İmanın Kirlenmesi ya da Kazlardan Utanmak

Bahadır Tok

Merhaba yürek arkadaşım...

Allah'ın ismi ile başlar, selamı ile selamlarım...

Çok oldu senden haber almayalı. Kaç zamandır dertleşmek, hatırını sormak istiyordum, ancak buna ne yüreğim yetti ne de dillerim. Nicedir prangalara kıstırılmış gibiyim. Amansız bir iç savaş yaşıyorum. Her bir yörem bir yangın meşheri. Fırtınalar kopuyor içimde. Her bir hassamı bir yana savuruyor, kalkıp kopan parçalarımı yerlerine yerleştireyim diyorum, her şey birbirine dolaşıyor, tanımlar değişiyor, tarifini kaybediyor eşya. Hergün bir başkasıyla hemgam oluyorum. Bir başkasıyla kanıyor, bir başkasıyla savruluyorum. Bir ben değilim böyle dağınık, böyle yele vermiş gönlünü. Baktığım, gördüğüm çok kimse kapılmış bu sele, boğuşmakla can havliyle. Acıyor, yıpranıyor, doğranıyorum kimi haki, kimi yeşil kör bıçaklarla. Her bir yiğidin narası bende yankılanıyor. Herbir kızın yüreği çevriliyor demir kapılardan. Düşlerini dahi geçemiyor kapıların ardına...

Düşünüyorum da. bu kadar hassas olmasam, bu kadar dağınık olmayacağım(!) Ancak olmuyor, ne yapsam olmuyor. Olmamalı. Zira iman etmişliğin o ağır, o ertelenemez, o devredilemez ve o kaçınılmaz sorumluluğu/yükümlülüğü sarsıyor tüm zerrelerimi. "Güle sevdasından vurulsa bülbül/Toprağa ben düşünüyorum. Belki bu duyarlıktır uykularımı kaçıran. Beni acıya müptela kılan!" "Biz bir insanın göğsünde iki kalp yaratmadık" diyor mülkün tek sahibi, bizim tek sahibimiz.

Çok inciniyor, çok üzülüyorum yiğit dostum, Durmadan fesat ekiyorlar yeryüzüne. İçtikçe kana kanmıyor birileri. Ve başka birilerinin canı yanıyor, yüreği, kalemi, yurdu, yuvası, gözleri yanıyor her gün gitgide artan bir alevle. Göğün damarları çatırdıyor sanki uğultular birbirine karışıyor. İnsanlar her gün yeni bir çınlamayla tanışıyorlar. Kulakları gumbürdüyor vahşetinden bu yabani seslemi. Ve her gün yeni bir elbise giydiriliyor/giyiniyorlar üzerlerine hiç de alışık olmadıkları. Yeni kişiliklere bürünüyorlar, renksiz, kokusuz, tadı olmayan, suratsız. Yüzü olmayan, gözü olmayan ucube bir fotoğraf görüyorlar her aynaya baktıklarında. Kendilerini kaybediyorlar, kaçarak kendilerinden... Acıyı dahi hissedemiyorlar, yüreklerini korkuyla köre itmekten. Dumura uğramış beyinleri. Düşünemiyor, sorgulayamıyor, tanımlayamıyorlar içlerindekini, çevreyi, yaşananları. Bir fabrikadan farksız, sanki yaşadıkları dünya. Renksiz, hissiz, duyarsız bir dişli gibi duruyorlar çarkların arasında. Günler birbirine zincirli tren katarları gibi geçiyor hayatlarından. Her gecesi, her gündüzü birbirinin aynı, her anı birbirine benzeyen boş ve kof bir takvim gibi boşluğa dökülüyor ömür sermayeleri. Korku krallığının köleleri kadar ölgün ve o çağrıya icabet edecek kadar yürekleri kalmamış. "Siz nere ye gidiyorsunuz?" sedası kulaklarında yankılandığı halde. "İnsanlar, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır" diyor şair.

Yığılanların ötesinde, hele sevda civanları... özgürlüğü, adaleti, öze dönmeyi arzulayan, talep eden insanlar... Yüreğim yetmiyor bunları anlatmaya... Bunalımlar, depresyonlar, krizler. Kendi kendisine yalnızlıkla çareyi arayan, yığınlar ortasında yalnız kalan ve kendini yapayalnız hisseden türkü civanları. Damarı patlamış bir volkan gibi birer kâbus evleri. Caddeler umarsız, müstehzi ve kınayan soytarılarla dolu sanki. Hergün yeni bir ayine sunaklar bezeyen acuze kokanalar. Meşruiyetini gücünden alan karanlığın o "zenim" evlatları...

Evet yüzü gül, yüreği gül dostum. Seni üzmek istemezdim ama sende üzülmeli, yanmalısın herkes gibi. Yanmalısın ki alevlerimiz buluşup yangın olmalı karanlığa. Değil mi ki karanlığın varlığı ışığın yokluğundandır.

Anlam vermekte güçlük çekiyorum bu suskunluğa. Sükûtun intihar olduğu bu vakitte, karanlığın rağmına ses olunmalı değil mi? Ancak bu sesle bunalımlar, hezeyanlar, yılgınlıklarla dolmuş sofralar silkinin imanından haz duymayan, secdesinden haz duymayan, kendiyle hesaplaşmaya cesaret etmeyenler/edemeyenler belki bu sesleri ularlar da, göğün sesine kalkıp davranırlar hayata. imanlarına zulüm bulaştırmış, korkuyu baş konuk etmiş nice yürek uyanır ve yürekhanelerine bir çekidüzen verirler. Yaşanan bu iman kirlenmesi, bilinç kırılması, bu yürek tutulması, imdat olan bu muvahhid eyleme tutunurlar.

Can dostum, mümin insan...

Bütün bunlar, çözülmenin ve yıkılmanın değil, bir durum teshilinin resmi olmalı önümüzde. Bilenmek, direnmek, kazanmak için birer muharrik unsur olmalı ancak. Zira bunların dışında daha çok resmi var kainatta. Bu iman kirlenmesi içerisinde başımızı göğe kaldırdığımızda nice kevnî ayetin kitabi ayetleri tefsir ettiğini göreceğiz. Eşyanın, nice vurulgan yerimizden direniş fısıldadığını görecek, umut devşireceğiz masmavi. Ve tüm bahçemizin mavi güllerle donatıldığını görüp, ferah nefesler dolduracağız ciğerlerimize. Korkaklığa, kaypaklığa, dünya hayatına razı olmayan bir sevdamız var çünkü bizim.

Yaratan Rabbin ismiyle Kitab'a atıyorum kendimi. Fırtınadan kaçmış gemi gibi sığınıyorum sükûn limanlarına. Ayet ayet takılıyorum. "Her topluluk kendi yapısına göre davranır. Ve bunun içindir ki Rabbiniz, kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmekledir" (17/84). Bıçak gibi kesiliyor karanlık, karmaşa. Ne kadar da net ve kesin bir teşhis koymakta yaşananlara. Ayan-beyan ortaya çıkmakta durumumuz. Ayetler, hayatın yüzüne intibah hüzmeleri damıtıyor. Ellerim çeviriyor sahifeleri. "Halbuki yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi. Allah'ın yarattığı bir ümmet olmasın. Biz buyruğumuzda tek bir şeyi bile ihmal etmedik. Sonra onlar Rablerinin huzurunda toplanacaklardır" (6/38). Bu ayetle birlikte gözlerim insiyaki bir kayma ile göğe çivileniyor. Gökyüzünü incelerken bir kaz sürüsünü takib ediyor gözlerim. Aman Allah'ım bu ne intizam, bu ne öğreti?... Kevnî ayetlerin Kitabî ayetleri nasıl tefsir ettiklerini. Allah'ı hamd ile tesbih ederek gözlemliyorum.

Kazlar, en doğru yere, en kısa sürede, en az fire vererek göç eden kuşlardır. Kış için sıcak yerlere doğru yol aldıklarında, her kuş kanatlarını sallarken, hemen peşinden izleyen kuşu yukarı kaldıran bir güç oluşturur. Bütün sürü "V" formu içinde uçarken, tek bir kuşun uçabileceğinden daha fazla uçuş mesafesi kat eder.

Bir kaz, formun dışına düştüğü zaman, derhal havanın sürtünme kuvveti ve direncini hisseder. Hemen önündeki kuşun kaldırma kuvvetinden yararlanabilmek için formun içine döner, diğer kazların temposunu yakalar.

Önde giden kazlar yorulduğunda, kanadın arkasına geçerler ve diğer kazlar öne düşer. Bu rotasyon sayesinde en fazla kanat çırpan kazlar dinlenme şansını elde eder. Arkadaki kazlar, öndekileri, hızlarını korumalarında cesaretlendirmek, yüreklendirmek için topluca öterler.

Bir kaz, hasta olduğu veya mermi ile yaralandığı zaman diğer iki kaz, o kazla birlikte gruptan ayrılır ve onu havalanmasına yardım etmek ve korumak için aşağıya doğru takip ederler. Düşen kaz "uçmaya muktedir oluncaya" veya "ölünceye" kadar onunla kalırlar ve yalnızca o zaman kendi kendilerine veya başka bir formasyonda gruplarını yakalayabilmek için havalanırlar.

Benim yürekli dostum. Hayat her şeye rağmen devam ediyor. Ancak hayatta kalabilmek için güçlü olmak gerektiğini benden iyi biliyorsun. Kaldı ki hayatta kalmanın yanında salih ve müstakim bir hayat için daha güçlü olmak gerekiyor. Bunca ağlamayla, acıyla birlikle imanın ve umudun her türlü zorbalığı ve olumsuzluğu alt edeceğine dair muhkem kanaatimi ifade etmek isterim. Daha çok yürek yangını yaşayacağız. Daha çok bedeller ödeyeceğiz. Özgürlük ve adaletin bedeli ancak özgürlük ve adalet ile tartılabilir. Ben buna her zamankiden daha çok hazırım. Hasılı, seni çok özlediğimi hatırlatırım... Seni ve tüm iyileri imanın coşkusu ve sıcaklığıyla kucaklıyor el-Mü'min'e emanet ediyorum.

"Ama davamız uğrunda üstün gayret gösterenleri. Biz'e varan yollara mutlaka yöneltiriz: Hiç şüphesiz Allah, iyilik yapanlarla beraberdir" (29/69).