Ortadoğu bin yılın işgalini yaşıyor. ABD emperyalizmi, Irak üzerinden bölgeye yönelik emellerini gerçekleştirmek için son adımları atıyor. Şaron ve çetesi kan kokusu almış vampir misali pusuya yatmış, kopacak kıyameti bekliyor. Bu arada Siyonist vahşet uygulaya geldiği devlet terörünü zirveye tırmandırıyor. Kıyamet ufak ufak kopuyor. Kıyamet Irak'ta değil Filistin'de kopuyor. Filistin kan gölü. Onlarca şehid, yüzlerce yaralı...
Dünyanın ve Müslümanların dikkatlerinin Irak üzerine yoğunlaştığı bir ortamda Filistin'de kritik gelişmeler oluyor. Siyonist İşgalin şiddeti had safhaya ulaşmış durumda ve Irak'ta çıkacak savaşla birlikte bu şiddet dozunu artıracak. Ancak şu da bir gerçek; İsrail ölüm saçtıkça kendisi de ölmektedir. Siyonist terör tırmandıkça intifada ateşi de harlanmaktadır.
Aksa İntifadası'nda ölenlerin toplam sayısı üç bini aştı; bunların dörtte birini Siyonist işgalciler oluşturuyor. Bu bile başlı başına büyük bir zafer sayılmalıdır. Ayrıca son günlerde intifada önemli kazanımlar elde etti. İlk önce 10 Şubat'ta Hamaslı direnişçilerin Gazze'de içindeki dört işgal askeriyle birlikte bir tankı imha ettiklerinin haberi geldi, hemen ardından yine Gazze'de Filistinli direnişçilerin altı tank, iki buldozer ve bir tane de zırhlı personel taşıyıcıyı İçindekilerle birlikte havaya uçurduklarını haber aldık. Siyonistleri çılgına çeviren bir diğer kazanım İse, 24 Şubat'ta İsrail'in teknik bir arıza sonucu düştüğünü iddia ettiği F-16 savaş uçağının aslında Hamas tarafından alçak uçuş yaptığı sırada düşürülmüş olmasıydı. 15 Siyonistin öldüğü Hayfa'daki istişhad eyleminin ardından Gazze'ye saldıran işgal birlikleri 12 Filistinli'yi şehid ederek büyük bir katliam gerçekleştirdiler, ancak direnişçiler Gazze'yi Siyonist tanklara mezar etti. Pusuya düşürülen dokuz tank ve bir askeri jip tahrip edildi. Türkiye'de medyanın büyük ölçüde yer vermediği bu olaylar Filistin direnişi açısından önemli kazanımlar.
Bu arada Filistin'le alakalı daha başka kritik gelişmeler de oluyor. ABD bir taraftan Irak'ı hedef alan planlarını yürütürken diğer yandan Filistin'le ilgili uluslararası girişimleri yönlendirmeye çalışıyor. "Ortadoğu Dörtlüsü" tarafından İsrail ve Filistin arasında "barış"ı gerçekleştirme iddiasıyla hazırlanan "Yol Haritası", Tony Blair'in girişimiyle "Filistin Reformu" adıyla gerçekleştirilen "Londra Konferansı" ve Filistinli grupların "Kahire Buluşması" tüm bunlar, arkasında direk veya dolaylı ABD'nin etkin rolünün olduğu girişimler.
"Ortadoğu Dörtlüsü" olarak adlandırılan BM, AB, ABD ve Rusya'nın hazırladığı, İsrail'in güvenliğini sağlamayı amaçlayan "Yol Haritası"nı hayata geçirmek için, ABD Filistin Özerk Yönetimi'ni baskı altında tutuyor. Sözüm ona Filistin yönetiminde "reform" yapılacak yani Filistin yönetimi "ıslah" edilecek. Ne var ki, "Yol Haritası"nda yer alan başbakanlık makamı ihdas edilmesi Şaron'un çok önceleri talep ettiği ön koşullardan biriydi. Baskılara boyun eğen Arafat, Şaron'un isteği ve "Yol Haritası"nın gereği olan geniş yetkilerle donatılmış bir "Başbakanlık" makamı ihdas etme kararı alarak; bu makama FKÖ Genel Sekreteri Mahmud Abbas'ı önerdi. Mahmud Abbas, Moskova'da Filistin direnişinin silahsızlandırılacağı sözünü veren kişi. Bu zat aracılığıyla Filistinli direniş gurupları özellikle de Hamas ve İslami Cihad İsrail'in güvenliği için silahsızlandırılacak; tabi başarabilirse!
Filistin Özerk Yönetimi ABD, İngiltere ve İsrail'in talepleri doğrultusunda Londra Konferansı'nda intifadanın durdurulacağı garantisini veriyor. İki yılı aşkın bir süredir devam eden, ekonomik ve askeri açıdan çıkmaza soktuğu işgal devleti İsrail tarafından engellenemeyen Aksa İntifadası Filistin yönetimince durdurulacak... Niçin? İsrail'in güvenliği için!
Hamas ve İslami Cihad üzerindeki baskılar bununla da sınırlı değil. Mısır'ın başkenti Kahire, Filistin açısından çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. "Filistin Direniş Gruplarının Buluşması" veya "Kahire Diyalogu" diye adlandırılan bu toplantının önemi 20 yıldan bu yana ilk kez farklı fraksiyonlardan 12 Filistinli grubun bir araya gelmesinden kaynaklanıyor. Şüphesiz ortak sorunların masaya yatırıldığı bu buluşma, Filistinlilerin birlik ve dayanışmalarının bir göstergesi olarak da ayrıca önem arz ediyor. Bu tarihi toplantıda başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, Filistinlilerin tek bir siyasi yapı ve liderlik altında toplanması ve Siyonist işgale karşı yürütülen direnişin/intifadanın imkan ve yöntemlerinin ele alınması söz konusuydu. Ancak Mısır istihbarat başkanının, intifadanın 1 yıllığına olmazsa 6 aylığına tek taraflı durdurulması yönünde teklifte bulunması, daha doğrusu baskı yapması, gündemi değiştirmiş hatta toplantıyı amacından saptırmıştır. Hamas ve İslami Cihad'ın arasında bulunduğu 6 grup bu teklife şiddetle karşı çıkarak Mısır'ın çabalarını boşa çıkarmıştır. ABD'nin güdümünde olan Mısır, bu girişimi hiç şüphesiz kendi inisiyatifi ile yapıyor değil. Mısır, "Yol Haritası" ve "Londra Konferansı" ruhuna uygun olarak ve ABD'nin yönlendirmesiyle bu işe soyunmuştur.
Kahire'de "Filistinlilerin tek bir siyasi yapı ve liderlik etrafında birleşmeleri" konusu etrafında da çeşitli tartışmalar oldu. Siyonist işgale karşı Filistinli direniş gruplarının sözlerini ve güçlerini birleştirmeleri istenilen ama bir türlü gerçekleştirilemeyen bir ideal. İşte bu ideal, zehirli şerbet misali Filistinli direniş hareketlerine altın tepside sunuldu. Hamas ve İslami Cihad'ın da aralarında bulunduğu 12 gruba, gelin FKÖ çatısı altında birleşin, dendi. Böylece Hamas ve İslami Cihad kontrol altına alınmış hatta tasfiye edilmiş olacaktı. Hamas'ın başını çektiği altılı grup, bal ile zehri birbirinden ayırarak ilkesel olarak tek yapı altında birleşmeyi kabul etmiş ancak irili ufaklı tüm grupların bu yapı içinde yer almasını ve karar mekanizmasında söz hakkına sahip olmasını şart koşmuştur.
ABD, "Yol Haritası", "Londra Konferansı" ve "Kahire Diyalogu" gibi uluslararası girişimler aracılığıyla Filistin direnişi intifadaya son vererek Filistinlileri ehlileştirmek istiyor. Bu da olmazsa Filistin Özerk Yönetimi'ni kullanarak Hamas ve İslami Cihad gibi intifadanın bayraktarlığını yapan hareketleri yok etmeyi arzuluyor. Bunların hiç birinde başarı elde edemezse Irak'a saldırı sürecinde İsrail'e "atış serbest" diyecek ve işte o zaman kıyamet kopacak...
Filistin, tarihinin kritik bir dönemini yaşıyor. Ben Gorion'un projesi olan Filistinlilerin yurtlarından Irak'a sürülme planı yeniden gündemde. Tüm Filistinlileri süremeseler bile en azından intifadayı yükselten Filistin toplumunun dinamik kesimini ve lider kadrolarını öz yurtlarından söküp atmayı deneyeceklerdir. Şayet bu gerçekleşirse sayı kesinlikle sınırlı olmayacak, yüz binlerce Filistinli tehcire tabi tutulacaktır. Geriye kalanlarda "ıslah" olmuş, "ehlileşmiş" ve İsrail vatandaşı olmanın nimetleri içinde mayışıp asimle edilmiş olacaktır.
Filistin Özerk Yönetimi yetkilileri ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) mensuplarından bazıları, bu öngörüde bulunduklarından olsa gerek, Siyonistlerin uyguladığı tüm vahşete ve katliamlara rağmen Şaron'un seçim başarısını kutlamış ve onun kanlı eliyle tokalaşabilmiştir. Filistin Parlamentosu Başkanı Ahmet Ebu Ala Şaron'la görüşüp onu kutlayanlardan biri. Bir diğeri de Filistin'in Kemal Derviş'i -ABD uyruklu ve IMF'den transfer- Filistin Maliye Bakanı Selam Feyad. Bu son görüşmenin ilgi çekici yönü söz konusu bakanın 'müstakbel başbakan' adaylarından olması.
Filistin yönetimi ve Yaser Arafat, her gün onlarca şehid ve yaralının verildiği bir ortam altında dahi İsrail'le İlişkilerini sürdürmekle kalmıyor aynı zamanda direnişçilerin gerçekleştirdiği her istişhad eyleminden sonra olayı kınayarak İsrail'e üzüntülerini ifade ediyor. Filistin yönetimi yetkilileri böylece tekrar İsrail ve ABD nezdinde İtibar kazanmayı umuyor olsalar gerek. Ama unutmasınlar ki asıl itibar Allah katındadır.
İşgal devam ettiği müddetçe intifada var olacaktır!
Katliamlar işlendiği sürece istişhad eylemleri devam edecek!
Filistin'in asıl sahipleri, bedelini kanlarıyla ödeyen istişhad fedaileridir.