Hayatın Kuşatması ve Arayış
Yıldız Ramazanoğlu'nun Eylül 2006 tarihinde Selis Yayınları'ndan çıkan "Kırmızı" adlı öykü kitabı, hikaye severler için oldukça güzel bir eser. Kitabın ilk satırlarını okumaya başladığınız andan itibaren hikayeler sanki insanı kuşatıyor. Kısa, çarpıcı, içten ve sürükleyici ifadelerle karşılaşıyor insan. Yazar kitabında Ayla ile Zeliha, Kuşlar ve Düşler, Kırmızı, Son Leylek, Rampadan Aşağı Aşk, Sağdan Soldan Aşağıdan ve Yukarıdan, Rüya Gibi Akşamüstü, Bay Körinin Tutkusu başlıklarıyla yaşamdan sekiz kesit sunmaya çalışıyor. Anne duygusallığını, hayata dair ilk tecrübeleri, korkuları, evlilikleri, ayrılıkları ve hızlıca yaşanan değişimleri…
Yazar kitaptaki ilk öyküsünde şehrin kalabalık ve ürkütücü yanını bir anne ile kızın ayrılık hikayesinde aktarmış. Tek başına ilk kez yola çıkan ve şehrin orta yerinde ve kararsızlık içinde nereye adım atayacağını bilmez halde durmanın ne kadar tekin olmayan ve ihtiyatsız bir davranış olacağını Ayla portresiyle okuyucuya sunmaya çalışmış.
Kuşlar ve Düşler'de ise çocuğuna kuş desenli bir halı aramak için evden çıkan bir annenin yolu üzerinde can veren bir kuşun hikayesini anlatmaktadır. "Burada ilginç olan kuşun kuş kadar canıyla hemen ölmesi gerekirken kasıtlı bir şekilde ölmeyip insanları kendi üzerine eğilmeye zorlaması, yapış yapış kanatlarından sızan kanı gözünüze sokması, bizi işimizden gücümüzden alıkoyup oyalaması" gibi ifadelere yer veren yazar, yolda can veren kuşun etrafına toplanan insan yığınının kimi anlamlı kimi de tuhaf söylemlerini dillendirerek kısa ama çarpıcı bir toplum değerlendirmesi yapmaya yönelmiş.
Ve yine benzeri ifadelere kitabına adını da verdiği üçüncü öyküsü olan Kırmızı'da rastlamaktayız. TV programlarında yaşanan çarpıklıkları ve bu programların müptelası olmuş insan portrelerini sunmaya çalışan yazar "Düşle gerçek arası bir yerde öyle asılı kalan vicdanlarıyla, müptelası olmuşlardı programların. Komşuluk bile birlikte programı izleme komşuluğuydu." gibi ifadeler kullanırken satır aralarında toplumsal ilişkilerin boyutuna ve bu tür programlarının insan hayatının her alanına müdahale eder bir hal aldığına değinmektedir.
Kitabın ilerleyen hikayelerinde ise yazar bizi bize uzak olmayan insan portreleriyle karşılaştırmaya devam ediyor. Ve bu yolculukta evlilik yaşı geçmiş bir kızın hayata bakışını ve düşlerini anlatırken, birden dikkatlerimizi sevgiden yüzü gülmemiş ya da evliliği iyi gitmeyen bir adamın hayat hikayesine doğru odaklandırmayı başarıyor.
Kitaptaki hikayelerin her birinin öyküsü ve kahramanları ayrı gibi görünse de, aslında yaşadığımız modern sorunları gündemleştirme açısından hikayelerin bir bütünlük oluşturduğu gözden kaçmamaktadır. Yazarın anlatımı çok çekici. Cümleler kısa, vurgulu ve duyarlı. Aslında bir zoru başarmış Ramazanoğlu. İşlediği konular, hayatın kıyısında kalmış gibi görünse de, aslında hayatımızı kuşatan batılı paradigmanın yol açtığı ve bizleri kuşatan sorunlar. Modern kuşatma içinde insanımızın yaşadığı çıkmazlar, çelişkiler, yabancılaşmalar. Böylesine kompleks ve psikolojik konuları insanı kuşatacak bir duyguyla ve hem de kısa kısa ve akışkan cümleciklerle ifade edebilmek gerçekten takdire değer.
Ramazanoğlu, Kırmızı adlı kitabındaki hikayelerinde zaman zaman aralara sıkıştırdığı çarpıcı ve kısa ifadelerle kendi duruşunu ve bakış açısını da okuyucuya sunmayı başarmış. Öne çıkan mesajlarda hep fıtri ve adil olanı arayış kaygısı belirginleşiyor.
Yazarın 2005 yılında seyahat anılarını kaleme aldığı "İçimden Geçen Şehirler" adlı kitabından sonra yazdığı "Kırmızı" adlı eserinin anlam dünyamıza, duyarlılıklarımıza ve sorunlarımızı ifade yeteneğimize katkı sağlayacağını düşünüyor, yazardan hayatın içerisinde yeşeren yeni yeni eserlere imza atmasını ümit ediyor ve diliyoruz.
Çağımızın Fatımaları İçin…
"Hz. Fatıma: Can Parçası", Sibel Eraslan'ın yedi yıllık çalışmasının ürünü bir eser. Mayıs 2006 tarihinde Elest Yayınları'ndan çıktı ve üçüncü baskısı yapıldı. Eraslan'ın akıcı ve edebi üslubuyla, uzun bir çalışma ve tahkik sürecinin sonucunda ortaya çıkan bu kitap, Rasulullah (s)'ın en yakının tanıklığı hakkında günümüze duru bir bakış açısı sunmak amacıyla kaleme alınmış.
Yazara göre bugün Fatıma'yı çok iyi tanıyamayışımızın en büyük sebebi onunla ilgili Türkçe eser sayısının azlığıdır. Diğer önemli bir nedense, Emevi ve Abbasi dönemindeki siyasi süreç nedeniyle tartışmalara neden olan Fatıma'nın mezhep kamplaşması arasında bir fay hattı üzerine oturtulmasıdır.
Bu nedenlerle de yazar kitabı yazarken sadece Sünni ve Caferi kaynaklardan yararlanmamış, edebiyattan folklora kadar Fatıma'nın izini taşıyan tüm eserleri kendine başvuru kaynağı olarak seçmiştir.
Ayrıca Eraslan, kitabının önsözünde, Kuzey Afrika modernleşmesinin efendisi olan Fransız sömürgecilerin, Müslüman halkın kızlarına "Fatımalar" diye hitap ettiğini vurguluyor ve koloniyal projelerin İslam toplumlarının batılılaşmasını Fatımaların değişimi üzerinden kurguladığını ifade ediyor. Ve bu yüzden de İslam dünyasının işgal ve katliam altında olduğu bu günlerde Fatıma'yı yeniden okumanın, içselleştirmenin ve yaşamlaştırmanın önemine dikkat çekiyor.
Akıcı, samimi ve oldukça içten duygularla kaleme alınmış olan eser aslında Fatıma'dan yola çıkarak kadın objesini incelemeye, topluma İslam'ın ön gördüğü model bir kadın imajını sunmaya çalışıyor.
"Günümüz Fatımaları için yazdım" diyen yazara göre, imanın dönüştürücü gücü, tarihin her safhasında kadınlar üzerinde pozitif imkanlar açarak yürümüştür. İslam, kadın ve erkek arasında yaşanan eşitsizliği, kadının yaradılış olarak eksik olduğu görüşünü rafa kaldırmış ve kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir ortamda devrimci bir dönüşüm yolu açmıştır.
Hz Peygamberin eşleri ve kızlarının topluma her zaman örneklik ve önderlik yaptıklarının önemine dikkat çeken yazar, Peygamberin kadınları toplumsal yaşamdan tecrit etmediğini, onları tebliğin doğal muhatabı olarak her zaman ciddiye aldığını vurgulamaktadır. Devrimci ve ıslahî bir çizgi üzerinde yetişen Hz Fatıma döneminde kadınların İslam'a girdikten sonra çeşitli meslek kollarında çalıştıklarını, yani kadınların güvenlik ve iffet çerçevesinde helal yollu kazançlarının hiçbir zaman yasaklanmadığını, hatta Rasulullah tarafından desteklendiklerini göstermektedir.
Yazar, Hz. Fatıma'nın değerini ve güzel örnekliğini işlerken olsun, Miraç gibi vahyi bildirim dışı bir gayb haberini ele alırken olsun, bazı zanni ve tartışmaya açık rivayetleri kullansa da; alıntı yaptığı Mustafa Necati Bursalı'nın şiirinde Hz. Fatıma'ya tazimde bulunan bir mısra gözünden kaşmış da olsa, genelde tevhidi esasları, Kur'an'daki kadın tanımını, Fatıma şahsında vahye şahitlik özelliğini ve mümin-mümine insanların karşılıklı velilik örnekliğini vurgulu ve bilinç aşılayıcı bir biçimde ifade kalıbına dökmeye çalışmıştır.
Hz Aişe, Hz Fatıma, Ümmü Seleme ve Zeynep Binti Seleme gibi kadın sahabelerin dönemin önemli fakihe kadınlarından olduğunu vurgulayan yazar, dönemin kadın sahabelerinden Ümmü Übeys, Zinnire, Sümeyye, Nehdiye kızı Lübeyne'nin kendi dönemleri içindeki mücadelelerini de aktarmaktadır. Ayrıca İslam'ın ilk kadın şehidi Sümeyye'nin de hayatından mücadele dolu kesitler sunmaktadır.
"Sümeyye şehadet öğretmenidir" diyen yazar, Fatımaların yetişeceği vahyi eğitimin de talim ve pratik mücadele içinde işleneceği bu tarz okullarda filizlenmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.
İlk örnek neslimizden bu yana uzun suskunluklar yaşadık. Ama artık bir diriliş, bir silkiniş, bir uyanış dönemindeyiz. Yeniden okumak, yeniden düşünmek ve yola koyulmak aşamasındayız. Bu süreçte bilinçlenmek önemlidir. Ve Sibel Eraslan'ın vurgusuyla bitirecek olursak, "Fâtıma, yolculuk bilincidir."