İman-amel ilişkisi tarihten bugüne İslam dünyasında en çok tartışılan konuların başında gelir. Özellikle İslam tarihinin ilk dönemleri için merkezi bir öneme sahip olan bu tartışma pek çok siyasi-kelami ekolün oluşumuna zemin hazırlamıştır. Allah'a inandığını ve İslam'ı temsil ettiğini ifade eden zalim saltanatlar, İslam'a uygun olmayan amellerini örtmek için "la ilahe illallah diyen herkesin kurtuluşa ereceği" anlayışını ortaya atmış ve bu anlayışı kitlelere benimsetmeye çalışmışlardır. Bu atmosferin sonucunda ortaya çıkan kelami ekoller, iman-amel ilişkisini belirli ilkeler çerçevesinde gündemlerine almışlardır. Fatma Candan Günaydın'ın bir yüksek lisans tezi olarak hazırladığı ve Ekin Yayınları tarafından basılan "İman-Amel İlişkisi Bağlamında Kur'an'da Kurtuluş Kavramı" adlı eser bu kadim tartışmanın eksenini oluşturan iman-amel ilişkisini, Kur'an ayetleri ile ortaya koyan bir çalışma olması vasfıyla öne çıkıyor. Yazar, mezkur eserinde insanın dünyadaki yaşama amacının ahiretteki kurtuluş olduğuna dikkat çekerek, "İnsanı bu kurtuluşa eriştiren nedir?" sorusuna cevap arıyor. Kitabın ana temasını kurtuluşun yalnızca imanla mı, yoksa imanın yanında olması zorunlu başka faktörlerle mi gerçekleşeceği tartışması oluşturuyor. Kurtuluş için iman yeterli midir, bu imanın niteliği farklı şekillerde algılanabilir mi, amel kurtuluş için zorunlu mudur, böyle ise kurtuluş için zorunlu ameller hangileridir gibi sorularla konuya yaklaşan yazar, ayetlerde bu soruların cevaplarını arıyor.
Fatma Candan, eserinde kurtuluş-iman ilişkisine değinmeden önce insanların sahip oldukları fıtri, çevresel ve tarihsel tecrübelerin farklı olmasının onların din ve Allah karşısında gösterdikleri tutumları farklılaştırdığı tespitini yapmaktadır. Dolayısıyla insanların imani perspektiflerinin oluşması, amele yansıması belki de herkese göre farklı bir çizgi oluşturur. Bu nedenle nihai anlamda hangi kulların hangi amellerle kurtulup hangilerinin azaba uğrayacaklarının bilgisi Allah'a mahsustur. Ancak yazara göre bu husus, kurtuluşun bağlı bulunduğu unsurlar gibi temel bir meselede bilinmezlik veya belirsizliğin hakim olduğu anlamına gelmez. Allah'ın Kur'an'daki bildirimlerinden kurtuluşa ulaştıran hususlarla ilgili ortak ve nesnel bir kanaate ulaşmak mümkündür. Yazar bu nedenle kurtuluş kavramına ve kurtuluşa götüren vesileler olarak iman-amel ikilisine; amel imandan bir cüzdür veya değildir, şu amelleri yapan kurtulur, şunları yapan kurtulamaz gibi kesin ifadelerle değil, insanı kurtuluşa ulaştıran gidişatın genel kurallarını anlamayı amaçlayan bir yaklaşımla yönelmiştir.
Yazar, konuyu araştırırken Kur'an dışındaki kaynaklara olabildiğince az başvurmuş ve Kur'an'ın yanı sıra onun yorumlarını da içeren eserlerle yoğunlaşıp belli bir bakış açısı oluşturmak yerine Kur'an bütünlüğü içinde ayetlerin incelenmesi ve bu sayede bir bakış açısı oluşturulmasını tercih etmiştir. Bize göre bu, bütün Kur'an çalışmalarında gözetilmesi gerekli bir ilke ve tercihe şayan bir yöntemdir.
Eserin ilk bölümünde kurtuluş kavramına ve bu kavramın ilgili olduğu diğer terimlerin Kur'an'da taşıdığı anlamlara dair ayet taramaları ve açıklamalar yer almaktadır. Kurtuluş kavramının Arapça karşılığı felah ve necat'tır. Bu iki kavram yanında yan anlam olarak kurtuluş ile ilgili kavramlar olması hasebiyle ahirette kişiyi cennete götüren hidayet, ahiretteki esenlik yurduna işaret eden selamet, en güzel mükafat yani cennet manasındaki hüsna, nihai kurtuluş anlamındaki emn, Allah'ın istemediği şeylerden kurtuluş anlamında halas, ahiret mutluluğu yani sürur, karşılık manasına gelen ceza ve ecr gibi kavramların geçtiği ayetlere değinilmiştir. İlgili ayetler incelendiğinde kurtuluşu şöyle tarif etmek mümkündür: İnsanın sınanmak için gönderildiği bu dünyada imtihanı kaybetmekten ve Allah'ın iradesine ters bir yaşam sürmekten, bunun neticesi olarak da ahiretteki mutlak felaketten kurtulması. Kurtuluş bu çerçevede bakıldığında kulun iradi fiilleri, Allah'ın da bağış ve yardımı ile gerçekleşir. Bu tanımın ardından eser, kurtuluşun unsurları, iman ve amel, bunların aralarındaki bağlantı ve kurtuluş için gereklilikler gibi mevzuların işlendiği ikinci bölümle devam etmektedir. Bu bölümde öncelikle iman konularına değinilmiştir.
Yazar, imanın konuları gibi genel bir alanı incelerken Kur'an'ın bütünüyle sürekli ve sıkı bir irtibat kurma zorunluluğunu esas almış ve Kur'an'da imanın konularına dair farklı bağlamlarda ve farklı yerlerde geçen ayetleri inceleyerek bir kanaat oluşturmaya gayret etmiştir. İman konularının sıralandığı ayetler göz önünde bulundurulduğunda öncelikle Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman konularına değinilmiş, başka ayetlerde bu konular arasında ahirete iman da zikredilmiştir. Bunun yanında eserde Kur'an'da değinilmemiş olmasına rağmen klasik literatürde iman konuları arasında zikredilen kader mevzuuna dikkat çekilmiştir. Yazar, Kur'an'da açıkça zikredilmemiş olmasına rağmen Allah'ın ilim, irade ve kudret sıfatlarının geçtiği ayetlerle kulların fiillerine değinen ayetlerin bir kader problemini ortaya koyduğunu kabul etmiş, bu konu ile ilgili bakış açısını şöyle vurgulamıştır: "Kur'an-ı Kerim'de yer alan her şeye inanmanın zorunlu olduğu şüphesizdir. Bununla birlikte Kur'an'da bahsi geçen her şeyin doğrudan iman esasları listesine girdiğini söylemek de isabetli değildir. Her müminin insan hayatının ve bütünüyle tabiatın bir üst el tarafından biçimlendirildiğine ve yönlendirildiğine inanması gerekir. Fakat kader, mahiyetinin neden ibaret olduğu hususu üzerinde mutabakata varılmış bir konu değildir. O halde kader diğer inanç konuları gibi açık, net, ihtilafa mahal bırakmayan vasıflara sahip değildir. Kadere iman tam çözülemeyen ve teslim olunması gereken bir alan olarak gayba iman çerçevesinde mütalaa edilmelidir." Ayrıca yazara göre kader konusunda ortaya konan çözümlerin çoğu zaman Kur'an'ın yaklaşımına uymaması ve ilk dönem siyasi iktidarlarının işine yaraması, yaygınlık kazanması, bu konudaki anlayışları sorgulamayı gerektirmektedir. İlk dönemde yaşanan siyasi ve sosyal çalkantılar çaresizlik ve teslimiyete dönüşen bir ruh halini ve kader anlayışını ortaya çıkarmıştır.
Kur'an ayetlerinde iman konuları sıralandıktan sonra salih amellere vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla imanın konularına inandığını söyleyenlerin sözlerinin doğru kabul edilmesi salih amellere bağlanmıştır. Bu hususa işaret eden yazar, ayetler ışığında imanın kendi bünyesi içinde ameli bulundurup bulundurmadığını araştırmış, iman ve amel ayrımı yapmak ve imanı sadece kalpte oluşan, orada yerleşen etkileşime kapalı bir hal olarak kabul etmek biçiminde zihinlerde oluşmuş anlayışın Kur'an'a uygunluğunu sorgulamıştır. Bilindiği gibi Kur'an'ı Kerim'de amenu ve amilussalihati ifadesi çok yönlü olarak kullanılmış, Kur'an'ın anlatımlarında insanların gerçek mü'min mi yoksa münafık mı oldukları, gösterdikleri tavırlar ve işledikleri amellerle belirlenmiştir. Yine Kur'an'ın ifadesiyle herhangi bir zorlukla yüz yüze gelmeden iman ettiğini söyleyen, geldiğinde ise bahaneler uyduran insanlar imandan çok küfre yakındır. Yani salih ameli terk ediş, imanı küfre kaydırmaya yol açar. Yazar, iman ve tasdik kavramlarının Kur'an-ı Kerim'de kullanıldığı ayetlere değinerek iman ve amelin ayrılmazlığına dikkat çekmiştir.
Fatma Candan, amel olmaksızın imanın kurtuluş için yeterli olup olmadığı sorusunu, günümüzde ifade ettiği önem açısından ele almıştır. Yazar, "Amelsiz iman kurtuluşa götürür mü?" sorusunun günümüz insanının içinde bulunduğu seküler yaşam tarzı ve imanı yalnızca kişi ile Allah arasında hapseden anlayış açısından önemli olduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda konuya yaklaşıldığında Kur'an'da salih amel ifadesi geçmeyen ve sadece iman ile kurtuluş olabileceğini çağrıştıran bazı ayetler akla gelir. Ancak eserde bu ayetler tek tek ele alınmış ve kurtuluşa ulaşmada amelsiz bir imanın yeterli olamayacağı sonucuna varılmıştır.
"Kurtuluş İçin Amelin Fonksiyonu" başlıklı bölümde nasıl bir ameller bütününün insanı kurtuluşa ulaştıracağına değinilmiştir. Kur'an'da pek çok salih amel zikredilmiştir. Ayetler, insan hayatının çeşitli safhalarına yönelik olarak amellerin de çeşitlendiğine ve bu haliyle hayatın bütünlüğüne işaret etmektedir. Yani insandan, hayatının her safhasında sahip olduğu imanı tezahür ettirecek amellerde bulunması istenmiştir. Ayetler salih amel çizgisini geniş bir yelpazede ele almıştır. Amel ve iman birbirini sürekli besleyen ve paralel gelişmesi gereken iki noktadır. İmansız amelin bir faydası olamayacağı gibi amelsiz bir iman da korunamaz. Amel, aslında bir eylemi yapıp bitirme değil, eylemlilik hal ve psikolojisini sürekli taşıma olarak tanımlanabilir.
Eserin üçüncü bölümünde yazar, kurtuluş vesilelerini açıklamıştır. Yani kişinin iman sürecini tamamlamasını ve kurtuluşa ermesini sağlayan ibadetlerin neler olduğuna değinmiştir. Yazar, bu ibadetleri açıklamak için önceleri ferdi ve sosyal içerikli ibadetler şeklinde bir ayrım yapmayı düşünmüş ancak ayetleri incelediğinde Kur'an'ın bütünlüğünün böyle bir tasnife izin vermediğini fark etmiştir. Çünkü ibadetlerin ferdi tarafları ağırlıklı görünse de neticeleri ve etkileri bütün sosyal hayatı kapsar. Yazar, bu tespitinin ardından kurtuluş vesileleri olarak Allah'a ve Peygamber'e itaat, namaz, infak, takva, cihat üst başlıklarını zikretmiştir. Bu ibadetlerin kurtuluş açısından sonuçlarına vurgu yapmıştır.
Eserde kurtuluşa ulaştıran fiillerin yanı sıra kurtuluşa engel olan hallere de değinilmiştir. Yazar, bu bağlamda kurtuluş engelleri ile ilgili ayetleri iki kısımda toplamıştır. Bunlardan ilki insanı inanç açısından tehlikeye düşüren hususları ifade etmektedir ki bunlar inkar, şirk ve nifaktır. İkinci kısımda ise ahirette kişiye hüsran getirecek olan durumları inanç ve amel birlikteliği açısından ele alan ayetlere yer verilmiştir. İlk kısımda konu edilen inançsal engeller burada ağırlığını amel düzlemindeki yanlışlara bırakır. Kişi, yaratıcı tarafından yasaklanan amellere yönelmekle ve yapması gerekenleri ihmal etmekte ısrar ettiği takdirde kurtuluşu kaybetmektedir. Bu çerçevede ayetlerde insanın azgınlaşması, haksız yere zulmetmesi, yoksulu doyurmak yerine kasada yığmayı tercih etmesi gibi Allah'ın gazabını çeken eylemlerde bulunması birer kurtuluş engeli olarak belirtilmiştir.
Kitap, İslam'ın ahiret merkezli ancak bunun yolunu dünyada çizen bir kurtuluş vaat ettiğini vurgulamaktadır. Kur'an'da kurtuluşun merkezi ahirettir ama dünyada nefsi ve şeytani eğilimlerden kurtulamayan dünyasını kurtaramayacak, dünyasını kurtaramayan ahiretini de yitirecektir. Esasen Kur'an'da kişiyi iman-amel ayrımına götürecek ya da ona sadece iman ile kurtulacağını düşündürecek bir anlayış yoktur. Kurtuluşa erecek olanlar yani müminler Kur'an'da belirtilen vasıflara sahip olanlardır. Bu vasıflar hem itikadi hem de ameli vasıflardır. Eserin tamamı okunduğunda muhatabının zihninde adeta Kur'an'da müminlerin özelliklerine dair bir harita oluşmaktadır. Bu özelliği ile eser, üzerinde toplu çalışma yapma imkanı veren bir yapı arz etmektedir. Ayrıca eser, tarihte sosyal ihtiyaçların ve siyasi çalkantıların ortaya çıkardığı zor bir problemi Kur'an rehberliğinde çözmenin inanılmaz kolaylığını ortaya koymaktadır ve bu haliyle Kur'an'ın her şeye şifa olduğunu muhatabına bir kere daha hatırlatmaktadır.