettikleri için kelepçe takılan, 71 yaşındaki bir hastanın başörtüsüz fotoğrafı olmadığı için bakılmayarak öldüğü, farklı inanç ve düşüncelerinden dolayı F tipi ses geçirmeyen tabutlara sokularak insanlara işkencenin uygulandığı, ezcümle insan haklarının ayaklar altında çiğnendiği Türkiye gibi bir ülkeye Almanya için hazırlanmış olan böyle bir açıklamayı neden tercüme ederek gönderme zahmetinde bulundunuz?
Bu soruya en kısa şekilde şöyle cevap verebiliriz: Türkiye'yi özgürlükler sağlanacak umuduyla her ne pahasına olursa olsun AB'ye sokmak isteyenlere, AB'de özgürlüğün Türkiye'den çok farklı olmadığını, AB'nin de gittikçe Türkiye'ye benzemeye başladığını ve en azından Almanya'nın bir AB üyesi olarak tam gaz Türkiye'nin izinde olduğunu göstermek için böyle bir zahmette bulunduk. Hele hele şimdiye kadar 28 Şubat'tan sonra Türkiye'de tüm özgürlük kırıntılarına bile yasak getiren yeni oluşumcularla AB'ye girileceğini düşünmek AB'yi içten, TC'nin de dıştan görebilen bizlerin adeta uykusunu kaçırıyor.
Duisburg, 23 Temmuz 02
HDR
Organization for Human Dignity and Rights İnsan Onuru ve Hakları Örgütü