Hayatın salt bireysel bir serüven olduğunu iddia edenler, onun kitlelere seslenen yönünü görmezden gelenlerdir. Toplumsal olandan insan tekine yönelen veriler, insanın seçimleri sonucu kimliği oluşturuyorsa kişisel hayatın toplumsal olandan koparılamaz bir bağı var demektir. En güzel ve en teskin edici eylemlerimizin, toplumun birikiminden ve tepkilerinden aldığımız eğilim ve cesaretle oluştuğu yadsınamaz. Bu cesaret, çözümde görev almayanların sorunun bir parçası oluverdiğini fıkh etmemizden besleniyor da denilebilir. Öte yandan, kişilerin yapıp etmeleri de toplumsal olanın teşekkülüne neden olmakladır. O halde, sorunlar koyu renkli taş duvarlar gibi dört yanımızı gölgelese de, o koyu renkli, dupduru, kapısız, penceresiz duvar bir elin eseridir sonuçta...
"Kara gün kararıp kalmaz" demişse tarihin birikimi, her günün yeniden doğuş olduğunu bilerek yaşamak gerek. Çünkü, daha işe başlamadan başarısızlık korkusuyla yüreksiz davrananlar erdemli olmayı beceremeyenlerdir.
Ben özgür olmayanın erdemli olamayacağını bilirim. Bilirim ki, Özgür olmak ''kendini bilme"nin biricik yoludur. Kendini bilmek için de önce "kendinde olmak" gerekir. Kendimizde olmak, evrensel oluşuma, her an biraz daha artan bir çapta katılmak, yani şahit olmak demektir. Buysa özgürlükle mümkündür.
Bir yaşam serüveninde neyin özgürlük olduğu, neyin olmadığı önemli bir mesele olarak karşımızda durmaktadır. Özne, bir yandan çağının tanığı, sorgulayıcısı ve tavır alıcısı, yani yaşayanı olurken, bir yandan da dikkatini geçmişe vermişse, özgür bir eylemlilik içerisinde olduğu söylenebilir. Yarına bırakılacak "muvahhid gelenek" bu eylemliliği süreklileştirmekle kurulabilecektir.
Kuşkusuz bütün eylemler zaman değirmeninin çarklarından geçer. Bu eylemlerin bir bölümü ne kadar pırıltılı, görkemli olursa olsun un-ufak olmaktan kurtulamaz. Sürece direnmenin, yani var olmanın yolu, geçmiş ile güncel olanın köprüsünü mutlak bildirimlerle kurmak sayesinde mümkündür. İşte özgürlük, bu süreci yaşanılır kılmaya verilen addır.
Özgürlüğün esas önemi, süreçte gerçekleşen tek tek eylemlerden kaynaklanmaz. Özgürlüğün önemi bir deneyimin doğrudan doğruya kendisi oluşundandır. Elbet bu deneyim birçok başka deneyimden izler taşır ve insanı yeni eylemlere, yeni deneyimlere hazırlar. Bu anlamda sorumluluğun kendisidir özgürlük.
Yalnızca ayartıcıları değil, başkalarını da kuşatan fitnenin tersine; özgürlük, erdemin içselleştiği ve herkesi kuşatan münbit bir zemindir. Bu zeminde teşekkül eden her eylem, kıyısından köşesinden izlerini taşır özgürlüğün. Esasen bu zemin, insanların çoğunun karakterinden oluşmuşsa, öznelerin eylemleri de erdemle yoğrulan bir şekilden başkası değildir çoğul.
Eylem karakterin izdüşümüdür. Özgürlük ya da ayartma (fitne) ise karakteri şekillendiren heyula. İnsan özgürlüğü ve ayartmayı birlikte yaşayan varlık; ya öncekileri ve/veya akranlarını tekrar eder, ya da her eylemi defalarca bozup yeniden üretir. Her şeyi bir de kendisince görür. İlle de "başkalarından "farklı" olması gerekmez gördüğünün. Ama ille de "kendi"sinin görmesi gereklidir.
"Kendi"si "gören özne", "öz-gür"leşen "insan" demektir.