ABD, tarihinde ilk kez bir Arap ülkesine saldırdı ve işgal etti. Şüphesiz diğer Batılı sömürgeci güçler özellikle Britanya, Fransa, ve İtalya önceki dönemlerde Arap topraklarını işgal etmişlerdi. Amerika günümüzde birçok Arap devletinde askeri üs bulunduruyor ve bunlarla askeri işbirliği yapıyordu ama bu şekilde hiçbir Arap ülkesini işgal etmemişti.
Bu durum bazı önemli sorular sormaya bizi zorlamakta.
1. Britanya Irak işgalinde Amerika'ya neden yardım etti?
2. İngiliz-Amerikan işgalciler saldırı ve işgal için hangi gerekçeleri ortaya koymuşlardı?
3. İşgali kolaylaştıran faktörler nelerdi?
4. Amerika yada daha doğru bir ifadeyle Washington Irak'ta iktidarını nasıl devam ettirecek?
5. Irak'ta Amerikan iktidarına karşı bir direniş olacak mı ve bu direniş kendisini nasıl ifade edecek?
6. Amerika'nın Irak'ta bulunması Arap dünyasını ve bir bütün olarak Ortadoğu'yu nasıl etkileyecek?
7. Irak'ın durumu uluslararası sistemi ve küresel siyaseti nasıl etkileyecek?
Irak Niçin İşgal Edildi?
Irak fiili olarak 20 Mart 2003'te saldırıya uğramadan aylarca önce işgalin nedeni belli olmuştu aslında.1 Bizler Irak saldırısının nedenlerinden birisinin de Washington'un bütün gezegen üzerinde egemenlik kurma isteği olduğunu tartışıyorduk. Bush yönetimi 20 Eylül 2002'de açıkladığı 'Ulusal Güvenlik Stratejisi'nde bu hedefini zekice kamufle ederek açıklamıştı. Bu belge, saldırgan Amerikan dış politikasını meşrulaştırmaktadır. Bu belge Amerikan egemenliğinin evrensel askeri güçle yayılmasını savunur.2
Aslında bu stratejiyi hazırlayanlar Eylül 2002'de 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'ni ortaya koymuşlardı.3 Yeni muhafazakarlar olarak tanımlanabilecek bu gruptaki kişiler Amerika'yı küresel bir imparatorluk olarak tasarlıyorlardı. Bu grupta bulunan kişiler şu anda Bush yönetiminde önemli görevlerde bulunuyorlar. Sözgelimi Paul Wolfowitz, John Bolton, Lewis Libby, ve Dick Cheney.4
Bu strateji ve programa göre bütün dünya üzerinde daha kapsamlı bir askeri güç bulundurulması esas olduğu için Washington'un Irak'ta üsler kurmak istemesi oldukça anlamlıdır. Son bilgilere göre Washington Irak'ta 4 üs kurmayı planlamakta; birincisi Bağdat yakınlarındaki uluslararası bir havaalanında, diğeri Güneyde Nasıriye de, bir diğeri Batı Çölü'nde izole edilmiş bir havaalanı pistinde ( burası ayrıca Ürdün'e önceleri petrol sağlayan petrol boru hattına yakındır) diğeri de Kuzeydeki Kürt bölgesindeki Beşir Havaalanında.5
Soğuk savaşın ve iki kutuplu dünya politikasının sona ermesinden ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Amerika yapmış olduğu üç savaşla birlikte askeri kollarını yeni devletlere ve bölgelere doğru uzattı. 1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle yeni askeri anlaşmalar yaptı ve oralarda üsler oluşturdu. Afganistan'daki savaştan sonra sadece bu ülkede değil, komşu Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan'da askeri varlığını tesis etti. Ve şimdi Irak Washington'un ağına düştü. ABD'nin özellikle Ortadoğu'daki askeri hegemonyası İsrail'in çıkarlarıyla yakından ilgilidir. ABD'nin Irak'taki askeri varlığı İsrail'e daha güvenli bir koruma sağlıyor. Üstelik askeri potansiyel olarak, bölgenin egemen askeri gücü İsrail'i tehdit eden Irak'ın ezilmesi anlamına geliyor. ABD'nin Irak'taki savaşını bu yüzden birçok araştırmacı İsrail'in savaşı olarak tanımlıyor. İngiliz tarihçi Patrick Seal'e göre Irak'a karşı yürütülen savaşın ideolojik meşrulaştırmasını ve siyasi baskısını sağ kanat Amerikalı Siyonistler gerçekleştirmiştir. Bu kişiler İsrail Başbakanı Ariel Şaron'la yakın ilişki içerisindedirler ve Bush yönetimi içinde ve dışında önemli mevkilerdedirler. Bu, ne bir abartmadır ne de Yahudi karşıtlığıdır. Irak'a karşı gerçekleştirilen savaş bir Bush-Şaron savaşıdır.6 İşin gerçeği Washington'daki İsrail yanlısı lobiler Irak'ta muhteşem bir zafer tahmininde bulundular.7 İsrail bütün bu güvenlik meselesinin beraberinde bölgedeki diğer ülkelerle kendi tezlerini kullanarak ilişki kurma fırsatını yakaladı. Açıkça konuşmak gerekirse bu ülkeler İsrail'in egemenliğinde ırk ayırımcısı Güney Afrika tarzı bir Filistin mevcudiyetini kaçınılmaz bir gerçek olarak kabuk edeceklerdir.
Güvenlik ve Filistin'in yanında İsrail için önem arz eden diğer bir hususta Irak'ın doğal kaynaklarıdır. Tel Aviv 1948 yılından önce Irak'la Hayfa arasında var olan eski petrol boru hattının kısa sürede yeniden açılmasını umut ediyor. Böylelikle Siyonist devlet petrol ihtiyacını kesintisiz olarak sağlamış olacak. Irak ayrıca İsrail'in ihtiyaç duyduğu su kaynaklarına da bol miktarda sahip.
Şüphesiz İsrail'in çıkarlarını bir kenara bıraktığımızda bile Irak'ın dünyanın ikinci en büyük petrol yataklarına sahip olması savaşın önemli bir sebebidir. Büyük petrol Iraklılara bırakılamaz.8 Şu anda ABD'nin Ulusal Güvenlik Başdanışmanlığı'nı yapan Condoleezza Rice'nin bir zamanlar yönetiminde yer aldığı Chevron Texaco şirketi Irak'taki petrol endüstrisine girmek istediğini belirtti. Ayrıca Amerika'nın ısrarlarıyla petrol endüstrisinin hızlı bir şekilde özelleştirileceği söyleniyor.9 Bu açıdan birçok hükümet, Bush'un Irak'a uygulanan ekonomik müeyyidelerin kaldırılması yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne çağrıda bulunmasının asıl amacının petrol satışını Amerikanın kontrolüne almak olduğunu söylüyorlar.10 Petrolün Irak'ın işgal edilmesinde önemli bir faktör olduğunu belirten bazı medya yorumcuları İngiliz-Amerikan bombardımanında tahrip edilmeyen iki bakanlıktan birinin Petrol Bakanlığı diğerininse Irak'ın gizli belgelerinin saklandığı İçişleri Bakanlığı olduğunu belirtiyorlar.
Ayrıca petrol üzerindeki kontrolü devam ettirerek ekonomik kazanç sağlamanın diğer bir yolu da, Irak'ın sözde yeniden imarıdır. Yeniden imarla Amerikan şirketlerinin kasasına yaklaşık 38 milyar dolar girecektir.11 Dick Cheney'in bir zamanlar Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığı Halliburton şirketi ve onun alt şirketleri Kellog Brown ve Root, bazı büyük projelerden pay alacaklar.12 Amerika'daki Cumhuriyetçi Parti ile uzun süreden beri ilişkileri olan Bechtel şirketi, Irak'ın enerji, su ve kanalizasyon sistemlerinin yeniden inşası, havaalanları ve limanların onarımı karşılığında 680 milyon dolarlık sözleşmelerle ödüllendirildi.13 Hatırlanacağı üzere bu tesislerin bir kısmı 20 gün boyunca sürekli havadan bombalanarak tahrip edildi.
Savaşın diğer bir ekonomik sebebi de, bazı kaynakların belirttiği üzere, petrol ticaretinde kullanılacak dövizin cinsinin "Euro mu, yoksa Dolar mı?" olacağı, yani yakın gelecekte Amerika'nın mı, yoksa Avrupa Birliği'nin mi dünya ekonomisine hükmedeceği meselesidir.14 OPEC'ın (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı) yaptığı bir anlaşma gereğince bütün petrol ticaretinde 1971'den beri Amerikan Doları kullanılmaktadır. Dolayısıyla Amerikan Doları uluslararası ticarette en geçerli para birimi haline gelmiştir.15 Irak, Ekim 2000'de petrol ticaretinde Euro kullanmaya başladı. OPEC üyesi olan İran ve Venezüella'da uluslararası ticarette kullandıkları para birimini değiştirmeye başladılar. İran 2002 yılında bütün döviz rezervlerini Euro'ya çevirdi. Venezüella ise Dolar kullanmaksızın petrol karşılığında mal ve hizmet satın aldı. Buna bir örnek vermek gerekirse, Venezüella Küba'ya petrol sattı, karşılığında ise Küba, Venezüellalı çiftçilere sağlık hizmeti sundu.16
Bütün bu gelişmeler Washington'u alarma geçirdi. Şayet diğer ülkelerde petrol ticaretinde ve diğer malların alım-satımında Euro'yu tercih etmeye başlarlarsa, ya da diğer sebeplerden dolayı Doları kullanmazlarsa, Washington'un küresel ekonomik egemenliği tehlikeye düşme durumuyla karşı karşıya kalabilirdi. Dolayısıyla karar verilmeliydi ve Irak'a karşı harekete geçilmeliydi.
Buraya kadar savaşa yol açan bazı sebepleri anlatmaya çalıştık. Şüphesiz ilerleyen günlerde bazı yorumcuların ortaya attığı diğer sebepleri de test etme imkanı bulacağız. Buna bir örnek Amerika'daki Hıristiyan Sağ ile ilgili iddialardır. Amerika'daki Hıristiyan Sağ lobinin Irak'a karşı savaş açılmasını hararetle desteklediği ve böylelikle İsrail'in Ortadoğu'daki düşmanlarının bertaraf edileceğine inandığı bazıları tarafından iddia edildi. Hıristiyan Sağ inanışa göre, İsrail büyük zaferler elde edecek ve böylelikle beklenen Mesih'in gelişi hızlanacak ve herkes Hıristiyanlık dinine girecek. Böyle bir inanış olduğu için Hıristiyan Sağ'ın Siyonist Sağ ile ittifaka girmesi anlaşılır bir durumdur. Her ikisi de Filistinlilerin topraklarından sürülmesi ve "Büyük İsrail"in kurulması siyasetini gütmektedirler.17 Irak'ın işgalinden dolayı Tel Aviv'in bir takım kazançlar elde ettiği açıktır. Fakat Hıristiyan Sağ'ın bundan ne tür bir çıkarı olacağı çok açık değildir. Hıristiyan Sağ Evangelist'ler Afganistan'da Amerika kontrolü sağladıktan sonra yaptıkları gibi Irak'ta da Müslümanları Hıristiyanlaştırma çabası içerisine mi girecekler? Ya da Kamboçya'da yaptıkları gibi insani yardım teşkilatları maskesini kullanarak din değiştirtme faaliyetlerini mi gizleyecekler? Bütün bunları zaman gösterecek.
İşgalcilerin Mantığı
Şüphesiz Washington ve Londra yukarıda bahsedilen savaş sebeplerini inkar edeceklerdir. Onlar başka sebepler ortaya atmışlardır. Şimdi onları tek tek inceleyelim.
Washington ve Londra 2002'nin ortalarından itibaren kitle imha silahı üretme ve elinde bulundurma iddiasıyla Bağdat'ı köşeye sıkıştırmaya başladı. Onlar 2002 Kasım'ında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni Irak'ı silahsızlandırmak amacıyla 1441 sayılı kararı çıkarmaya ikna etti.18 Bu kararı takip eden aylarda ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ve İngiliz Başbakanı Tony Blair Irak'ı kitle imha silahları üretme ve sahip olma hususunda suçlamaya başladılar. Bu suçlamaların çoğu uydurmaydı ve bir dayanaktan yoksundu.
Irak'ın işgalinden ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Washington ülkenin kontrolünü ele geçirdi ama şu ana kadar hiçbir kitle imha silahına rastlayamadı. Bu durum Birleşmiş Milletler Silah Denetçileri Başkanı Hans Blix'inde dikkatini çekti. Blix bir sonuca varmak için çok erken olduğunu, fakat devrilen Irak Hükümeti'nin elinde kitle imha silahı olduğuna dair şüphelerin gittikçe azaldığını söyledi.19
Washington hala kitle imha silahı arıyor. Onları bulabilir yada bulamayabilir. Fakat ABD birden bire Irak'ın kitle imha silahları ile ilgili bir kanıt üretirse uluslararası çevrelerde büyük bir kuşku oluşacaktır. Kanıtın Irak'ın işgalini meşrulaştırmak için uydurulduğu düşünülmeye başlanacaktır. Blix bu tür spekülasyonlardan sakınmak için Birleşmiş Milletler Silah Denetçilerinin Irak'a geri dönüşüne izin verilmesini ve çalışmalarına devam etmesini teklif etti.20 Washington bu fikri reddetti. Bu reddediş Washington'un kitle imha silahı oyunu ile ilgili şüpheleri arttırdı.
Washington ve Londra'nın savaştan önce Irak'a yönelik yaptıkları diğer bir suçlama da Irak'ın terörist gruplarla, özellikle de 11 Eylül olayının sözde müsebbibi El-Kaide ile bağlantısı olduğuydu. Bu suçlamayla ilgili şu ana kadar hiçbir inandırıcı kanıt bulunamadı. Saldırının üzerinden 34 gün geçmesine rağmen (ben bu yazıyı 23 Nisan 2003'te yazıyorum) Saddam rejiminin El-Kaide ya da bir başka terörist grupla işbirliği yaptığına dair bir kanıt bulamadılar. Washington Filistinli lider Ebu Abbas'ın yakalanmasını heyecan verici bir tarzda sundu. Ebu Abbas'ın 18 yıl önce İtalyan sularında yapmış olduğu terörist eylem Saddam'ın terörist gruplarla bağlantısı olduğuna dair bir kanıt olarak sunulmak istendi. Bu o kadar zayıf bir iddia idi ki, Washington'un yandaşları dahi Ebu Abbas'ın yakalanmasından bir şey çıkmayacağına inandılar.21
Washington-Londra çetesinin başardığı tek şey rejim değişikliğidir. Belki de rejim değişikliği değil de, rejim gaspından bahsetmek daha doğru olacaktır. Çünkü yeni rejim henüz resmi olarak kurulmamıştır. 20 Mart işgali, çetenin asıl görevinin kitle imha silahlarını ortadan kaldırmak yada terörist bağlantılarını kesmek olmadığını, asıl amacının rejim gaspı olduğunu ortaya koydu. "Saddam rejimi zalim ve baskıcı olduğu için alaşağı edilmiştir" demek oldukça şüpheli bir tespittir. Şüphesiz Saddam acımasız bir zalim ve baskıcı bir diktatördür. Londra ve Washington neden daha önceki yıllarda Saddam'dan kurtulma hususunda bir şeyler yapmadılar? Saddam 1980'lerde büyük zulümler yaptı: 1988 Mart'ında Halepçe de Kürtleri katletti. Bu tarihlerde Washington ve Londra Saddam'la dosttular. Saddam İran'la savaşıyordu. İran Devrimi'nin İslami etkisini engellemek çetenin hedefiydi. Onlar ortak düşmana sahip oldukları için zülüm ve baskı onları ilgilendirmiyordu. Saddam ne zaman ki Washington ve Londra'nın yandaş devleti Kuveyt'i işgal etti, işte o zaman canavar oldu.22
Ayrıca Washington- Londra çetesi zalim baskıcı rejimleri ortadan kaldırmaya kararlı ise Tel Aviv'deki Ariel Şaron hakkında ne düşünüyor? Filistinliler ve Araplar için Tel Aviv'deki rejim kadar zalim ve vahşi bir rejim yoktur. Ortadoğu'da ve diğer bölgelerde birçok baskıcı hükümet vardır. Fakat onlar çetenin öfkesini kazanmamıştır. Saddam rejiminin zalim olması mesele değildir. İşgal, Irak halkına özgürlük ve demokrasi getirmek için yapılmamıştır. Irak halkını özgürleştirmek de çetenin kesinlikle asıl hedefi değildir. Şayet özgürleştirme onların temel hedefi idiyse onlar neden arkadaşları Saddam'ı ülkesine demokrasi ve özgürlük getirmek için 1980'lerde ikna etmediler? Ayrıca özgürleştirme neden Filistin halkının İsrail baskısından kurtulması için devreye sokulmuyor? Suudi Arabistan'dan Katar'a bütün körfez krallıklarındaki insanların özgürleşmesi ile ilgili neden hiçbir şey yapılmıyor? Bunun sebebi bu ülkelerin Amerika'nın dostu ve müşterisi olmasıdır.
21.yüzyıldaki işgalcilerle yıllar önceki sömürgeci işgalcilerin söylemi büyük benzerlik gösteriyor. İngiliz askerleri 1917'de Bağdat şehrini, halkı Osmanlılardan kurtarmak adına işgal etmişti. Mezopotamya Savaş Gücü komutanı General Stanley Maude o tarihte halka şöyle hitap ediyordu: "Bizim ordularımız buraya sizin şehirlerinizi ve topraklarınızı ele geçiren işgalciler ve düşmanlar olarak gelmediler, onlar sizi özgürleştirmek için geldiler."23 Şüphesiz biz tarihten biliyoruz ki, başlangıçta özgürleştirme İngilizler açısından kolay zaferler ve bölge halkı açısından mağlubiyet anlamına geliyordu. Daha sonraları ise bölge halkı sömürgeci baskıya karşı uzun yıllar mücadele etti.24
Irak halkı baskı ve işgalin özgürlük ve özgürleştirme olarak sunulduğunun farkında. Bir halk bombalarla ve Cruise füzeleriyle nasıl özgürleştirilir? Gerçek kurtuluş halkın kendisi tarafından gerçekleştirilebilir, dışarıdan dayatılamaz.
Son yıllardaki kurtuluş ve özgürlük hareketlerinin tamamı bu tespiti doğrulamaktadır. İran, baskıcı Şah yönetiminden 1979 yılında şiddete dayanmayan halk hareketi sayesinde kurtuldu. Endonezyalılar da 1998 yılında özgürlük ve demokrasi uğruna diktatör başkan Suharto'dan kurtuldular. Benzer gelişmeler 1986 yılında otoriter başkan Ferdinand Marcos'a karşı Filipin halkının barışçı mücadelesi sonunda yaşanmıştı. Doğu Avrupa halkları Komünist diktatörlüklere karşı 1980'lerin sonunda mücadele etmişler ve özgürlüklerini kazanmışlardı.
Birçok Iraklı entelektüel, 1991 yılındaki Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'a karşı ekonomik yaptırımlar ve askeri saldırılar olmasaydı, Irak halkının Saddam Hüseyin rejimini devireceğini iddia ediyordu. Irak'ın onuruna ve bütünlüğüne karşı 12 yıl boyunca devam eden doğrudan tehditler, Saddam'ın insanlar üzerindeki etkisinin ve gücünün artmasına sebep olmuştur. Her şeyin ötesinde Irak geçmişte siyasi bir değişiklik yaşamıştı. Kraliyet sisteminden Sosyalist Baas rejimine geçiş yapmıştı.
Dolayısıyla bir diktatörü devirmek için masum çocukların, kadın ve erkeklerin öldürülmesi gerekmez, tarihte de görüldüğü üzere o halk kendi diktatörünü devirecektir.
Irak Nasıl İşgal Edildi?
Saddam rejimi neden bu kadar kolayca devrilebildi? Washington'un devasa askeri gücü şüphesiz en temel faktördür.25 Şu anda dünyanın tek hiper gücü ABD'nin askeri bütçesi kendisinden sonra gelen 14 gücün savunma harcamalarına eşittir.26 Washington'un elindeki kitle imha silahları bütün bir gezegeni defalarca yok edecek bir seviyeye ulaşmıştır. Hiper gücün bu yıkıcı kapasitesinin temelinde gökyüzüne hakim olması gerçeği yatmaktadır. 1991 yılında Irak'a karşı yapılan Körfez Savaşı'nda ve 2001 Afganistan Savaşı'nda ABD'nin zafer kazanması hava gücü sayesinde olmuştur. Bundan sonra Washington ile karşı karşıya gelecek olan her devlet bu gerçekliği göz önüne almalıdır. ABD bu gökyüzü üstünlüğünü daha da pekiştirmek için uzaya silahlar yerleştirmeyi ve böylelikle yeryüzünde herhangi bir yerdeki bir hedefi aniden yok etmeyi planlıyor.27 Bush bu çalışmayı bütün gezegenin güvenliği üzerindeki tam kapsamlı egemenlik olarak isimlendiriyor.
Yeryüzünün tek hiper gücünün askeri kuvvetini Irak silahlı güçlerinin durumuyla karşılaştırdığımızda, savaşın neden 20 gün sürdüğü çok daha iyi anlaşılacaktır. Seçkin Cumhuriyet Muhafızları ve Saddam Fedaileri hariç, askerlerin büyük bir kısmı 12 yıl süren katı yaptırımların ortaya çıkardığı sıkıntıları çekmiştir. Saddam'ın şiddetli ve zalim uygulamaları, ordunun içindeki birlik ve dayanışmayı zayıflatmıştır. Ayrıca Şii ve Kürt insanlar zalimce uygulamalar neticesinde devlete olan bağlılıklarını ve güvenlerini kaybetmişlerdir. Sıradan birçok Iraklı askerin, insanlık dışı diktatörü savunmak istememesinin sebebi budur. Bütün bunlara rağmen Ümmü Kasr, Basra, Nasiriye, Kerbela, Necef ve diğer birçok yerde İngiliz-Amerikan işgalcilere karşı kahramanca direniş gösterilmiştir.28 Bunun belki de en basit nedeni Iraklıların kendi yurtlarını, canlarını ve evlerini korumak istemeleridir. İşgalciler Bağdat'a girmek üzereyken Irak direnişi sona erdi. Bu durum bir çok söylentiyi ortaya çıkardı. 20 gün süren hava bombardımanları sonucunda Bağdat'ı savunmakla görevli olan Cumhuriyet Muhafızları'nın görevlerini yapamamış olmaları anlaşılır bir husustur. Fakat şöyle de bir söylenti var; Cumhuriyet Muhafızları komutanlarından bazıları işgalcilerden yüklü miktarlarda rüşvet aldılar ve direniş göstermediler. Bundan daha kötüsü de Saddam'ın kendisinin işgalci güçlerle pazarlığa girdiğine inanan insanların olmasıdır. Amerikalılar ve İngilizler Bağdat'a gelene kadar 150 asker kaybetmişlerdi, Bağdat'ta ciddi bir direniş olması durumunda bu sayının artacağı yönünde bir kanaat vardı. Fakat bu böyle gerçekleşmedi. İşgalciler Bağdat'ı kolayca ele geçirmeleri karşılığında Saddam'la anlaşmışlar, böylece kendisi, yakın akrabaları ve kendisine bağlı adamları ülke dışına çıkarılmıştır.29 Şüphesiz bu pazarlık teorisini destekleyecek ciddi bir kanıt yoktur. Fakat bu iddia doğru ise, Saddam'ın ihaneti işgalcilerin kolay zaferini açıklayan diğer bir faktördür. Saddam şayet kendi canını kurtarmak için halkını zor durumda bıraktıysa, en büyük ihaneti yapmış demektir. Bu, Saddam'ı tarihteki en Makyavelist liderlerden biri yapacaktır. O, düşmanın gerçekleştirdiği hava saldırılarından birinde ölmüş olabilir, ya da Irak'ta saklanıyor olabilir. Eğer böyle ise halkın gözünde onun yeri daha bir başka olacaktır. Irak işgal altında bir ülke olduğu için bütün bu ihtimallerin olması mümkündür.
İngiliz-Amerikan işgalini kolaylaştıran diğer bir faktör de, Irak'ın komşuları Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın topraklarını işgalcilere açmasıdır. Türkiye, topraklarını Amerikan Kara Kuvvetleri'ne açmadı ama hava sahasını Amerikan Hava Kuvvetleri'ne açtı. Şayet Ortadoğu'daki Arap ve Müslüman hükümetler işgalcilerle işbirliği yapmasaydı, İngiliz-Amerikan işgalciler hedeflerine ulaşamayacaktı. Bununla bağlantılı olarak Kuveyt halkı hariç, işbirliği yapan ülkelerin halklarının büyük bir çoğunluğu savaşa ve işgale karşıydı.
İşgali Devam Ettirmek
Saddam rejimi gitti. Washington Irak'ı nasıl yönetecek? Washington emekli Amerikan generali Jay Garner'ı 'Yeniden İnşa ve İnsani Yardım' adındaki savaş sonrası yönetimin başına getirdi. Garner'in atanması Irak aydınları ve diğer Arap devletlerinde eleştiriyle karşılandı. Bunun sebebi Garner'in Siyonist yanlısı olduğunun ve Şaron'un Filistin İntifadası'na karşı yürüttüğü baskıcı politikalarına destek verdiğinin bilinmesiydi.30 Garner'ın yardımcısı İngiliz General Tim Cross'tur. Şu ana kadar Garner'in ofisi sıradan Iraklıların üzerinde çok az bir etki yaptı. Iraklıların kendileri yerel komiteler ve geçici yardım birimleri vasıtasıyla normal hayatlarına dönmeye, kanun ve nizamı sağlamaya başladılar.
Washington için gerçek sınav, çeşitli mezhep ve bölgesel grupları bir araya getirerek meşru ve güvenilir bir yönetim oluşturabilme kabiliyeti olacaktır. Dini ve mezhebi açıdan Şii'ler nüfusun yüzde 60'ını, Sünniler yüzde 37'sini, Hıristiyanlar ise yüzde 3'ünü oluşturuyor. Bölgesel olarak Araplar ve Kürtler vardır. Önde gelen cumhuriyetçilerden Senato Dış İlişkiler Başkanı Senatör Richard Lugar, böyle bir yönetim oluşturabilmek için 5 yıllık bir süre gerekebileceğini söyledi.31
Iraklı kitleler 18 Nisan 2003'ten bu yana Bağdat ve diğer şehirlerde Amerikan karşıtı büyük gösteriler düzenlediler ve şu sloganları attılar: "Saddam ve Amerika'ya Hayır, İslam'a Evet".32
Garner'in ofisi bu muhalefetin üstesinden nasıl gelecek? Öncelikle insanların kalbini ve aklını kazanmaya çalışacak. İngilizler sömürge yönetimi açısından tecrübeli oldukları için Amerikalılara şu tavsiyelerde bulunuyorlar: "İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayın, onlara iş bulun ve hayat standartlarını yükseltin". İşgalciler ayrıca yönetimlerini sağlamlaştırmak için çeşitli mevkilerdeki idareci ve teknokratlara rüşvet vereceklerdir. Şayet havuç siyaseti başarısız olursa zaman zaman sopa siyaseti devreye girecektir. Şayet sopa siyaseti işlemezse Irak'ın yeni efendileri Roma İmparatorluğu emperyalistlerinin kullandığı eski bir hileye başvuracaklardır: Böl ve yönet.33 Garner'in ofisi Şiiler ve Sünniler arasındaki dini farklılıkları, Kürtlerle Araplar arasındaki etnik farklılıkları gündeme getirmeye başladı bile.
İşgalciye Direniş
Yeni emperyalistler başarılı olamayacaklar. İşgalcilere karşı geliştirilen direniş Şii ve Sünnileri bir araya getirmeye başladı bile. Şii ve Sünniler camilerde ve caddelerde yabancı işgale ve sömürgeci baskıya karşı ortak bir mücadele geliştiriyorlar. Ve Iraklılar neye karşı savaştıklarını biliyorlar. Onlar 86 yıl önce İngiliz sömürge yönetimine karşı mücadele etmişlerdi ve şimdi tarihin tekerrür ettiğinin farkındalar. Irak'a saldırı ve işgal üzerine son derece açıklayıcı makaleler yazan İngiliz gazeteci Robert Fisk, "Iraklılar nasıl İngiliz işgalinden kurtulduysa Amerikan işgalinden de kurtulacaklardır" demektedir. Fisk, kurtuluş savaşının hemen başlayacağını, fakat işgalcilerin bu savaşı El- Kaide'nin ve Saddam rejimi artıklarının yaptığı terörist faaliyetler olarak isimlendireceklerini belirtmektedir.34
Yapılan son işgalde 3000'e yakın sivilin ve binlerce askerin öldürülmesi halk arasında büyük bir kızgınlık, öfke ve üzüntü yarattı. Amerikalıların sebep olduğu bu kanlı işgal ve Irak'ın kaynaklarının ve doğal zenginliklerinin yağmalanması, sıradan Iraklı kadın ve erkeklerin hatta çocukların Bağdat'taki yasadışı, gayr-ı meşru yeni yönetime karşı savaşma azim ve dirençlerini arttırmıştır.35
Direnişi arttıran diğer bir faktör de, Arap ve Müslümanların Amerika'nın Irak'ı işgal etmesini İsrail'in Irak tarafında işgal edilmesi olarak görmeleridir. Iraklılar, Araplar ve Müslümanlar Irak'ın işgalinin İsrail'in işine yarayacağını düşünmektedirler. Sözün özü ilerleyen aylar ve yıllarda direniş devam edecek ve uzun soluklu olacaktır.
İşgalcinin askeri üstünlüğüne karşı Iraklı direnişçiler kurtuluş mücadelesinde gerilla taktiklerine başvuracaklardır. Kendini feda eylemeleri ve keskin nişancı saldırıları direniş stratejilerinin ana unsurları olacaktır.36 Şayet bu taktikler tutmazsa Iraklılar bunun dışında etkili stratejiler geliştirebilecekler mi? Şiddete dayanmayan sivil itaatsizlik hareketi bir seçenek olarak gündeme gelecek mi? Bütün insanlar yabancı rejime karşı mücadelede işbirliği yaparlarsa işgalci güç, otoritesini ve iktidarını devam ettirebilir mi? Araplar, Müslümanlar ve diğerleri, direniş metodu olarak barışçı ama aynı zamanda devrimci hareketi benimseyecekler mi?
Direnişin Bölge Üzerindeki Etkisi
Halkın işgale karşı göstereceği direniş kapasitesi yalnızca Irak'ın geleceği için değil, aynı zamanda bütün Ortadoğu'ya yönelik politikalar açısından da önemlidir. Şayet direniş uzun soluklu olmazsa ve Bağdat'taki Amerikan yanlısı rejim iktidarını sağlama alırsa Washington'daki yeni muhafazakarlar alçak planlarını daha büyük bir hevesle uygulayacaklardır. Sözgelimi Filistinliler, İsrail'in çıkarlarına uyan bir barış antlaşmasını kabul etmeye zorlanacaklardır. Hatırlanacağı üzere ilk Körfez Savaşı'nın ardından İsrail ve Filistin yönetimi arasında Oslo Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşma İsrail'in yararına olmuştu. Ayrıca Ürdün Kralı Hüseyin Irak savaşı kaybettiğinden dolayı, İsrail'in şartlarını kabul ederek İsrail'le antlaşma yapmıştı.
Bütün bunlara ilaveten Amerika'daki 'yeni muhafazakarlar' Suriye'ye karşı harekete geçmek için cesaretleneceklerdir.37 ABD yakın dönemde Şam'a askeri olarak saldırmasa da Şam'a karşı en üst düzeyde siyasi ve diplomatik baskı uygulayacaktır. Şam'ın radikal Filistinli kurtuluş örgütleriyle ve Lübnan Hizbullahı'yla bağlantılarını kesmesini isteyecek ve İsrail'in 1967'de Suriye'den ele geçirdiği Golan Tepeleri meselesini halletmesini isteyecektir.
Şayet Bağdat'ta kurulacak kukla hükümet Washington'un çıkarlarını sağlama alırsa yeni muhafazakar çete İran'ı dahi hedefe koyabilir. Çete, Tahran'dan Filistinli özgürlük savaşçılarını, Hizbullah'ı ve Irak'ta Amerika'ya direnen Şiileri desteklemeyi sona erdirmesini isteyebilir. Çete ayrıca İran İslam Cumhuriyeti'nin Amerikan hegemonyasına karşı dini temellere dayanan alternatif bir medeniyet kurma çabalarından vazgeçmesini isteyebilir. Bu İslami ilkeler Amerika'nın tüketime dayalı kapitalist sistemini tehdit etmektedir.38 Kısaca özetlemek gerekirse Ortadoğu'daki bütün devletler Washington ve Tel Aviv'e itaat etmek zorunda kalacaklardır.
Şayet gelecekte Irak'taki direniş güçlenirse Ortadoğu'da farklı bir senaryo gündeme gelecektir. Filistin kurtuluş mücadelesi güç kazanacaktır. İsrail belki de Filistinlilere gerçek tavizler vermek zorunda kalacak ve sonucunda bağımsız, egemen bir Filistin devleti kurulacaktır. Suriye ve İran kendisini güvende hissedecektir. Bölgedeki diğer bağımsız devletler de aynı güvenliği hissedeceklerdir. Diğer yandan Ortadoğu devletlerinde iş başında bulunan ve Washington'a bağımlı yönetici sınıflar, kendi geleceklerinden kuşkuya düşeceklerdir. Bu yöneticiler Irak'taki direnişin kendi halklarına ilham vermesinden korkacaklardır.
İşin aslı, başarılı bir direniş Washington'un dahi geri adım atmasını sağlayacaktır. Şayet direniş başarılı olursa ve sıradan Iraklılar Amerikalı yetkilileri ve askerleri öldürerek düşmanlıklarını ortaya koyarsa, Amerika'nın atayacağı kukla hükümet öfke ve kızgınlıkla karşılanırsa, Amerikan kamuoyu da Washington'un Irak faaliyetlerini ciddi ciddi sorgulamaya başlayacaktır. Ve aynı zamanda Bush Amerikan ekonomisindeki durgunluktan dolayı 2004 başkanlık seçimlerini kaybedebilir. Bush seçimleri kaybederse yeni muhafazakar çetenin Ortadoğu'daki planlarının etkinliği zayıflayacaktır.
Birçok siyasi yetkili ve yorumcu Ortadoğu ve Ortadoğu dışında terörizmin artacağını tahmin ediyorlar.39 Amerikan çıkarları, Amerikan müttefikleri, dostları ve müşterileri doğrudan hedef olacaklardır. Bu tarz eylemler sıradan halkın moralini yükseltecektir.
Irak, Uluslararası Sistem ve Küresel Politikalar
Irak'ın işgalinin uluslararası sistemin ciddi şekilde bölünmesine yol açacağı açıktır. Şayet diğer devletler, özelliklede savaşa karşı çıkanlar Amerika'nın Irak'ı işgalini bir oldu bitti olarak kabul ederler ve daha kötüsü yeni düzene uyum sağlayıp bundan çıkar elde etmeye çalışırlarsa Amerika küresel hegemonya planını daha da ilerlere götürecektir.40 Bu hegemonyanın kurbanı uluslararası sistemin merkezini oluşturan Birleşmiş Milletler olacaktır.
Washington bundan sonra Birleşmiş Milletler'e karşı iki farklı strateji izleyecektir. Washington anladığımız kadarıyla, 'çete' ve diğer etkili yerel lobilerin dar çıkarları doğrultusunda belirlenen dış politika hedefleri ortaya koymaktadır ve gerektiğinde dünyanın desteğini istemektedir. ABD bu politikaları uygulamak için Birleşmiş Milletler'in onayını aldığında, kendi hegemonik planlarını 'uluslararası toplum ve dünya barışı' adı altında meşrulaştırma imkanı bulacaktır. Diğer taraftan Birleşmiş Milletler destek sağlamadığında Washington onu bir kenara atacak ve kendi yapmak istediklerini uygulamaya koyacaktır. Irak savaşıyla tamda bunu yapmıştır.41 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ve diğer Birleşmiş Milletler üyeleri ve bütün uluslararası toplum Irak'ta savaşa karşı olmasına rağmen Washington Londra ile birlikte düşüncesiz askeri planını uygulamaya karar verdi.
Şu anda gayr-i meşru savaş sona ermiş durumda. Washington şimdi Birleşmiş Milletler'i devreye sokarak birtakım kararlar aldırmak istiyor. Bu kararlarla ekonomik yaptırımları kaldırmak, Irak'ı yeniden inşa etmek ve petrol satışını serbest bıraktırmak istiyor. Güvenlik Konseyi üyelerinin (Rusya, Almanya, Fransa) bu kararların çıkmasına izin verip vermeyeceği henüz belli değil. Şayet Konsey Washington'un tasarılarını onaylarsa Irak'a karşı yapılan saldırı ve işgal meşrulaştırılmış olacaktır. Dünyaya gönderilecek mesaj "şayet bir ülke çok çok güçlü ise uluslararası hukuk ve normları ihlal edebilir" olacaktır. Sonuçta Birleşmiş Milletler hiper gücün suçlarını meşrulaştırmış olacaktır. Diğer taraftan şayet Konsey Washington'un izlediği emperyalist egemenlik planlarını şiddetle reddederse ve Washington buna rağmen planlarından vazgeçmezse, uluslararası toplum hiper bir gücün Birleşmiş Milletler'e yani uluslararası kurumlara ve uluslararası hukuka, çok güçlü olduğu için boyun eğmeyebileceğini düşünecektir.
Bu noktada Birleşmiş Milletler kendi güvenilirliğini tehlikeye düşürmüştür. Birleşmiş Milletlerin güvenilirliğinin tehlikeye düşmesinin sebebi, dünyanın tek hiper gücünün ona saygısızca davranmasıdır. Amerika onu, ya kendi çıkarları için kullanmış yada emperyalist arzularına karşı çıktığı zaman devre dışı bırakmıştır. Birleşmiş Milletler'i umursamayan bu tavır, Irak sorunu yada 11 Eylül sonrasında başlamadı. ABD küresel ısınma sorununu çözmek için yapılan Kyoto antlaşmasını, uluslararası ceza mahkemesi oluşturmak için yapılan Roma sözleşmesini imzalamadı. Bush yönetimi bu antlaşma ve sözleşmelere riayet etmeyerek çok taraflı antlaşmalara ve süreçlere saygısının olmadığını ortaya koymuştur. Bu yönetim kendi işlerinde tek taraflı davranmaya devam etmektedir. Bush yönetimi eylemlerini destekletmek için zaman zaman birkaç müttefikini, dostunu ve iş ilişkisinde bulunduğu devletleri yanına almıştır.42
Washington'un dış politika sahnesinde böyle tek taraflı davranmasının nedeni sahip olduğu askeri güçtür. Daha önce de belirttiğimiz üzere, ABD askeri açıdan çok güçlü olduğu için istediği her şeyi yapabileceğini düşünmektedir. İşin aslı bugün bütün uluslar hiper güçten korkmaktadır. ABD istediği zaman, istediğine terör uygulayabilir. Diğer bir ifade ile ABD hegemonik terörü dünyanın her yerine yayabilir. Hegemonik terör ABD'nin askeri gücünden kaynaklanmaktadır ve dünyaya egemen olmasını sağlamaktadır. Bütün bunlara rağmen, diğer devletler, özellikle siyasi etkiye sahip olanlar hiper gücün kudretine direnmeye çalışabilirler. Fransa, Almanya, Rusya ve Çin çok taraflılığı ve Birleşmiş Milletleri devreye sokarak, Washington ve Londra'nın Irak'a savaş açmasını durdurmaya çalışmışlardı. Savaştan sonra bu ülkelerden bazıları Washington'un Birleşmiş Milletleri hesaba katmasını sağlamaya çalıştılar. Hiper gücün karşısına alternatif güç merkezlerinin çıkacağını söylemek için vakit henüz erken. Fransa ve Almanya Avrupa'nın genişlemesi ile birlikte alternatif bir güç merkezi olarak ortaya çıkabilir.43 Her ikisinin ekonomik kabiliyetleri ve siyasi tutarlılıkları en önemli vasıflarıdır. Üstelik 2002'de kullanılmaya başlanılan Euro, gün geçtikçe değer kazanmaktadır. Euro Amerika'nın endişelenmesine yol açan bir para birimidir.
Alternatif güç merkezlerinden ziyade, Amerikan halkının Washington'un tek taraflılığını dizginleyebileceği söylenebilir. Amerikan halkı böyle bir şey yapabilir mi? Amerikan kamuoyu son yıllarda Bush yönetiminin artan tek taraflılığını hiç sorgulamadı. İşin aslı halk ve özellikle aydın kesimi hiper gücün uluslararası sahnedeki tek taraflı politikalarını sessiz kalarak desteklemiştir. Önde gelen Amerikan medyası hiper gücü destekleyen yayınlar yapmaktadır.
BBC Genel Direktörü Greg Dyke Amerika'nın kablolu yayın yapan kanalı Fox News'in savaş süresince aşırı vatanseverlik yaptığını belirtti. O, ayrıca Amerika'da en büyük radyo gurubu olan Clear Channel Communucation'ı savaş yanlısı yayınlar yapmakla suçladı.44 CNN'den Ted Turner, Fox News'ı ve onun sahibi Rupert Murdoch'ı savaş kışkırtıcısı olarak isimlendirdi.45 Şüphesiz CNN, savaş boyunca Fox News kadar açık bir milliyetçilik yapmamıştır.
Savaştan sonra dahi Amerikan medyası Washington'un Irak'ta yaptıklarını meşrulaştırmaya devam etmektedir. Amerikan askerleri kahramanlar ve kurtarıcılar olarak sunulurken, Amerikan yönetimini protesto eden Iraklılar teokrasi kurmaya çalışan fanatikler olarak gösterilmektedir. İşgalci güç tarafından öldürülen binlerce Iraklı yada hava bombardımanları yüzünden yiyecek, su ve barınacak yer bulamayan binlerce Iraklı Amerikan medyasında hemen hemen hiç gündeme gelmemiştir.
Diğer ülkelerdeki medya, Amerika'nın egemenliğine ve gücüne eleştirilerde bulunmuştur. Hükümetleri Amerika'ya destek veren İngiltere, İtalya ve İspanya'da bile medya Amerika'yı eleştirmiştir. Yazılı basın, radyo, televizyon ve hatta internet sayesinde dünya üzerindeki milyonlarca insan Washington, Londra ve Tel Aviv'in gerçek niyetlerini fark etmiştir.
İnternet ve medyanın diğer birimleri küresel savaş karşıtlığı ve barış yanlısı hareketlerin başlatılmasında ve sürdürülmesinde önemli bir işlev yerine getirmiştir. Bu savaş karşıtı hareketin ortaya çıkışı, kuşku yok ki küresel siyaset açısından oldukça heyecan verici bir durumdur. Savaşın sona ermesine rağmen hareket devam etmektedir. Yoğunluk olarak barış kampanyaları savaş öncesine göre daha azdır. Bu da beklenen bir şeydi. Önemli olan yeteri kadar adanmış kadın ve erkeğin mücadele meşalesini taşımaya devam ediyor olmasıdır. Bu hareket bir bütünlük arz etmese de, kendi içinde farklılıklar arz etse de, mevcut küresel sistemde derin çatlaklar açmayı başaracaktır. Hareket, petrol ve egemenlik meselelerini gündeme getirerek, çağdaş medeniyetin zenginlik ve iktidar tutkusunu ortaya çıkarmıştır. Dünyanın bazı bölgelerindeki savaş karşıtı gösterilerde Amerikan ve İsrail hegemonyası arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir. Barış hareketi, küresel siyaset ve küresel ekonomi gibi hayati meselelerde seçkinlerin, kitlelerin çıkarları ve isteklerinin aksine karar verdiklerini göstermiştir. Barış eylemcileri halkın savaşa karşı olan duygularını harekete geçirerek seçkinlerin iktidarını tehdit etmiştir.
Barış hareketi sembolik, belki de duygusal olarak dünyanın her yerindeki farklı dini ve kültürel özelliğe sahip insanları ortak bir dava için bir araya getirmeyi başarmıştır. Bu insanlar Bush ve müttefikleri tarafından uygulanan emperyalist güç ve ekonomik teröre karşı çıkmışlardır. Tarihte bu tarz çok dinli ve çok kültürlü bir barış hareketi olmamıştır. Bu insanlar bu şekilde devam ederlerse, gelecekte küresel siyaset üzerinde muazzam bir etki yapacaklardır.
Müslümanlar açısından hareketin çok dinli bir özellik göstermesinin çok özel bir anlamı vardır. Milyonlarca gayr-i Müslim; Hıristiyan, Budist, Hindu, Sih, Yahudi ve hiçbir dini yönelişi olmayan bireyler ve hatta ateistler, halkının yüzde 97'si Müslüman olan bir ülkenin yanında yer almışlardır. Bu insanlar kurbanın kimliğine bakmaksızın adalet ve barış talebinde bulunmuşlardır. Müslümanlar bunun üzerinde düşünmelidirler. Müslüman ümmetin önemli bir kısmında adalet ve zulüm meselelerine sadece dini bir perspektiften bakma anlayışı hakimdir. Yani yalnızca Müslüman bir millete yada topluluğa zulüm yapıldığında bununla ilgilenirler. Bizim bildiğimiz hiçbir Müslüman grup Amerikan emperyalizminin kurbanları olan Guatemala, Nikaragua, Şili, Venezüella ve Küba halkları için hiçbir eylemde bulunmamışlardır. Umulur ki Irak tecrübesi ayrımcı bir adalet anlayışında olan Müslümanların kalplerini ve gözlerini açar.
Sonuç
Ayrımcı adalet fikri İslam'ın özüne aykırıdır. İslam'ın adaleti etnik, kültürel, ulusal ve hatta dini sınırların ötesindedir. Amerikan işgaline karşı çıkanlar bütün Iraklıların eşitlikçi ve kardeşçe bir toplum ve devlet oluşturmasını arzu etmektedirler.
Ayrıca yüzyıllar önce Bağdat'ta hüküm süren Abbasiler bilim, tıp, astronomi, edebiyat ve kültür alanlarında bütün insanlığa ışık tutmuşlardır. Şu andaki hiper gücün çağdaş medeniyeti ise yalnızca servet ve güce önem vermektedir. Bu topraklarda yeniden insanlığın onurunu yükseltecek yeni bir medeniyet kurulabilecek midir?
Çeviren: Murat Yörükoğulları
Dipnotlar:
1- Bkz. 'Irak – Saldırı Çok Yakın' isimli makalem. Just Commentary dergisi Cilt 2 no. 8 Ağustos 2002.
2- ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi (Washington: Beyaz Saray 15 Nisan 2000. www.nssg.gov.)
3- ABD'nin Savunma Stratejisinin Yeniden Oluşturulması ,Yeni Yüzyıldaki Kaynaklar ve Kuvvetler.Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin Bir Raporu (Washington, Eylül 2000)
4- Jay Bookman, 'Başkanın Iraktaki Gerçek Hedefi http://www.informationclearinghouse.info/article2319.htm
5- 'ABD yeni Irak'la uzun süreli askeri işbirliği yapmak istiyor. New Stratits Times, 21 Nisan 2003. Buna rağmen Savunma Bakanı Donald Rumsfeld Amerika'nın Irakta üsler kuracağı ile ilgili Newyork Times gazetesinde çıkan haberleri yalanladı ve Amerika'nın Irak'ta uzun süere kalmayacağını söyledi. Bkz. Star 23 Nisan 2003.
6- Patric Seale 'ABD Savaşı Amerikan İsrail işbirliğinin zirveye ulaşması orta doğudaki gerçekleri yeniden üretmiştir. http://www.MiddleEast.org
7- Dana Milbank 'İsrail Lobi Grubu, Savaş Birinci Mesele, Sessizce. Washingtonpost.com 1 Nisan 2003.
8- Bkz. 'Irak' Economist.com
9- a.g.e.
10- Irak'ın Ortadoğu'daki komşularının görüşleri Bkz. New Sunday Times 20 Nisan 2003. Makalenin başlığı 'Ortadoğu Halkları Amerika'ya "Irakı terk et" diyor.
11- Bkz. 'Petrolün Efendileri'World Editorial and International Law Cilt 11 no:2 Şubat 2003 ABD
12- 'Irak'ın yıkıntılarında zenginlik peşinde koşmak' Star 19 Nisan 2003
13- 'Bechtel Irak'ı yeniden inşa ederek 2,9 milyar dolar kazanacak. New Strairs Times 19 Nisan 2003
14- Geofferey Heard, "Bu bir petrol yada Irak savaşı değil, ABD ve Avrupa arasındaki dünya ekonomik egemenliği için yapılan bir mücadeledir." gheard@surf.net.au
15- a.g.e
16- Gavin R. Putland, 'Irak savaşı doları kurtaracaktır. Queennsland Teknoloji Üniversitesi, Avustralya 26 Mart 2003 İnternet Maili.
17- Benzer tartışmalar için bkz. Abraham McLauglin'nin 'Hristiyan Sağ Ortadoğu'ya Adım Atıyor' başlıklı internet yazısı.http://www.csmonitor.com/2002/0416/p01s01-uspo.html 16 Nisan 2002.Ayrıca Peder Labib Kobti'nin 'Kıyamet Yaklaşıyor' başlıklı İnternet yazısı. 25 Nisan 2003.
18- Karar hakkında benzer yorumlar için benim makaleme bakılabilir. 'Washington Savaşının Kurnaz Yüzü' JUST Commentary Cilt 2 no. 12, Aralık 2002.
19- Bkz.'Silahlar için 1000 Araştırma New Straits Times 19 Nisan 2003.
20- A.g.e
21- Bkz. Ebu Abbas'ın yakalanmasıyla ilgili haberler Star 17 Nisan 2003
22- Bkz. Benim bu konuyla ilgili makalem New Straits Times 24 Mart 2003.
23- Fariş Nur'dan alıntı Senaryo Değişmiyor İnternet 4 Nisan 2003.
24- Paul Kennedy, 'İmparatorluğun Tehlikeleri Amerikanın Zamanı Tarih Bize Bir Nefes Alma İmkanı Sunmalı Washingtonpost.com 20 Nisan 2003.
25- Hiper güç terimi Ziyaüddin Serdar ve Mervyl Wyn Davies tarafından kullanılmıştır. Bkz. İnsanlar Amerikadan Neden Nefret Ederler? (United Kingdom, Icon Books, 2002).
26- Kennedy op. cit
27- George Monbiot, 'İmparatorluğun yapmak istediklerinden inatla gafil olmak.' Guardian Weekly 20 Mart 2003.
28- Bu konudaki raporlarla ilgili olarak Bkz. Utusan&Mingguan Malaysia 22 Mart'tan 6 Nisan 2003 e kadar.
29- Pazarlık teorisi birçok medya makalesinde ve internet sitesinde dile getirildi. Bkz. articles and internet. Edward Said'in yazısı, 'Bize demokrasimizi geri verin' The Observer, 20 Nisan 2003.
30- El Cezire'de Arapça yayınlanan ve Malayca'ya cevrilen televizyon programlarının sabırla izlenmesiyle. Toplanmasıyla elde edilen bir bilgi 15-22 Nisan 2003.
31- Alıntı: New Straits Times 22 April 2003.
32- Bkz Utusan Malaysia'daki raporlar. 19 Nisan 2003.
33- İşgalcilerin 'böl ve yönet' taktikleri hakkında Şahnaz Habib'in 'Kutsal Mekanlara Hac' isimli yazısına bkz. Star 23 Nisan 2003.
34- Bkz. Fisk'ın Amy Goodman'la yaptığı 'Amerikalılara Karşı Sömürge Karşıtı Bir Savaş Başladı Bile' başlıklı röportaj Znet 22 Nisan 2003.
35- John Pilger, 'Hayal edilemeyen normal olmaya başladı' Znet 21 Nisan 2003.
36- Amerika bu tehlikenin farkında. Bkz .'Irakta gerilla tehditleri' New Straits Times 17 Nisan 2003.
37- Bu, Uri Avnery de tartışıldı. Operasyon "Suriye'nin Özgürlüğü" Internet postası 16 Nisan 2003.
38- Kapitalizmin bu şekli benim tarafımdan Just Commertary de tartışıldı. cilt . 2 no. 9 Eylül 2002. Çeşitli dinlerin hegemonik küresel ekonomiye karşı tepkilerinin kapsamlı bir incelenmesi 'Açgözlülüğün Devrilmesi' isimli kitapta bulunabilir. Paul Knitter & Chandra Muzaffar (derleyenler)
39- Geçmiş dönem Afgan liderlerinden biri olan Gülbeddin Hikmetyar bu tarz bir ifade ortaya koymuştur bkz New Straits Times 27 Nisan 2003.
40- Bu, Fransa'nın duruşunu değiştirdiğinin bir göstergesi olabilir Bkz Fransa ekonomik yaptırımların kaldırılmasını destekliyor New Straits Times 24 Nisan 2003.
41- Bunu Roger Normand inceledi 'Iraka Karşı Savaşın Meşruluğu' World Editorial and International Law Cilt 11 no. 3 Mart 2003
42- ABD dış politikasının yönü, tek taraflılığı Richard Falk tarafından 'İmparatorluk Faşistleşecek mi? İsimli makalede incelenmiştir. 12 Mart 2003.
43- Bkz Avrupa Birliği Irak'ta Birleşmiş Milletler'i Destekliyor New Straits Times 17 Nisan 2003.
44- Bkz New Straits Times 26 Nisan 2003.
45- Alıntı New Straits Times 26 Nisan 2003.