Ey kaleme yemin edeni sevenler
Ey güzel sözün sahibini sevenler
Kuyuda bekleyen Yusuf'la bekleyenler
Yusuf'u bekleyen, Yakup'la ağlayanlar
Musa gibi ihanete uğrayıp yine de sözü kuşananlar
Akılları ve yürekleri imha edilmiş bir neslin inşası için kaleme ve eyleme sarılanlar Selam olsun size...
Selam olsun, beynin kıvrımlarında "ikra"yı yaşayanlara, yüreğinde imanın, omuzlarında yüklerinin farkında olanlara...
"Ben ne güzel öyküler yazacaktım. Benim kalemim hiç hüzne uğramayacaktı. Satırlarıma acı vurmayacaktı. Sıcacık odalarda, sıcacık yürekli kahramanlar, sıcacık sevdalar akıtacaktı içinize. Satırlar tükenirken onlardan ayrılmak istemeyecektiniz." der Nehir Aydın Gökduman. Hayatımıza acı ve hüzün öyle uğruyor ki ruhun sancısını çekiyor o an kalem. Ve ayrılmak istemediklerimiz... Ve bu ayrılık bir ölümün nefesiyle gelirse.
"O, ölümü ve hayatı sizin hanginizin daha güzel iş işleyeceğini denemek için yarattı."
Ölüm her zaman hayatı kuşatandı. Ayrılığın hüznünü, kavuşmanın sevincini barındırırdı içinde. Aslında ölüm ve hayat kardeşti. Her bedende ve her coğrafyada iç içeydi.
Ortadoğu'da yanakları al bir çocuğun ellerindeydi ölüm. Annelerin korkudan büyümüş gözlerinde, ağıt bezenmiş çığlıklarında. Mısır'da zindan parmaklarında. Türkiye'de oruçların ve ansızın evlerinden götürülenlerin adıydı ölüm. Hayatı tanıklığa, Rabbe yaklaşmaya dönüktü hep yüzü. Onu anlayanlar bilirlerdi ki ölümün güzelliği, hayatın anlamlı yaşayışından geçecekti. Bunun içinde imanla eşti hayat. Ve güzel yaşanmalıydı, güzel ölebilmek ümidiyle...
"Onlar öyle kimselerdir ki bazı kimseler onlara, düşmanlarınız size karşı ordu topladı, artık onlardan korkun dedikleri halde bu onların imanını artırır. Ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir derler." (3/173)
Hayatı; bütün tutsaklıkların bağlarına, korkularına rağmen arınarak, direnerek, umut dolarak ve öğreterek yaşayanlar vardır. Ve her zaman özgürlüğün adı olacaklardır onlar. Direnişin ve umursamanın közüdür tuttukları.
Bilinen bir şey vardır ki yeryüzü saadetini kaybetmiştir, insan aşağıların aşağısına düşmekte ve gözler iyiliği kaldıranların üzerinde.
Hakkı söylemenin, iyiliği yaymanın, öncülük etmenin mutlaka bedeli olmalıdır. Yollar, yıllar, sözler ve davranışlar ona doğru akmalıydı ki "baki kalan bu kubbede hoş bir şada" kalabilelim. İşti o an İbrahim (as)'ın duası süsleyecekti bilgiyi, imanı ve eylemi.
"Bana sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle" (26/84)
Gittikleri yerlere sözün aydınlığını götürebilenlerdir tarihe adlarını yazdıracak olanlar...
Kalbi yananlar bilir, dimağı tutulanlar, ellerinden yarınları alınanlar; güneş bir gün batmamacasına doğacak ve o gün umursayanların umursandığı bir gün olacak.
Aydınlık için yollara düşenler, yüreğinizdeki acı acımız, gözlerinizdeki hüzün bizimdir. Ve ellerinizdeki umut çoğalacaktır.
Kur'an aydınlığının yayılmasında, emeği geçen tüm Haksöz çalışanlarına ve emektarlarına yürekten, selamlar ve başarılar diliyoruz.
Rabbimizin katına aldığı bacılarımıza rahmet, tedavide olan yazarlarımıza şifa, yakınlarına umutla donanmış sabır diliyoruz. Emanetin sahibine teslim olurken bilincimiz, acıya gömülenlerin açışıydı bizleri de kuşatan. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı duygularımızı, sizinle ve münasip görürseniz dergimizin mektup köşesinde okurlarınızla paylaşmayı istedik.
Direnciniz bol, yolunuz yardım dolu olsun.