Dünya halkları artık "öteki" diye tabir edilen diğer dini ve etnik unsurların din, tarih ve kültürüne gittikçe artan bir merakla ilgi duymaya başlamıştır. Aslında bu, meraktan da öte, etnik ve dini kimliği ne olursa olsun aynı toplumu paylaşan veya komşu olan çeşitli milletlerin birbirini anlamasının, barış içerisinde yaşamasının da bir vazgeçilmezidir. Son yıllarda ülkemizde konuyla ilgili gerek telif gerekse tercüme çalışmalarda görülen artış sevindirici bir gelişmedir.
XIX. asrın ikinci yarısı ile XX. asrın ilk yarısı Yahudi tarihinin yeniden kurulması aşamasında yapılan çok sayıda çalışmaya tanıklık etmiştir. Bu asırda çoğunluğunu Yahudi ilim adamlarının teşkil ettiği, Zunz, Graetz, Goitein, Watt, Goldziher ve "İslamiyet Öncesi Arap-İsrailoğulları İlişkisi" kitabının yazarı D. S. Margoliout gibi çoğu Batılı bilim adamı, yaptıkları çalışmalarda Yahudi dini veya tarihinin pek çok yönünü aydınlatmışlardır. Bu çalışmalar Yahudilerin kendilerine olan saygılarını artırması yanında, diasporadaki kaderlerinin daha iyi anlaşılmasını ve hatta İsrail devletinin kurulmasına önderlik eden milli hareketin doğmasına vesile olmuştur.
"İslamiyet Öncesi Arap-İsrailoğulları İlişkisi" adlı tercüme kitap da bu çalışmalardan biridir. Kitabın yazarı David Samuel Margoliouth(17 Ekim 1858-22 Mart 1940), Anglican misyonerinin en büyük oğlu olarak Londra'da dünyaya geldi. Winchester ve New College'de (Oxford) eğitim gördü. 1881-89 yılları arasında da aynı kolejde dersler verdi. 1889 yılında Oxford Üniversitesi'ne Arapça profesörü olarak tayin edildi ve 1937 yılında emekli oluncaya kadar bu görevine devam etti. Kısa bir süre İngiltere Kilisesi'nde papazlık yaptı. 1915'te British Acedemy üyeliğine seçildi. 1934-1937 yılları arasında da Royal Asitatic Society'nin başkanlığını yürüttü. İslam'la ilgili öncü nitelikteki araştırmalarıyla tanınan Margoliouth, özellikle Müslüman ilim adamları ve müsteşrikler arasında büyük bir ün kazanmıştır. Birçok kez İslam ülkelerini ziyaret etmiş olan bu İngiliz bilim adamı, bazı Arapça metinlerin tercümesi ve neşrini gerçekleştirmiştir.
İngilizce adı The Relations between Arabs and Israelites Prior to teh Rise of Islam(London 1924) olan söz konusu kitap, Sami ailesinin en önemli iki üyesi ve bugün dünyadaki her ırktan ve dinden insanın, aralarındaki çatışmanın bitmesi için dua ettiği Ortadoğu'nun iki önemli aktörünün (Müslüman Arapar ve Yahudiler) İslam dönemine kadarki erken devir ilişkileri hakkında bilgi vermektedir. İngiliz Akademisi'nde meslektaşlarının talebi üzerine yazarın Schweich Vakfı'nda vermiş olduğu üç konferanstan oluşan kitapta Arap-İsrailoğulları ilişkileri şu üç devirde ele alınmaktadır:
Kitab-ı Mukaddes Öncesi Devir,
Kitab-ı Mukaddes Devri,
Miladın İlk Asırları(İslamiyet'e kadar)
İslam öncesi Arap Yarımadası'ndaki Arap ve Yahudilere dair en önemli kaynaklar, katibeler, Eski Ahit, İslam öncesi ve sonrası Arap şiiri ve bir kısmı daha sonra İslam literatürüne de girecek olan İsrailiyat türü rivayetlerdir. Kitapta meseleler ilk üç kaynaktaki bilgilerden hareketle ele alınmaktadır. İslam öncesi Arap Yarımadası Yahudilerine değinilirken konuyla ilgili tartışmaların odağında "köken" tartışmaları vardır. Kitapta yazar diğer Sami ırklar gibi İsrailoğulları'nın da ilk vatanının Arabistan olduğunu kitabelerden, Eski Ahit'teki anlatımlardan ve dilbilimsel verilerin, onların yarımadanın şu veya bu bölgesinden geldiklerini ya da Filistin'deki diğer kavimlerle olan bağlarını kesin olarak tespit etmeye imkan vermediğini de belirtmektedir. İsrailoğulları'nın edebi gelenekleri, hatta dini fikirlerinin bile Arap tasarımı olduğunu iddia eden bu görüşün hararetli savunucuları arasında, yazarın Önsöz'de konuyla ilgili pek çok çalışma arasında kayda değer bulduğu Winckler'ı (Geschichte Israil), James A. Montgomery'i [Arabia and the Bible (Philedelphia 1934)] ve Duncan Black Macdonald'ı [The Hebrew Literary Genius (Princeton Universty Pres 1933)] sayabiliriz. Ancak bu görüşe karşı çıkan teorilerin olduğu da belirtilmelidir. Karşı teoriyle ilgili Goitein'in Jews and Arabs adlı eserindeki "Arap ve İsrail Halkının Ortak Kökenleri Hakkındaki Gerçek" başlıklı II. Bölümün (s. 19-33) okunmasını tavsiye ederiz. Sahanın uzmanları olarak görülen ilim adamları birbirine taban tabana zıt pek çok teori ileri sürerek meseleyi içinden çıkılmaz bir teori yumağına döndürmüşlerdir. XX. asrın II. yarısından (1950'lerden) sonra "İsrailoğulları'nın ilk vatanının Arabistan olduğu" görüşü geçerliliğini yitirmiş ve köken tartışmaları da sona ermiştir.
İsrailoğulları ile Arap kabileleri arasındaki ilişkilerin çok eskiye dayandığı; Arabistan'ın Asur, Babil ve Roma tarafından çeşitli tarihlerde tercih edilen İsrail kabileleri için bir sığınak olduğu da şüphe götürmez bir gerçektir.
Ülkemizdeki Yahudi tarihi araştırmalarına katkı sağlayacak olan bu kitabın mütercimini ve neşrini üstlenen Kaknüs Yayınları'nı tebrik ederiz.