Merhaba hüzün, kuşlar, çiçekler, dağların dorukları, yağan yağmurla karlar, örselenmiş umutlar, yarıda kalmış sevinçler, tel örgüler, yürekteki sızılar, ak sevdalar, merhaba...
Şimdi otur şöyle, hayatı anlat bana. Düşüncenin sıcaklığında, bozgun çağında, sadece dua çağında. Anlat bana şu hayatı, arkadaş!
Evet arkadaş, yedi iklimde de zulüm bırakmadı peşimizi. Bir acıdan başka bir acıya göçüp durduk. Yaşadığımız toprağa şöyle gürül gürül bir bahar gelmedi.
Tabii ki bir bedeli olmalıydı her sevdanın. Bedelsiz sevdalara kapıldık arkadaş; ucuz kahramanlıklar, beleş cennet yolculuğu kahretti bizi. Bu evrensel yangında, kalbimizin, ciddiye aldığımız hayatı savunabilecek kadar güçlü bir donanıma sahip olması gerekiyordu oysa. Mutluluğumuzun düşmanlarına karşı, aşkın düşmanlarına karşı.
Unutma ki arkadaş, şehadet parmağımızın gösterdiği yönün aydınlığında yorulmak, terlemek var. İnişler, çıkışlar var. Gün olur alnımızın tam ortasında ateşler yakarız, gün olur ıssızlığında dolaşırız insanlık coğrafyasının, yamaçlarında. Her gün bir başka sipere ellerimizi uzatırız diriliş ve direniş umutlarıyla, hüzün ve kahırla. Evrensel istikbarın evrensel yangınları altında çığlık çığlık sesleri işitiriz, yardım edemeyişimizden kahroluruz. Utanırız çok yerde insanlığımızdan ve seyreder bakarız arkadaş, sadece bakarız. Lokmalar düğümlenir, kalır boğazımızda inan. Bir bakarız ki bir akbaba, açlıktan ölmüş bir Somalili Çocuğun başında duruyor, bir bakarız hepten yenmiş, parçalanmış bir cesetten geriye kalmış kemikler ve sonunda bebeğin açlıktan şişip kalan karnını deşeleyen akbaba fotoğrafı nobel ödülüne aday gösterilir. Utansın arkadaşım insan kalabilmişler, utansınlar... Bir başka sipere uzatıyorum elimi, bir duvar dibinde babasının yanına sığınmış, kolları arasındaki, gencecik Muhammed'i kahpece vuran, kurşun yağdıran aşağılık siyonist, işgalci yahudinin zulmü. Vurulup kaldığı yerde, yüzüm kızardı, gözlerim dondu kaldı, utandım kendimden mahşerde, Peygamberimizin yüzüne nasıl bakacağım diye. Yazıklar olsun bana dedim, ben ne yapabilirim o kara gözlü çocuklar için günlerce düşündüm arkadaşım. Muhammed'in kanının aktığı yerde, canım ayrılıverdi tenimden, inan ben vuruldum dostum aha şuramdan, kalbimin tam ortasından...
Şunu unutma arkadaşım: Aşkımızın, sevdamızın, hayatımızın düşmanları demokrasi savunucuları, demokrasi adı altında vampirlik yapanlardır. Tanırım ben onları, Vietnam'dan, Nagazaki ve Hiroşima'dan, kanlı zenci çocuk başlarından Kızılderililerden, Sabra ve Şatilla'dan, Şili'den, Nikaragua'dan, Irak'tan ve tüm Asya'dan tanırım tüm zulümlerini.
Yıllarca ağıtlar yaktı analarımız ve hala yakmakta, yüreklerimiz yandı ve hala yanıyor, analarımızın işlediği örtülerde nakış nakış gözyaşı ve sabır vardır.
Evet arkadaşım, bir gün biz adam olursak, çileli, mahrum ve mahzun insanlığın susmaları bitecek. Filistinli çocuğun ellerinde şekil alan taş, hayatı yeniden anlamlandıracak. O güzelim çocukların sesleri bir bulut gibi akıyor üstümüze. Mülteci kamplarına gömülen yürekler, gecemizi gül yaprağıyla kesecek ve uyandıracak mahrum halkları.
Ey umut, hiç de uzak değilsin biliyorum! Uzak değilsin, yasak dizelerde adın okunur. Gel ey umut hayatın ta kendisi, acımı yüreğimde dondurdum, taki Mescid-i Aksa'nın taşlarına oyduk acılarımızı, Kurtuba'daki bir caminin duvarına oyduk, Beyazıt ve Fatih'in duvarlarına, meydanlarına işledik sevdalarımızı ve hüzünlerimizi...
Düşlerimiz bile hayata aykırı bir güldür, bu hayatta. Bir yangın yeridir gençliğimiz burada, korkular kol geziyor şu geçici hayatın sokaklarında. Alnımızı aydınlatacak yiğitler nerede, her şey yapay, her şey sanal, her şey sentetik, hayat bunlarla kuşatıldı. Bu korkunç çözülmüşlük, bu çözülme bu hayat, bu toprak, bu çağ, bırakmaz acılar peşimizi, kan selinin boğduğu dünyada. Ey hayat, bil ki ölümümüz karşılıksız bir ölüm değil.
Yeryüzünde Allahu Ekber diyen adam gibi iman eden bir tek insan kaldığı sürece umut hepimizin olacak. Bütün kalbimle haksızlığa boyun eğmeyen yürekler duyuyorum. Yüreğini avucuna alıp Rabbine koşanları ayakta selamlıyorum, sırtındaki elbisesini bir kefen gibi giyen erleri selamlıyorum.
Evet arkadaşım, artık adaletin ve özgürlüğün, insanca yaşamanın şarkılarını duymak istiyorum bu hayatta. Bu hayat bitmeden, sur'a üfürülmeden.
Ey hayat sen tüm cazibenle, aldatıcılığınla, süslerinle, oyuncaklarınla eğlencelerinle, tükenip gideceksin, mutlaka bir gün biteceksin.
Ve bir gün hüzün bitecek, adam gibi iman edenler için sadece:
"Bizden hüznü gideren Allah'a Hamd olsun." diyecek, o güzel müminlere selam olsun.
İşte böyle bir hayata selam olsun...