Ah, Yakub!
Sen, gönlümüzün bir köşesi,
Elçilerden bir şerefli elçi,
Mazlumların gözyaşı,
Yüceltilmiş Yakub!
İsmini taşıyan çetenin yaptıklarını bilseydin,
Çağın Yusufları için ne kadar hüzünlenirdin.
Şimdi İbrahim’in meydanında,
“Kahrolsun İsrail” derken,
Yüreğimizin bir köşesi de kahroluyor.
Ah, Davud!
Sen, gönlümüzün bir köşesi,
Elçilerden bir şerefli elçi,
Demirden nağmelerin emanetçisi,
Dağların ve kuşların yankısı,
Şi’ra yüzüğünün taşıyıcısı,
Calut’un taşlayıcısı Davud!
Yüzüğünü taşıyan tağutun yaptıklarını bilseydin,
Filistinli çocuğun elinde taş olurdun.
Şimdi İbrahim’in meydanında,
Siyon yıldızını yakarken,
Yüreğimizin bir köşesi de yanıyor.
Ah, İbrahim!
Sen, gönlümüzün bir köşesi,
Elçilerden bir şerefli elçi,
Sana en yakın olanlar,
Adının sahte taşıyıcıları değil,
Şimdi İbrahim’in meydanında,
Zalimlere erişmeyen bir ahdi yüklenen,
Taşın altına elini koyup,
Elinin altında taş taşıyanlardır.