IMF: ABD’nin Truva Atı

Nihat Bulut

"Dünya Bankasın'da çalışmaya başlamadan bir gece önce görevimi üç katmanlı olarak görüyordum: büyümeyi artırmak, yoksulluğu azaltmak için stratejiler belirlemek, bu stratejileri uygulamak için gelişmekte olan ülke hükümetleriyle beraber çalışmak, gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelerle ilgili duyarlılığı artırmak. Bu görevlerin zor olduğunu biliyordum ama gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya olduğu başlıca engellerden birinin, insan eliyle yapılmış, tamamen gereksiz bir engel olduğu ve caddenin karşısındaki kardeş kuruluş IMF'nin başının altından çıktığı aklıma bile gelmemişti." Joseph E. Stiglitz, Dünya Bankası Eski Başekonomisti

* * *

1929 dünya ekonomik bunalımı ve akabinde yaşanan II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru dünya kapitalizminin karşılaşabileceği benzer bunalımların üstesinden gelebilmek için uluslararası işbirliğinin zorunlu olduğunu düşünen galip hegemonik ülkeler dünya ekonomisini kapitalist bir çerçevede yeniden dizayn etme arayışında olmuşlardır. Bu çerçevede 3 adet uluslararası ekonomik örgütlenmenin temelleri atılmıştır. Bunlar; uluslararası bir para fonu, Avrupa'nın savaş sonrasında imarını sağlayacak bir banka ve son olarak da dünya ticaret hacminin daralmasını engelleyecek ve kurallarını oluşturarak serbestleştirecek bir kurum olarak ticaret örgütüdür.

Para fonu geçici ödemeler dengesi sorunu çeken ülkelerin bunun üstesinden gelmek için akla gelen ilk yol olan ithalat kısıtlamaları yoluna başvurmalarını engellemek için kaynak sağlayan bir kuruluş olarak dizayn edilmiştir. Ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerin ithalatı kısıtlayıcı politikalar uygulamaları, uluslararası ticarette tarife uygulamaları başka ülkelerin de benzer politikalar içerisine girmesini tetiklemekte ve bu da küresel ölçekte dış ticareti engelleyici uygulamaları getirmektedir. Böylece kapitalizmin temel önermelerinden biri olan uluslararası serbest ticaretin uluslararası refahı sağlayacağı bir ortam kaybolacak ve dünya yeni krizler yaşayacaktır. O halde bu tür ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelere bir para fonu kanalıyla destek verilmelidir.

Dünya ekonomisinin geleceği ile ilgili kararlar almak amacıyla ABD'nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kentinde temmuz 1944'te 45 ülkenin temsilcisinin yer aldığı Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı düzenlendi. Konferansta ağırlıklı olarak John Maynard Keynes'in hazırladığı İngiltere Planı ile ABD Hazine Bakanı Harry Dexter White'ın hazırladığı plan (White Planı) tartışıldı. Temelde iki plan da birbirine benzemekteydi. Sadece ayrıntılarda bazı farklılıklar vardı. Sonuçta White Planı kabul edildi. Böylece IMF ve Dünya Bankası kurulmuş oldu.

IMF, Bretton Woods Konferansı'nda kabul edilen esaslar üzerine 45 ülke (Avustralya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Kanada, Şili, Çin, Kolombiya, Kosta Rika, Küba, Çekoslovakya, Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator, El Salvador, Mısır, Habeşistan, Fransa, Yunanistan, Guatemala, Haiti, Honduras, İzlanda, Hindistan, İran, Irak, Liberya, Lüksemburg, Meksika, Hollanda, Yeni Zelanda, Nikaragua, Norveç, Panama, Paraguay, Peru, Filipinler, Polonya, Güney Afrika, SSCB, İngiltere, ABD, Uruguay, Venezuella, Yugoslavya) arasında imzalanan sözleşme ile 27 Aralık 1945'te kurulmuş ve 1 Mart 1947'de finansal operasyonlarına başlamıştır.

IMF'nin kuruluşunda toplam kotası (bir anlamda sermayesi) 8.8 milyar dolar olmuştur. İlk kotalarda en yüksek orana sahip ülkeler şunlar olmuştur: ABD 2.750 Milyon Dolar, İngiltere 1.300 Milyon Dolar, SSCB 1.200 Milyon Dolar, Çin 550 Milyon Dolar, Fransa 450 Milyon dolar…Dünya ekonomisi içinde ülkelerin ekonomik güçleri değiştikçe kota oranları da değişmiştir. Başka bir ifade ile ülkelerin IMF deki kotaları onların dünya ekonomisindeki güçlerinin de bir göstergesi olmuştur. Kota IMF açısından bir çeşit sermayedir. Dolayısıyla her ülkenin IMF'deki kotası o ülkenin IMF'deki ortaklık payını temsil eder. 2002 yılı itibariyle IMF'nin kota toplamı 212.4 milyar SDR, yani yaklaşık olarak 290 milyar dolardır. Bir ülkenin IMF'de ne kadar kotası olacağı o ülkenin son 5 yıldaki ekonomik performansını ölçen bir formül vasıtasıyla hesaplanır. Bu formülde ülkenin son 5 yıldaki ekonomik büyüme performansı, dış ticaret hacmindeki gelişmeler gibi göstergeler dikkate alınır. Ülkelerin IMF'deki oy gücü sahip oldukları kotalarla orantılıdır. Aynı zamanda kotalar ülkelerin ihtiyaç halinde IMF desteklerinden yararlanma limitlerini de belirler.

Bazı ülkelerin IMF'deki kotaları ve oy güçleri:

Ülke

Kota (milyon SDR*)

Oygücü (%)

ABD

37.149

17.1

Japonya

13.312

6.16

Almanya

13.008

6.02

İngiltere

10.738

4.97

Fransa

10.738

4.97

İtalya

7.055

3.27

Suudi Arabistan

6.985

3.24

Kanada

6.369

2.95

Çin

6.369

2.95

Rusya

5.945

2.76

Türkiye

964

0.46

IMF'nin amacı ana sözleşmesinde şu şekilde ifade edilmektedir: "Uluslararası parasal işbirliğinin geliştirilmesini sağlamak, uluslararası ticaretin dengeli bir şekilde gelişmesine yardımcı olmak, ödemeler dengesi sıkıntısı çeken üye ülkelere gerekli geri dönüş önlemlerini almak şartıyla yeterli maddi destekte bulunmak, üye ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarının derecesini ve süresini düşürmek".

IMF'nin organizasyon yapısı; bir Guvernörler Kurulu, bir İcra Direktörleri Kurulu, uluslararası parasal ve ekonomik konuların konuşulup tartışıldığı bir Parasal ve Finansal İşler Kurulu, bir başkan ve diğer personelden oluşmaktadır.

Guvernörler Kurulu; üye ülkelerin ekonomi veya maliye bakanı veya üst düzey bir bürokratı (genellikle Merkez Bankası başkanı)ndan oluşmakta olup ülkesi adına oy kullanır. 183 üyesi bulunan IMF'nin 183 tane guvernörü vardır. Guvernörlerin oy hakları ülkelerinin oy güçleri ile sınırlıdır.

İcra Direktörleri Kurulu: 5 adeti atanmış (ABD, Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere) ve 19'u da seçilmiş olmak üzere 24 kişiden oluşur. Atanmış ülkeler yalnızca kedi ülkelerini temsil ederken seçilmiş olanlar ise kendilerini seçen bir grup ülkeyi temsil ederler. Yalnızca kendi ülkesini temsil eden 3 ülke vardır; Suudi Arabistan, Rusya ve Çin.

IMF, normal koşullarda üyesi olan her ülkede ekonomik durum izleme ve danışmanlık hizmetleri yürütür. Danışmanlık işlemleri yılda bir kez yapılmakta olup, yılda iki kez de Dünya Ekonomik Görünümü raporu için izleme çalışmaları yapılır. Üye ülkelerdeki yıllık gözetim/izleme yapmasının formel nedeni oluşabilecek riskleri önceden belirleyerek gerekli önlemlerin alınıp alınmadığını takip etmektir.

Ödemeler dengesi sorunlarıyla yüzyüze olan ülkeler IMF'deki kotalarının konvertıbl paralarla ödenmiş kısmını koşulsuz olarak kullanabilirler. Buna rezerv dilimi kullanımı adı verilir.

Daha uzun süreli ekonomik problemlerle karşı karşıya olan ülkeler için uygulanan politikalar ise şunlardır:

1. Stand by düzenlemesi (SBA): nispeten kısa süreli ekonomik sorunlar için öngörülen bir düzenlemedir. 1-2 yıl boyunca 3 ayda bir taksitler halinde verilir. Her bir taksit serbest bırakılmadan önce düzenlemede öngörülen performans kriterlerinin uygulanıp uygulanmadığı incelenir. Geri ödemeler maksimum 5 yıl içinde yapılır.

2. Genişletilmiş fon kolaylığı (EFF): Makroekonomik veya yapısal sorunlardan kaynaklanan ve daha uzun süreli ödemeler dengesi sorunlarının çözümü için oluşturulmuştur. Stand by düzenlemesinde olduğu gibi taksitlerin serbest bırakılması performans kriterlerinin uygulanmasına bağlıdır. Geri ödeme vadesi 4,5 ile 7 yıl arasında değişir.

3. Ek rezerv imkanı (SRF): Piyasalarda ortaya çıkan ani ve geniş kapsamlı dış finansman sorunlarının yol açtığı ödemeler dengesi problemlerini önlemek için kullanılmakta olup Asya krizinden sonra oluşturulmuştur. Geri ödeme vadesi en fazla 2.5 yıldır.

4. Kredi hattı (CCL): Krize henüz maruz kalmadığı halde piyasalardaki güven bunalımı nedeniyle her an krizle karşılaşabilecek ülkeler için oluşturulmuştur.

5. Telafi edici finansman kolaylılığı ( CFF): Dünya piyasalarında ortaya çıkan fiyat değişimleri nedeniyle ihracatlarında ani düşüşler yaşayan ülkelere yönelik olarak geliştirilmiş bir yöntemdir.

Bunların hepsi IMF kredi türleri olup faizli enstrümanlardır. Rezerv dilimi dışındaki enstrümanların kullanımı öncelikle ilgili üye hükümetinin IMF'ye vereceği niyet mektubu ve bunun üzerine yapılacak düzenlemelere bağlıdır. Düzenlemelerle oluşturulan performans kriterlerine uyulduğu IMF misyonlarının gözetimleriyle belirlenirse kredi dilimler halinde serbest bırakılır.

IMF ekonomik kriz içindeki ülkelere kredi açarken yapısal uyum programları hazırlar ve ülkelerden ona uymalarını ister. Performans kriterleri de bu programların bir parçasıdır. Yapısal uyum programları en temelde sıkı para ve maliye politikaları, özelleştirme ile uluslararası mal ve sermaye akışkanlığını engelleyici düzenlemeleri ortadan kaldırıcı politikaları içermektedir. IMF'nin ekonomik kriz içindeki ülkelere uyguladığı standart politika budur. IMF'nin bu politikası kısmen modası geçmiş bir varsayıma; piyasaların kendiliğinden verimli sonuçlara yol açacağı varsayımına dayanır. Devlet müdahaleleri ile ekonomik büyümeye götürecek, "herkesin" durumunu iyileştirecek önlemlere izin vermez. Uygulanmasını istediği politikalarının ülkeler içinde nasıl sonuçlar doğurduğu, yoksulluk üzerindeki etkileri hiçbir zaman dikkate alınmaz.

IMF'nin kuruluşunun üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmiştir ve IMF'nin politikalarına rağmen veya nedeniyle dünyanın dört bir yanında krizler daha sık ve daha ağır geçmektedir. Krizler için bir kurtuluş yolu olması için dizayn edilmiş olan kuruluş bizzat kendisi krizlerin acısını derinleştirmektedir. IMF'nin kuruluşundan bu yana bazı hesaplamalara göre yüze yakın ülke ekonomik kriz yaşamıştır. Buralarda IMF'nin dayattığı politikaların bir çoğu, özellikle sermaye piyasasını liberalleştirme politikası istikrasızlığı daha da derinleştirmiştir. IMF fonları ve programları ekonomik istikrarsızlık içindeki ülkede işleri özellikle yoksullar için daha da kötüleştirmiştir. IMF'nin kriz içindeki ülkelere uyguladığı yapısal uyum programları temelde, devletlerin bütçelerinin denetimlerini elden kaçırdıkları, gevşek para politikalarının dizginlenemez enflasyonlara yol açtığı Latin Amerika ülkeleri için geliştirilmişti. Bu ülkelerde II. Dünya Savaşı'ndan sonraki 20-30 yıl içinde gerçekleştirilen büyüme, sonrasında sağlanamamıştı. Bunun sebebi IMF uzmanlarına göre devlet müdahalesi idi. Ana teması müdahale üzerine kurulmuş olan IMF (Keynes ve White Planlarını hatırlayalım) bu tarihten itibaren Amerikan Hazine Bakanlığı ile vardığı "Washington Uzlaşması" ile kusursuz bir serbest piyasa ilkelerine evrildi. Latin Amerika ülkeleri için düşünülen bu politikalar daha sonra ekonomik istikrarsızlık yaşayan tüm ülkelere farklılıkları göz önünde bulundurulmaksızın uygulanmaya başlandı. Ekonomik büyümeyi hızlandırdığına dair elde ciddi veri olmamasına rağmen ülkelere sermaye piyasalarını liberalleştirmeleri dayatıldı.

Sonuç, bir çok ülke insanı için açlık, yoksulluk, bir çok ülke için de sosyal ve siyasal istikrarsızlık oldu. IMF kalkınmayı sağlamak, kriz yönetimi, eski komünist ülkelerin yeni düzene geçişine rehberlik etmek gibi müdahil olduğu bir çok alanda daha da karmaşık sonuçlara yol açtı. Yapısal uyum programları Bolivya gibi programa sıkı sıkıya bağlı ülkelerde bile sürekli bir büyüme sağlayamadı. Alelacele rekabete açılan ülke ekonomileri yabancı firmalarla rekabete dayanamayan ve iflas eden bir çok firmanın geride bıraktığı işsizler ordusu ile baş başa kaldı.

IMF politikaları 1997 Asya Krizi'nden sonra Endonezya ve Tayland'daki krizleri de ağırlaştırdı. Latin Amerika'da IMF programlarından sadece Şili'deki kısmen başarılı oldu. Kıtanın geri kalan kısmı ise IMF ile geçen kayıp yıllarını telafi etmeye çalışıyor. Enflasyonu düşürseler bile yüksek işsizlikle uğraşıyorlar (Mesela Arjantin). Kısmi bir büyüme yaşayan ülkelerde ise sadece en zengin %10'un durumu daha da iyileşirken geri kalan halkın durumunda bir değişiklik olmamış hatta en alt tabakanın durumu daha da kötüleşmiştir.

IMF'de kararları Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları'ndan oluşan Guvernörler Kurulu vermektedir. Bunlar içinde de kararları belirleyenler oy güçleri nedeniyle G-7 ülkeleridir (ABD, Japonya, Almanya, Kanada, İtalya, Fransa ve İngiltere). Özellikle ABD oy gücünün çok daha yüksek olması nedeniyle fiili bir veto gücüne sahip olmaktadır. Maliye/hazine bakanları ve merkez bankası başkanları özellikle ABD'de finans dünyası ile sıkı sıkıya ilintilidirler. Bulundukları mevkiye finans kurumlarından gelirler ve buradaki görevleri bittiğinde de yine finans şirketlerine geri dönerler. Clinton zamanında Hazine bakanı olan Robert Rubin en büyük yatırım bankası olan Goldman Sach'tan gelmiş olup en büyük ticari banka olan Citibank'ın da üyesi olduğu Citigroup'a dönmüştür. IMF'de ikinci adam olan Stanley Fischer da IMF'den sonra doğru Citigroup'a geçmiştir. IMF'nin karar alma mekanizmasında bulunan insanlar aynı zamanda uluslar arası büyük sermayenin de temsilcileri olmuşlardır.

Ani uluslararası sıcak para giriş ve çıkışlarıyla veya kaynakların siyasal ve ekonomik yozlaşmalarla sömürülmesi gibi nedenlerle ekonomik krizler yaşayan ülkelerde kurtarıcı olarak devreye giren IMF'nin buralara empoze ettiği politikalar (yapısal uyum programları) Fonun tarihine baktığımızda çoğu zaman derde derman olmaktan epey uzak olmuştur. IMF programları uygulandıkları ülkelerde çoğu zaman halkın büyük kesimlerinin daha da yoksullaştırılması, sağlık ve sosyal güvencelerden mahrumiyet gibi sonuçlara yol açmıştır. Kriz içindeki ülkeye gelen IMF'nin öncelikli işlevlerinden biri uluslar arası finans çevrelerince ülke içindeki yerel kuruluşlara verilmiş kredilerin geri dönüşünü güvenceye almak olmuştur. Bu amaçla devlet garantileri tesis ettirilmiştir. Ülkelerle ilgili kararlar kapalı kapılar ardında alınarak yürürlüğe sokulmaktadır. Bu karalar da sistemin doğası gereği karar alıcıların çıkarları doğrultusunda olmaktadır. Kredi verenler kendi şartlarını da dayatmakta ve krediyi hem siyasal hem de ekonomik daha küresel ve kapsamlı çıkarlar bütününün gerçekleşmesi için bir alet olarak değerlendirmektedirler.

Merkezi Washington'da bulunan IMF Doğu Bloku'nun çökmesinden sonra adeta Amerikan Hazine Bakanlığı'nın bir departmanı gibi çalışmaya başlamıştır. Amerikan emperyal ihtiraslarını gerçekleştirmekte kullandığı bir enstrüman haline gelmiştir. Büyük para ve sermaye piyasası şirketleri ile ve uluslararası rating şirketleri ile de desteklenmiş olarak IMF Amerikan küresel çıkarlarında oldukça işlevsel olabilmektedir. İstikrarı bozulan ülkeler için ihtiyaç duydukları krediyi vererek veya vermeyerek, periyodik gözden geçirme toplantılarından sonra yazdıkları raporlar ile (ki bu raporlar uluslararası derecelendirme kuruluşlarının vereceği notları belirlemekte hayli etkili olmaktadır) ülkelerin geleceklerine yön vermektedirler. IMF'nin ABD Hazine Bakanlığı'nın bir departmanı haline geldiğinin en iyi örneği yakın geçmişte Türkiye ile olan ilişkilerde yaşanmıştır. Türkiye, 2000 yılına başlarken IMF ile 18. Stand by düzenlemesine girmişti. Bu düzenlemenin öngördüğü programı uygularken Kasım 2000'de bir krize girdi. Hemen arkasından IMF'den alınan Ek Rezerv Kolaylığı Desteği (SRF) ile yoluna devam etti. Bu kez 2001 Şubat ayında bir krizle karşılaştı ve IMF Türkiye'ye dalgalı kura geçmesi kaydıyla yeniden destek verdi. 2001 yılının Eylül ayına gelindiğinde IMF, Türkiye'yi ağır bir dille eleştiriyor ve gereken reformları yapmadığı için Stand by düzenlemesinin son iki taksitini zamanında serbest bırakmayarak bloke etmiş bulunuyordu. Tam bu sıralarda 11 Eylül olayı oldu. Birdenbire Türkiye'nin stratejik önemi ortaya çıktı. ABD ani bir kararla Türkiye'ye yönelik eleştirileri bir kenara bırakarak Türkiye'yi övmeye başladı. Hemen ardından IMF'nin Türkiye'ye yaklaşımı değişmeye ve o güne kadar sert biçimde eleştirilen Türkiye, üzerine düşenleri yapan bir ekonomi olarak lanse edilmeye başlandı. Bu yaklaşımın ardından da Türkiye ile 19. Stand by düzenlemesi yapıldı ve Türkiye'ye yönelik destek muslukları açıldı. Arkasından da yabancı sermayenin/finansmanın ülkelere giriş yapmak için önemsedikleri uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını yükselten açıklamaları geldi.

* SDR (Special Drawing Right – Özel Çekme Hakkı) hem IMF'nin hesap birimi hem de bir çeşit ek rezervdir. Rezerv niteliğini tanımlamak için buna kağıt altın adı verilmektedir. ABD Doları, Euro, İngiliz Pound'u ve Japon Yeni'nin belirli ağırlıklarla bir araya getirildiği bir sepet olan SDR'nin hesap birimi olarak 2002 itibariyle değeri 1 SDR = 1.26 Dolardır.