Bir çocuk çığlığının peşine takılıyor gözler, Duygular atlıkarınca üzerinde sevinçle deneniyor. Eskinin çocuksu, kaygısız, duyguları gelip buluyor herkesi. Dünyanın da olduğu koskocaman kosmoz içinde minicik insan, kocaman mutluluklar büyütüyor. Büyütüp o mutluluk içinde kayboluyor. Koskoca dünyanın minik bir alanında bir bayram, bir sarhoşluk hali... Panayır... Neye binaen? Biriken hüzünlerin tanımlanacağı, arınıp tekrar dirilme ayına, "güzel bir şeye". Ramazana binaen.
Bayım! Sorumluluklarınızı, kaygılarınızı, kaygılandıklarının ve kafanızın içindeki o, dünyanın çirkin tablolarını alayım,.. Rahatça uçsun bedeniniz bu rüya diyarında. Hafif olsun adımlarınız. Vestiyerimiz güvenilirdir. Çıkışta eksiksiz iade edilir duygularınız. Bu taraftan... İlkin yüzünüzdeki o acımtırak çizgileri yok edecek Karagöz-Hacivat, ardından kantocu kadının yükselen sesi eşliğinde, ip üstünde yürüyen cambazı izleyeceksiniz. Tam düşüyor sandığınızda tekrar kalkıp yürüyecek. Siz "muhteşem" diye mestolmuş mırıldanırken, palyaçolar çıkıverecek karşınıza, Gülümseyen suratlarıyla sizi mutlu etmeye adanmış mutlu (?!) adamlar.
Toplumsal bir kendinden geçmişlik siniyor sinelerin içine. Alanın dışında olup biten HERŞEYE rağmen. Anlık mutluluklar-doyumlar hediye ediliyor. Sihirli bir hava esiyor. Çocuklar gibi ŞEN, hatta çocuklardan da şen insancıklar. (Düşünceler coplanıyor dört duvar hapishane içlerinde) Pamuk helvacı bu tarafta (Siyonist katillerle ortak tatbikat yapılıyor) "İstanbul hatırası" yazısı altında fotoğraf çektirmeli (Başörtüsü yasaklanıyor her yerde hızla) renk renk, çeşit çeşit üstelik ucuz başörtüler, hediyelik eşyalar, tarihi kıyafetler, puldan jetona, kitaptan oyuncağa dek kısaca her bir şey satılıyor şu ileriki dükkanda (Hınca hınç haksızlık dünya, gerçeği söyleyenler sürülüyor cezaevleri ardına, hatta üstüne İslam sürülmüş kurumlar kapatılıyor bir bir) acele edin az sonra başlıyor meddah, az sonra ozanların atışması (Ekranlarda yapılan tartışmalarla bulandırılıyor saf arı olan dinin hükümleri) orta oyununu kaçırmamalı.,.
Kötü düşünceler terketsin, hatta hiç bulmasın sizi. Bayım! Bu taraftan. Direklerarası mutluluğumuzun, gerisinde kalsın gerçekleriniz. Gölge oyununu berbat etmesinler. Bırakın yanılsamalar yetsin size Ramazan geldi. Ramazan hoş (mu) geldi?!
Ey kendinden geçmiş insan! Mahyalardaki "Onbir ayın sultanı", "Hoşgeldin ya şehri Ramazan" yazılarıyla mest olan! Ramazanın bereketini panayır gürültüsüne, manevi atmosferini ışıl ışıl camilerde teravihlere hapseden müslüman!, Zulüm eşantiyon.., Buyur! Elma şekerini, patlamış mısın unutma!
Ve diriliş, yeniden tırnakların ucuna, zihinlerin en ücra köşelerine kadar enerji toplama ayı Ramazan! Geldin ve gidiyorsun, Geride mahmur, geride sana haz tabloları, yüreklerimizde acımtırak hisler bırakarak. Geldin ve gidiyorsun. Güle güle demeden evvel Hoşgeldin... Hoş (mu) geldin?!
Gidelim artık buradan. Hafif-sığ sözlerin birşeyleri ezip geçtiği dünya dönerken hayatın durulduğu bu yerden...
Bayım! Buyrun eşyalarınız. Ariyet bıraktığınız duygularınız.