Hayatı Mücadele Hattıyla Kuşatmak

Haksöz

Sanki bir büyük kavga bitmiş gibi. Mağluplar, devam ettirmeye takatları kalmadığı için kavganın bitişinden memnun. Galiplerin ise tüm silahlarını kuşanıp idareye el koymuş oldukları için gözlerinin içi gülüyor.

Aylardır süren bu "yüksek tansiyon" nihayet normale döndü. Galiplerin yanında mağluplar da buruk bir sevinç yaşıyor. Kitleler ise çoğu kez olduğu gibi yine seyirci. Onlar zaten her günün akşamı TV karşısına geçip olup biten her şeyi film gibi izlemeye alışık. Sunulan haberler, onlar için bir başka dünyadan ve hiçbir zaman ulaşamayacakları uzaklıktan haberdar olmanın ötesinde ayrı bir anlam taşımıyor. Zira o haber bültenleri ve açıkoturumlar, herkesin dikkatini 'onulmaz' ve 'önüne geçilemez' olay ve sorunlara, patlamalara, kazalara, baskınlara çevirirken 'başka bir dünya'dan bahseder gibi, bir sunum içerisinde muhatap olmaktadırlar. Onun için Filistin'deki topyekün direniş, bir varoluşsal gerçeklik değil de, bilmem kimin yaptığı bir filmden herhangi bir enstantane gibi geliyor bize. Onun için uykularımız kaçmıyor. Onun için titreyen bir yürekle dua edemiyoruz. Onun için yolda yürürken gördüğümüz aç, yoksul ve çaresiz insanların acılarını duyamıyoruz. Olup biten her şeye "edilgen tanıklar" olma rolünü kanıksamış olduğumuzun bilincinde bile değil çoğumuz. Ta ki, can yakıcı olayların bir ucu da bize dokununca kendimize dönüyoruz. Bizden birileri bilmem kaçıncı bodrum katta birilerince sorgulanınca, Anadolu'nun doğu yakasında bir tanıdık ölünce, işsizlik ve işlevsizlik ailemizden birine dokununca veya hastane kapılarında çaresizlik içinde beklenince, önceden izlediğimiz her şey ancak o dem gerçeklik kazanıyor bizim için.

Hayatı topyekün bir mücadele hattıyla kuşanmadığımız sürece bu böyle devam edecek. "Edilgen tanıklar" ya kendilerine sunulan modern tağuti çerçeveyi aşarak sorunlara sahip çıkacak ya da bu umursamazlık devam edecektir.

Müminler olarak, insanlık için "vasat" ve "şahit" kılındığımızın bilincine erdikçe, Filistin'de yaşananlar da, sokakların karanlık ve kirli kucağına terk edilenler de, Ankara'daki işbirlikçilerin dayatmaları da bize tepkisizliğe, suskunluğa ve umursamazlığa hakkımız olmadığını hatırlatan uyarıcılar olacaktır. Yani sorun önce zihinsel kirlilikten kaynaklanmaktadır. Önce bu kirlilikleri aşmak için çaba göstermeliyiz. Ve bu çabalar ancak ameli bir düzleme yansıyarak "şahitliğe dönüşebilir.

Gittikçe artan bir ivmeyle toplumu sarmalayan "duyarsızlık" ve "tepkisizlik"i besleyen zihinsel çerçeveyi daha iyi anlayabilmek için bu sayımızda ulusçuluk ve ulus-devletin karakteristiğini sorgulamayı uygun bulduk. Konuyu tanımlamada bize perspektif verecek Kur'ani kavramlardan "Tağut" ile ilgili yazımız ile, tuğyanı toplumun nasıl içselleştirdiğini tahlil eden Resmi Kimliğin Sivilleşmesi yazılarını dikkatle okumanızı salık veriyoruz.

Duyarsızlık ve tepkisizlik karşısında duyarlılıklarımızı ve tepkilerimizi bütünleştirme konusunda herkese hatırlatmada bulunuyoruz. Yalnızca ifsadı yayanlarla yetinmeyip, herkesi sarmalayacak bir büyük günün acısı dokunmadan "direnmek" zorundayız.

Selamla...