İLKAV’ın “Kürt Sorunu” Panelinden Notlar

Haksöz

4 Şubat 2007 Pazar günü, Ankara Sürmeli Otel'de "Ulusalcılık, Ulus Devlet ve Kürt Sorununa İslami Bakış" konulu bir panel düzenlendi. İLKAV tarafından düzenlenen panele İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, dergimiz yazarlarından Hamza Türkmen, Özgür-Der Yönetim Kurulu üyesi Burhan Kavuncu ve Özgür-Der Diyarbakır Şubesi Başkanı S. Bülent Yılmaz konuşmacı olarak katıldılar. Kur'an-ı Kerim'in okunmasıyla başlayan panelde ayrıca "Kürt sorunu" ile ilgili bir slayt gösterisi yapıldı.

Mehmet Pamak, açış konuşmasında, son zamanlarda yükselen şoven dalgalara ve örgütlenmelere, resmi ideoloji dayatan ulusalcı militarist eğitim sisteminin yataklık yaptığına dikkat çekti. Kürt sorununu üretip çözümsüzlüğe iten, faili meçhullerle, yargısız infazlarla ünlenen "derin" çetelerin oluşumuna uygun atmosferi oluşturan, üretilen seküler kutsallar adına her türlü katliamı yapabilecek hastalıklı ruh yapısını besleyen ideolojik, ulusalcı eğitim sisteminin değiştirilmesinin ve özgürleştirilmesinin öncelikli bir sorumluluk olduğunu vurguladı.

Hamza Türkmen: "Çatışma ulusal kimlik ile İslami kimlik arasındadır!"

Açış konuşmasından sonra "ulus, ulusalcılık ve ulus-devlet kavramlarının İslami ölçülerle tahlili ve Kürt sorununa etkisi" bağlamında bir tebliğ sunan Hamza Türkmen, ulus kavramının aydınlanma ve sanayi devrimi ile Batı'nın oluşum süreci içerisinde seküler temelde "nation" şeklinde ortaya çıkan bir olgu olduğunu ifade etti.

Batı merkezli uluslaşmanın tarihi arka-planını özetleyen Türkmen, hayatın dışına itilen kilise, papa, ruhban sınıfı yerine seküler temelde vatan, bayrak, sınır, ulusal marş gibi yeni "kutsal"ların üretildiğine değindi. Halkın kutsallaştırılan yeni bir ulus edebiyatı ile kapitalist düzenin taşıyıcısı, işçisi, memuru yani "vatandaş"ı haline getirildiğini söyleyen Türkmen, Avrupa ve ABD dışında kurulacak her ulus devletin; ya kapitalizm için yeni ve güvenli bir pazar ya da yeni bir sömürge alanı olduğu/olacağını vurguladı.

Ulusalcı elitin ulusçuluklarını oluşturan eski bir kavmin veya boyun efsanevi kültür mitolojisini kurgulayıp tarih diyerek masallaştırırken diğer taraftan da modernleşmek için can attığını söyleyen Türkmen, "Ulusalcılık bir sekülerleşme ve ilahi olandan kopmadır, ilahi olanı sadece kullanır." dedi.

Türkmen, Cumhuriyet döneminde oluşturulan Türk Devleti'nin Batı'da üretilen Türkoloji'den ilham alan Osmanlı Türkçülüğünün temelleri üzerinde kurulmuş, Osmanlı bakiyesi halkı uluslaştırmaya başladığını belirtti. Atatürk'ün "Bir ümmetten bir ulus yarattık!" veciz sözünü de hatırlatan Türkmen, "TC'nin kuruluş anından askeri darbe süreçlerine kadar ülkede yaşanan en önemli çatışma kurgulanmış ulusal-milli kimlik ile zaaflı da olsa İslami kimlik arasında yaşanmıştır ve yaşanmaktadır." dedi.

Türk ulusçuluğunu; ütopik milliyetçilik (turan-kızıl elma), kurgusal milliyetçilik (Sümer-Hititlere dayanan Atatürk milliyetçiliği) ve sentezci dindar milliyetçilik (bin yıllık Anadolu milliyetçiliği) şeklinde üçe ayıran Türkmen, "Bu her üç milliyetçilik de bazıları kendini sol bazıları da sağcı olmakla nitelendiriyor olsa da vatan ve bayrak gibi unsurları ortak kutsallar olarak kabul ederler. Bize düşen ise kutsal olanı sadece Allah'a has kılmak olmalıdır." dedi.

Türkmen, tebliğini şu vurgularla noktaladı: "Bu uluslaşma hikâyesi maalesef ki Türk, Arap, Fars ulusalcılarının zulmü ve asimilasyonu altındaki Kürtler için de geçerlidir. Ezen milliyetçiliğe karşı ezilen milliyetçilik! Kürtlerin ezilen milliyetçiliğini anlayabiliriz. Ama yeni bir sekülerleşme, batılılaşma, zalimleşme kaynağı olduğu için haklı bulamayız. Sorun Türkler, Kürtler veya Araplar için fıtri olanı aramak ve Batılı paradigmayı aşmaktır. Ulusçuluğu ve kapitalist tüketim kültürünü aşarak küllerimizden ayağa kalkmalı; Kur'an'a sarılan Müslümanlar olarak kendimizi yeniden oluşturmanın imkânlarını üretmeliyiz."

Burhan Kavuncu: "Ümmet Bilinciyle Kardeşçe Yaşamalıyız!"

"Türk ulusalcısı resmi ideolojinin Kürt halkına yönelik politikaları" konulu bir tebliğ sunan Burhan Kavuncu, "Çerkezler ve Lazlar bir şey istemezlerken Kürtler ne istiyorlar?" yaklaşımının devletin Kürt sorununa bakışını özetlediğini, kimi zaman resmi ağızlardan "Kürt sorunu" nun varlığından söz edilse de genellikle konunun güvenlik ve terör bağlamında ele alındığını söyleyerek konuşmasına başladı.

Kürtlerin ve Türklerin karşılaşmalarının tarihi sürecini anlatan Kavuncu, her zaman dost ve kardeşçe yaşayan Kürt ve Türkler arasındaki ilk sorunun İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Türkçü yaklaşımıyla başladığını söyledi. Kavuncu, İstiklal Savaşı sırasında Kürtlerin, Anadolu hareketine destek verdiğini ve Anadolu hareketince de Kürt halkının 'Anasır-ı İslamiyye'den görüldüğü ve bu toprakların sahiplerinden, asli unsurlarından olduklarının kabul edildiğini ve birtakım güvenceler verildiğini, ancak Lozan Barışı'ndan sonra işin renginin değiştiğini ve 1924 Anayasası'na "Bu vatanda yaşayan herkese Türk denilir!" ibaresinin konduğunu, böylece inkarcı ve asimilasyona dayalı politikaların başladığını söyledi. Kavuncu, Türk ulusalcılarının bu ülkede yaşamanın ve hak talep edebilmenin şartını 31 Ağustos 1930 tarihinde İsmet İnönü'nün sözlerinde somutlaştığı üzere "Türk olmak" olarak koyduklarını, aksi davrananların ise Şeyh Said ve Seyyid Rıza örneğinde olduğu gibi idam, katliam ya da tehcire maruz kaldığını ifade etti.

"Asimilasyon bir halka yapılacak en büyük zulümdür. Her Müslüman ve her insan asimilasyon politikalarına karşı çıkmalıdır." diyen Kavuncu, hepimizin ulusalcı reflekslerden ve zulme sessiz kalarak katkı sağlamak pisliğinden bir an önce kurtulmamız gerektiğini ifade etti ve konuşmasını şu vurguyla tamamladı: "Türkler ve Kürtler olarak ümmet bilinci içerisinde kardeşçe yaşamak geçmişte nasıl mümkün olduysa bugün de mümkün olabilir. Rabbimizden kardeşçe yaşayacağımız günleri bize nasip etmesini diliyoruz."

S. Bülent Yılmaz: "Sorunu Talepler ve Öneriler Bağlamında Tartışmalıyız!"

İlk olarak Kürtçülük kavramı üzerinde duran Serdar Bülent Yılmaz, olaylara resmi ideolojinin penceresinden bakmadan ve resmi ideolojinin retoriğine itibar etmeden sahih İslami bakış açısıyla Kürtlere yapılanları zulüm olarak değerlendirmenin, Kürt ve Kürdistan'dan bahsetmenin 'Kürtçülük'le yaftalandığını söyledi.

"Kürtçülük bugün Türkçünün durduğu yere Kürtlük adına talip olmaktır. Türkçü söylemi Kürtleştirmektir. Türkçü ideolojinin Kürt'e baktığı gibi Kürtün Türk'e ve diğer kavimlere bakmasıdır. Türk ulusalcılığını Kürtleştirmektir. Türk'ün fıtri haklarını savunanları Türkçü olarak değerlendirmektir." diyen Yılmaz, Müslümanlar olarak artık Kürt meselesini sorunun varlığı – yokluğu üzerinden değil daha ileri bir zeminde talepler ve öneriler bağlamında tartışmak gerektiğini söyledi.

Kürt halkına uygulanan zulmün tarihi sürecini aktaran Yılmaz, "Kürdistan yıllarca sıkıyönetim ve olağanüstü hal bölgesi olarak yönetilmiştir. Cezaevleri işkence merkezlerine dönüştürülmüş, insanlara akıl almaz işkenceler yapılmış, insan onurunu zedeleyen dışkı yedirme gibi insanlık dışı hakaretler edilmiştir. Binlerce köy boşaltılmış, yakılmış ve bu süreçte milyonlarca insan yerinden yurdundan sürülüp fakir ve yoksulluğa itilmiş, Kürt çocukları ve gençleri suç şebekelerinin eline bırakılmıştır." dedi.

Kürt sorununu iç güvenlik konsepti içinde değerlendiren Cumhuriyet rejimi, Kürtleri yıldırmak ve baskı altına almak için koruculuk, JİTEM ve çeteler ihdas ettiğini söyleyen Yılmaz, 1990 yılından itibaren bölgede işlenen faili meçhul veya gizli cinayet sayısının 3000'nin üzerinde olduğunu ve binlerce insanın gözaltında kaybedildiğini vurguladı.

Mehmet Pamak: "Müslümanların somut çözüm önerileri olmalı!"

Panelin sonuç bölümünde yeniden söz alan Mehmet Pamak, Kürt sorununun çözümüne ilişkin bazı somut talepleri şu şekilde sıraladı:

1 – Her kavmin kimliğine, hududullah içinde kalan örf, adet ve geleneklerine saygı gösterilmelidir. Her kavmin, Allah'ın ayeti olan kendi ana dilini özgürce konuşabileceği, medya ve eğitimde yasaksız ve kısıtlamasız kullanabileceği bir toplumsal model üretilmelidir. Böylece, düşünce ve inançları ifade etmenin, eğitim özgürlüğünün, farklılıkları özgürce ibraz etme ve yaşatmanın, geliştirmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Bu bağlamda, ulusalcı, tek-tipçi, militarist, resmi ideoloji dayatan materyalist eğitime son verilmeli, eğitim özgürleşmelidir.

2 – Yerel ve yerinden yönetimlere fırsat ve geniş inisiyatif veren bir sistem oluşturulmalı, bu çerçevede Kürdistan halkının da, yöneticilerini özgürce belirlemesine ve yönetime katılımına imkân veren şartlar oluşturulmalıdır. Bu bağlamda, her bölgenin kendi doğal ve tarihi sınırları içinde bir nevi özerk yönetim biçimine geçmesi de düşünülebilmelidir. Bu amaçla, ümmet bilincini, bütünlüğünü ve İslam kardeşliğini yok etmeyecek tarzda bir nevi eyalet modeli ya da Kürt halkının diğer kardeşleriyle eşit ve adil şartlarda kendini yönetmede söz sahibi olacağı ve mutlu olacağı bir başka yönetim biçimi geliştirilmelidir.

3 – Gönüllü ortaklık çerçevesinde, eşit ve adil katılımla, şuraya, emaneti ehline vermeye ve adalete dayalı ortak bir İslam toplumunun ve sonuçta küresel çapta ümmetin inşasının hayata geçmesine uygun zemin hazırlanmalıdır.

4 – Kimlik ve kültür dayatmalarının sona erdirilmesi, İslami kimlik dışında üst kimlik tanımlamasına gidilmemesi, mahalli renk ve inisiyatiflerin önü açılarak, ulus devlet yapılanmasının sona erdirilmesi ve merkezi yönetimin her tarafa yayılan, her alanı kuşatan ve farlılıkları yok edip tek-tipleştiren otoritesinin sınırlandırılması mutlaka sağlanmalıdır.

5 – Uzun yıllardır süregelen büyük ihmalin sonucunda yoksulluk ve işsizlikte diğer bölgelere nazaran mukayese edilmez bir geriliğe ve tam bir ekonomik sefalete mahkum edilmiş bulunan Kürdistan halkının, ekonomik durumunu diğer bölgelere eşitleyecek, en zaruri ihtiyaçlardan olan sağlık ve eğitim alanında, diğer bölgelere nazaran oluşmuş bulunan büyük uçurumları kapatacak, özellikle de büyük göç olgusunun yol açtığı derin yaraları saracak, yaygın ıstırapları dindirecek tedbirlerin bir an önce alınması mutlaka ve acilen sağlanmalıdır.

6 – Bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı Kürt halkından özür dilenmeli, zulmedenler tarih önünde mahkum edilmeli ve gasp edilmiş bütün hakların iadesi sağlanırken, baskıyla değiştirilmiş bütün yerel coğrafi isimlendirmeler de iade edilmelidir.