Arap halklar Hollywood'da daima çok açık ve kapsamlı şekilde ele alınmışlardır. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte bu yanlış imaj daha bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır.
"Maalesef bazı Amerikalılar hala önyargılarının tutsağıdırlar. Amerikalı Arapların yanlış bir şekilde oluşturulan imajlar yüzünden hala acı çektiklerini biliyorum. En üzücü deneyim şüphesiz Oklahoma şehrindeki patlamaydı." (Başkan Bili Clinton, Arap Amerikan Enstitüsü, Washington, 7 Mayıs1998)
"Bir kişi ayrımcılığa maruz kaldığında hepimiz alçalıyoruz." (Janet Reno, Başsavcı, Ayrımcılığa karşı Amerikan-Arap Konferansı)
Bu makale bazı televizyon programlarını ve filmleri baz alarak Araplar ve müslüman şahsiyetler hakkında oluşturulan imajların etkisini araştırmaktadır.
Yirmi yılı aşkın süredir müslüman Araplar hakkındaki popüler kültürün nasıl oluşturulduğunu ve bu anlayışların kişileri nasıl etkilediğini araştırmaktayım. Bu makaledeki örnekler 800'ü aşkın önemli filmden, televizyonlardaki yüzlerce haber programlarından, belgesellerden, eğlence programlarından, çizgi filmlerden, pembe dizilerden ve hafta sonu filmlerinden seçilmiştir.
Düş kırıklığı yaratan imajların niçin var olduğu ve bu yanlış imajların azaltılmasının imkanları da bu makalede ele alınacaktır. Benim tezim yanlış imajların kişinin saygınlığını azalttığı, masum insanları incittiği, politikaları etkilediği ve bizi birbirimize bağlayan insani özelliklerimizi yok saymak pahasına farklılıklarımızı abartarak ayrımcılığı cesaretlendirdiği yönündedir.
1982'de yapımcılardan, yazarlardan ve medya yöneticilerinden müslüman Araplarla ilgili imajlar hakkında bilgi istedim. New York şehrindeki CBS-TV'nin program uygulamaları direktörü James Baerg'in yanlış imajların mantığıyla ilgili söylediği sözler hala hafızamda. O şöyle söylemişti: "Araplarla ilgili imaj birçok kişiye cazip geliyor. Bunu yapmak çok kolay. Yapılacak olan şey birçok kişi tarafından kolaylıkla kabul görüyor. Bu aynı, şuna bir filmin tansiyonunun düştüğü anlarda sex ve şiddeti kullanmaya benziyor."1 O tarihten bu yana pek bir şey değişmedi. Araştırmalar, Arapların; yabancı, vahşi, dünyadaki inanmayanlara karşı savaşmaya azimli, sinsi ve korkunç kişiler olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Bu tür hatalı tanımlamalar modern dünyadaki müslüman halkların gerçekliğini değil batılı yorumcuların ve imaj oluşturucularının önyargılarını yansıtmaktadır.
Müslüman Arap, ekranda farklı kültürü tehdit eden bir unsur olarak görünür. Bu yabancı korkusu bazı insanların duygusal tecritlerini pekiştirir. Esposito şöyle söylüyor: "Yeşil tehdit (İslam) komünist kızıl tehdidin yerini aldı... İslam her zaman cihat, nefret, fanatiklik, hoşgörüsüzlük ve kadınların ezilmesi olarak görüldü."2 Esposito müslüman dünya hakkında anlatılanların müslümanları her konuda aynı düşünen, aynı şeyleri hisseden, aynı şeylere inanan blok bir kütle olarak tasarladığını söylüyor.
Araştırmalar Amerikalıların bu ülkede yaşayan Arapları ve müslümanları Ayetullah Humeyni'yi, Muammer Kaddafi'yi ve Saddam Hüseyin'i çağrıştıran kişiler olarak gördüklerini ortaya koymaktadır. 30 yaşındaki Abdullah şöyle söylüyor: "Müslüman dediğinizde aklınıza Saddam Hüseyin ve Ayetullah geliyor. "3
Göçler, din değiştirmeler ve doğumlar sayesinde müslümanlar bu toplumun en hızlı büyüyen dinamik grubudur. Sayıları yaklaşık 6 milyona ulaşan müslümanlar; maalesef Amerika'da oluşan ve onları global tehdit, biyolojik silahların üreticileri, fetva veren bağnazlar ya da Sam Amca'nın kuklasını yakan kişiler olarak gösteren yanlış imajlarla karşı karşıya kalmışlardır. Müslümanlar gerçekte toplumlarına saygıdeğer öğretmen, hukukçu, doktor ve sanatçı olarak katkıda bulunmak suretiyle Amerika'nın gidişatının bütünleyici bir parçasını oluştururlar. Onlar eğitime, inanca, aileye ve hür teşebbüse bağlı kalarak geleneklere saygı gösterirler. Barışçı bir kültüre sahip müslümanların kökenleri itibarıyla dağılımları şöyledir: % 25 Güney Asyalı, % 12 Arap, % 6 kadarı da din değiştiren Amerikalı Afrikalılar.
Müslümanlar etnik, ırksal ve kültürel olarak böylesine geniş bir arka plana sahip olman dolayısıyla çok çeşitli bakış açıları ortaya koyarlar. Howard Üniversitesi'nden Süleyman Nyang şunları söylüyor: "Müslümanlar Katoliklerle karşılaştırabilir. Nasıl ki Güney Kaliforniya'daki Meksika kökenli Amerikalı bir Katolik Şikago yada Filadelfiya'daki Polonyalı yada İtalyan bir Katolikten farklıysa aynı şekilde müslümanlar da farklılık gösterirler.4 Birisini gördüğünde hepsini görmüş olursun yaklaşımı müslümanlara da uygulanamaz." Amerikan Cihatta Steven Bar-boza şunları yazmış: "Amerika'da 200.000'den fazla müslüman iş yapıyor, 165 tane İslami okul var, 425 müslüman kuruluş mevcut, 85 İslami yayın basılıyor ve Corciya'dan Alaska'ya kadar 1500 cami var.5 Birçok müslüman iş hayatında ve kamu hizmetlerinde önemli mevkilerde bulunuyor. Geldikleri ülkelerde dini özgürlüğü bulamamalarına rağmen Amerika'daki dini özgürlüğe katkıda bulunuyorlar. Amerikalı müslümanlar Amerikan toplumuna katkı sağlamalarına rağmen Amerika yahudi-hristiyan ve müslümanların oluşturduğu bir devlet olarak görülmüyor. Müslümanlar gözardı ediliyor."
Los Angeles Times'dan John Dart'ın alıntı yaptığı ulusal ankette Amerikalıların geneli hristiyanların, yahudilerin ve Mormon tarikatının Amerikan toplumuna olumlu etkiler yaptığı düşüncesinde. Fakat ankete katılanların % 30'dan fazlası müslümanların topluma olumsuz etkilerde bulunduğu düşüncesinde.6 Bunun sebebleri siyasi, bilgisizlik ve eğlence sektörünün müslümanları karalayarak çıkar elde etmesidir. Sonuç olarak imaj oluşturanlar vahşi ve aşırı azınlığa vurgu yaparlar. Arapları televizyonda ve filmlerde sarışın Batılı bayanları baştan çıkaran sakallı fanatikler olarak görürsünüz. Onlar "Büyük şeytana ölüm" diye bağıran Amerika ve İsrail'e zarar vermek isteyen yahudi ve hristiyan karşıtı düşman teröristler olarak gösterilirler.
Sinema Filmleri
Köşe yazarı Sydney Harris şunları söylüyor: "Araplar hakkındaki popüler kültür aynı yahudilerinki gibi hayalidir. Araplar uçak kaçıran, kamu binalarını havaya uçuran cübbeli sarıklı kötü ve tehlikeli kişiler olarak sunulur.7 Şayet İtalyanların mafyası varsa bütün İtalyanlar şüpheli kişilerdir; yahudiler finansla uğraşıyorlarsa bütün yahudiler uluslararası komplonun bir parçasıdırlar; Araplarda fanatik insanlar varsa bütün insanlar şiddet yanlışıdırlar. Günümüz dünyasında bu tür engeller ortadan kaldırılmalıdır. Benzerliklerimiz farklılıklarımızdan daha fazladır."
Hollywood film endüstrisi başlangıcından bu yana çeşitli gruplarla ilgili ön yargılı yaklaşımları pekiştiren bir tutum içinde olmuştur. İzleyiciler Asyalıları sinsi, siyahları kötü zenci, İtalyanları mafyacı, Hintlileri vahşi ve İspanyolları rüşvetçi olarak izlerler, ikibinli yıllarda bu tarz suçlayıcı yaftalara hoşgörüyle yaklaşılmıyor artık. Köşe yazarı Jay Stone Arapların bir bütün olarak görüldüğünü söylüyor ve şunları ekliyor; "Siz sinemada Arap bir karakteri yalnızca üç özelliğe sahip bir insan olarak görürsünüz: Milyarder, bombacı ve dansöz.8 Bir topluluk; iyinin, mirasımızın ve Amerika'nın tek bir düşmanı olarak gösterilmemelidir. Arapları ve müslümanları sıradan ve normal insanlar olarak gösteren filmler yapılmayacak mı? Hollywood artık bu ilan edilmemiş savaşı sona erdirmelidir."9 Düşmanın Yüzleri (1986) isimli kitabın yazarı Sam Keen, Arapların hala nasıl iftiraya uğradıklarını ortaya koyuyor. "Siz bir Arabi rahatlıkla vurabilirsiniz, onlar düşmandırlar ve kolaylıkla aşağılayabilirsiniz onları. Aynı şeyleri bir yahudiye ve bir siyaha yapamazsınız."10
Başkan John Kennedy'nin söylediği gibi "Gerçeğin en büyük düşmanı yalan söylemek ve dürüst olmamak değildir. Gerçeğin en büyük düşmanı ısrarlı bir şekilde efsanelerin gerçekçi olduğunu belirtmektir."11 Filmler yüzyılı aşkın süredir efsane üretmektedir. Kamera müslüman Arabi medeniyetsiz, banyo ve tıraş olmaya ihtiyacı olan bir karakter olarak gösterir. Beyaz kahraman ise tam tersi olumlu bir karakter olarak ortaya çıkar. Universal şirketinin Paris'in Öfkesi (1921) isimli filminde bayan karakterin kocasının bir Arap tarafından bir çöl fırtınasında öldürüldüğü anlatılır. Hollywood stüdyoları boş yere Arapları kötülemektedir. Şeyh (1921) ve Şeyhin Oğlu (1926) isimli sinema filmlerinde Rudolph Valentino Şeyh Ahmed'i canlandırmıştır. Bu filmlerde Arap müslümanlar vahşi köleler ve uçkuruna düşkün çöl şeyhleri olarak gösterilirler. Şüphesiz Valentino gerçek bir Arap değildir. Bayan karakter Diana, "onun (Ahmed'in) elleri bir Arabın ellerinden daha büyük" der. Ahmed'in Fransız arkadaşı şöyle cevap verir: "O bir Arap değildir. Onun annesi İspanyol babası ise İngiliz."
Hollywood 1920'lerde şeyhleri uçkuruna düşkün olarak canlandırırken 1970 ve 1980'lerde şeyhleri petrolcü olarak canlandırmaya başlamıştır. Aynı şekilde 1920'lerin eşkiyaları şu anda masumları öldürmeden önce ibadet eden bombacı fundamentalistlere dönüşmüştür. Sinemanın şeyhleri dünya ekonomisine zarar veren (Rollover, 1981), Batılı kadınları kaçıran (Nil'in Mücevherleri, 1985), nükleer silahlan Amerika ve İsrail'e yönelten (Çılgın, 1988) ve dış politikayı etkileyen (Amerikan Ninja 4, 1991) kişilerdir.12 Arap karakterler izleyiciyi dehşete düşürecek şekilde canlandırılırlar. Filmler müslüman dünyayı sakallı mollaların, milyarder şeyhlerin, bombacı teröristlerin, geri kalmış bedevilerin doldurmuş olduğu bir görüntü içinde tasvir eder. Kadınlar önceleri silah taşıyan, beceriksiz hizmetçiler, saraylarda dans eden ya da köle pazarlarında baştan çıkarıcı bir şekilde hareket eden kişiler olarak canlandırılmalardır. Son zamanlarda ise kadınlar başından ayak tırnağına kadar siyahlara bürünmüş, eğitimsiz, bir çekiciliği olmayan ve köleleştirilmiş karakterler olarak canlandırılırlar. Başları önde ağzı bozuk şeyhlerin birkaç adım arkasında giden karakterlerdir kadınlar.
Düşüncesizce ya da kasıtlı olarak yapılan bu tarz canlandırmalar bizim bakış açımızı köreltmekte ve gerçeklerin üstünü örtmektedir. Ekranda gözüken müslüman Arapların sevecen bir yüzleri yoktur. Onlar petrol kuyularıyla, çadırlarla, camilerle, saraylarla, keçilerle ve develerle dolu çöllerde yaşayan kişilerdir. Bu tarz tasvirler, Arapların ve müslümanların zengin kültür ve tarihlerini, misafirperverliklerini küçümsemeye hizmet eder. 1986'dan 1995'e kadar Saint Louis'de televizyon kanallarında ve kablolu yayınlarda oynatılan filmleri izledim. Her hafta Arap müslümanları aşağılayan ve alay eden 15-20 filmin oynatıldığını gördüm. İzleyiciler Navy Seals (1990), Sokak Cinayetleri (1991), İnsan Kalkanı (1992), Pembe Panterin Oğlu (1993), Kanlı Yumruk 5: İnsan Hedefi (1994) ve Gerçek Yalanlar (1994) gibi filmlerde Amerikalı yetişkinleri; ajanlar, askeri kişilikler ve iğrenç Arap müslümanları katleden kahramanlar olarak seyrettiler.
200'den fazla filmde Araplarla ve Ortadoğu'yla ilgili hiçbir şey ortada yokken çirkin Araplar ve onlarla ilgili önyargılı diyaloglar geçmiştir. Kızıllar (1981), Pelerin ve Hançer (1984), Kukla Ustası 2 (1990), Kibir Ateşi (1990), Amerikan Samuray (1992) ve Dönüş Yok (1993) gibi filmlerde müslümanlar hayalet gibi canlandırılırlar. Şu anda Libyalılar gözde hedefler haline gelmişlerdir. Geleceğe Dönüş (1985), Broadcast News (1987) ve Patriot Oyunları (1992) gibi filmlerde Libyalı kalleşler İrlandalıları kalkan olarak kullanırlar, İtalya'da ki Amerikan askeri tesislerini bombalar ve araba parkında Amerikalı kahraman bilim adamını vururlar. Amerikan Başkanı (1995) isimli filmde dul bir başkanın çevreci bir kişiyle yaşadığı aşk anlatılır. Bu filmdeki çevreci kişi Libyalıların Amerikan silah sistemini vurduğundan bahseder. Bu filmde yazar Aaron Sorkin en azından Arap kapıcıya sempatiyle bakarak ve masum insanların yok edilmesine üzülerek Libya karşıtı diyalogu yumuşatır.
Universal Stüdyoları'nın Mumya (1999) isimli filminde Mısırlılar sinsi, düşmanca ve şehvet düşkünü olarak gösterilirler. Kadın kahramana aşık olan Mısırlı; kirli gardiyan, pasaklı arkadaş olarak tanımlanır. Mısır karmakarışık bir ülke olarak gösterilir. Filmde Batılı kahraman ve ekibi çok sayıdaki saldırgan bedeviyi vurur. Canlanan Mumyaya yardım eder. Meşale taşıyan Mısırlı sürü ise zombileri çağrıştırır. Filmin sonunda kahraman bütün pis adamları ortadan kaldırır ve Mumya'nın lahitine geri dönmesini sağlar.
Kızım Olmadan Asla (1990) isimli filmde müslüman bir erkek ikiyüzlü bir dindar, İslamiyet'i suistimal eden bir yalancı ve Amerikalı eşiyle kızını kaçıran bir kişi olarak gösterilir. O yalnızca eşini İran'da alıkoyan bir kişi değildir. Eşini tokatladığında övünerek ben müslümanım diyerek bunu İslam adına yaptığını söyleyen bir kişidir. Kur'an üzerine yemin ettikten sonra kızıma vereceğim en büyük hediye İslam'dır der. O camiden ayrılırken kamera Ayetullah Humeyni'nin bir posterini gösterir. Böyle yaparak müslümanların Amerikalı kadınlara yaklaşımıyla Ayetullah Humeyni'nin davranışlarının birbirleriyle bağlantılı olduğunu ima etmeye çalışır.
Filistinliler, Hollywood tarafından özgürlüğümüzü, ekonomimizi, kültürümüzü tehdit eden dini fanatikler olarak tanımlanırlar. Yapımcılar Filistinlileri erkeklere, kadınlara ve çocuklara acımayan şeytani yaratıklar olarak tasvir ederler. Filistinli müslüman imajı geçmişteki bütün olumsuz etiketlendirmeleri üzerine alan bir imajdır. Kaçak işçi olarak çalışan İspanyollar, isyan eden yahudiler, seks düşkünü siyahlar, sinsi Asyalılar ve vahşi kızılderililer. Filistinliler şu anda bütün bu olumsuzlukları üzerlerinde barındıran kişiler olarak tanımlanmaktadırlar. Otto Preminger'in Göç (1960) isimli filminde Filistinli eşittir terörist İmajı vardır. 1980'lerde ise Filistinli müslüman bir numaralı düşman olarak lanse edilir. Bu imajın verildiği filmlerden bazıları şunlardır: Büyükelçi (1984), Delta Gücü (1986), Diri ya da Ölü Aranıyor (1987), İntikam Bakanlığı (1989). Filmler, Filistinli müslümanı; çocukları katleden hayvanlar, ayak takımı, kahpenin oğlu, domuzlar ve devletsiz vahşiler olarak tanımlar.13 Birkaç televizyon filmi de Filistinlileri alçak varlıklar olarak tanımlamıştır. Sözgelimi Rehine Uçuşu (1985), Terörist Mahkemede (1988), Terör Yolculuğu (1990).
1990'ların iki hit filmi Gerçek Yalanlar (1994) ve Son Karar (1996), Filistinli müslümanlar, içlerinde bir rahibin de bulunduğu masum Amerikalıları öldüren katil teröristler olarak gösterir. Gerçek Yalanlar'da Müslümanlar Florida sahiline atom bombası atarlar. Eski bir İsrail komandosu olup Hollywood film endüstrisinde çalışan Avi Nesher, Gerçek Yalanlar'daki sahnelerden birinde merdivenden düşen bir Özbeklinin bir oda dolusu Arabi teklifsizce öldürmesiyle ilgili olan ucuz espriye nasıl sinirlendiğini anlatmıştır. Jerusalem Report gazetesinden Sheli Teitelbaum verdiği demeçte: "Buna gülmek zorunda mısınız? Ben Araplarla savaştım. Onlardan çok iyi dostlarım da oldu. Fakat bu tamamiyle bir grubu aşağılamaktan başka bir şey değildir."14
Son Karar'da müslümanlar bir yolcu uçağını kaçırır. Yolcular korku içindedir. Bir uçuş görevlisi öldürülmüştür ve teröristler Washington şehrinde ve Doğu sahillerinde yaşayan milyonlarca insanı öldürebilecek güçteki ölümcül sinir gazını yaymak için hazırlık yapmaktadır. Film boyunca İslam'la şiddet eş tutulur. Bir elinde Kur'an diğer elinde bir bomba tutan Filistinli bir müslüman Londra'dakİ Marriot Hoteli'nin gösterişli salonuna girer ve orada bulunan masum çiftleri havaya uçurur. Filmin gösteriminden 4 gün sonra Denver'daki bir radyo istasyonunun çalışanları bir camiye dalıp namaz kılanlara sataşmaya başlarlar. Bu arada da radyo istasyonu hakaretlerini sürdürür. Twentieth Century Fox'un 1998 yapımı olan Kuşatma filminde Denzel Washington ve Annette Bening Filistinli müslüman teröristleri takip edip sonra da öldüren FBI ve CIA ajanlarını canlandırırlar. Arap Amerikalı otomobil tamircileri, üniversite öğrencileri hatta bir kolej hocası tarafından yardım gören Arap mülteciler 700'den fazla masum New Yorkluyu öldürürler, Film, tarihi yanlış imajların pekişmesini sağlamakla birlikte Arapların fanatik Amerikan karşıtları olarak gösterilmesine neden olur.
Bütün zamanların en koyu ırkçı filmlerinden biri olarak nitelendirilebilecek Paramount yapımı Vur Emri filmi izleyicilerin müslüman Araplardan nefret etmelerini teşvik eder. İlginçtir ki filmin hikayesi Donanma eski sekreteri James Webb'in bir hikayesine dayanmaktadır. Film, Savunma Bakanlığı ve ABD Deniz Kuvvetleri'yle işbirliği yapılarak gerçekleştirilmiştir.
Filmin açılış sahneleri ABD Deniz Kuvvetleri'nin aralarında adam, kadın ve çocukların da bulunduğu 83 Yemenli sivili öldürmesiyle başlar. Sahnelerde donanma subayının kararlarının yanlış olduğu, vurulan Yemenlilerin masum ve silahsız halk oldukları vurgulanır. Fakat son sahnelerde donanma subayının Yemenlileri öldürme kararı haklı çıkartılır. Zira kamera, aralarında erkek ve kız çocuklarının da bulunduğu Yemenlileri ellerinde silahlarla donanmaya saldırırken görüntüler.
Daha dostane yapımlarıyla bilinen ve büyük bir şirket olan Walt Disney, Arap ve müslümanları küçük düşürücü yapımlar gerçekleştirmiştir. 1992'den bu yana Disney rencide edici figürlerle dolu 7 kadar yapıma imza atmıştır. Aralık 1995'te Disney'in başka bir kolu olan Touchstone Pictures, Edward Streeter'in 1948'deki kitabına dayanan Gelinin Babası filmini yayınladı. Steve Martin'in 1991 'de yaptığı filmin devamı olarak çekilen Gelinin Babası 2'de ilk defa olarak Ortadoğulu Amerikalılar filmde gösterilir. Filmin Spencer Tracy ve Elizabeth Taylor'un oynadığı 1950'deki orjinalinde ve daha önceki bütün gelinin babası filmlerinde müslümanlar ve Ortadoğulu Araplar hiçbir şekilde görünmezler. Steve Martin ve Diana Keaton mutlu bir çift olan George ve Nina Banks'ı canlandırırlar. Çiftin herşeyi vardır hatta mükemmel bir evleri bile vardır. George, Nina'yı evi satmaları için ikna ettiğinde sonradan görme bir Arap ailesi olan Habibler filmde görünürler. Zengin olmasına rağmen pejmürde bir kılıkta dolaşan Bay Habib sigara içmektedir. Sakalları uzamıştır ve ağır bir aksanla konuşmaktadır. Bayan Habib konuşmaya çalıştığında kocası belli belirsiz yarı Farsça yarı Arapça bir dille karısına cevap verir. Bir köpek yavrusu gibi boynunu büken Bayan Habib susar. Bu şekilde Hollywood da Arap kadınlarının boyun eğen ve silik şahsiyetler olarak algılanmasını sağlar. Habib dağınık ve cimri bir adamdır. Evi satın aldıktan sonra Bankslerden evin 10 gün içinde boşaltılmasını ister. Sigarasının külünü de halı kaplı holün ortasına döker. Verilen mesaj gayet açıktır. İşler bu şekilde yürümektedir. İlginç olan Gelinin Babası 2'de çalışan kimsenin yanlış imajdan vazgeçmemesi ve senaryo yazarları, aktörler ve Amerikan Yönetmenleri Birliği'nden hiç kimsenin şikâyette bulunmamasıdır.
Disney'in en başarılı ikinci çizgi filmi olan, gişelerde 217 milyon dolarlık bir basan yakalayan Alaaddin (1992) de Arapları aşağılamaya devam eder. Arap Amerikalılar ve Disney yöneticileri arasında Temmuz 1993'te gerçekleşen bazı hassas görüşmelerden sonra Disney, video yayınının piyasaya sürülmesinden önce Alaaddin'in açılış şarkısındaki bazı küçük düşürücü dizeleri çıkarmayı kabul etti. Yalnız yapılanların hepsi bu kadarla kaldı. Küçük düşürücü bazı ibareler atılmadı. Hikâyeyi anlatan kişi ise hain ve adi bir Arap olarak gösterilmiştir. Gaddar ve eli kılıçlı zalimler kadınların ellerini kesmeye çalışırlar ve kötü niyetli bir vezir birkaç kişinin boğazını keser. Birçok nesil boyunca bu sahneler çocuklara Alaaddin'in yurdunun gerçekten barbarca olduğunu öğretecektir.15New York Times'tan bir yazar şöyle şikâyet etmiştir: "Bütün bir bölgeyi bu şekilde tepeden tırnağa bir taassupla resmetmek, özellikle de çocuklara yönelik bir filmde asıl barbarlığın ne olduğunu göstermektedir."16 Drake Üniversİtesi'nden joanne Brown, Alaaddin filminin ırkçı niteliği konusunda hemfikirdir. Filmdeki kötü adamlar "kocaman siyah gözlü ve çengel burunlu"durlar. Brown, yazısında "Belki de bu çeşit durumlara karşı hassasım. Çünkü yahudiyim." der. Brown ayrıca Disney'in stüdyolarında yahudi halk hikayelerinden birinin anlatıldığı bir filmde bütün yahudilerin aşağılık insanlar olarak tasvir edilmesi karşısında neler hissedeceğini açıklar.17
Alaaddin üzerine olan tartışmaların ardından Disney yöneticileri gelecekte Arapları küçük düşürmeyeceklerine dair söz verdiler. Fakat yine bildiklerini okumaya devam ettiler. Çengel burunlu, kazma dişli, "çöl pisliği" Arapları Alaaddin'in video serisinin devamı olan Cafer'in Dönüşü'nde (1994) yeniden gösterdiler. Cafer, 10 milyon kopya sattı ve Amerika'da en çok satan 20 video arasına girdi. Aynı yıl Disney, "O Şimdi Asker" filmini gösterime soktu. Filmde Amerikan askerleri Arap yemekleriyle alay ederler, çöl Araplarına saldırırlar ve Amerikan Hava Kuvvetleri'ni "Cehennemi üzerlerine püskürtmeleri" için teşvik ederler. Ortadoğu kökenli Amerikalılar, Disney'in çocuk filmi olan ve Shakuille O'neal'in başrol oynadığı Kazaam'da (1996) yeniden hedef halindedir. Filmde Malik, Hasan ve el-Baz adlarında koyu giyimli, sakalları uzamış ve ağır bir aksanla konuşan üç müslüman adam "dünyadaki bütün parayı" ele geçirmeyi isterler. Pejmürde Malik "keçi gözlerini" domuzun mısırı yutması gibi yer. İyi Amerikan çocuklarına sataşır ve Max adında 12 yaşındaki bir çocuğu ölesiye döver.
1997'de Disney'in yan kuruluşları olan Minamax ve Hollywood Pictures, Akbaba Operasyonu ve Jane'in Zaferi'ni yayınladı. Akbaba Operasyonu bir Arap çölünde geçer ve Jackie Chan paraya susamış bir hancı ve bedevi beyaz köle tüccarlarıyla dövüşen birisi olarak gösterilir. Chan, ayrıca bozuk bir İngilizce'yle konuşan ve bir pizza salonundaki masa örtülerini andıran başlıklar giymiş iki çengel burunlu Arapla yani "İnanç Askerleri"yle kapışır. Bu ikilinin konuşmalarındaki bazı kesitler İslam'la alay eder niteliktedir; "Cihad için mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz." ya da "Allah'a seni (Chan) tekrar karşımıza çıkarması için dua et." Filmi izlerken Chan gibi yetenekli ve yurtdışında 30 kadar filmi hit olmuş birinin neden birilerini küçük düşürdüğünü merak ettim. Bunun bir diğer sebebi de Asyalı oyuncuların Fu Manchu imajını hala silmeye çalışmaları olmasıydı. Jane'in Zaferi'nde izleyiciler maço bir donanma görevlisi rolündeki Demi Moore'u Arapları mahvedip öldürürken takdir ederler. Araplar, son sahnelerde donanma askerleri silah yapımında kullanılan Plütonyum içeren Amerika'ya ait nükleer güç uydularını Libya sahillerinden almaya geldiklerinde görünürler. Kameradan emir erinin hayatını kurtaran sonra da peşlerindeki Arapları havaya uçuran cesur Moore'un görüntüleri yansır. 1986'dan beri Hollywood stüdyoları askeri birimlerin Arapları öldürmesini sahneleyen 22 film yayınlamıştır.
Hollywood'un Araplara karşı henüz açık bir dille ifade etmediği savaşı sona erdirmesi için uzun yıllara ihtiyacı var. Sinema endüstrisinin müslüman Arapları terörizmde tekel oluşturmuş gibi göstermeyi bırakması gerekmektedir. Yapımcıların Arapları da tıpkı diğer insanlar gibi yansıtmaları gerekir; ne daha iyi, ne de daha kötü bir şekilde. New York Times'ın köşe yazarı Russel Baker'ın da belirttiği gibi Araplar Episcopalianlar (bir çeşit kilise mensubu) dışında Hollywood'un kitlesel olarak saldırmaktan çekinmediği son grubu oluşturmaktadır.18
TELEVİZYON
1950'lerden bugüne kadar sadece bir Arap Amerikalı ve bir Arap hristiyan göçmen bir televizyon dizisinde görünmüşlerdir. Bunlardan ilki "Danny Thomas Şov"da (1953-71) Hans Conreid tarafından canlandırılan Lübnanlı Tanoose Amca'dır. Tanoose, zaman zaman bazı bölümlerde Amerika'daki akrabalarını ziyaret ettiğinde ekranda görünür. Diğer dizi MASH'te Arap-Amerikalı bir asker olan er Maxwell Klinger'dir. Bu karakter Jamie Farr tarafından vazifeden kaçmak için kadın kılığına giren biri olarak canlandırmıştır. Halk tarafından örnek olarak alınan kalp cerrahı Dr. Michael Debakey, UPI'ın Beyaz Saray sözcüsü Helen Thomas ya da radyolardaki Top-40 listelerine giren Casey Kasem gibi ünlüler asla görüntülenmezler. Bunun olmaması aslında üzüntü vericidir. 1997-98 yıllarındaki dizilerde tek bir Arap-Amerikalı karakter yoktur. Elbetteki görüntü yapımcıları genç insanların kendi toplumlarından hiç kimsenin söz sahibi olmadığı durumlarda neler hissettiklerini iyi bilirler. Adrienne Rich'e göre böyle bir deneyim "aynadan bakıp da hiçbir şey görmüyormuşsunuz izlenimi uyandıran bir anlık psişik bir hayal kırıklığı yaratır."
1974'ten, yani eğlence şovları üzerine yaptığım çalışmaya başlamamdan beri kötü adamlar hep müslüman Araplar olmuşlardır. İçlerinde belgeseller, komedi programları, pembe diziler, çocuk dizileri, dramalar ve haftanın filmi gibi programların da olduğu 200'ü aşkın programın incelenmesi aşağıda bahsedeceğim gerçeklere değinmektedir. Fanatik müslümanlar, Rehine Uçuşu (NBC, 1985), Gideon'un Kılıcı (HBO, 1986), Kuşatma Altında (NBC, 1986), 847 Sefer Sayılı Uçuş (NBC, 1988), Teröristin Davası: ABD Salim Ajani'ye Karşı (CBS, 1988) ve Rehineler (HBO, 1993) gibi 1980 ortalarında yayınlanan birçok televizyon filminde gösterilmişlerdir. Bu televizyon filmleri kablolu yayında ve televizyonlarda sürekli olarak yeniden yayınlanmaktadır.
Rehine Uçuşu'nda filmin kahramanı şöyle der: "Bu herifler (müslüman Araplar) bu insanları hiç acımadan öldürüyorlar ve Amerikalıları öldürme mevsiminin geldiğini düşünüyorlar." Kuşatma Altında'da ABD hükümet sözcüsü müslüman bir ülkenin büyükelçisine şunları söylen "Sizin ülkenizin insanları barbar." Bu filmdeki bir FBI ajanı Dearborn'daki Arap-Amerikalıların yaşadığı mahalleyi, alışveriş merkezlerini bombalayıp Beyaz Sara/ı tehdit eden teröristleri yakalamak için altüst eder. Yanındaki Afro-Amerikalı meslektaşına şunları der: "Bu insanlar bizden farklılar. Bu tamamıyla farklı bir oyun. Yani Doğu ve Ortadoğu demek istiyorum. Bu insanların zihniyetleri de farklı. Neyin doğru neyin yanlış olduğu ya da ne için yaşanıp ne için ölüneceği hakkında da ayrı bir değer sistemleri var. Fakat biz onlar da tıpkı bize benziyorlarmış gibi davranmakta ısrar ediyoruz. Artık uyanmamız gerek." Teröristin Davası'nda Filistinli bir müslüman, Amerikalı kadın ve çocukların öldürülmelerini emrettiğini haykırır ve nükleer silahların kullanılmasını savunarak sözlerini sürdürür. "Onlara kendi ülkelerinde ya da dışarıda saldırmaya devam edeceğiz. Çok Yaşa Filistin!"'
Bu televizyon filmlerinde insanı rahatsız eden şey, bütün Araplar, müslümanlar ve Arap-Amerikalıların ABD ile savaş halinde imiş gibi gösterilmeleridir.
Mesela başarılı bir karakter oyuncusu olan Nicholas Kadi hayatını kefiye kıyafetleri içindeki müslüman Arapları canlandırarak kazanmaktadır. 1990 yılında Kadi, haber şovu 48 Saat'e filmlerde nadiren konuştuğuna dair şikayetvari bir açıklamada bulunmuştur. Konuşmanın yerine ise yönetmenlerin ondan istediği korkutan bakışlar ve hareketler sergilemek olmuştur. Kadi'nin kendi sözleriyle: "Ne zaman Amerika kelimesini söylesek bizden tükürmemiz istenir. Dünyada teröristler dışında da Araplar var ve bir gün böyle bir Arap rolünün olacağına inanıyorum."19 Kadi şimdiye kadar NavySeals (1990) gibi filmlerde ve 1995 NBC yapımı Kılıç gibi televizyon dizilerinde imajvari rollerde oynadı. Irak doğumlu Kadi'nin Kılıç'taki rolü Meg adındaki masum bir Amerikan ordu görevlisini rehine olarak tutan Saddam benzeri bir albayı canlandırmaktı. Filmde şehvetli Kadi çekici sarışının üzerine gider. Ekrandaki efsanelerden birine göre Araplarda tecavüz toplumsal olarak kabul edilebilir bir harekettir. Kamera yavaşça elinde Şam yapımı bir kılıçla Meg'in üniformasını kaldırmaya çalışan Kadi'ye odaklanır. Sonunda tecavüz engellenir ve Kadi tam zamanında öldürülür.
Müslüman Arapların şeytani bir görüntü içinde tasavvur edilmesi bize Amerikan Kızılderililerini anımsatır. Yorumcu Pat Buchanan'ın 13 Haziran 1998'de Washington'daki yıllık Arap Amerikan Ayrımcılık Konferansı'nda belirttiği gibi Hollywood filmlerinde gördüğüm Araplar önceden seyrettiğim süvarili ve Kızılderili filmlere benzemektedir. Tuhaf şekilde giyinen Araplar bozuk bir İngilizce'yle konuşurlar ve sansın kadın kahramanlara göz dikerler. Ekrandaki kahramanların Kızılderililere vahşiler demeleri gibi Araplar da terörist olarak adlandırılır. Kılıç'ın son sahnelerinde Amerikalıları takip eden Irak'a ait bir helikopter gösterilir. Helikopter alevler içinde yere çakılırken askerler bağırırlar: Yaşasın. Tıpkı John Wayne'li at arabası gibi. Wayne'nin anılmasına şaşıran Meg askerlere sorar. John Wayne'i Iraklılar mı öldürmüştü? Ve cevap gelir: Hayır Kızılderililer. Körfez savaşını anlatan Hot Shot 2 (1994) adlı filmde Amerikan askerleri Irak saldırısına karşı hazırlanır ve aralarından biri bağırır: Kızılderililer savaş meydanında.
FX dizisinin Kasım 1996'daki bir bölümünde bir New York polisinin açıkça üzerine giden ve sonra soğukkanlılıkla öldüren Raşit Hamit tipik bir Arap uyuşturucu bağımlısı olarak tanımlanır. Polisler yakalamaya geldiklerinde Hamit bağırır; diplomatik dokunulmazlığım var beni tutu ki aya m azsınız. Sonunda Hamit New York'a sahte para kaçırırken yakalanır. Paraları basan ise Beyrut'taki Lübnanlı ve İranlı arkadaşlarıdır. Final sahnelerinde polis, çöplüğün teki ve iğrenç herif Hamit'i yakalarlar.20 1998'de Talihin Askerleri'nin iki bölümü, Son Vuruş ve Mühim Olay, UPN televizyonunda yayınlandı. Yapımı Rhysher tarafından gerçekleştirilen Vuruş bölümünde Araplar bir yolcu uçağını havaya uçurup 230 kişinin ölümüne sebep olan müslüman alçaklar olarak gösterilir. Ve yine Olay filminde Arap teröristler üç kamyon zehirli gazı Allah adına şehre yaymak için harekete geçip binlerce Los Angeles şehri sakinini öldürürler. Kimin için çalıştığı sorulduğunda bir kadın militan bağırarak cevap verir; ben yalnızca Allah için çalışırım. 22 Eylül 1999'da yani Suriye ve İsrail arasındaki Amerika tarafından düzenlenen barış görüşmelerinin başlamasından sadece birkaç hafta önce NBC televizyonunun hayli beğenilen yerli dizisi Batı Kanadı ilk kez gösterime girdi. Nisbi Tepki olarak adlandırdıkları 2 bölümlük kurgusal fragmanda yapımcılar gerçek insanları hedef alıp Suriyelileri terörist olarak gösterirler. Senaryoya göre Suriyeliler aralarında Amerika başkanının arkadaşı olan Amerikalı bir Afrikalının da bulunduğu 58 yolcu taşıyan silahsız bir Amerikan uçağını düşürürler. Duruma sinirlenen Amerika başkanı intikam almak ister. Ciddi ciddi Şam'ın tamamen bombalanmasını ve binlerce sivil Suriyelinin öldürülmesini düşünür. Sonunda başkan yardımcıları başkanı yumuşaması konusunda ikna ederler. Başkan gönülsüzce yalnızca Suriye'nin istihbaratını ve yerden havayı hedef alabilen imkanlarını etkisiz hale getirmeye razı olur. Burada vurgulanmalıdır ki Suriye hiçbir zaman hiçbir şekilde böyle bir olaya katılmamıştır. Tam aksine gerçek dünyada 3 tane silahsız uçak yerden havayı hedef alabilen füzelerle düşürülmüştür. ABD bir İran uçağını, Sovyetler Birliği bir Kore uçağını ve İsrail bir Libya uçağını düşürmüştür.
John Stewart Show'da Amerikalı asker kuklalar, beyaz giysili Arap kuklaları öldürürler. Amerikan bayrağı sallayan bir asker bağırır; çoğunu öldürdüm. Bir diğeri ekler; ben de tek başıma çoğunun başını kestim.21 Stewart'ın izleyicileri alkışlar. Kıvrımlı Kuklalar tiyatrosunda siyah sakallı ve sarıklı bir müslüman olan Ali bağırır; sadece tek bir Allah vardır ve Muhammed onun peygamberidir. Sonra iyi biri olan kukla adındaki soytarıya döner ve onu öldürür.22 Aralık 1991'den 1992'nin ilk dönemlerine kadar MTV video küplerinin arasında sadece Julie Söyler diye küçük fragmanlar yayınlandı. Bu dizilerde Julie, Faslı iğrenç soytarılara, pislik ve sürüngen diye hitap etmekteydi.
Çizgi Filmler
1926 yılında canlandırılan Kedi Felix, Şeyhi Mahveder'den başlayarak yıllardır Arapları aşağılayan Amerikan çizgi filmlerini izlemekte ve incelemekteyim. Mesela Porky Mısır'da (1938) isimli çizgi filmde dua eden müslüman Araplar birden oynamaya başlarlar ve seksi bir cariye peçesini kaldırarak çirkin yüzünü gösterir. Temel Reis, Bugs Bunny, Ağaçkakan Woody, Daffy Duck, Süpermen ve Batman gibi gözde çizgi karakterler Arapları dövmüş ve onlarla alay etmiştir.23 1975'ten beri Arapları domuz, fare, köpek, saksağan, akbaba ve maymun olarak resmeden 60'tan fazla çizgi film televizyonda gösterilmiştir.
Yazarlar çizgi Araplara; Şeyh Hamin, Ali Bubu, Sahte Firavun, Ali Baba, Çölün Deli Köpeği ve Onun Kirli Paçaları, Ali Opp, Ali Mudi ve Arap Ördek gibi isimler verirler. 23 Kasım 1996'da çizgi film seyrederken Nickelodeon kanalında iyi giyimli Duffy gördüm. Beyaz bir kefiye giyen ve elinde tabanca olan Duffy üç tane alımlı Meksikalı fareye ateş etmekteydi. Diğer isimlerin yanında fareler Duffy'i Arap ördek olarak çağırmaktaydı. Yetişkin izleyiciler gerçekten hayvanların dünyasını ayırt edebilirler fakat birçok çocuk için çizgi film dünyası iyi ve kötü insanlardan oluşur. Tabi ki bu kötüleri Araplar canlandırırlar.
ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Bu çizgi filmleri seyrederken akla daha önceden tanımlanan aptal Afrikalı Amerikalılar, vahşi Kızılderililer, pis Latinler, kazma dişli Japonlar, çengel burunlu yahudiler gelir. 1930 ve 1940 Avrupası'ndaki yahudi anneler ayrıca aynı dönemde Amerika'daki Afrikalı, Kızılderili, Latin Amerikalı ve Japon anneler çocuklarını bu tür görüntülerden uzak tutmaya çalışmışlar. Fakat nefret dolu bu tasvirler onlara karşı gösterilen taassubu ileri götürmekten başka bir işe yaramamıştır. Amerika'daki müslüman aileler gün geçtikçe bu tehlikelerin farkına varmakta ve bunları ortadan kaldırmak için harekete geçmektedirler. Kablolu yayında gösterilen eski filmlerin, çizgi filmlerin, televizyon dizilerinin eski bölümlerinin, yeni yapılan TV programlarının ve haftanın filmlerinin yayınlanmasıyla beraber aileler, imajvari etkilerin eskisinden daha fazla kalıcı olmasından korkmaktadır. Fakat aksine yapımcılar diğer etnik kökenlere özdeşleşmeleri için daha olumlu rol modelleri sunmaktadırlar. Çocukların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak karakterler ekranda görünürler: Amerikan Kızılderilileri, Afrikalı Amerikalılar, Latin Amerikalılar, Asyalılar, Yahudiler, İtalyanlar, Polonyalılar, İrlandalılar, İngilizler, Hintliler, İskoçlar. Yalnızca Araplar kötü bir şekilde ekranda görünürler. Amerikan Arap Ayrımcılık Karşıtı Kurulu'na (ADC) göre birçok aile imajvari görüntüler yüzünden çocukların dinlerinden ve köklerinden utanır hale geldiklerine dair şikayette bulunmaktadırlar. Bazı çocuklar, ailelerinden Arap isimlerini daha Amerikalı gözüken isimlerle değiştirmelerini istemişlerdir. Mesela Teksaslı bir genç kızkardeşine şöyle söylemektedir: "Ailemizin nereden geldiği hakkında sana yalan söyledim". Asıl endişe veren durum gençleri hedef alan olayların ulaştığı rakamlardır. Ticaret merkezinin bombalanmasından sonra New York'taki Arap asıllı birçok çocuğa geldikleri yere geri dönmeleri söylenmiştir. New Yok Times'dan Melida Henneberger çocukların okuldan eve gözyaşları içinde döndüğünü yazmıştır. Sınıf arkadaşları saldırıdan onların sorumlu olduğunu söylemişler. Müslüman kız öğrenciler hakarete uğramışlar, sınıf arkadaşları başlarından örtülerini çekmişlerdir.24 Teksas'ta şehir dışında müslümanlara ait bir gündüz bakımevinin önündeki yoldan geçen bir arabanın şoförü; işte size bir bomba bayan diye bağırmış ve elindeki gazoz kutusunu öğretmene ve öğrencilere fırlatmıştır.
Kasım 1994'te ADC tarafından basılan Arap Amerikalılar Karşıtı Ayrımcılık ve Nefret Suçları Dosyası ve CAİR'ın 1996'dakİ kitapçığı peşin hüküm, müslüman karşıtı imaj üzerine özel bir İnceleme, birçok benzer olayları bildirmektedir. Oklahoma şehrindeki üzücü olay meydana geldiği esnada Süher Müsavi adındaki 7 aylık hamile müslüman bir kadın gençlerin evini taşlaması sonucu oğlunu kaybetmiştir. Müslüman geleneğe uyarak ölü doğan bebeğe Arapça'da barış manasına gelen Selam adını vermiştir. Oklahoma şehri sakinlerinden biri Arap Amerikalıları toplama kamplarına göndermeyi önermiştir.25 Cleveland Plain isimli dergideki yazısında Hamza Muğrabi şunları belirtmiştir: Ortadoğu dışında Arap Amerikan nüfusun en çok bulunduğu yer olan Detroit'te aralarında Arap Amerikan Haberleri dergisinin yazı işleri müdürününde bulunduğu iş adamları bombalı saldırıyla tehdit edilmiş ve camilere çöp atılmıştır.26
Medya İmajları ve Önyargılı Tepkiler
Basın eleştirmeni Jerry Mander'e göre "medyadaki görüntüler insanların yapmayı asla tahayyül edemeyecekleri şeyleri yapmalarına neden olabilir."27 Nisan 1995'te Oklahoma şehrindeki trajik olaydan sonra, spekülatif haberler ve yıllardır süren imajvârileştirme Amerikalı Arap ve müslümanlara karşı 300'den fazla nefret suçlarının işlenmesine sebep olmuştur. Bu suistimaller, müslümanlar diğer Oklahomalılar gibi felakete üzüldüklerinde bile devam etmiştir.28 Amerika-İslam İlişkileri Konseyi'nden (CAIR) Muhammed Nimer, muhabir Laurie Goodstein'a şu demeci vermiştir: "Bu olayların büyük bir kısmı tamamıyla sebepsiz yere cereyan etmiştir. Müslümana benzeyen ya da namaz kılan bir insanla basit bir karşılaşma bile önyargı ve şiddet uyandırmak için yeter bir sebep olmaktadır. Bence bu düşündürücü bir durum."29
Brooklyn'de poiis departmanı Oklahoma şehrindeki bombalama olayının ardından sayısız Arap-Amerikalı iş adamının düşmanca telefonlar ve ölüm tehditleri aldığını rapor etmiştir. Bunlardan biri telefonlarda "işyerinize bomba koyup bütün ailenizi öldüreceğiz" diye tehdit savurmuştur. San Francisco'daki bir cami 35 tane bomba tehdidi almıştır. Ohio Toledo'daki St Francis de Sales Lisesi 1995 yıllığında koyu renk ve büyük harflerle şunlar yazılmıştır. "BÜTÜN DEVE BİNİCİLERİNİ ÖLDÜRÜN". Bu söz, bir öğrenci tarafından kaleme alınan 500 kelimelik bir yazıdan alınmıştır. Yetkililer derhal özür dilemişler ve lisenin müdürü sayın Ronald Olezewski, velilere ve öğrencilere bu "üzücü ifadenin" hiçbir şekilde yazılmamış ya da basılmamış olması gerektiğini bildiren bir yazı göndermiştir. Yazısında "özür diliyoruz, lütfen bunu kötü niyetten ziyade cahilliğe verin ve emin olun ki bu öğrenim kurumu yapılan yanlışlardan ders alacaktır." diye belirtmiştir.30
Oklahoma'daki patlamanın olduğu gün Ürdün asıllı bir ABD vatandaşı olan İbrahim Ahmed Ürdün'deki ailesini ziyaret için bir uçağa biner. Bom-balama'dan iki saat sonra Ahmed şüpheliler arasındadır. Bu olayın hemen ardından Oklahoma'daki bir grup insan bahçesine çöp atmaya, karısına tükürmeye başlarlar. Ahmed, Chicago'da birtakım bağlantılar kurmak için beklerken FBI yetkilileri onu bir odaya götürüp 6 saat boyunca sorguya çekerler. Uçağını kaçıran Ahmed, Londra'ya geç bir vakitte varır ve burada da onur kırıcı bir şekilde baştan aşağı bütün üstü aranır. 5 saatlik bir sorgudan sonra elleri kelepçelenen Ahmed, yeni bir sorgulama için Washington şehrine gönderilir. Masumiyetinin anlaşılmasının üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, 14 yıldır Oklahoma'da yaşayan Ahmed'e komşuları hala şüpheli gözlerle bakmaktadır. Şu anda Ürdün'e geri dönmeyi düşünmektedir.
Nefret dolu sözler ve görüntüler kamuoyunu ve yapılan politikaları etkilemektedir. Nefret uyandıran bu ekran görüntüleri değişmediği müddetçe tehlikeli ve gittikçe daha büyüyen etkileri devam edecektir. Çizilen bu olumsuz imaj bazen İslam kültürünün gerçek örnekleriymiş gibi algılanabilir ve bu yüzden Arap asıllı Amerikalılar ayrıca Arap olmayan müslümanlar, kanunun uygulanışında ya da hukuk kuruluşlarında zor durumda kalabilirler. Mesela Ocak 1997'de Dearborn Michigoan'da bir yargıçtan, Arap-Amerikan bir baba ile Avrupa-Amerikan bir anne arasındaki çocuk velayeti davasında bir avukatın jüriye "Kızım Olmadan Asla" (filmini) gösterip gösteremeyeceği hakkında hüküm vermesi istenmiştir. Akıllara durgunluk verecek bir şekilde, yargıç bir çocuğu kaçıran ve suistimal eden İranlı birini anlatan iftiralarla dolu bu filmin mahkemede gösterilmesine izin vermiş, bu da karar sürecini etkilemiştir.31
Müslüman Arap İmajı Nazi Almanyası'nda çekilen Robert ve Bertram (1939), Die Rothschild Aktien Von Waterloo (Rothschild'ların VVaterloo'daki Hisseleri, 1940), Der ewige jew (Ölümsüz Yahudi, 1940) ve Jud Suss (1940) gibi filmlerdeki yahudi İmajıyla benzerlikler göstermektedir. Çengel burunlu Araplar'ın uzun giysiler giymesi gibi, ekrandaki yahudiler de filmin kahramanlarından farklı olarak siyah kıyafetler içinde tasvir edilirler.32 Onlar da dünyaya hükmetmeyi tasarlayan aç gözlü kılıksız, başka bir tanrıya inanan, masum insanları öldüren, sarışın kadınlara sarkan insan müsveddeleri (caricature) olarak görünürler. Ard arda yayınlanan imajvâri filmler, karikatürler, radyo programlan ve gazete yazılarının yahudilerin Almanya'nın birçok probleminden sorumlu günah keçileri olarak ilan edilmesinde katkısı olmuştur.33 Bu tip yanlış algılamaların Ortadoğu barışını engelleyebileceğinden endişelenen Newsweek köşe yazarı Meg Greenfield'in de belirttiği gibi "Aslında benim beklediğim bir çeşit geriye dönme, yani Araplara ya da genel olarak müslümanlara karşı gerek hükümet politikaları gerekse halkın gösterdiği önyargı şeklinde yıllardır devam eden düşmanca tavırların tekrar su yüzüne çıkması." önemli gelişmelerin sağlanmasına rağmen, Greenfield halk tarafından sıklıkla gösterilen, genel ve körükörüne sergilenen Arap karşıtı tavırlardan endişe duymaya devam etmektedir. Greenfield'e göre "Eğer bir şey yapılacaksa, bölgede nefret ve şiddetle hareket eden unsurların düşmanı ve hedefi haline gelen Araplara olan tavrımızı derinleştirmeli ve yeniden gözden geçirmeliyiz. Daha dikkatli olmalı ve daha çok ayrım gözeten kararlara varmalıyız, daha azına değil."34
İnsanlar Neden Kötülenir?
İmajvâriye neden olan belli bir etken yoktur. Elbette ki cehalet ve bağnazlık önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Birçok imaj tasarımcısı İslam dinini anlayacak kadar yeterli; dini, kültürel ve dilsel altyapıya sahip değildir. Bildiğim kadarıyla Orta ve Yakın Doğu Merkezleri de dahil olmak üzere hiçbir üniversite popüler kültürdeki Arap ve müslüman karakterlere yoğunlaşan dersler vermemektedir. Yine hiçbir üniversite, diğer etnik gruplar için mukayeseli konular okutmalarına rağmen, bu konuyu ele alacak öğretim elemanlarını görevlendirmeye gönüllü görünmemektedir. Sınıf tartışmaları ve araştırma çalışmalarında, çok az sayıda öğretim elemanı Arap ve müslüman medya karakterlerinin belgelendirilmesini yapmakta ve konu üzerinde tartışmaktadır. Bu yanlış bilgilerin ortadan kalkması yıllarca sürecek bir eğitim gerektirebilir.
Amerika'daki Arapların kendilerini yeterince ifade edememelerinin nedenlerinden biri de hiçbirisinin Amerikan medya elitine ait olmamaları olabilir. Disney'in Michael Eisner'ı, Fox'un Rupert Murdoch'ı, ya da Time-Warner'ın Ted Turner'ı ile karşılaştırılabilecek hiçbir müslüman iletişim devi yoktur. Az sayıdaki birkaç kişi yayıncı, muhabir ya da film yapımcısı olarak çalışmaktadır. Araplar ve müslümanlar belli bir derecede etkili hale gelinceye kadar sesleri duyulmayacaktır. Yapımcı Gilbert Cates'in belirtmiş olduğu gibi "Aslında açıkça belli. Ne kadar çok güce sahipseniz, sesiniz o kadar çok duyulur."35
Katılık ve ilgisizlik imajvâriyi etkiler. Çoğu müslüman ve Arap lider, hareket etmede gönülsüz davranmaktadır. Arapları aşağılayan filmler ve televizyon şovları Batı'da ve İslam dünyasında satıldığı, kiralandığı ve ekranda yayınlandığı halde, müslüman enformasyon yetkilileri ve medya sendikatörleri genellikle olaya ilgisiz kalmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar, kendilerini ve yakınlarını alaya alan görüntüleri imaj tasarımcılarıyla tartışmak için ya çok az bir teşebbüste bulunmuşlar ya da tamamen kayıtsız kalmışlardır. Siyaset ve korku, diğer sebepler arasında gösterilebilir. Birçok önemli başarıya rağmen, Amerikalı Arap ve müslümanlar temel değişiklikleri gerçekleştirebilecek yeterli siyasi etkiye henüz sahip değillerdir. Amerikan Müslümanları Halkla İlişkiler Konseyi, Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR), Amerikan-Arap Ayrımcılık Karşıtı Kurulu (ADC, 25.000 üyesi ve 75 şubesi olan bir organizasyon) gibi çeşitli grupların başlattığı çabalar bir dereceye kadar etkili olabilmiştir. Bu çabalar sınırlı sayıda birkaç özür, küçük yazılar ve bazı senaryo değişiklikleriyle sonuçlanmıştır.
11 Haziran 1998'de Genel Savcı Janet Reno, bir ADC konferansındaki Arap asıllı Amerikalılara steryotiplerin, politikaları ve kamuoyunu etkilememesi gerektiğini söylemiştir. Buna rağmen, bu yazar (yazarın kendisi) CNN muhabiri Peter Arnett'a steryotipi'nin ABD'nin Ortadoğu siyaseti üzerinde bir etkisinin olup olmadığını sorduğunda, verdiği cevap "Medya elitleri ABD politikalarına göre hareket eder" olmuş ve siyaseti şekillendirmekle sorumlu olanların kısmen kafalarındaki imajvâri şekillerden etkilendiklerini eklemiştir.
Sonuç
Değişime açık olmak bir Amerikan geleneğidir. İmaj tasarımcılarının müslüman Arapları insanileştirmeleri için çeşitli yollar vardır. Televizyon şovlarında, belgesellerde ve filmlerde steryotipinin neden olduğu nefret suçlarının belirgin etkilerini gösterebilirler, özellikle de arınma ve zevklerden geri durma zamanı olan müslümanlar için kutsal Ramazan ayında bazı çocukların nasıl hakarete uğradıkları belirtilebilir. AP'den Katherine Roth: "Ramazan'ın müslüman çocuklar için özel bir manası olmasına rağmen, oruç tutmaları okulda çocukların göze çarpmalarına neden olmaktadır." şeklinde durumu belirtmiştir. Bazı çocuklar kendilerini baskı altında hissetmektedirler zira "çoğunlukla müslüman karşıtı tahkirlerle mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar."36
Bu şekilde zarar veren görüntüler ortadan çabuk kaybolmaya bileceği halde, bunlarla mücadele eden birtakım uzmanların adını zikretmeden geçmemek gerekir. 1998 Mart'ının ilk günlerinde ben ve Amerikan Arap Ayrımcılık Karşıtı Kurulu'nun başkanı Hala Maksoud NBC televizyon kanalının Yayın Standartları ve Güncel Politika (Current Policy) kurulunun ikinci genel başkanı Rosalyn Weinman'ı, kanalın pembe dizisi Yaşadığımız Günler (Days of Our Lives) müslüman Araplar hakkında doğru bilgi vermediği konusunda uyardık. Weinman derhal endişelerimize kulak verdi. Görüşmelerimizden önceki haftalarda dizide Sultan'ın çöldeki sarayının hareminde esir olarak tutulan sarışın bir Amerikalı kadın kahramanın başından geçenler gösterilmekteydi. Kadını kaçıran siyahlar içindeki Arap, kadına kendisini memnun etmediği müddetçe başının bir Arap baltasıyla, yani şu uzun, kıvrımlı ve keskin kılıçlardan biriyle kesileceğini söylemekteydi. Dr. Weinman bir özür bildirmekle kalmadı, ayrıca NBC, dizinin senaryosundaki Araplarla ilgili bütün görüntüleri ve göndermeleri kaldırdı ve 27 Mart'ta kahramanı esir edenler sıradan kötü adamlar olarak gösterilmeye başlandı.
Jay Leno'nun Larry King'in CNN'deki programına katılması esnasında, kendisine şimdiye kadar güldürü konusu yaptığı insanlardan hiç özür dileyip dilemediği soruldu. Leno'nun verdiği cevap: "Iran ya da onun gibi bir ülke hakkında bir şey söylemiştim. Suçluların doğrudan kolunu kesmektense bunu ameliyatla yaptıkları gibi bir şey söyledim. Bununla ilgili birtakım espriler yaptım ve sonra bazı Arap-Amerikalılardan şikayet gelmeye başladı. Onları çağırdım ve bazen Arap Amerikalıların kötü bir üne sahip olabileceklerini kabul ederek özür diledim. Eğer hata yaparsanız özür dilersiniz. O durumda hata yapan bendim. Ve bununla ilgili bir sorunum olmadı". Leno İran'ı bir Arap ülkesi zannetmesine rağmen gösterdiği anlayış ve açık yüreklilik umut verici gözükmektedir.37
ABC Televizyonunun 4 Mayıs 1995 tarihli "Nightline" programının "Amerika'daki Müslümanlar" bölümünde ev sahibi Ted Koappel "İslam, Amerika Birleşik Devletleri'nde imajvâri haline getirilen bir dindir ve müslümanlar terörist bir olay meydana geldiğinde akla gelen ilk isimdir" şeklinde yorumda bulunmuştur. Koppel programında Oklahoma'daki bombalama olayının ardından çeşitli televizyon kanalı muhabirlerinin, olayın Ortadoğu terörizmi ile bağlantısı hakkında yaptıkları spekülatif yorumlan içeren haberlerden birtakım kısımlar göstermiştir. Röportaj ve yorumları Müslümanların insani taraflarını göstermiştir; Amerika'daki diğer Araplar gibi, Amerika'daki en eski caminin de bulunduğu Lowa Cedar Rapid's'teki müslümanların da Oklahoma'daki bombalama olayından sonra kendilerini yabancı gibi hissetmeleri sağlanmıştır. 18 Nisan 1997'de Koppel'in programının başlığı "Hacc" idi ve bu programda yapımcı yazar Michael Wolfe, Mekke'ye yaptığı hac yolculuğunu anlatmaktaydı. Bir müslüman olan Wolfe tarafından hikayeleştirilen bu yapım, Nightline'ni tarihindeki en çok izlenen bölümlerden bir olmuştur. "Hacc'"ın başarısı üzeride yorumda bulunan Wolfe şunları söylemiştir: "İslam dünyasının genelde tahrif edilmiş bir şekilde verilen İmajından farklı olarak değişik bir bakış açısı yakalamaya ve sunmaya çalıştım."
Ve 12 Mart 2000'de, PBS-TVnin "Din ve Etik" programı habercisi Anisa Mehdi, Abdul Alim Mübarek'in Mekke'ye olan hac yolculuğunu yayınlamıştır. Mehdi'nin derinlemesine ele aldığı program boyunca, New Jerseyli Afrikalı Amerikalı müslüman Mübarek İslam'ın barışçıl ve samimi yapısını anlatmıştır.
Hollywood'da betimlenen kadın figürlerinin istisnaları beyazperdede görünmeye başlamıştır. Party Picture'in 1995'te yaptığı "Parti Kızı" bunun ilk örneğini teşkil eder: Lübnanlı müslüman öğretmen Mustafa romantik kahramanımızdır. Filmde Mustafa- Amerikalı kadın kahramanın kalbini kazanır ve onun sorumlu bir insan olmasına yardımcı olur. Bağımsız yapımcı Michael Coldman'ın Arap popüler kültürünün en önemli isimlerinden biri olan şarkıcı Ümmü Gülsüm üzerine 1996'da yaptığı belgesel film (Ümmü Gülsüm: Mısır'ın Sesi) 9 Ekim 1996'da Lincoeln Center'de düzenlenen New York film festivalinde coşkuyla karşılandı. Fox tarafından 1996'da yapılan yeryüzünün uzay canlıları tarafından yok edilmekle tehdit edilmesinin anlatıldığı Kurtuluş Günü (Independence Day) adlı filmde, uzaylıların başlattığı bir saldırıyı püskürtmeye çalışan, içinde İsrail ve Arap saldırı birimlerinin de yer aldığı, dünya orduları tasvir edilir. Filmin bir sahnesinde, çarpışan İsrail askerleri ve İsrail bayrağının saldırıya uğramasının ardından aktör Sayed Bayedra bir Arap pilotu olarak ekranda görünür. Arapça konuşan Bayedra istilacıları durdurmak İçin hemen uçağına biner. Tesadüfen 1980 yazında kitabım "Televizyondaki Arap" için yapımcı ve yönetmenlerle görüşürken, Yazar jack Guss bana steryotipi ile mücadele etmenin en iyi yolunun belki de uzaydan gelen yaratıkların dünyaya saldırısını göstermek olduğunu söylemişti. Bu şekilde demişti Guss, Arap ve İsrailler bile bir araya gelip istilacılara karşı savaşabilirler.38
1996'da yayınlanan İki ayrı program daha, Paramount'un "Los Angeles'tan Kaçış" ve New Line'ın "İyi Geceler Öpücüğü", Müslüman Arapları, önyargının kurbanı olarak göstermiştir. Bu filmler, Arap ve Müslümanlar için sempati bile uyandırabilir ve tam yerleşmiş bir trend olmamasına rağmen, bu yeni tasvirler daha köklü bir değişiklik ihtiyacının başlangıcını yansıtabilirler. 1954 yapımı bir polisiye olan "Cinayet İçin M'yi Tuşla" filminin yeni versiyonu olan 1998 yapımı "Kusursuz Cinayet" filminde aktör David Suchet, Muhammed "Mo" Karaman adlı başarılı ve kibar Arap Amerikalı bir New York şehri polis dedektifini canlandırmaktaydı. Filmin son sahnelerinde kadın kahramanın başına gelenlere karşı hassas davranan Mo, Arapça "Allah ma'akum" (Allah seninle olsun) der. Kadın kahraman İngilizce cevap verir, "Senin de".
Ayrıca 1999 yılında, Disney Stüdyoları ve Warner Bros yaptıkları üç filmde Müslümanlara karşı olan tavrı yumuşatmışlardır; Michael Crichton'un kitabına dayanan "13. Savaşçı", "Ölü Yiyiciler", ve "Üç Kral" bin yıl öncesini anlatan Crichton'un Savaşçısında Antheny Banderas dindar ve oldukça kültürlü Müslüman Arap bir kahraman olan Ahmed ibn Fahdlan'ı canlandırır. Ahmed, adı bilinmeyen bir kuzey ülkesine gider ve kuzeyli savaşçılara adı bile anılmaması gereken bir belayı yenmelerinde yardım eder. Banderas bu durumu şöyle ifade etmiştir: "Bu Arap, zorba Vikingler tarafından yakalanmıştır, ve kültürleri tamamen çatışmaktadır. Fakat tamamlamaları gereken bir görev vardır ve bu da onları birbirlerine yakınlaştırır". Film boyunca Vikingler Ahmed'i "ahbap" ve "küçük kardeş" diye çağırırlar. Burada hiçbir medeniyet çatışması, Arap ve Aryan arkadaşların arasına girmez.39
David O. Russell tarafından yazılan ve yönetilen Üç Kral'ın Hikayesi 1991 Körfez Savaşı'nın hemen ardından Irak çölünde geçer. Filmin senaryosu dört Amerikan askeri ile Saddam Hüseyin'i devirmeyi amaçlayan Iraklı cesur asiler arasındaki saygı dolu ilişki üzerinde odaklanır. Bu savaş karşıtı oyunda, Iraklı ve Amerikalılar'ın hayatlarına eşit ölçüde değer verilir. Filmde izleyiciler, Amerikalı ya da Arap bütün savaş kurbanlarının tarafını tutabilir. Amerikan askerleri yaralanmış, aralarından biri öldürülmüştür. Saddam'ın adamlarıysa vurulmuştur. Yine de Amerikan bombalan Iraklı bir görevlerinin karısını yaralar, bir diğer bomba bir binayı yerle bir eder, saçılan beton parçaları yatağında uyuyan Iraklı bir çocuğun üzerine düşer. Yüzü ve isimleri belli olmayan Araplar yoktur burda, aksine, Iraklılar kişileştirilmiş ve insanlık onuruna sahip kişiler olarak yansıtılmışlardır.
Disney'in eski başkanı Jeffrey Katzenberg'in belirttiği gibi "Bizler, Hollywood camiasında bulunan herkes, aşağılamaktan ziyade yüceltmek, karanlığa gömmekten ziyade aydınlatmak, en aşağı seviyedeki değerlerden ziyade en yükseklerini hedefleyen filmler yapma sorumluluğunu üstlenme fırsatına sahibiz."40 6 Aralık 1996'da şu an Drenomwork yapımcılığın üç yöneticisinden biri olan Katzenberg Dreamworks'un gelecek yapımı olan "Mısır Prensi" hakkında Arap ve Müslüman Amerikalı uzmanların görüşlerini almıştır. Dört saat süren bu görüş alışverişi boyunca, filmin tamamlanan kısımlarını içeren bir sunum yapılmış bunu samimi bir ortamda gerçekleştirilen bir soru ve cevap bölümü izlemiştir.
Yerli ve milli kuruluş ve ajanslar, genel basında Araplar, Müslümanlar ve İslam'ın tasvir edildiği biçimlere gittikçe artan bir dikkat göstermektedirler. Ön yargı içeren bölümlere işaret etmekte, ve eğlence dünyasının çeşitli birimlerinde ve haberlerde yıllarca yanlış ve kötü bir şekilde sunulan insanların daha ölçülü ve doğru bir görüntüsünü vermek için okullarda ve halka açık diğer alanlarda gayri müslimlerle beraber çalışma içine girmektedirler. Kendileri daha dikkatli olduğu müddetçe ve Amerikan halkı bu yüzyılın büyük bir kısmı boyunca yansıtılan bu talihsiz görüntülerin sebep olduğu zararın yavaşça farkına vardıkça, Arap ve Müslümanların göreli de olsa önyargılardan kurtulmalarını ve kendilerinin de Amerika'daki diğer azınlık grupları kadar adil bir şekilde tasvir edildiklerini görmelerini ümit etmemek için hiç bir sebep gözükmemektedir.
Çev: Murat Yörükoğlu
Dipnotlar:
1- Jack C. Shaheen, The TV Arab (Bowling Creen, OH: The Popular Press, 1984), 122. See also Jack C. Shaheen, "American Television: Arabs in Dehumanizing Roles", in Michael C. Hudson and Ronald C. Wolfe, eds., The American Media and the Arabs (Washington D.C.: Center for Contemporary Arab Studies, Georgetown University, 1980), 39-40.
2- John Esposito, The Islamic Threat (New York: Oxford University Press, 1992), 5.
3- Carla Power, "The New İslam", Newsweek (March 16, 1998), 35.
4- Sulayman Nyang's statementfrom "Campaign Highlights Musfims' Quandary", tos Angeles Times, Religion News Service (August 10, 1996), B10.
5- Steven Barboza, American Jihad (New York: Doubleday, 1993), 9.
6- John Dart, Deities and Deadlines (Nashvilie: Vanderbilt University Freedom Forum, 1996), 19.
7- "The World Shrinks and Stereotypes Fail", Detroit Free Press (April 11, 1986).
8- Jay Stone, "Billionaires, Bombers and Belly Danters", Ottowa Citizen (March 1 7, 1996), 1C
9- Ibid.
10- Sepeech to the Association of American Editorial Cartoonists, San Diego, CA, May 15, 1986. See Keen's book Faces ot the Enemy (Cambûdge: Harper & Row, 1986), 29-30.
11- John F. Kennedy, Yale Commencement address, 1962.
12- Jack C. Shaheen, "Our Cultural Demon: The 'Ugly' Arab", Washington Post (August 19, 1990), C1-C2.
13- Jack G. Shaheen, "Screen Images of Palestinians in the 1980s" in Paul Loukİdes and Linda K. Fullers, eds, Beyond the Stars: Stock Characters in American Popular Film (Bowling Creen, OH: Bowling Green State University Popular Press, 1990), 50.
14- Jerusaiem Report (October 17, 1 996), 49.
15- Jack G. Shaheen, "There Goes the Neighborhood", Atlanta Journal/Constitution (February 3, 1996), 7.
16- "It's Racist, but Hey, It's Disney", editorial, New York Times Quly 14, 1993).
17- Joanne Brown, "Stereotypes Ruin Fun of Aladdin", Des Moines Register (December 22, 1992), 12.
18- Russell Baker, "More Killİng, Hollywood Style", jacksonville [Wl] Gazette (Sept. 1, 1997).
19- Nicholas Kadi on "48 Hours", CBS-TV (January 30, 1991).
20- "FX: The Series", November 29, UPN, Channel 9, New York City.
21- The "Jon Stewart Shovv", February 25, 1995, KMOV-TV, St. Louis, MO.
22- Showtime's "Twisted PuppetTheater", July 23, 1995.
23- See my "Cartoons as Commentary", unpublished paper presented at the Chicago Historical Society during the Illinois Humanities Council's Festival, November 13, 1993.
24- Hamzi Moghrabi, "A Rush to Judgement, Again", Cleveland Plain Dealer (April 23, 1995), 3C.
25- See, CAIR's A Rush to judgement, September, 1995, 9, 1O. See, also, The Daily Okhahoman, April 25, 1995.
26- Moghrabi, 3C.
27- Jerry Mander, Four Arguments for the Elimination of Television (New York: William Morrow, 1978) 13.
28- See CJR's "A Rush to Judgement: A Special Report on Anti-Muslim Stereotyping", Washington D.C., 1996.
29- Laurie Goodstein, "Report Cites Harassment of Bombing", Washington Post (April 20, 1996), A3.
30- Marc Briendel, "School Yearbook Scandal Prompts Surprise, Anger", Hiils Pubiications (June 13, 1996), 3.
31- from the 1996^997 "Report on Hate Crimes and Discrimination Against Arab Americans" of the American-Arab Antİ-Discrimination Committee, 33.
32- David Stewart Hull, Film in the Third Reich (Berkeley: University of California Press, 1969), 157-77.
33- Ibid.
34- Meg Greenfiefd, "A Mideast Mistake in the Making", Newsweek (May 29, 1986), 84.
35- Gilbert Cates cited in "TV Women Portraying New Image", St. iouis Post-Dispatch flanuary 26, 1993), 3d.
36- Kathertne roth, "Muslİms Observe Holy Month of Fasting and Prayer", Island Packet (Hilton Head, SC, January 27, 1996), 4B.
37- Jay Leno on Larry King Live (January 24, 1996), CNN Transcfipt 1652.
38- Author's interview with Mr. Jack Guss, Los Angeles, fuly 15, 1980.