Cumhuriyetin 53. Hükümeti, MHP ve asker-polis kökenlilerin ağırlığıyla militarist yapısını öne çıkardı. Özellikle, son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü sınavında yeterliliğini ispat eden Mehmet Ağar'ın Adalet Bakanlığı'na getirilmesi ile hükümetin rengi net bir biçimde görüldü. Her ne kadar bakanlık koltuğuna oturur oturmaz "Meselelere insan sevgisi ile yaklaşacağız" şeklinde beyanat vermiş olsa da, Ağar'ın "insan sevgisi"nden ne anladığı Türkiye'de yaşayan insanların ekserisinin malumudur. Fakat biz, bir kaç noktayı tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Öncelikle Mehmet Ağar'ın, işkencenin eğitimini Amerika'da görmüş polis müdürlerinin ilki olması önemlidir. Polis ve Özel Tim'de MHP'li kadrolaşmanın en yoğun olarak yaşandığı dönem Ağar'ın dönemidir. M. Ağar,12 Eylül askeri darbesinin ardından Terörle Mücadele Şubesi'nde 90 günlük gözaltı sürelerinde, gözaltında tuttuklarına yaptığı muameleler ile cunta lideri tarafından taltif edilmiş bir kişidir. Emniyet Genel Müdürü olduğunda polis teşkilatına Amerikan modelini getirme çabasında olan Ağar 1995 yılında Maliye'den 10 trilyonluk bir bütçe istemişti. Çeşitli insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, Genel Müdürü olduğu teşkilatta gözaltına alınan her 100 kişiden 98'i işkence görmüştü. Faili meçhuller ve kayıplar dosyası ise Cumhuriyet tarihinin en kalabalık listesini oluşturuyordu.
Ağar, "vatanın bölünmez bütünlüğüne karşı oluşabilecek her türlü faaliyet ve teşebbüsler ne pahasına olursa olsun durdurulacaktır" sözlerini, yakan-yıkan, yargısız infaz eden, işkence yapan polis ve özel tim mensuplarına kalkan olarak kullandı sürekli. Dün "gözbebekleri"ne sahip çıktığı gibi, bugün de sahip çıkıyor.
Bakan olarak katıldığı ilk MGK toplantısında Terörle Mücadele Yasası'nı ve cezaevlerini "ıslah etmekle kararlı olduğunu ifade etti. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'ne Konya DGM Başsavcısı Cemal Sair Gürel'i ani bir operasyonla ataması, bu kararlılığının bir ispatıydı. Ağar cezaevleriyle ilgili olarak kamuoyuna şu açıklamayı yaptı: "Koğuş sistemi, terör örgütlerinin tutuklu ve hükümlüler üzerinde baskı ve hakimiyet kurabilmesini, açlık grevi, toplu isyan ve firar, ideoloji eğitimi, iç ve dış haberleşme olaylarını örgütleyebilmesinin temel sebebidir". Ağar bu amaçla ıslah edici ve caydırıcı fiziki yapıya uygun, mimari projesi tamamlanmış, 400 kişilik yeni tip cezaevleri yapılacağını ifade etti.
Adalet Bakanlığı olarak 1996 bütçesinden 29 trilyon 848 milyar lira pay alacak olan Ağar, harcamaların nereye yapılacağını hemen tespit ve beyan etti: Sayısı 18 olan DGM'lere 62 yeni DGM daha eklenecek, acilen yeni 8 bin 339 hakim ve savcı kadrosu açılacak.
Sistemin, Adli teşkilatın modernizasyonuna bu derece önem vermesi, çözüm ve çare üretememesinin verdiği korkuyla saldırganlaşmasını izah ediyor. Tüm siyasal muhaliflere karşı Terörle Mücadele Yasası'yla, DGM'lerle, hücre sistemli cezaevi uygulamalarıyla daha şiddetli bir devlet terörü estirilmek istenmektedir. Ama korkunun ecele faydası yok! Hukuksuz devletin Adalet Bakanlığı adı altında teşekkül ettirdiği "silahlı bürokrasi"si de, "silahlı bürokrasi"si de, "silahlı bakan"ı da eskimeye, yenilmeye mahkumdur.