Dünyada yaşanan tüm olaylar algılandıklarından çok farklı şekillerde de okunabilirler. Bu okumalar, okuyanın durduğu yere göre şekillenmekte ve doğal olarak da "ora"nın kimliğini ele vermektedir. Örneğin yaşadığımız zaman diliminin en önemli olayları olarak Irak ve Afganistan 'işgali' üzerinden farklı bakış açılarına ulaşmak mümkün. En yalın haliyle burada kullanılan "işgal" ifadesi, bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu ifade yerine, "savaş" ya da "operasyon" gibi ifadeler konulduğunda olayı okuma biçiminin farklılaştığını anlayabiliriz.
G. Orwel'ın '1984'ü, zihnin üzerindeki yap bozların serüvenini harika biçimde anlatır. Burada insanın katışıksız bir yalnızlığı ve geçmişten tamamen koparılmışlığı vardır. İktidar sürekli bir düşmanla savaşılıyor bilgisini sunar ama gerçeğin tamamen dışında olan bu bilgi, medya aracılığı ile o kadar ustaca çarpıtılmaktadır ki, hemen hemen hiçbir "gerçek" olduğu biçimiyle halka ulaşmaz. Kişilerin bildiği tüm doğrular değiştirilmiştir ve hayatlarında hiçbir boşluk mevcut değildir. Bu şartlarda iktidara boyun eğmekten başka şansları yoktur ama iktidar için bu aşama da yeterli değildir. 'Er ya da geç tedavi olacaksın' diyerek işkence ettikleri bireylerin bilinçlerinde otoriteye karşı bir sevgi inşa etmeye çabalarlar.
Türkiye'de başörtüsü yasağı çerçevesinde uygulanan ikna odalarının, önde gelen isimlerinden Nur Serter, başörtüsü yasaklarının sadece basit bir kıyafet düzenlemesi olarak algılanmasının yanlış olduğunu vurgulayarak, bu uygulamanın temelde yükselen İslamcı talepleri frenlemeye yönelik olduğunu söylemektedir.1 Serter, ikna odalarına gençleri almalarının gerekçesini, "onları yeni düzene itaate ikna etmek" olarak izah ederken, aslında Kemalist iktidarın, bırakın muhaliflerine, yıllarca kendi eğitimlerinden geçen gençlere dahi nasıl yaklaştığını da göstermektedir. Ona göre, demokrasinin de kendini koruma refleksi vardır: Bu refleks, darbelerle de olsa, kendini göstermelidir. Serter, bu programda bir kez daha başörtülü kızları aile ve İslamcı erkeklerin baskısından kurtardıklarını, nihayetinde de kızların boynuna sarılarak başlarını açtığını ve başörtüsünün de genel olarak pragmatist sebeplerle tercih edildiğini söylemekteydi.
Modernleşmeci iktidar, tüm aygıtlarını kullanmak suretiyle kadını kamusal alana çekmek ister.2 Ancak bu çekilme işlemi, kamusal alanın gereklilikleri adına vaaz edilen sınırlamalar eşliğinde gerçekleşir. Bu alanda geçerli prototip dışında kalanlar ise bir biçimde cezalandırılır. Başörtülüler için bu ceza eğitim alanında karşılaştıkları "ambargo" ile başlar ve adım atılan her "kamusal" alanda devam eder. İkna odalarında okullarına devam etmeme kararı verenlerin "hayır" cevabı, kırılan bir vazo gibi hayatlarının her alanına dağılan bir ambargo olarak geri dönmüştür.
Bir diktatöre atfedilen tavuk örneği iktidar ve şiddet arasıdaki ilişkinin psikolojik boyutunu çarpıcı bir biçimde ortaya koyar: Diktatör, kendine itaat etmesini istediği kişileri bir araya toplar. Bir tavuk alır ve canlı olarak tüylerini yolar. Herkes dehşete düşmüştür. Diktatör, tavuğu yere bırakır. Tavuk, korku ile dışarı fırlar. Hava soğuktur ve tüylerinden olan hayvan, panikle geri kaçar; doğruca şöminenin yanına koşar. Fakat, şöminenin yanı da, kendisini koruyan tüyleri olmadan fazlasıyla sıcaktır. Çaresizlikle kendini diktatörün ayakları dibine atar. 'Kendisini kurtarabilecek olanın' ancak kendisini bu hale getiren olabileceğini kavrar!. İktidarın "zalim" sahipleri ölçüsüz olarak şiddeti uygulamaya başladığında, aslında zulmettiğinin yine dönüp kendisinden merhamet dileme sürecini başlattığını varsayar. İknacılar, "boynumuza sarıldılar" dedikleri öğrencilere, reel olarak hayata tutunabilecek bir dal bırakmamışlar ve kendilerine boyun eğildiğinde yolları açacaklarını söylemişlerdir.
İkna odalarında kızlar 'aç kurtul' ve 'açmayı sev' kalıplarına dökülmek istenmişlerdir. Bundan sonraki yaşamın tepetaklak edildiği bu odalarda maktullerine gülümseyen katiller, kızların şekillerinden öte, iradelerini teslim almaya niyetlenmişlerdir. Hangi gerekçeye dayanırsa dayansın, psikolojik bir baskı aracı olarak kullanılan ikna odaları, geleceğin, umutların ve zihinlerin katledilmesi olarak yaşanırken, bunu işkence olgusundan ayrı değerlendirmek mümkün müdür?
Dipnotlar:
1- Nur Serter, CNN Türk Televizyonu'nda 22 Ocak 2005 tarihinde yayınlanan, "Oradaydım" belgeseli.
2- Alev Erkilet Başer, Modernleşme ve Özel Alan Dikotomisi Açısından Müslüman Kadının Dönüşümü, Tezkire Dergisi, Sayı: 13, s. 78-79, Ankara 1998