44 sayfalık rapor 4 Mayıs'ta yayınlanmıştır. Alıntılar, sorgulama ve işkence ile ilgili olarak, tanıtıcı bir yorum ve genel arka planı kapsayacak biçimde yeniden basıldı. Raporun tamamı çeşitli işkence metotlarının detaylı açıklamaları [durum incelemeleri dahil] olduğu kadar, fiziksel durum ve şartları, kampın yönetimini de kapsamaktadır.)
Giriş
Güney Lübnan'daki Hiam Tutuklu Kampı'nda 200 kadar insan halen tutuklu bulunmaktadır. Hiam sürekli bir tutuklama merkezi olarak 1985 yılı başlarında İsrail'in gözetim ve yardımlarıyla Güney Lübnan Ordusu [GLO] tarafından kuruldu. Tutukluların pek çoğunu, İsrail'e ya da GLO'ya düşman silahlı organizasyonlara bağlı oldukları düşünülen ya da İsrail Silahlı Kuvvetleri'ne veya Güney Lübnan'daki GLO'ya karşı silahlı saldırıda bulunduklarından şüphe edilen Lübnanlılar oluşturmaktadır. Bunların pek çoğuna sorgulamaları sırasında kötü muamele veya işkence yapılmaktadır. Onlar herhangi kanuni bir yapıdan ve dış dünya ile bağlantıdan uzak tutulmaktadırlar.
Özellikle 1991'in ortalarından beri, İsrail ve GLO defalarca, Hiam'da tutuklu bulunanların ve İsrail'in elinde tutuklu bulunan diğerlerinin tahliyesinin ancak Lübnan'da kaybolan 7 İsrail ve 8 GLO askerinin serbest bırakılmasına ya da durumlarının açıklığa kavuşturulmasına bağlı olduğunu açıklamaktadır. Bu 7 askerden 3'ünün öldüğü bilinmesine rağmen diğer 4'ünün durumları halen bilinmezliğini korumaktadır. Uluslararası Af Örgütü, 8 GLO üyesinin isimleri ve haklarında detaylı bilgiyi elde edememiştir.
Bu konu hakkında İsrail GLO ve Lübnan'daki diğer gruplar arasında Hiam'da bir dizi tahliyeye sebep olan görüşmeler yapılmıştır. 11 Eylül 1991'de Hiam'dan 51 tutuklu tahliye edilmiş ve Hizbullah üyesi 7 kişinin cesetleri İsrail'deki mezarlarından çıkarılıp Lübnan'a gönderilmiştir. Bu olay Rahamin Alşeyh'in ölümünün İsrail tarafından teyit edilmesinden sonra gerçekleşmiştir. Bu asker Şubat 1986'da Güney Lübnan'daki bir pusu sonrası kaybolmuştu ve Hizbullah tarafından yakalandığı zannediliyordu. İki gün sonra Demokratik Filistin Kurtuluş Cephesi [DFKC] tarafından, Nisan 1983'de Lübnan'da hapsedilen bir başka İsrail askeri Samir Asad'ın cesedi İsrail'e geri gönderildi. Buna karşılık olarak İsrail Ocak 1986'da güvenlik bölgesinden sürgün edilen DFKC'li Filistinli aktivist Ali Ebu Hilal'in dönmesine izin verdi.
21 Ekim 1991'de Hiam'dan 14 tutukluyla birlikte, Hizbullah'a üye olduğu için İsrail'de tutuklu bulunan Ali Abbas Fevvan da İsrail tarafından serbest bırakıldı. Söylentilere bakılırsa bu kişi Mayıs 1987'de Güney Lübnan'da patlayıcı madde taşımaktan tutuklanmış ve üç yıllık hapis cezasına çarptırılmıştı ve cezasının bittiği 1990 yılından beri de, sürgün düzenlemeleri sebebiyle Ramle tutuklama merkezinde tutuluyordu. Bu tahliyeler 1986 Şubatında Rahaim Alşeyh ile birlikte kaybolan İsrailli asker Yasef Fink'in de ölmüş olduğunun İsrail tarafından teyit edilmesi üzerine gerçekleşmişti. Bu cesedin de Hizbullah'ın elinde olduğu biliniyordu.
Aralık 1991'de Hiam'dan tahliye edilen 28 kişilik diğer bir grup ise bir "iyi niyet" göstergesi olarak serbest bırakılmışlardı. Uluslararası Af Örgütü'nün bundan sonra Hiam'dan tahliye edilenler olup olmadığı hakkında bir bilgisi bulunmamaktadır.
Durumları belirsizliğini koruyan 4 İsrail askeri Zacharia Baumel, Zvi Feldman ve Haziran 1982'de Lübnan'da Suriye Kuvvetleri ile yapılan Sultan Yakup cephesinde kaybolan Yahuda Katz ve Ekim 1986'da Lübnan'ın bombalanması sırasında uçağı düşen pilot Ron Arad'dır. 1982'den beri kayıp 3 askerin Suriye'de tutulduğu ve 1986'dan beri kayıp olan diğerinin ise Lübnanlı milis gücü Emel tarafından yakalandığı rapor edildikten sonra Uluslararası Af Örgütü Suriye hükümetinden ve Lübnan milis gücü Emel'den bilgi almaya çalıştı. Fakat herhangi bir cevap alamadı. Uluslararası Af Örgütü bu dört askerin akıbetiyle ilgilenmeye devam etmektedir.
200 ya da daha fazla insanın Hiam'da tutulması devam ederken Uluslararası Af Örgütü bunlardan başka 30 kişi ile daha ilgilenmektedir. Bunların çoğu 1985 ile 1989 yılları arasında Güney Lübnan'da tutuklanan Lübnanlılardır. İsrail hükümeti, bunların Lübnan'da kaybolan görevlilerinin bırakılması için yapılacak olan değiş tokuşlar için tutulduğunu belirtmiştir. 30 tutukludan 26 tanesi bir yıl ile 5 yıl arasında hapis cezası olan ve cezaları bittikten sonra da "idari gözaltı" ve "sürgün düzenlemeleri" adı altında tutuklu bulunan kişilerdir. Bunlardan 4 tanesi ise (Temmuz 1983'de Güney Lübnan'da İsrail kuvvetlerince yakalanan Lübnanlı Şii lider Şeyh Abdulkerim Ubeyd de bunlardan biridir) görünürde idari gözaltı kuralları çerçevesinde mahkemeleri yapılmaksızın tutuklu bulunmaktadırlar. Şubat 1992'de Uluslararası Af Örgütü, İsrail hükümetinden bu 30 tutuklunun kanuni durumlarını açıklamasını istedi, fakat bir cevap alamadı.
Hizbullah'a üye olduğundan şüphe edilen diğer altı kişinin ise İsrail'de adı açıklanmamış bir sürgün bölgesinde bulundukları bilinmektedir. 1987'nin sonlarına doğru Beyrut'ta Lübnanlı milis güçler tarafından hapis edilmişler ve 1990'ın ortalarında gizlice İsrail'e götürülmüşlerdir. Fakat İsrail hükümeti, Şubat 1992'de Uluslararası Kızılhaç Örgütü bunların İsrail tarafından gözaltında tutulduğunu ortaya çıkarıncaya ve ailelerine bilgi verinceye kadar, bunu kabul etmedi. Aynı ay, Uluslararası Af Örgütü İsrail hükümetinden tutukluların durumlarını açıklamasını istedi, ama yine cevap alamadı. Bunları belki de İsrail hükümetinin değiş tokuş yapabileceğini bildirdiği tutukluların bir kısmını oluşturmaktadır.
Tutuklama Kampının Arka Planı
Tarihi İçerik
Hiam Tutuklama Kampı, İsrail'in desteklediği Güney Lübnan Ordusu adlı Lübnanlı milis gücünün başlıca sorgulama ve tutuklama merkezidir. 1970'li yılların sonlarına doğru İsrail Ordusu ve GLO'nun kontrol altına aldığı bölge İsrail ile geniş bir sınır oluşturmaktadır. Bu alan kuzeye doğru Cezzin kasabasına, İsrail'in "güvenlik bölgesi" olarak bilinen noktasına kadar uzanır. İsrail'in yardımıyla GLO bu bölgede Lübnan hükümetinin işlevlerini üzerine almıştır.
İsrail ve GLO'nun kontrolündeki yerleşim bölgesinde Hiam kasabasını gören bir tepe üzerinde kurulu olan Hiam Tutuklama Kampı, Fransız mandası güçlerinin 1933'de kurmuş olduğu barakalardan oluşan kompleks bir yapıya sahiptir. Tutuklama Kampının şimdiki bölümlerinden bir kısmı atlar için hara şeklinde düzenlenmiştir. Daha sonra bu kamp 1943'de Lübnan ordusunca ele geçirildi. 1978'de İsrail'in Güney Lübnan'daki büyük askeri müdahalesini takiben, GLO barakaların kontrolünü ele geçirdi ve bunları sorgulama ve yerel karargah merkezi olarak kullanmaya başladı. Barakalar 1982'de İsrail'in işgal ettiği Güney Lübnan topraklarından 1985'in başlarında resmen geri çekilişine kadar sürekli sorgulama ve tutuklama kampı olarak kullanıldı. Nisan 1985'de Nebatya yakınlarındaki ve Güney Lübnan'daki, İsrail yönetiminde olan Ensar Tutuklu Kampı İsrail birliklerinin geri çekilmesiyle kapatıldı.
Tutuklular
Hiam'da mevcut tutuklu oranının sabit olduğu söylense bile 1985'ten beri burada tutuklu bulananların haricinde 200'den fazla kişi halen burada tutulmaktadır. Kampta 35'i kadın olmak üzere azami 350 tutuklunun bulunduğu tahmin edilmektedir.
Hiam'da tutukluların büyük çoğunluğunu "güvenlik bölgesi"nden olan Müslüman, Dürzi ve Hıristiyan Lübnanlılar oluşturmaktadır. Bunların çoğunun İsrail ve GLO güçlerine muhalif, Güney Lübnan'da etkin politik hareketlere ve Lübnanlı milislere bağlı oldukları sanılmaktadır. Bu muhalif hareketleri Hizbullah, Emel, Lübnan Komünist Partisi, Lübnan'da Komünist Hareket Organizasyonu, Suriye Milliyetçi Sosyalist Partisi ve İlerici Sosyalist Parti oluşturmaktadır. Bunların yanı sıra birkaç tutuklunun Filistin örgütlerine mensup oldukları düşünülmektedir. Diğerleri ise GLO'ya hizmet etmeyi reddeden, başka insanları hizmet etmemeleri yönünde cesaretlendiren ya da akrabalarına baskı yapanlardır.
Ekim 1991'de Hiam'da tutuklu olduğu bilinen 210 kişiden 20 tanesi Lübnanlı değildir. Bunlardan 13 tanesi Filistinli, 4'ü Suriyeli, 2'si Kürt ve biri Cezayirlidir. Ayrıca bunlardan 15'i Lübnanlı, biri Filistinli olmak üzere 16 tanesi kadındır. Bu kadınlar arasında bulunan Deir Mimaslı Süha Favvaz Beşara 7 Kasım 1988'de Marjayun'da General Lahad'a suikast yapmaya teşebbüs ettiği ve silahıyla yakalandığı için tutuklanmıştır. Söylentilere göre tutukluluğunun ilk dört ayında Beşara'ya yatak ve battaniye verilmemiş, yıkanmasına izin verilmediği gibi günde sadece bir öğün yemek verilmiştir. Her ne kadar Beşara'nın tecrit halinde tutulduğu bilinmekle beraber, şu anki yaşam koşullarının daha iyi olduğu söylenmektedir. Hiam'da tutuklu bulunan Filistinli kadın Kifah Sabhi Afifi 24 Ekim 1988'de Kfar Kila yakınlarındaki bir silahlı operasyona katıldığı için yakalanmıştır.
Tutukluların arasında yaşları küçük olanlarla birlikte 60 ve daha üstünde olanların da olduğu söylenmektedir. En gençlerinden biri olan Kfar Hammamlı Rabah Sahrar'ın tutuklandığı sırada 12 yaşlarında olduğu söylenmektedir. 1988'de 8 ay tutuklu bulundurulan Sahrar'a tutuklu olan ağabeylerinin suçlarını itiraf ettirmek amacıyla işkence yapılmıştır. Marbakalı Ahmet Nimr Manter ise 1983'te tutuklandığı sırada 14 yaşındaydı. Kendisinin hala Hiam'da olduğu sanılıyor.
İsrail'in Rolü
Güney Lübnan'daki GLO'nun "güvenlik bölgesi"nde diret askeri kontrolün yanında İsrail yönetiminin de GLO işbirliği ile bir "sivil idare" kurduğu ve Hiam tutuklama merkezine düzenli ziyaretler yaptığı söylenmektedir. Eski tutukluların söylediklerine göre İsrail askeri ve istihbarat görevlileri merkezdeki olaylar üzerinde değişmez bir yetkiye sahiptirler. Görünen aktiviteleri arasında tutukluların denetlenmesi ve en azından 1988'e kadar yapılan sorgulamalara ve işkencelerin yapılmasına diret katılımları söz konusudur.
Güney Lübnan'daki tutuklama kampında İsrail'in etkinliği ise sadece eleman bulundurmaktan çok öteye gitmektedir. Bildirildiğine göre İsrail güçlerinin "güvenlik bölgesinde" tutukladıkları ya İsrail'deki bir cezaevine nakledilmekte ya da sorgulama ve tutuklama amacıyla GLO'ya gönderilmektedir.
Genel Denetleyici Rol
1985 ve 1988 yılları arasındaki tutukluların "Y" (adı çıkarılmıştır) olarak bildikleri Hiam'daki tutukluların gözetimleriyle özellikle sorgulamadan sorumlu olanın İsrailli bir memur olduğu bilinmektedir. Daha önceki tutukluların söylediklerine göre bu memur sivil elbise giyiyordu ve GLO üyeleri tarafından "şeyh" adıyla bilinirdi. "Y" ve diğer İsrailli memurlar muhtemelen bu kampta ikamet etmemektedirler fakat Cumartesi günleri haricinde her gün düzenli çalışma saatlerinde burada çalışmaktadırlar.
Eski tutuklular Hiam'da hapishane işleri için diğer İsrailli memurlar yerine onunla diret olarak görüştüklerini söylemektedirler. Bunun sebebi ise GLO üyelerinin yaptıkları itiraflara bakılırsa, Hiam'da İsrail yönetiminden habersiz GLO'nun hiçbir değişiklik yapamamasıdır. Yine söylentilere göre "Y"nin zaman zaman müdahalesi söz konusudur. Mesela, tutukluların açlık grevi sırasında 1989 Kasım ayındaki protesto sırasında ise iki tutuklunun öldüğü söylenmektedir. İsrailli askerler protesto başladığında protestonun gerçekleştiği Bölüm III'de hazır bulunuyorlardı. Daha sonradan ise yüksek rütbeli bir İsrailli memurun bir soruşturma yaptığı söylenmektedir.
1988'de tutuklular tarafından "A" (adı çıkarılmıştır) olarak bilinen bir İsrailli memur "Y"nin yerine atanmıştır. Eski tutuklulara göre "Y" ve "A" da Arapçayı çok iyi konuşmaktaydılar. Bununla birlikte "Y"den farklı olarak "A" askeri üniforma giyiyor ve sadece tutuklama kampının denetlemelerine katılıyordu, sorgulamalara ise katılmıyordu. "A"nın, 1989'un sonlarında veya 1990'ın başlarında görevinden alındığı sanılmaktadır.
1985-1988 dönemi boyunca, söylentilere bakılırsa İsrailli memurlar Hiam tutuklama kampında sık sık "Y"nin de katıldığı denetimler yapmışlardır. "Y" hücrelerdeki tutuklularla açık açık konuşmayı alışkanlık etmişti. Tutuklular, Hiam'daki İsrail varlığının 1988'den beri daha az olduğunu belirtmektedirler. Ziyaretlerin devam ettiği söylenmesine rağmen İsrailli memurlar ile tutuklular arasındaki direkt kontak azalmıştır. Mesela, eğer kontrole gelen İsrailli memur içeriye bakmak isterse, tutuklular hücresinin arka duvarına yüzlerini dönerek izahat veriyorlardı.
Sorgulama ve İşkencelere Katılım
Eski tutukluların sağladıkları kanıtlara göre 2985 ve 1988 döneminde Af Örgütü'ne, İsrail haberalma ve askeri memurlarının veya her ikisinin de aktif olarak Hiam'daki tutukluların sorgulamalarına katıldıkları bildirilmiştir. Tutuklular İsrailliler tarafından direkt olarak veya onların da hazır bulunduğu sorgulama ve işkencelerin yapıldığını anlatmaktadırlar.
Özellikle Hiam'da "Y" olarak adlandırılan İsrailli görevlinin genellikle sadece, denetimci rolü anlatılır. Söylentilere göre diğer İsrailliler, bazen "Y"ye yardım etmişlerdir. Tutuklular "Y" için, tutuklularla yüz yüze genel politik tartışmalara girmenin, normal bir davranış olduğunu belirtirler (sorgulama sırasında tutukluların başına geçirilen örtü alındıktan sonra). [Durum incelemeleri aşağıdadır.]
İsrail Devletinin Konumu
İsrail hükümeti, İsrail birliklerinin, 1985'te Lübnan'dan çekilmesini tamamladığından beri, Lübnan'ın herhangi bir yerinde kanun ve düzenden sorumlu olmadığını açıklamaktadır. Hiam'daki tutuklulara insanca muameleyi temin etmeye çalıştıkları izlenimi yaratmalarına rağmen, İsrail yönetimi devamlı olarak Hiam Tutuklama Kampı'nın ve genel olarak GLO hareketlerinin sorumluluğunu almayı reddetmektedir.
Ekim 1986'da ABD'deki İsrail elçiliği, Uluslararası Af Örgütü'nün Hiam'daki İsrailli yetkililerin işkence yaptıkları iddiasını araştırma amacıyla yaptığı itirazlara cevap verdi. Açıklama şöyleydi: "İsrail kesinlikle gözetimindeki tutuklulara ya da kendi askeri personelince, kötü muamele yaptığı yolundaki her türlü iddiayı yalanlamaktadır."
Aralık 1986'da İsrail Başsavcısı Af Örgütü'ne şunları yazmıştı:
İsrail, Güney Lübnan Ordusu'yla hiçbir bağlantısı yokken karşılaştığı ciddi tehditlerle nasıl mücadele ettiği hakkında açıklama yapmak durumunda değildir. Buna rağmen sizi temin ederim ki, sahip olduğumuz her türlü sınırlı etki GLO gözetiminde tutulan kişilerin koşullarını daha fazla iyileştirmek için kullanılmaktadır.
Ocak 1987'de İsrail'in Lübnan'daki aktivitelerinin koordinatörü Uri Lubrani İsrail'deki Af Örgütü delegelerine Hiam'daki tutukluların koşullarının iyileştirilmesi için çalışacaklarını fakat buradaki tutukluların Lübnan'ın herhangi bir yerindeki diğer tutuklulardan daha iyi durumda olduklarını söylemişlerdir. Açıklamaya göre, her ne kadar İsrailli yetkililer GLO'yu taşkınlıklardan korumak için Hiam'ı ziyaret etmişlerse de, Lubrani, İsrailli yetkililere sorgulama yapmamaları konusunda bilgi verildiğini ve genelde Hiam'da ne olup bittiğiyle ilgilenilmediğini söylemişti.
Mayıs 1987'de Af Örgütü'ne yazdığı bir mektupta Savunma Bakanı'nın Askeri Sekreteri GLO'nun Hiam Tutuklama Merkezi'nden doğrudan sorumlu olduğu şeklindeki İsrail hükümetinin resmi tezini tekrar vurguluyordu. Mektup şöyle devam ediyordu:
Bu koşullar altında biz Güney Lübnan'daki İsrail ordusunun varlığının ve buradaki olumsuz etkinin mümkün olduğunca sınırlandırılması için sürekli girişimlerde bulunurken, aynı zamanda GLO'yu genel operasyon metotları ve uygun kurallara yöneltmek için ikna etmeye çalışıyoruz, Lübnan'da bu ender ve alışılmamış olsa bile. Hiam konusunda ve buraya Uluslararası Kızılhaç Örgütü'nün delegelerinin ziyareti için de aynı çabaları göstermekteyiz.
İnanıyoruz ki, bugün Hiam'daki bilgimiz dahilindeki genel şartlar, devam eden çabalarımız sonucunda Lübnan'da bulunan diğer tutuklama kurumlarından daha iyidir.
Tutuklama, Sorgulama ve İşkence
Tutuklama: Kanuni Bir Yapının Eksikliği
Hiam'da tutulanlar, çok çeşitli yollarla burada hapsedilmişlerdir. Genel olarak askeri ve sivil elbiseler içinde, kendilerine eşlik eden İsraillilerle birlikte, GLO milisleri aradıkları insanların "güvenlik bölgesi"ndeki evlerine giderler. Yerel GLO merkezindeki "görüşme" için katılmalarını isterler. Görüşmeye götürülecek olan kişi askeri bir jeep veya sivil bir arabayla yerel GLO merkezi geçilerek, tali yoldan Hiam'a götürülür. Bazen de insanlar güvenlik bölgelerindeki yola kurulan kontrol noktalarında veya Lübnan'ın diğer bölgeleri ile "güvenlik bölgesi"nin kavuşma noktasında durdurulmaktadır. Eğer hapsedilmelerine karar verilmişse yukarıda açıklandığı gibi, Hiam'a götürülürler. Diğerleri ise güvenlik bölgesinde meydana gelen silahlı çatışmada tutuklanmaktadırlar.
İsrail birlikleri ve GLO'nun yerleşim bölgeleri dışındaki askeri baskınları sırasında da tutuklamalar yapılmaktadır. Bu operasyonlar genellikle, askerlere düşman silahlı grupların oluşturulduğu veya yayıldığı düşünülen köyleri direkt hedef almaktadır. Bu baskınlar sırasında insanlar sokaklardan toplanıp Hiam'a götürülmektedirler. Bu gibi olayların olduğu bildirilmektedir. Mesela 18 Şubat 1986'da Sakra'nın bir köyünde, 2 İsrailli askerin ölümünden iki gün sonra, yakın bir bölgede pusu kurulduğu bilinmektedir.
Hiam Tutuklama Kampı'nın girişinde tutuklu hala araba içindeyken başına bir örtü geçirilir ve üzerine bir gözbağı bağlanır ve önceden tutuklu inmediyse bazen ellerine, ayaklarına plastik veya çelik coplarla vurularak indirilir. Sonra tutuklu kampın içine sürüklenir.
Sonra tutuklunun adı ve detaylar kayıt edilir ve görünürde bir hemşire tarafından tıbbi muayene yapılır. Şahsi eşyalar alınır ve saklanır. Tutuklular ilk sorgulama safhasından sonra tutuklu elbiseleri verilinceye kadar beklemek zorunda kalırlar. Kendilerine numara verilir ve genel sorgulamalarından sonra, sürekli kalacakları hücrelerine transfer edilir.
Hiam Tutuklu Kampı'nda, tutuklular, görünürde hiçbir kanuni çerçeve içinde bulunmuyorlar. Savaş tutuklusu veya Af Örgütü'nün bildiği herhangi bir yetki, talimat, mahkeme oturumu veya yargı çerçevesinde görünmüyorlar. Tutuklular, genellikle merkeze varışlarından kısa bir süre sonra sorgulama bölümüne alınıyorlar ve sonu belli olmayan yıllarca veya aylarca devam eden tutukluluk için kalacakları hücrelerine konuyorlar.
Tutuklular, Hıristiyan veya Müslümanların bayram-tatil gibi zamanlarında birer birer ya da küçük gruplar halinde serbest bırakılıyorlar. Tutukluların bir kısmı ise İsrail ile diğer gruplar arasındaki esir mübadelesi sürecinde serbest bırakılıyorlar. Serbest bırakılma sırasında tutuklular şahsi eşyalarını alır ve genellikle kendilerinden Hiam'da tutuklanmalarına sebep olmuş hareketleri tekrarlamayacaklarına dair bir belge imzalamaları istenir. Şayet önceki hareketlerini tekrarlar ise, "ömür boyu" Hiam'a kapatılma riskini almış olurlar. Bir tutuklunun açıklamasına göre Hiam'da görevli bir İsrailli memur Kasım 1989'da serbest bırakılması arefesinde kendisine şu üç alternatiften birini seçmesi gerektiğini söylemişti: 1) İşbirliği yapmak, 2) gözaltında kalmak kaydıyla kendi köyüne dönmek, 3) ya da "güvenlik bölgesini" terk etmek. Ve tutuklu sonuncusunu seçti.
Serbest bırakılmış tutukluların "güvenlik bölgesinde" bulunan evlerine gitmelerine izin verilir ya da "güvenlik bölgesinden" çıkarılarak dönmemek üzere sürgün edilir. Bu sürgün edilenler bazen güvenlik bölgesinde veya "güvenlik bölgesi" ile Lübnan'ın geri kalan kısmı arasında Kızıl Haç'a teslim edilirler. Mesela 11 Eylül 1991'de serbest bırakılmış 29 tutuklunun Kızıl Haç'a teslimi Marjayun'da gerçekleşti. Ardından Kızıl Haç önceki tutukluları Lübnan'daki diğer merkezlere götürdü.
Sorgulama ve İşkence Metotları
Sorgulama, genellikle tutukluların İsrail ve/veya GLO'ya karşı hareketleri hakkındaki bilgileri ve bu hareketlere şüpheli katılımları konusunda bilgi edinmek için düzenlenir. Mesela tutuklular, "güvenlik bölgesinde" planlanmış veya yapılmış saldırılar, silah depoları, tutukluların yapmış olduğundan şüphelenilen organizasyonların detayları veya bu tür organizasyonları yapan diğer şüpheli şahısların yerleri ve isimleri hakkında sorguya çekilirler.
Tutuklunun suçlamaları kabulü veya bilgi vermesinin ardından, sorgulama safhası, sorgulayan ile sorgulananın birlikte içecekleri bir fincan kahve veya bir sigara ile sona erdirilebilir. Ardından sorgulayan bir rapor yazar. Tutuklu daha sonra, yeni bir tanıklık gerektiğinde daha ileri bir sorgulama için çağrılmak üzere her zamanki hücresine nakledilir.
Görevi başındaki sorgucuya bağlı olarak herhangi bir şiddet olayından önce istenileni elde etmek için tutuklu sorgulanabilir de. Cevabı istenilen herhangi bir soru olmaksızın, muhtemelen "yumuşatmak için", saatlerce işkence edilebilir.
İşkence Hiam Tutuklama Kampı'nda çok çeşitli metotlarla ama genellikle karışık bir şekilde, düzenli olarak yapılır. Zaman zaman hayaları hedef alan yumruklar ve tekmelerle tüm vücudun darbedilmesine ek olarak çoğunlukla kullanılan metotlar; elektrik şoku, elektrik kablosuyla dövme, asma/askı, uyku depresyonu vb. on iki işkence metodunu içerir.
Çeviren: Sevcihan Güldiken