Duyguların estetik bir formda ifade ediliş biçimi olarak müziğin birey yaşamında olduğu gibi toplumsal anlamda da düzenleyici bir etkiyi haiz olduğu herkesçe kabul edilen bir gerçek. İnsanın, yaşadıklarını ya da gözlemlediklerini veya iç çelişkilerini, duygularını bir sanat dalı olarak müzik aracılığıyla muhatap kabul ettiği kitleyle paylaşması karşılıklı bir diyalog ve mesaj aktarımı imkanı sunar. Bu veçhile "haz" amaçlı müzik yapanlar kadar çeşitli siyasi, muhalif ya da mevcut halden rahatsız olan kişi ve gruplar da bu sanat dalının imkanlarım kullanmayı alternatif bir seçenek olarak değerlendirmekten geri kalmamışlardır.
Türkiye'de Müslümanların müziğin yapıcı ve katıcı özelliklerini kaba taslak bir ifadeyle 90lı yılların başında keşfettikleri söylenebilir. Bu keşifte, müziğin insanların duygularını düzenleyici ve harekete geçirici boyutuyla birlikte tahrip gücü yüksek bir nokta ve dönüştüren, yozlaştıran bir yapıya sahip olmasının da etkili olduğunu belirtmek gerek. Bir alternatif ihtiyacını ortaya koymasıyla beraber, mesajı ve içeriği "İslamileştirmek" kaydıyla bu sanat formu mahallemizde her geçen gün önemi daha da artan bir boyut kazandı. Bant tiyatrolarıyla başlayan süreç; enstrümanların kullanılmasının doğallaşma sürecine girmesiyle birlikte, dikkate değer bir birikimin oluşmasına doğru yol kat etmektedir.
Grup Mavera: "Gönüller Uyandı"
Söz konusu çizgi ve sürece yeni çıkardıkları albümleri "Gönüller Uyandı" ile Grup Mavera'nın da bir katkıda bulunduğunu ifade etmek gerekir. İlk iki albümden sonra üçüncü albümlerinde yeni çalışmaların yanı sıra eski anonim eserleri yeniden yorumlayan Grup Mavera, "Gönüller Uyandı"da bir-iki eser hariç tümü yeni çalışmalarla dinleyicilerine sesleniyor.
Grup Mavera; söz, müzik ve yorum kabiliyeti olan ve Diyarbakır'da ikamet eden Adnan Fırat ve Bilal Medeni'nin yetenek ve üretimlerini bir araya getirmesiyle oluştu. Son albümleri "Gönüller Uyandı" önceki albümlerinde olduğu gibi Adım Prodüksiyon tarafından yayınlandı. Aranje ve genel alt yapısının hazırlanmasında önemli ölçüde M. Said Yıldız'ın çabalarının olduğu albümde değerli çalışmaları ve tecrübî birikimiyle tanıdığımız Yaşar Burak'ın da yeni bir eseri yorumlanmış.
Müzikte esas olan öz ve biçim ilişkisidir. Müzikteki bu İlişkinin gözlemlenmesi üretilen sanatın mahiyetine ilişkin verilere ulaşılmasını sağlar. Bu yönüyle herhangi bir albümün değerlendirilmesinde eserlerin alt yapısı ve düzenlemeleri kadar; ele alınan temaların ne olduğu ve neyi amaçladığı da önemlidir. Grup Mavera'nın bu son albümünü genel olarak değerlendirdiğimizde bazı eserlerde ağır düzenlemeler görülse de ritmik olarak canlı bir çalışmanın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte klavyeden alt yapıya verilen başarılı ritimler akustik davul eksikliğini kısmen gidermiş olsa da klavye ritimlerinin canlı performansın yerini tutamayacağı bu albümde de görülmekte. Ayrıca keman grubuna yazılacak canlı partisyonlarla aranjeler güçlendirilebilirdi. Üflemeli, telli ve vurmalı çalgılarla birlikte yaylı çalgılara yer verilmesi albüme zenginlik katabilirdi. Ancak albümün tekdüzelikle itham edilemeyeceği de ortada. Ara sololarda üflemeli sazlar ve bağlamayla yetinilmeyip elektrik gitar ve tambur kullanılması albüme renk katmış. Tabii burada eksiklik olarak ifade edilenlerin ciddi ekonomik külfet getirdiği de ortada. Genel olarak müzikle ilgilenen çoğu sanatçı/gruplarımız gibi Grup Mavera da sanatsal üretim için ancak iaşe mücadelesinden arta kalan vakitleri değerlendirebilmekte. Maalesef, ekonomik kuşatılmışlığı aşamayışımız sonucunda çok değerli üretimlerimiz heba olabilmektedir. Bizim çalışmalarımızı anlayabilecek, anlatmak istediğimiz duyguların hakkını nota defterine yansıtabilecek tecrübeli aranjörlerin kıtlığından tutun da stüdyoda çalabilecek müzisyenlerimizin yokluğuna kadar her sebep yeni bir mali külfet demek. Bu koşullar altında, ticari bir getirişi de olmamasına rağmen albüm yapmak, ancak ideallerimizle açıklanabilir ki bu yönüyle Grup Mavera en baştan tebrik ve teşekkürü hak etmektedir.
Albümün özü ve dolayısıyla mesajlarıyla ilgili olarak ise İslami duyarlılığın ve ümmet olma özleminin ana temayı oluşturduğu söylenebilir. Filistin ve Beyrut gibi kanayan coğrafyalarımızdaki kardeşlerimize söylenen ezgiler "Hepimiz bir başımıza Ümmetiz!" şeklinde devam eden marşlarla anlamlı bir bütünlük oluşturuyor. Kardeşlik vurgusunun ağır bastığı albümde üç de Kürtçe esere yer verilmiş. "Zaroke Min" hoş bestesiyle bölgede yaşanan zulüm dile getirilirken "Em Bi Bawerin"de inanç sahiplerinin kardeşliği işleniyor. Bestesi anonim olarak görülen "Kerbela" isimli eser ise Kürtçe'ye uyarlanmış. Muhtemelen Farsça'dan uyarlanan eser -Kürtçe'nin Farsça'ya yakınlığının da etkisiyle- gayet başarılı bir şekilde yorumlanmış. Genel olarak albümdeki tüm şarkıların yorumları başarılı olmuş ancak albüm kapağında ismi geçen kalabalık konuk vokalistlere kimi nakaratlarda daha ağırlıklı yer verilip geri vokallerde de çok sesli müziğin renkliliğinden daha çok yararlanılsaydı eserler daha da güçlendirilebilirdi.
Albümde miting ve eylem alanlarında Müslümanların topluca söylediği "Özgürlük Türküsü" isimli marş da yeniden yorumlanmış. Alt yapı, aranje ve kayıtlarının çok daha kıt imkanlarda yapılan kaliteli eserleri daha iyi imkanlarda yeniden dinleyicilere kavuşturmak açısından güzel bir girişim olsa da bu girişimin başarılı sonuçlandığını söylemek zor. Yorum/okuma marş tarzına yaklaşmış ama düzenlemenin marş formatından ziyade şarkı formatında yapılması eseri kendi havasından uzaklaştırmış. Bu eserin farklı bir alt yapı ve vurgulu okuma tekniğiyle marş tarzında düzenlenmesi sözleriyle daha bir uyumluluk arz edebilirdi. Bu vesileyle "Özgürlük İçin İslami Direniş" albümüyle bu marşı bizlere kazandıran ve daha sonra Grup Kıvılcım adıyla kurumsallaşan kardeşlerimizi teşekkürle anmış olalım.
Albümle ilgili değinmeden geçemeyeceğimiz bir diğer vurgu ise albüme ismini veren "Gönüller Uyandı" isimli şarkının sözlerindeki İbn-i Arabi vurgusu. Felsefi ağırlıklı sözlerin yazıldığı şarkının müziği güzel ve başarılı olmuş ancak vahdet-i vücutçu ve Kur'an temelli tevhid algısının tahrifinde ciddi katkıları olmuş İbn-i Arabi'nin şarkı sözlerinde ifade edildiği gibi neyi bildiğini de merak ediyoruz doğrusu!
Sözün özü Grup Mavera yeni albümüyle küçük eksikliklerine rağmen yoluna daha bir gelişmiş olarak devam ediyor. İslami duyarlılığı, kardeşliği, ümmet olma sorumluluğunu estetik bir formla dinleyicilerine ulaştırma sorumluluğunu üstlenen Grup Mavera'nın bu çabasını paylaşmak ise bizim sorumluluğumuz.
Erdoğan Akın: "Vurguna Kıyam"
17 senedir İslami kaygılarla müzik yapmayı sürdüren Erdoğan Akın 1990'da çıkardığı ilk albümü "Dönmeyeceğim"den sonra "Vurguna Kıyam"la sekizinci albümünü dinleyicileriyle buluşturdu.
Sound ve kayıtların gayet temiz ve kaliteli olduğu albümde dikkat çeken ilk nokta İslami camianın tanınmış müzisyenleriyle birlikte çalışılmış olması. Ömer Karaoğlu, Hakan Aykut, Taner Yüncüoğlu, Bestami Korkmaz gibi isimlerin katkılarının yanı sıra eserlerin aranjelerini Yavuz Taşkın yapmış. Tanınmış şairlerin şiirleriyle birlikte kendi şiirlerini besteleyen Erdoğan Akın'ın albümdeki on eserin bestesi de kendisine ait. Bu yönüyle dinleyicide, uzun yıllardır içerisinde olduğu sanatsal üretimden geri kalmadığı izlenimini uyandırıyor.
Prodüktörlüğünü yine Adım Prodüksiyon'un üstlendiği albümdeki eserlerin düzenlemeleri genellikle arabesk ve rock melodilerinin sentezlenmesiyle yapılmış. Uzun yıllardır "ezgi" olarak isimlendirilen ancak yanlış bir tanımlama olsa da "Özgün müzik" tarzında müzik yaptığını söyleyebileceğimiz Erdoğan Akın'ın bu albümde yeni bir arayış içerisinde olduğu göze çarpıyor. Kimi eserlerde batılı keman partisyonları bağlamayla beraber sentezlenirken; kimi eserlerde ise elektro gitar, arabesk keman partisyonlarıyla buluşturuluyor. Besteye göre yer yer Orhan Gencebay'ın arabesk melodileri ile Kıraç'ın Anadolu rock melodilerinin etkisi altında yapıldığını hissettiren aranjeler; yer yer de türkü formatında karşımıza çıkıyor. Tecrübeli sanatçıların geri vokallerde yer alması albüme renk katarken, her ne kadar solo albüm de olsa bazı eserlerin "La İlahe İllallah" adlı eserde olduğu gibi koro vokallerle güçlendirilmesinin ayrı bir zenginlik katacağını ve besteyi güçlendireceğini ifade etmek gerekir.
Erdoğan Akın, popülerleşmeye paralel olarak başkalaşanlara, dönüşüm yaşayanlara, savrulanlara ve artık dünyayı değiştirme adına değil, çiçek-böcek sevdası adına bireysel çalkantılarını -geçmişlerini de küçümseyerek- müzik camiasına taşıyanlara inatla 17 yıldır Müslüman duyarlılığını müziğine yansıtmaya devam ediyor. Zulmün Müslüman halkları kırdığı, mazlumların ahu figan eylediği, ümmetin parçalandığı bir süreçte halim-selimlikten bahsetmenin, yangını görmezlikten gelmenin sanatçı kişiliğini temsil edemeyeceği ortada. Sanatçı olmak -kendi ifadesiyle- İslam dünyasındaki ve Türkiye'deki sorunlara sessiz kalmamak ve bizzat o yangını söndürmek adına 'çığırtkanlık' yapmaktır. Kan ağlayan diyarların ve zulme maruz kalmış mustazafların ezgisini terennüm etmek popülizm değildir. Popülizm, insani sorumluluğu bir kenara bırakmak, değerlerden soyutlanmak, ticari kaygı uğruna çiçek-böcek sevdasına tutulmaktır.
Bu yönüyle Grup Mavera gibi Erdoğan Akın da kaygılıdır. Son albümü "Vurguna Kıyam" da bu kaygının üretimidir. Çeçenistan, Irak, Filistin gibi İslam ümmetinin en ağrıyan yerleriyle birlikte başörtüsü zulmü, albümün en öncelikli temalarını oluşturuyor. Şamil Basayev için söylediği ve uzun havayla başlayıp "Dağlar Ferhat'ı değil Şamil'i hatırlar" şeklinde coşkuyla sürdürdüğü eseri albümün en başarılı çalışmasını oluşturuyor. Eser içindeki şiir okuma biçimi ise yer yer arabeske kaçmış; şiir, farklı bir okuma biçimiyle eserde daha iyi durabilirdi.
Erdoğan Akın'ın başörtüsü duyarlılığı bu albümde de sürüyor. Daha önce 'Yemenidir yaşmaktır" diye devam eden türkü formatında bir çalışmasından sonra şimdi de yerel çalgı zurna ile batılı rock ritmlerinin kullanıldığı "Başörtüsü 2007" adlı bir eseri dinleyicileriyle buluşturuyor. Eserin adı, başörtüsü zulmüne koşut olarak bu duyarlılığın devam ettirileceğini gösteriyor. Ancak sözlerindeki heybete ve bestenin hareketliliğine rağmen yorumun hafiften 'acıklı' okumaya kaçması eserin kısmen eleştirilebilecek bir zaafı.
Akın, bu albümde, daha Önce Grup Yürüyüş'ün Bünyamin Doğruer'in "Sevda Savaşçısı" şiirinden besteleyip yorumladığı "Kara Gözlüm" ile Mikail'in bestelediği Ahmet Mercan'ın bir şiirini yeniden besteleyip yorumlamış. Ancak bir şiiri yeniden bestelemek ve yorumlamak kanaatimizce daha güzelini ortaya koymakla anlamlı olur. Her ne kadar göreceli bir tespit olsa da iki şiirin daha iyi bestelendiğinden ziyade daha farklı bestelendiğini söylemek gerek. Bu durum aynı şiiri farklı iki beste ve yorumla dinlemek isteyen meraklılarına bir imkan sunuyor. "Vurguna Kıyam"ın son eserlerinin ise genel olarak hareketli olan albümün konseptine tam oturmadığı ve divan şiirlerini anımsatan sözleriyle de ağır kaçtığını belirtmek gerek.
Sözün hülasası Erdoğan Akın uzun soluklu yürüyüşünü umudu notalara işleyerek sürdürüyor. Gerek Grup Mavera gerekse de Erdoğan Akın, değerli sanatsal üretimleri ile İslami duyarlılığı canlı tutmanın çabasını veriyorlar. İki albüm de İslam coğrafyasındaki kardeşlerimizin hüznünü, ağıtını, direncini ve ümmet özlemimizi dile getiriyor. Bize düşen ise onların bu duyarlılığını yaygınlaştırmaktır. Elbette ki korsan yollarla değil!