Kur’an’da “Medyen” Kelimesi
Kur’an-ı Kerim’de Medyen ismi on defa geçmektedir. Çeşitli surelerde dağınık olarak yer alan Medyen isminin geçtiği ayetlerden bir kısmında; Hz. Şuayb’ın, Medyen kavmine resul olarak tayin edilmesi, getirdiği vahyin niteliği, kavminin tutumu ve helaki ile ilgili konular bildirilmektedir. “Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.” 1
Medyen isminin geçtiği diğer surelerdeki bir kısım ayetlerde2 ise “(Musa) Medyen’e doğru yöneldiğinde.” “Musa, Medyen suyuna varınca …” “(Ey Musa) Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın…” şeklinde Hz. Musa’nın, Mısır’dan Medyen’e hicreti ve oradaki konumuna değinilmektedir.
Kasas Suresi’nde geçen bir ayette de Peygamberimiz Hz. Muhammed’e hitaben; Hz. Musa’nın Medyen ve Mısır’da başından geçenlere dair zikredilen kıssanın “vakii” bir kıssa olduğu hatırlatılmaktadır. Bu hitap zımni olarak; Kur’an muhataplarına, Hz. Peygamber’in, kıssayı Ehl-i Kitab yoluyla elde etmediğinin Allah tarafından bildirildiğini göstermektedir. “Bilakis biz nice nesiller var ettik de onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, ayetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (onları sana) gönderen biziz.”3
Medyen Neresidir?
Medyen, Arabistan yarımadasının kuzeyinde Afrika kıtası ile Asya kıtalarının Kızıldeniz ile ayrıldığı bir noktadadır. Kızıldeniz’in ikiye ayrılarak oluşturduğu Akabe Körfezi’nde bulunan Medyen; Mısır ve Kenan bölgesi arasında Yemen’den gelen deniz ipek yolu ile Suriye, Lübnan, Kudüs üzerinden gelen kara ipek yollarının kesiştiği; ticaret kervanları ve seyyahların mutlak bir uğrak yeridir. Ticaret ile yoğunlaşmış olan Medyenlilerin bu yönü Tevrat’ın, Yusuf kıssasında açık olarak belirtilir. Tevrat, Medyen ile Kenan ve Mısır arasındaki ticari bağlantılı sirkülâsyona ve Medyenlilerin tacir yönüne şöyle temas etmektedir: “Ve Midyaniler, tacirler geçiyorlardı; ve Yusuf’u çekip kuyudan çıkardılar. Ve Midyaniler onu Mısır’da Firavun’un memuru, muhafız askerleri reisi olan Potifara sattılar.”4
Sina ve Arabistan çölleri ile kaplı olan Medyen’de ticaret hemen hemen tek geçim kaynağıdır. Mısır’a yürüyerek sekiz günlük bir mesafede5 bulunan Medyen; Mısır’dan Arabistan’a, Arabistan’dan Mısır’a ulaşımda kullanılan bir geçiş noktasıydı.
Tevrat’ta çizilen kutsal topraklar olan Kenan’ın Edom bölgesi ile sınır olan Medyen, aynı zamanda Edom bölgesi içerisinde yaşayan Moab kavmi ile de komşuydu.
Mevdudi, Medyen’in konumu hakkında derinlemesine coğrafi bilgiler vermektedir: “Hz. Musa’nın (a) ulaştığı bu yer, Arap kaynaklarına göre Akabe Körfezi’nin batı kıyısı üzerinde Makna denilen yerin kuzeyine birkaç mil mesafede bir mahalde gösterilmiştir. Bugün buraya EL-BİD’ denmektedir ve küçük bir ikamet mahallidir. Burayı Tebük’ten Akabe’ye seyahat ettiğim 1959 yılının Aralık ayında ziyaret etmiştim. Yerli ahali bana, yaşlılarından buranın Medyen denilen yer olduğunu işittiklerini anlattı. Josephus’dan Burton’a kadar bütün kadim ve modern keşif ve coğrafyacılar buranın eski Medyen olduğunu teyit etmişlerdir. Oranın yakınlarında şimdi Mağair-i Şuayb yahut Mağarat-ı Şuayb denen bir yer bulunmaktadır. Burada Semud kavmine ait bazı abidelere rastlanmaktadır. Bir mil kadar ötede bazı kadim harabeler vardır. Biz orada iki kurumuş kuyu görmüştük. Bana o kuyulardan birinin Hz. Musa’nın (a) keçileri suladığı kuyu olduğu söylendi. Aynı rivayet Ebu’l-Fidâ’nın (ö. H. 732) Takvim’ül-Buldan adlı eserinde ve Yakut’un Mu’cem’ul-Büldan’ında Ebu Zeyd el-Ensari’den (ö. H. 216) naklen zikredilmiştir. Mezkûr rivayete göre oranın yerlileri aynı kuyuyu Hz. Musa’nın (a) kuyusu olarak göstermişlerdir. Bu rivayetin halk arasında yüzyıllar boyu dilden dile ulaştırıldığını ve dolayısıyla bu yerin Kur’an’da zikredilen yerle aynı olduğunun tereddütsüz ileri sürülebileceğini gösterir.”6
Medyen Kavmi ve Medyenli Kişinin (Şuayb) Etnik Kökeni
Taberî, “Medyan (Medyen) ahalisi, Medyan’ın neslinden gelmektedir. Bunlar, peygamber Şuayb bin Mikail’in kavmidir. Şuayb’ın kendisi de kavmi de Medyan evladındandırlar.”7 diyerek, “Medyen” ismi ve kavminin, Hz. İbrahim’in evlatlarından doğru geldiğini bildirmektedir.
Tevrat ve İslam kaynaklarında yer alan ifadelere göre; Hz. İbrahim, karısı Sara’nın ölümünden sonra yeniden evlenmiş ve Kenanlı olan Katurah8 adlı kadından; Yeksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Suh ve Büşr9 adlarında altı evladı daha dünyaya gelmiştir.
İslam kaynakları, bu çocuklardan Medyan isimli oğlunun, Medyen kavminin nesep atası olduğunu belirtmektedirler. “Hz. İbrahim’in çocuklarından biri olan Midyan’ın etkisi altına giren tüm bölge sakinleri Benî Medyen (Medyenoğulları), bunların oturduğu yerler de Medyen bölgesi diye anılır oldu.”10
Medyen kavminin Hz. İbrahim çocuklarından geldiğini belirten İslam kaynakları Medyenlilerin etnik kökeni hakkında net ifadelerde bulunamamaktadırlar. “Buranın halkı Arap asıllı olduğu için Hz. Musa’nın soyundan olan İbranilere hem ırk hem de dil bakımından yakındılar.”11 “Medyen halkı Şuayb (a) döneminde Mısır krallarına bağlıydı. Araplarla yakın ilişkileri neticesinde zamanla Araplaşmışlardır.”12 gibi yorumlarda ise Medyen halkının Arap asıllı olduğuna dikkat çekilmektedir.
“Bunlar hem üçüncü karısı aracılığıyla İbrahim’in torunları olan İsmailîlerle hem de İsrailoğullarıyla akrabaydılar.”13 Taberi, “Bu çocukların anneleri, halis Arap neslinden (Arab-ı Aribe) Maftur’un kızı Kantura’dır.”14 diyerek, Medyen’i kuran Medan ve Medyen’in, “İbrani/Kenan/Arap” asıllı olduklarını bildirmektedir.
“Aynı soydan gelen Şuayb’ın şeceresi İslam kaynaklarında İbrahim oğlu Medyen oğlu Yeşcur oğlu Mikail oğlu Şuayb şeklinde verilir.”15
Tevrat’ta ise Medyenli tacirlerin “İsmailî” oldukları kaydedilmektedir. “Yemek yemek için oturduklarında, Gilat yönünden bir İsmailî kervanının geldiğini gördüler. Develeri kitre, pelesenk, laden yüklüydü. Mısır’a gidiyorlardı.” “Gelin onu İsmailîlere satalım. Böylece canına dokunmamış oluruz. Çünkü o kardeşimizdir, aynı kanı taşıyoruz.” Kardeşleri kabul etti.” “Midyanlı tüccarlar oradan geçerken, kardeşleri Yusuf’u kuyudan çekip çıkardılar ve yirmi gümüşe İsmailîlere sattılar. İsmailîler Yusuf’u Mısır’a götürdüler.”16
Tevrat’ta yer alan bu ifadelerde Annesi Hacer ile Kenan’ın Medyen sınırı olan Paran Çölü’nde ikamet etmek zorunda kalan Hz. İsmail yine Tevrat’a göre Mısırlı bir hanımla evlenmiştir. Dolayısıyla Medyen’le sınır olan Paran Çölü’nden Medyen’in bütün ahalisine hâkim olması veya Medyenlilerin ondan türemesi söz konusu olamaz. Tevrat’taki İsmailî ifadesinin İsrailoğulları ile İsmail Peygamber soyunu ayrı tutmak amaçlı sübjektif bir ayrım amaçlı olduğu kanaatindeyiz.
Kaynaklar her ne kadar Medyen kavmi ve Şuayb Peygamber’i, Hz. İbrahim oğullarına bağlamış olsa da tarihen birçok krallar ve bunların yönettiği bölgecikler şeklinde yapılandığı sabit olan Medyen ahalisinin etnik yapısını, toptancılık anlayışıyla tümden İbraniler veya Araplara bağlamak makul gözükmemektedir. Muhakkak olan bir şey vardır ki, Medyen toplumu İbranilerin ve Arapların etnik, ekonomik, siyasi oluşumlarından etkilenmiştir. Ancak bu etkilenmenin ulaştığı sonuçları tam manasıyla tespit etmek, bugünkü bilgi birikimi ışığında mümkün gözükmemektedir.
Hz. Musa’nın Kayınpederinin Kimliği
İslam kaynaklarında Hz. Musa’nın kayınpederi ile ilgili birçok tespit olduğunu görmekteyiz: “Hasan el-Basrî şöyle der: ‘Bu, o dini Şuayb (a)’dan öğrenmiş olan mümin bir kimseydi.’ İbn Abbas şöyle der: ‘Onların (davarları sulayan kızların) babaları, Hz. Şuayb (a)’ın kardeşinin oğlu Bîrûn’dur.’”17 “Taberi, bu hususta açık bir delil bulunmadığından Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi ona ‘kadınların babası’ demenin daha doğru olacağını söylemiştir.”18
Seyyid Kutub, önceleri Medyen kavminin peygamberi Şuayb (a)’ın, Hz. Musa’nın kayınpederi Şuayb olmadığını; Medyen kavmi içinden yaşlı bir kişi olduğu kanaatini bildirmektedir. Hatta herhangi bir Medyenliden ziyade “Ancak bazı rivayetlerde onun, meşhur peygamber Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğlu olduğu ve adının Yesrûn olduğu söylenmektedir.”19 şeklinde aktardığı bir rivayetle, Hz. Musa’nın Medyen’de karşılaştığı ve damadı olduğu kişinin, Peygamber Şuayb’ın yeğeni olduğunu ihsas etmektedir. Dolayısıyla Hz. Musa’nın kayınpederi olan Medyenli zat, peygamber Şuayb olmasa da onun soyundan bir kişidir diyerek, Hz. Musa’nın, Medyen kıssası ile Medyen Peygamberi Şuayb arasında endirekt bir ilişki kurarak, bu tarihsel meseleye alternatif bir tez sunmaktadır.
Mirza Beşîruddîn Mahmud Ahmed, Tefsîru’l Kur’an adlı eserinde “…Musa’nın kayınbabası Hubâb…”20 diyerek, Hz. Musa’nın kayınpederinin adının “Hubâb” olduğunu belirtmektedir.
Kur’an’da anlatılan Medyen kıssasında Hz. Musa’nın başından geçenlerle ilgili benzeri bir olayın; Tevrat metinlerinde de anlatıldığı görülmektedir. “Tevrat’ta Musa Peygamber’in bu yolculuğuna geniş yer verilmekte, Musa’nın gittiği yerin Medyen olduğu belirtilerek biraz değişik bilgiler nakledilmektedir. Öyle ki, o yaşlı zatın adının Yetron olduğu, kâhin olarak tanındığı ve yedi kadar kızının bulunduğu o bilgilerden bir kısmını teşkil eder.”21
Tevrat ve diğer dini kaynaklarda; Musa’nın Medyen’de karşılaştığı kişinin Midyanlı bir kâhin22 olduğu bunun yanı sıra bu kişinin, Reuel23, Yitro24, Hobab25, Siron26 gibi değişik isimlerle anıldığı gözlemlenmektedir.
Hz. Musa’nın Kayınpederinin Medyen Yöneticiliği ve Kâhinlik ile İlişkisi
Hz. Musa’nın kayınpederi olan Medyenli kişi hakkında açık bir ifadeye rastladığımız Tevrat metinlerinde geçen “kâhin” kelimesi ve onun İslam kaynaklarındaki yorumları üzerinden hareket ederek Şuayb’ın kimliğini anlamaya çalışacağız.
Hz. Musa’nın kayınpederi olan Medyenli kişinin, Tevrat metinlerindeki “kâhin” nitelemesi üzerine görüş bildiren Mevdudi, kâhin ifadesinin, yönetici “prens” ve dini önder manalarını içerdiğini belirterek; Hz. Musa’nın kayınpederi Yitro’nun, Mısır Firavunu ile iyi ilişkiler içinde bir Medyen yöneticisi olabileceğinden bahisle Talmud’dan alıntılar yapar. “Talmud’a göre Revail, Hz. Musa’nın (a) doğumundan önce Firavun’u sık sık ziyaret ederdi, Firavun da onun bilgisine güvenir, onunla istişare eder, kâmil görüşlerinden yararlanırdı.”27
Hz. Musa’nın kayınpederinin Medyen yöneticisi olduğu şeklindeki tanımlamalar hem bu kişinin maddi konumu hem de Medyen’in yönetimi hakkında bilgi veren Tevrat metinlerindeki bilgilerle çelişki arz etmektedir. Davarlarına bakacak hizmetçi veya köle edinemeyecek kadar varlığı olamayan Hz. Musa’nın kayınpederinin, aynı zamanda zenginlik ve güç alameti olan yöneticilik yapması mümkün gözükmemektedir. Eğer Mevdudi’nin belirttiği gibi Mısır ile siyasi ilişkileri olmuş olsa idi ya Mısır sarayının bir ferdi olan Hz. Musa’nın bu durumdan haberi veya bilgisinin olması ya da kaçtığı beldenin yöneticisi olan Şuayb’ın, kendisini yakalaması veya hakkında Mısır yönetimine bilgi sızdırmasından çekinmesi gerekirdi.
Kaldı ki Tevrat metinlerinde Medyen’de yönetici olarak birçok kral olduğu ifade edilmektedir. “Öldürdükleri arasında beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur ve Reva- da vardı. Beor oğlu Balam’ı da kılıçla öldürdüler.”28 Dolayısı ile Medyen kavminin tek bir yöneticiye bağlanması mümkün gözükmediği gibi Hz. Musa’nın kayınpederinin toplumunun yöneticisi olduğuna dair maddi bir delil de bulunmamaktadır.
Bu aşamada gerekli gördüğümüz için İsrailoğullarındaki “kâhin”lik kavramı üzerinde durmayı zorunlu görüyoruz. Tevrat metinlerinde yer alan “kâhin” teriminin, spesifik olarak Hz. Harun, onun oğulları ve onların soyundan Levilili sıbtından olan İbrani kişiler için kullanıldığını görmekteyiz: “Harun’la oğullarını Buluşma Çadırı’nın giriş bölümüne getirip yıka.” “Harun’a kutsal giysileri giydir, bana kâhinlik etmesi için onu mesh ederek kutsal kıl.” “Oğullarını getirip gömlekleri giydir.” “Bana kâhinlik etmeleri için babaları gibi onları da meshet. Bu mesh onların kuşaklar boyu sürekli kâhin olmalarını sağlayacak.”29 “Bana kâhinlik etmeleri için İsrailliler arasından ağabeyin Harun’u, oğulları Nadav, Avihu, Elazar ve İtamar’ı yanına al.”30 Tevrat metinlerinde geçen bu ifadelerden anlaşılacağı gibi kâhinler; Hz. Süleyman sonrası döneme kadar, İsrailoğulları için öncelikle; “Ohel Moed”31 buluşma çadırındaki ayinleri tanzim ve deruhte ederlerdi. Kudüs’teki “Bet Amikdaş”32 adı verilen Süleyman mabedinde, kutsal eşyalara yaklaşırlar, ayinleri düzenlerler, kurbanları keserek dini gerekleri yerine getirirler ve İsrailoğullarına dini hükümleri açıklayarak, hükümlerin yerine getirilmesini düzenler ve denetimini yaparlardı.
Kâhinler; Bet Amikdaş adı verilen Süleyman mabedinin yıkılışından sonra Yahudiler için olmazsa olmaz bu mabetlerini temsilen oluşturulan sinagog ve havralarda görevli ruhbanlardır. Bu ruhban sınıfı, Tevrat’ın belirttiği gibi özel giysiler giyen ve dini törenleri idare eden, Yahudi dininin ibadet ve hükümlerinin yerine getirilmesini icra ve denetleyen ruhban sınıfıdırlar.
Bununla birlikte sosyal tabaka içerisinde üst sıralarda olmaları sebebiyle; İsrail krallarının, hem danışmanı, hem yardımcısı olan üst kademe yöneticilerindendirler. Tevrat metinleri bu olguyu şöyle bildirmektedir: “Ve Kral Yehoaş, Kâhin Yehoyada ile öbür kâhinleri çağırdı ve onlara dedi…”33 “Orada Kâhin Sadok ve Peygamber Natan onu İsrail Kralı olarak meshetsinler. Boru çalıp, ‘Yaşasın Kral Süleyman!’ diye bağırın.”34
Tevrat’ın, Musa’nın kayınpederini “kâhin (kohen)” olarak nitelemesinde dikkat çeken önemli bir ayrıntı vardır. Hz. Musa’nın kayınpederi olan Medyenli bu kişi, Yahudi seçkin zümresi içerisindeki ruhban sınıftan biri olarak gösterilmektedir. Yukarıda sıraladığımız kâhinlik statüsü tamamen Hz. Musa ve Hz. Harun döneminde başlayıp sonrasında bir ruhban sınıf olarak devam edegelen uygulamadır. Oysa Yitro (Şuayb), Hz. Musa ve Hz. Harun’un çağdaşıdır ve kâhinlik kurumunun oluşması öncesi yaşamış bir kişiliktir. Şuayb Peygamber’in hem Yahudi yorumcular hem Müslüman müfessirler tarafından etnik olarak, Kenan kökenli ya da Araplaşmış halklardan olduğu kabul edilmektedir. Oysa kâhinlerin, Hz. Harun soyu ve İsrailoğullarının Levililer sıbtından olmaları mutlak bir kaidedir.
Görüldüğü gibi Tevrat metinlerinde tavsif edilen, Musa’nın kayınpederi Medyenli “Kâhin Yitro” portresi, İsrailoğullarının süreç içinde oluşturduğu, “kâhin” ruhban kurumu statüsü ile uyuşmayan, buna rağmen Tevrat metinlerinde kendisi kâhin olarak vasıflandırılan bir kişiliktir.
Bütün bu delillere istinaden kuvvetle muhtemeldir ki; Musa (a) gibi ulu’l-azm bir peygamberin, Kenan veya Arap etnik kökenli bir peygamber nezdinde eğitim ve öğretimden geçmesini ırkçı Yahudi teolojisine sığdıramayan ve bu durumdan hoşlanmayan(!) Yahudi Rabbi’leri (bilginler, ruhban sınıfı), Tevrat’ın bu kısmında yaptıkları tahrifatla; Şuayb (a)’ın ismini ve peygamberlik vasfını, Yahudilikte dini mertebede üst bir makam olan kâhinliğe tebdil ederek, Yahudi teolojisindeki bu pürüzlü durumu giderme cihetine gitmişlerdir.
Tevrat ayetlerinde öne çıkan bir başka husus ise Hz. Musa’nın kayınpederi Yitro’nun hem Allah’a iman eden, hem İsrailoğullarını öven ve hem de Musa’ya peygamberlik faaliyetlerinde sistematik çalışma prensiplerini öğütleyen “akil” adam olarak övgüyle anlatılmasıdır: “Yitro RAB’bin İsraillilere yaptığı iyiliklere, onları Mısırlıların elinden kurtardığına sevindi.” “Sizi Mısırlıların ve Firavun’un elinden kurtaran RAB’be övgüler olsun, dedi.” “Halkı Mısır’ın boyunduruğundan O kurtardı.”35 Tevrat’taki bu ifadeler onun Allah’ı tanıyan, Mısır’daki Firavun zulmünden haberdar olan birinin sözleri olarak aktarılmaktadır.
Diğer yandan Tevrat metinlerinde, Hz. Musa’ya dini veya siyasi yönetimde yol gösterdiği anlatılmaktadır: “Musa kayınbabasının sözünü dinledi. Söylediği her şeyi yerine getirdi.” “İsrailliler arasından yetenekli adamlar seçti. Onları biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına önder atadı.” “Halka sürekli yargıçlık eden bu kişiler zor davaları Musa’ya getirdiler, küçük davaları ise kendileri çözdüler.”36
Tevrat, aynı zamanda Hz. Musa’yı da kayınpederinin öğütlerine harfiyen uyan bir kişi olarak betimlemektedir. Hz. Musa’nın kayınpederi Yitro (Şuayb) hakkındaki Tevrat’taki bu saygınlık olgusu, Tevrat’ın derlenmesi sırasındaki düzenlemelere de etki etmiştir. Yahudi teolojisinin temel kitabı Tevrat’ın derlenerek 54’e çıkarılan kitaplarından Apokrifalar denilen kitaplardan birine “Yitro” adı verilmiştir.37 Böylece peygamberlik vasfı tahrifatla kâhinlik makamına tebdil edilen Yitro, bir şekilde kutsanarak, Tevrat’a eklemlenmiştir.
Bilindiği gibi Tevrat’ın halen sahih addedilen otuz dokuz kitabından birinin adı Eyub’dur. Ancak, Tevrat’ta; bağımsız bir kitap halinde hayatı ve sözleri anlatılan Eyub, peygamber olarak değil, Yitro gibi akil bir kişi olarak; “ermiş” biri vasfında anlatılmaktadır. Burada Kur’an’ın resul olarak bildirdiği Hz. İbrahim’in oğlu olan Hz. İsmail’in resullüğü hakkında, Tevrat ifadelerinin çelişkisi ve kayıtsızlığı da göz önüne getirilmelidir.38 Tevrat’ın çelişkili ifadeleri ve kayıtsızlığına mukabil Kur’an, Hz. Eyyub’u resul olarak bildirmektedir.
Görüldüğü gibi Tevrat nüshalarında özellikle İsmail, Eyub, Şuayb ile ilgili anlatımlar; Kur’an ile temel olarak çelişmektedir. Bunun nedeni Tevrat’ın binlerce yıllık süreçte yazılarak aktarılma geleneğinde kasıtlı veya kasıtsız yapılan tahriflerdir. Bu yönü ile bakıldığında Tevrat’taki Eyub, İsmail, Şuayb hakkındaki tahriflerin boyutları ışığında Hz. Musa’nın kayınpederinin şahsi niteliklerine dair yukarıda belirttiğimiz tahrifat tezi akla getirilerek; Hz. Musa’nın kayınpederinin, Medyen Peygamberi Şuayb olma ihtimalinin çok yüksek olduğunun altını çizmek lazımdır.
Kur’an’a Göre Medyenli Kişi (Şuayb)
Kur’an Hz. Musa’nın Medyen’de sığınıp, yanında yaşamını idame ettirdiği ve daha sonra ailesine dâhil olduğu kişinin adını vermemektedir. “Kur’ân-ı Kerim olayı naklederken sadece yaşlı bir babadan söz etmekte, Şuayb Peygamber’in ismini anmamaktadır.”39 Onun fiziki ve ahlaki nitelikleri üzerinde durmaktadır. Kur’an, Medyenli bu kişinin; iş göremeyecek derecede yaşlı, ancak adalet ve akitlerine titizlikle riayet edecek kadar akil bir kişi olduğunu bildirmektedir: “Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor.” (28/25) “(Şuayb): Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.” (28/25) “(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.”40
Kur’an-ı Kerim’deki Hz. Musa’nın Medyen kıssası verilerini kategorize ettiğimizde şu sonuçlara ulaşmaktayız:
1- Kur’an Hz. Musa’nın Mısır’dan hicreti sırasında ulaşıp yerleştiği yerin adını açıkça Medyen olarak vermektedir. Ancak karşılaştığı ve kayınpederi olan Medyenli kişinin adını vermemiştir.
2- Kur’an’da, Şuayb Peygamber ve kıssası ile ilgili anlatımların hemen arkasından Hz. Musa’nın kıssası bildirilmektedir. (Bakınız: Araf, 7/85–103; Hud, 11/94–96; Ankebut, 29/36–39) Dolayısı ile bu durum helak olan Medyen kavmi sonrası hayatta kalan Hz. Şuayb’ın, Hz. Musa ile karşılaşan kişi olduğunun kuvvetli bir alameti olarak görülebilir.
3- Hz Musa’nın Medyen’de sığındığı kayınpederi ile ilgili konuşmalarında ticari anlaşmalarındaki ahlaki vurgular; bize, şirkin insanlarda oluşturduğu ticari bozukluklar üzerine kavmine uyarılarda bulunan peygamber Şuayb’ın tavırlarını hatırlatmaktadır. “Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor.”41 Musa’nın (a) kayınpederinin yaptığı bu davranış aynı zamanda; işçi, işveren arasındaki, yapılan işin karşılıksız bırakılmaması ve derhal ödenmesi ilkesinin çağrışımıdır. “(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.”42
Medyenli bu kişinin Hz. Musa ile olan işlerinde akit yapılması ve akdin sonuçlarına her iki taraf olarak katlanılması; sözlü akit de olsa işin sonunda aleyhine oldu diye cayarak diğer insanın emeğinin zayi edilmemesi, adil davranma, akde uyma kararlılığının çağrışımı bizleri hep helak olan Medyen kavmi ve Şuayb (a)’a yönlendirmektedir. Kıssada geçen bütün bu ahlaki ve ticari kuralların çağrışımı hem bu kuralları çiğneyip helak olan Medyen’i hem de onlara bu kuralları ihlal etmemelerini Allah adına öğütleyen peygamber Şuayb (a)’ı hatırlatmaktadır.
4- Hz. Musa’nın başından geçenleri anlattığında, kayınpederinin ona verdiği teselli ve Mısır yönetimi hakkındaki tespitleri, kayınpederinin, dini veya içtimai bilgiler açısından hiç de sıradan biri olduğunu göstermemektedir.
Kıssayı anlatan ayetlere göre; “Musa, ona (Şuayb’a) gelip başından geçeni anlatınca o: Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.”43 İş yapamayacak derecede fiziki konumda olan bu kişinin Mısır ve yönetimi hakkındaki nitelemesi onun İslam üzere hem de Mısır hakkında dini veya içtimai bilgisinin olduğunu bizlere ihsas etmektedir. Buna binaen İslam kaynaklarında, Hz. Musa’nın kayınpederinin, Medyen yöneticisi olduğunun yanı sıra; Mısır Firavununun bir yöneticisi olup daha sonra ayrılığa düşerek Mısır’ı terk edip, Medyen’e yerleştiği rivayetleri yer almaktadır.44
5- Hz. Musa’nın Medyen kıssasındaki Medyen ismi ile Şuayb Peygamber’in kavminin isimlerinin aynı olmasını rastlantıya bırakmak mümkün değildir. Bu yer ismi benzerliği, Hz. Musa’nın kayınpederinin, peygamber Şuayb olma olasılığını güçlendirmektedir. İlave olarak Hz. Musa’nın, Medyen kıssasında geçen ticari kavramların vurgulanılarak kullanılması, Musa’nın kayınpederinin Şuayb Peygamber olabileceğinin kuvvetli delillerinden biri olarak görülmektedir.
Bununla birlikte kavminin helakinden kurtulan Hz. Şuayb’ın hem kendisinin uyguladığı hem kavmine uygulamalarını bildirdiği düsturların yeniden hatırlatılması; kurtuluş reçetesinin, Allah’ın emirlerine ittiba ile olacağının bildirilmesi anlamındadır. Bu aynı zamanda Medyen kavmi ve Şuayb kıssasının, helak sonrası devamı olarak müteselsil ve ibretamiz anlatımı olarak alınmalıdır.
Hz. Musa’nın Gördüğü ve Yaşadığı Eğitimler
Hz Musa’nın, Mısır’dan kaçarak Medyen’e yönelmesinde, Cenab-ı Hakk’ın onun nebevi bir terbiye altında yetişmesi isteğinin gerçekleşmesi için Şuayb ile buluşmasına yönlendirilmesi yatıyor olmalıdır. Dikkat edilirse Musa (a) İbranilerin ve İbrani kökenli resullerin diyarı olan “Kenan” bölgesine kaçmamaktadır. Bu önemli bir noktadır. Medyen ile Mısır yönetimi arasında siyasi bir ittifak olmuş olsa idi, aleyhinde olacak bu durumdan dolayı Hz. Musa’nın bu bölgeye yönelmesinin mümkün olmayacağı kanaatindeyiz.
Resullükle vazifelendirilmesinden sonra da Tur dağında 40 gün Allah ile beraber olan Musa (a) Rabbimizin terbiyesinden geçmiştir. Yine resullüğü esnasında, Âlim Kul ile birlikte yaptığı bir yolculukta da özellikli bir eğitimden daha geçtiği görülmektedir. “Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona (Âlim Kul) katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik… Musa ona: ‘Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?’ dedi.”45
Bu ilahî ve nebevî eğitimlerin, Hz. Musa’nın hayatında rutin olarak gerçekleştiği görülmektedir. Dolayısı ile Hz. Musa’nın Mısır’dan kaçarak sığındığı Medyen’deki kişinin Peygamber Şuayb olması yüksek ihtimaldir ve biz bu görüşü desteklemekteyiz.
Diğer bir açıdan bakıldığında kavimlerinin helaki sonrası helakten kurtulan peygamberler hayattan kaybolmamışlar yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Helakten kurtulan Lut Peygamber’in bu konumunu belirten şu ayet bize bu konuda örnektir: “Biz, onu ve Lut’u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler (barekna fiha) verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.”46
Kanaatimizce Hz. Musa ile karşılaşan Şuayb(a) böyle bir konumdadır. Medyen’de resul olarak görevini tamamlayan Şuayb’ın, kavminin helak edilmesi ile beraber çekildiği uzlet yaşamında artık resul olmasa da yani herhangi bir kavme tebliğ ile vazifeli biri değilse de; bu görevi geçmişte yapan bir kişi olarak hayatını devam ettiren ve insanlara tevhid ve salih amel doğrultusunda Müslümanca yaşamalarını salık veren ve bu ilkelere uygun yaşayan birisi olmalıdır.
İşte Hz. Şuayb’ın bu özellikli vasfı aynı zamanda daha sonra Mısır’da resul olacak olan Hz. Musa’nın nebevî terbiye altında yetişmesine de müsait zemin teşkil etmiştir.
Dikkat edildiğinde Hz. Musa’nın kavminden ayrılışlarında karşılaştığı kişiler; “Âlim Kul ve Şuayb” üstün vasıflarla donanmış akil kişilerdir. Musa’nın her ayrılışı onun yeni bir dini ve ahlaki tecrübeler edindiği manevi eğitimden geçtiği anlar olmuştur. “Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın.”47“Musa ona (Âlim Kul’a): ‘Sana öğretilenin bir kısmını öğrenip olgunlaşmam için seninle gelebilir miyim?’ dedi.”48
Hz. Musa’nın Kayınpederinin Şuayb Peygamber Olmadığına Dair Deliller ve Buna İtirazlar
Hz. Musa’nın, Medyen kıssasında zikri geçen kayınpederinin, peygamber Şuayb olmadığını ileri süren kaynaklar da bulunmaktadır.49 Mevdudi bu hususta şunları kaydetmektedir: “Kur’an her ne kadar Hz. Şuayb’a ünlü bir karakter olarak yer veriyorsa da buna dair bir imada bulunmaz. Eğer Hz. Şuayb gerçekten o (koyunları sulamaya gelen) hanımların babası olsaydı, Kur’an bunu açıkça zikrederdi…”50
Bu görüşe karşı şunları söyleyebiliriz: Medyenli bu kişi üzerindeki onun kişilik ve kimliğini anlama çabaları bu hususta Kur’an’da, açık bir ayet olmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak onun, peygamber Şuayb (a) olacağına dair deliller, nazarı dikkate alınmayacak ölçüde değildir.
Medyenli bu kişinin hem ikamet ettiği mahallin adının verilmesi hem de ticari fiil uygulamalarının Şuayb (a) kavminin dikkatinin çekildiği ticari mevzularla benzeşmesi ve hem de bu kişinin akidevî yapısının Müslüman karakteri yansıtması, onun Şuayb olduğuna dair kuvvetli deliller olarak gözükmektedir.
Nitekim onun akidevî yönü üzerinde “Onun, Hz. Şuayb’ın kavminden mü’min bir kişi olduğu da söylenir.” “Müfessir Nisaburî, Hasan el-Basrî’ye dayanarak şunları yazar: O bir Müslümandı. Şuayb’ın (a) dinini kabul etmişti.”51 şeklinde yorumlar yapılmıştır.
Yapılan bu yorum doğru olsa bile Musa’nın kayınpederinin herhangi bir mü’min olamayacağı kesindir. Denebilir ki: Kur’an’daki Hz. Musa ile olan konuşma ve uygulamalarından ve ayrıca Tevrat ifadelerindeki akil kişilik vasıflarından onun bu üstün konumunun anlaşılacağı kaydı düşerek, bu vasıflarda olan bir şahsiyetin, Hz. Şuayb nezdinde temsili veya o olduğunun kabulü çok daha uygun bir tez olacaktır.
“Bir başkaları da onun, Hz. Şuayb’ın kardeşinin oğlu olduğunu söyler.”52 İleri sürülen bu tez tamamen insiyakî tezahürler olarak yansımaktadır. Bir nevi Hz. Musa ile Medyen ilişkisini Şuayb Peygamber ekseninde açıklama çabaları olarak görülebilir. Yukarıda temas ettiğimiz bu iddianın geçerli bir kaynağı bulunmamakta ve bir delile dayanmamaktadır. Eğer Hz. Musa’nın kayınpederi olan Medyenli bu kişinin, Peygamber Şuayb’ın yeğeni olduğunu kabul ettiğimizde; Hz. Şuayb ile Hz. Musa’nın peygamberliklerinin yakın tarihlerde olduğunu da kabul etmemiz gerekecektir. Bu durum Medyen’in peygamberi Şuayb’ı, Lut (a)’ın çağdaşı olarak gösterenlerin delillerini nakzetmektedir.
Bir başkaları da şöyle diyor: “Hz. Şuayb, Hz. Musa’dan uzun zaman öncedir. Zira o, kavmine: ‘Lut’un kavmi sizden hiç de uzak değildir.’ demişti. Hz. Lut’un kavminin helaki ise Kur’an’ın ifadesiyle Hz. İbrahim el-Halil zamanındadır. Bilinmektedir ki; Hz. Musa ile Hz. İbrahim el-Halil arasında dört yüz seneden fazla bir zaman vardır. Bunu birçokları zikretmektedir.”53
Oysa Hud Suresi’nde, kavmine uyarıları yer alan Şuayb Peygamber’in, yalnızca Lut kavminden bahsetmediği görülmektedir. “Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın. Lut kavmi de sizden uzak değildir.” (Hud, 11/89)
Ayet’te Nuh, Hud, Salih peygamber ve kavimlerinin akıbetleri hatırlatılmaktadır. Dolayısı ile kendisinden önce gelen resullerden haber vermesi yalnızca Lut döneminde yaşadığının delili olarak alınamaz. Çünkü Allah, resullerine geçmişte yaşanmış olaylar hakkında bilgiler aktarmıştır. Diyebiliriz ki bu bilgilere istinaden Şuayb Peygamber bilgi sahibi olmuştur. Bundan dolayı tüm resuller geçmiş resul ve kavimlerinden haber vermişlerdir. Şuayb Peygamber’in de Lut (a) ve kavmi hakkında söylediklerinin, onun Lut Peygamber döneminde yaşamış olduğuna bir delil sayılamayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki bu, Medyen kavmi ve Şuayb Peygamber’in etnik yapısı hakkındaki rivayetlerde İbrahim’in karısı Sare’nin ölümünden sonra Kenanlı bir kadınla evlenerek sahip olduğu çocuklardan olan Medyan’dan türediğine dair rivayetlerle zıtlık teşkil etmektedir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un, çağdaş peygamberler olduğu ve uzun yaşamları dolayısıyla nesilleri ile aralarındaki yıllar nazarı dikkate alındığında, Şuayb Peygamber ile Lut’un aynı çağda yaşaması veya yakın dönemde yaşamış olması mümkün gözükmemektedir.
Çünkü Hz. İbrahim’in en büyük oğlu İshak’ın, İbrahim (a) yüz yaşlarında iken doğduğu göz önüne alındığında ondan sonraki dönemde Sare’nin vefatı ve sonrasında Katurah adlı Kenanlı kadınla evlenip ondan tekrar çocuklarının olması ve bu çocuklardan Medyan’ın, Medyen bölgesinde ikamete başlayarak burada koloni kurup Medyen kavminin oluşmasını sağlamasının kabulü gerekmektedir. Medyen kavminin bu kuruluş zamanlamasından sonraki nesiller içerisinde Şuayb Peygamber’in doğumu ve yetişmesinin kronolojik kabulü, Şuayb ile Lut’un aynı çağda yaşadığı tezini çürütmektedir. Bu olgu bilakis Hz. Musa ile Şuayb Peygamber’in çağdaş resuller oldukları tezinin kabulüne bizi götürmektedir.
Mazharuddin Sıddıkî, “Musa Mısır’dan Medyen’e kaçtığı için, Medyenlilerin peygamberi olan Şuayb’ın Yusuf’tan sonra gelmiş olması muhtemeldir, çünkü peygamberler arasındaki silsile çizgisinde sıra Medyenlilerden evlenen Musa’dadır.”54 diyerek Hz. Şuayb ile Hz. Musa’nın yakın dönem resulleri olduklarını ima etmektedir.
Seyyid Kutub, Hz. Musa’nın kayınpederi hakkında şunları kaydetmektedir: “Daha önce onun Şuayb olduğunu, başka bir defasında ise Şuayb olabileceği gibi, başka birisi de olabileceğini belirtmiştim. Şimdi ise söz konusu kimsenin Şuayb (a) olmadığı, aksine Medyenli başka bir yaşlı kimse olduğu kanaatindeyim... Eğer söz konusu kişi kendisine iman edenlerle kalan peygamber Hz. Şuayb olsaydı, o mü’minler hayvanlarını kendi peygamberlerinin iki kızından önce sulamazlardı. Çünkü bu mü’min bir topluluğa yakışan davranış değildir.”55
Ayrıca “Kur’an-ı Kerim, söz konusu yaşlı kimsenin, damadı olan Musa’ya herhangi bir şey öğrettiğinden söz etmemektedir. Eğer bu adam, peygamber Şuayb olsaydı, kendisiyle birlikte on yıl yaşayan Hz. Musa’yla aralarında geçenler arasında, peygamber olduğuna dair bir işaret bulunurdu.”56 diyerek Hz. Musa’nın kayınpederinin, Hz. Şuayb olmadığına dair inancının kesin delillerini serdetmektedir.
Seyyid Kutub’un “mü’min bir topluluğa yakışmaz” şeklindeki tezi de onun peygamber Şuayb olmadığına dair bir delil sayılamaz. Zira “Şunu da belirteyim ki, biz, bu mü’min adamın Şuayb (a) oluğunu kabul etsek bile, kızların hayvanları sulamasında bir fesat söz konusu değildir. Çünkü din, buna karşı değildir. Ama bu konuda, insanların kişilikleri farklı farklıdır. Çöldeki kimselerin halleri, yerleşik hayat sürenlerinkinden farklıdır. Özellikle, o durum zaruret durumu olursa.”57
Geçmişte resul olduğu dönemde, ticaret hususunda adaleti emreden bir resulün, resul olmadığı bir toplumda, sulanması gereken davarları için ayrıcalık sağlanmasını istemesi akla ve ahlaki ilkelere aykırı bir tutumdur. Kaldı ki Hz. Musa ile iş hususunda yaptığı akitler, onun hiç de bu hususta adalet ilkelerini çiğneyecek biri olmadığını göstermektedir.
Ayrıca gerek Kur’an gerekse Tevrat metinlerinde Hz. Şuayb’ın kızlarının davar sulama sahnesi, Şuayb’ın, uşak/hizmetçi/köle sahibi olacak statüde bir kişi olmadığının göstergesi olup dolayısı ile bu durum Tevrat veya Talmud metin ve yorumlarında anlatıldığı gibi onun hiyerarşik kâhin veya prens (yönetici) sıfatı ile de uyuşmamaktadır. Tevrat bu sahneyi şöyle aktarmaktadır: “Midyanlı bir kâhinin yedi kızı su çekmeye geldi. Babalarının sürüsünü suvarmak için yalakları dolduruyorlardı. Ama bazı çobanlar gelip onları kovmak istedi. Ne var ki, Musa kızların yardımına koştu, hayvanlarını suvardı. Sonra kızlar babaları Reuel’in yanına döndüler. Reuel, ‘Nasıl oldu da bugün böyle tez geldiniz?’ diye sordu. Kızlar, ‘Mısırlı bir adam bizi çobanların elinden kurtardı.’ diye yanıtladılar, ‘Üstelik bizim için su çekip hayvanlara verdi.’”58
Hz. Musa’nın Kayınpederi Hakkında Alternatif Yeni Yorum
Buraya kadar Medyen’de, Hz. Musa’yı ağırlayan, onu yanında çalıştıran ve sonunda kızını vererek damadı yapan kişi hakkında tefsir ve siyer kitaplarında yer alan lehte ve aleyhteki klasik görüşler üzerinde durduk. Şimdi yeni bir görüş olarak alternatif bir tez sunacağız.
Hz. Musa ile Medyenli kayınpederi arasındaki en ilginç bağlantı nedir diye sorsak, bunun tek cevabı, Hz. Musa’nın, Medyenli kişinin yanında belli bir süre çalışması ve bunun karşılığı olarak Medyenli kişinin kızını vermek üzere akitleşmeleri olabilir. Ayet bu durumu şöyle anlatır: “(Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.”59
Hz. Musa ile kayınpederi arasındaki bu akitleşmenin benzeri bir olay Tevrat kitaplarından Tekvin kitabı içerisinde anlatılan Yakup kıssasında da yer almaktadır. Kıssa şu şekildedir. “Laban, ‘Akrabamsın diye benim için bedava mı çalışacaksın?’ dedi, ‘Söyle, ne kadar ücret istiyorsun?’ Laban’ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel’di. Lea’nın gözleri alımlıydı, Rahel ise boyu posu yerinde, güzel bir kızdı. Yakup, Rahel’e âşıktı. Lavan’a, ‘Küçük kızın Rahel için sana yedi yıl hizmet ederim.’ dedi. Laban, ‘Onu sana vermek başkasına vermekten daha iyidir.’ dedi, ‘Yanımda kal.’ Yakup, Rahel için yedi yıl çalıştı. Rahel’i sevdiği için, yedi yıl ona birkaç gün gibi geldi.”60
Dayısı Laban’ın yanında yedi yıl çalışan Yakup, süre bitiminde yaptığı akde istinaden hanımını ister. Buna karşılık dayısı onun istemediği ikinci kızını verir. Buna itiraz eden Yakup’la ikinci bir anlaşma yapan dayısı, ikinci bir iş süresi anlaşma karşılığı ikinci kızını da ona vermeyi teklif eder. Yakup bunu da kabul eder.
İkinci yedi yıl çalışıp dayısının ikinci kızını da hanımı olarak alan Yakup, buna rağmen dayısının yanından ayrılamaz. Çünkü dayısı devamlı olarak onu çalıştırıp ücretini vermemekte ve ülkesine geri dönmesine müsaade etmemektedir. Tevrat’taki kıssada Yakup’un ağzından dayısının yaptıkları şöyle anlatılmaktadır: “Var gücümle babanıza hizmet ettiğimi bilirsiniz. Ne yazık ki, babanız beni aldattı, ondan alacağımı on kez değiştirdi. Ama Tanrı bana kötülük etmesine izin vermedi.”61 “Yirmi yıl yanında kaldım. Koyunların, keçilerin hiç yavru düşürmedi. Sürülerinin içinden bir tek koç yemedim. Yabanıl hayvanların parçaladığını sana göstermedim, zararını ben çektim. Gece ya da gündüz çalınan her hayvanın karşılığını benden istedin. Öyle bir durumdaydım ki, gündüz sıcak, gece kırağı yedi bitirdi beni. Gözüme uyku girmedi. Yirmi yıl evinde böyle yaşadım. İki kızın için on dört yıl, sürün için altı yıl sana hizmet ettim. On kez alacağımı değiştirdin. Babamın ve İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın taptığı Tanrı benden yana olmasaydı, beni eli boş gönderecektin. Tanrı çektiğim zorluğu, verdiğim emeği gördü ve dün gece seni uyardı.”62
Hz. Yakup, yaptıkları akitlere uymayan dayısına karşı çareyi karıları, cariyeleri, çocukları ve mallarını alarak gizlice memleketi Kenan’a kaçmakta bulur. Buna rağmen dayısı kendisini takip ederek yolda yakalar. Fakat Yehova’nın, rüyasında Laban’ı uyarması üzerine Yakup’u ve ailesini serbest bırakmak zorunda kalır.
Hz. Yakup’un Tevrat kıssasındaki yedi yıl akitle çalışma karşılığı dayısının kızı ile evlenme akdi olayı aynen Hz. Musa ile kayınpederi arasında geçmektedir. Ancak Musa’nın kayınpederi; Yakup’un dayısı ve kayınpederi Laban gibi yapmaz ve ahdinde durur. Yedinci yılın sonunda Hz. Musa’yı kızı ile evlendirir. Buna mukabil Musa (a) onun yanında daha fazla -üç yıl daha- çalışır ve istediği bir zamanda memleketi Mısır’a geri döner.
Musa’nın kayınpederinin. “Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.” sözünün Yakup’la kayınpederi arasındaki olaya atıf olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Musa’nın kayınpederi, Yakup’un başından geçen kıssadan haberdardır. Musa ile akdini de bu kıssada geçen olay benzeri olarak akdetmiş ve sözünde durmuştur. Daha etraflı bir anlatımla; Musa’nın kayınpederi hem Yakup kıssasından haberdardır hem de olacakları sezinlemektedir ki kızlarının, Musa’nın davarları sulaması haberini duyunca hemen Musa’yı yanına çağırır ve ona iş teklif eder. Musa (a) ile yaptığı iş sözleşmesi Hz. Yakup’un dayısı Laban ile yaptığı akdin aynısıdır. Yaptığı akit sonundaki “…İnşallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.” ifadesi hem Hz. Yakup kıssasındaki olaya hem de Şuayb kavminin uymak istemediği ticari değerler olgusuna atıfta bulunmaktadır.
O halde Musa’nın kayınpederi; Hz. İbrahim ve soyu hakkında bilgi sahibi bir kişidir. Bu da onun etnik olarak İbranî olduğunu bize ihsas etmektedir. Eğer Hz. İbrahim soyu ile ilgili bilgileri rivayet boyutunda değil de “vahyî” ise o zaman Musa’nın kayınpederinin Medyen’in eski peygamberi Şuayb olması kesindir.
Kavminin helakinden sonra çekildiği Medyen’in bir başka coğrafyasında İslam üzere yaşayan biri iken Allah ona Musa’yı göndermiş ve onun nebevî terbiyesinde yetişmesini sağlamıştır. Kavmi helak olan Lut Peygamber de helak olan Sodom ve Gomorra’ya yakın olan Kenan coğrafyasında yaşamına devam ettiğine göre Şuayb’ın da bu şekilde bir yaşam içerisinde olduğu kabulü Kur’an’a uygun bir kabul olarak görünmektedir. “Biz, onu ve Lut’u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye (Kenan’a) ulaştırdık.”63
Böylelikle daha evvel işlediğimiz Musa’nın kayınpederinin kâhin olduğu iddiasının arka planına atıf yapabiliriz. İsmailî olarak niteledikleri Medyenlilerden bir kişi olan Şuayb’ın peygamberliğini kabullenemeyen İsrailoğulları, onu peygamber değil de dini muhteva içerisinde kâhin bir kişilik olarak göstermişlerdir. Peygamber Musa’ya eğitici konumunda olan İsmailî birinin önderliğini çekememezlikleri yüzünden onun gerçek vasfını tebdil ve tahrif ederek böylece onu İsrailoğulları peygamberi nezdinde hafife almış olmaktadırlar. Oysa Musa’nın Medyen yaşamındaki eğitici konumu haricinde Tevrat’ta yer alan Hz. Musa’ya, çöl sürgününde ziyareti esnasında yaptığı nasihatlerin, onun peygamber yönünü ihsas ettiği kanaatindeyiz.
Bu tezimizle birlikte Musa’nın kayınpederinin kâhinlik ilişkisini incelediğimiz bölümdeki anlatımlar sentezlendiğinde, Musa’nın (a) kayınpederinin, Şuayb Peygamber olma ihtimalinin çok yüksek olduğu görülecektir.
Sonuç
Hz. Musa’nın Medyen’de geçirdiği süre içersindeki yaşadıkları, Kur’an tarafından ayrıntılı olarak anlatılmamıştır. Ana konulara mücmel olarak temas edilmiş ve genel vurgu iş akdi, ahde vefa üzerinde doğru ve güzel davranışları olumlama üzerine olmuştur.
Hz. Musa’nın, Medyen macerası, Tevrat verileri ve nispeten İslam kaynaklarında yer alan makul malumatla mufassal hale getirilebilmektedir.
Kur’an ayetleri ışığında, gerek Medyen ismi benzerliği gerek Medyenli kişinin inanç ve amelleri ve Şuayb Peygamber kıssası benzeri anlatımlar onun Şuayb Peygamber olma ihtimalini sorgulamamızı gerektirmektedir. Nitekim İslam tarihinde âlimler, Medyenli bu kişinin Şuayb peygamberle aynı olan taraflarını sorgulamışlardır. Bunun neticesinde onun hem Şuayb Peygamber olduğu hem de olmadığı üzerinde görüşler serdedilmiştir.
Hz. Musa’nın, resullük döneminde; ilminin artması yönünde, Allah ve Âlim Kul ile özellikli buluşmaları gibi olgular; onun peygamberlik öncesi de nitelikli biri ile buluşturularak resullüğüne alt yapı olacak şekilde ilim sahibi olmasının yolunun açıldığı kanaatini oluşturmaktadır.
Bundan dolayı helak olan Medyen kavminin resulü olan ve fakat elçilik görevi, kavminin helaki ile sona eren ancak sahip olduğu nebevî ilmi ve tecrübe birikimini, Hz. Musa’ya aktarabilecek olan Şuayb Peygamber’in, Hz. Musa ile Medyen’de karşılaşan ve damadı olan kişi olması, Kur’an’a uygun bir tez olarak kabul edilebilir. Bu tezin kabulü hiçbir şekilde Kur’anî perspektife aykırı değil, bilakis daha öğüt ve ibret almayı getiren bir olgudur.
Buna binaen, Hz. Musa’nın kayınpederinin, Şuayb Peygamber olduğu tezi kabul edildiğinde, müteselsil olarak; Hz. Şuayb’ın ahlaki ve ticari davranışlarının, İslami örnekliği, Hz. Musa kıssasının, Medyen bölümü içerisinde yeniden gündeme gelecektir. Çünkü Hz. Musa’nın, Medyen kıssası içerisinde; Medyen adı geçmesi, Hz. Musa’nın kayınpederinin Musa ile yaptığı ticari akit ilkeleri ve konuşmalarının niteliği aynı muhtevayı kapsayan Medyen kavmi, elçisi, kavmin aykırı tavırları ve helak aşamalarını yeniden hatırlatmakta/hatırlatacaktır.
Dolayısıyla helâk olan Medyen kavminin, Hz. Şuayb’ın emrettiği İslami prensiplere uyulmadığında, başlarına gelen helak olayı mükerreren ihsas edilerek; kıyamete kadar tüm Kur’an muhataplarının, Allah’ın emirlerine uymaları suretiyle felaha ulaşacakları, aksi durumun Allah’ın gazabını gerektireceği fehmedilecektir.
Tevrat’ta yer alan Yakup Peygamber’in başından geçen kıssa ile Musa’nın, Medyen’de başından geçenlerin anlatıldığı kıssa birlikte incelenerek sonuçları sentezlendiğinde; alternatif tezimizde olduğu gibi Musa’nın kayınpederinin Şuayb Peygamber olduğu anlaşılmaktadır.
Neticede Hz. Musa’nın Medyenli kayınpederinin Şuayb Peygamber olduğunun kabulü, Hz. Musa’nın (a) Medyen kıssasından alacağımız dersler açısından payı fazlalaştıracaktır. Aksi bir kabul ise bu derslerden bizi yoksun bırakacaktır.
Dipnotlar
1- Kur’an; Al-i İmran, 3/85; Ayrıca bakınız: 7/85, 9/70, 11/84, 11/95, 22/44, 29/36
2- Bakınız: 28/22, 28/23, 20/40
3- Kur’an; Kasas, 28/45
4- Tevrat; Tekvin, 37/28–36
5- Taberi, et-Tefsir, c. 4, s. 1680; Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir; D.İ.B, Kur’an Yolu - Türkçe Meal ve Tefsiri, c. IV, s. 223
6- Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. IV, s. 173
7- Taberî, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, c. I, s. 425
8- Taberî, A.g.e, c. 1, s. 425; Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. II, s. 64
9- Taberî, A.g.e, c. 1, s. 425
10- Ez-Zirikl, Kâmûsû’l-A’lâm, c. VI, s. 4244; Yakut el-Hamev, Mu’cemü’l-Büldan, c. V, s. 77; Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, c. II, s. 64; Taberî, A.g.e, c. I, s. 428
11- D.İ.B, A.g.e, c. IV, s. 223
12- D.İ.B, A.g.e, c. II, s. 555
13- Mazharuddin Sıddıkî, Kur’ân’da Tarih Kavramı, s.84
14- Taberî, A.g.e, c. 1, s. 428
15- D.İ.B, A.g.e, c. II, s. 555; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, c. I, s. 327
16- Tevrat; Tekvin, 37/25
17- Fahruddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. 17, s. 500
18- Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, c. VI, s. 318
19- Seyyid Kutub, Fî Zılali’l Kur’an, c. 9, s. 32; İbn-i Kesir, Muhtasar Kur’an-ı Kerim Tefsiri, c.4, s.1799; D.İ.B, A.g.e, c. IV, s. 223
20- J. M. S Baljon, Kur’an Yorumunda Çağdaş Yönelimler, s. 52
21- Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, c. IX, s. 4538
22- Tevrat; Çıkış, 2/16
23- Tevrat; Çıkış, 2/18
24- Tevrat; Çıkış, 3/1
25- Tevrat; Sayılar, 10/29
26- Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c. VI, s. 440
27- Mevdudi, A.g.e, c. IV, s. 64
28- Tevrat; Sayılar, 31/7
29- Tevrat; Çıkış, 40/12–15
30- Tevrat; Çıkış, 28/1
31- Lütfi Kaçan, Ahid Sandığı, İstanbul, s. 22
32- Lütfi Kaçan, A.g.e, s. 22
33- Tevrat; 2. Krallar, 12/7
34- Tevrat; 1. Krallar, 1/34
35- Tevrat; Çıkış, 18/9–11
36- Tevrat; Çıkış, 18/24–26
37- http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Euayb
38- Cengiz Duman, Tevekkül ve Sabır Abidesi Bir Muhacir: Hz. Hacer, Haksöz Dergisi, Sayı: 204, s. 57
39- Celal Yıldırım, A.g.e, c. IX, s. 4538
40- Kur’an; Kasas, 28/27
41- Kur’an; Kasas, 28/25
42- Kur’an; Kasas, 28/27
43- Kur’an; Kasas, 28/25
44- Mevdudi, A.g.e, c. IV, s. 173
45- Kur’an; Kehf, 18/65-66
46- Kur’an; Enbiya, 21/71.
47- Kur’an; Ta-Ha, 20/40
48- Kur’an; Kehf, 18/66
49- Süleyman Ateş, A.g.e, c. VI, s. 440
50- Mevdudi, A.g.e, c. IV, s. 173; Süleyman Ateş, A.g.e, c. 6, s. 440
51- Mevdudi, A.g.e, c. IV, s. 174
52- İbn-i Kesir, A.g.e, c. 4, s. 1799
53- İbn-i Kesir, A.g.e, c. IV, s. 1799
54- Mazharuddin Sıddıkî, A.g.e, s. 84
55- Seyyid Kutub, A.g.e, c. IX, s.32
56- Seyyid Kutub, A.g.e, c. IX, s. 32
57- Fahruddin er-Râzi, A.g.e, c. 17, s. 500
58- Tevrat; Çıkış, 2/16–19
59- Kur’an; Kasas, 28/27
60- Tevrat; Tekvin, 29/15-19
61- Tevrat; Tekvin, 31/6-7
62- Tevrat; Tekvin, 31/38-42
63- Kur’an; Enbiya, 21/71