Hantallığı Bitirecek; İstikrarı Getirecek Bir Değişiklik

Şefik Sevim

1- Referandumda gündeme alınan düzenlemelerin mahiyetine dair kanaatiniz nedir? Söz konusu değişiklikler hangi ihtiyaç ve taleplere karşılık gelmektedir?

2- Referandumun kabulü durumunda Türkiye siyaseti ve toplumsal yapısında ne tür ve ne yönde bir değişim gerçekleşecektir?

3- Referandumun reddi nasıl bir tablo ortaya çıkaracaktır?

1-Referandumda gündeme alınan düzenlemeler ile 1982 Anayasasının 18 maddesinde değişiklik hedeflenmektedir. Yıllardır halkın çoğunluğunun beklediği darbe anayasasının tümünün baştan sona sivil ve halkın iradesine uygun bir şekilde değiştirilmesi beklentisi bir türlü beklenen meclis çoğunluğunun elde edilememesi sonucu başka bahara kalmıştır. Adeta bu kısmi değişiklikler ile 82 Anayasası yamalı bohçaya dönüşmüştür. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki 12 Eylül cuntasının ve Kemalistideolojinin toplumu bu ve önceki darbe anayasaları ile içine koymaya çalıştıkları kalıplara uygun vesayetçi yönetim anlayışları ve bu anayasaların statükocu ruhu bu değişiklikler sonrası can çekişmeye başlayacaktır. Bu durumu hayır cephesinin bu değişikliğin meclisten geçmemesi için adeta ölüm kalım mücadelesiymiş gibi görmesinden de rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi ve seçilen cumhurbaşkanının yürütmenin doğrudan doğruya başında bulunması, başbakanlık makamının ortadan kalkması devlet yönetiminde hızlı ve etkin karar almanın yolunu açacak ve en üst kademede öncelikle hantallığa sebep olan eski çift başlı yapıdan kurtulmaya vesile olacaktır. Bu yeni sistem, her ne kadar "Türk tipi cumhurbaşkanlığı sistemi" denilse de dünyada birçok ülkede uygulanan başkanlık sistemlerinin bir versiyonudur. 94 yıldır uygulanan Türkiye'deki parlamenter sistem bu ülkeye bir adım ileri iki adım geri gitmekten başka ne getirmiştirki bu sistemin devamı talep edilsin ve savunulsun. Elektronik cihazlar dahi daha verimli ve hızlı bir yapıya sahip olabilmek için sürekli yeni güncellemelere ihtiyaç duyarken devlet yönetim sisteminin değişen ülke ve dünya şartlarına uygun bir yenilenmeye ve değişime ihtiyaç duymaması düşünülemez. Kanaatimce bu anayasa değişikliği ile hedeflenen en büyük amaç bu yeni sistemle ülke yönetiminde hızlı, verimli ve etkin karar alabilecek bir yapının oluşturulmasıdır.

Bu anayasa değişikliği ile hedeflenen en önemli ve kritik değişiklilerden biri de HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının ve seçilme kriterlerinin yeniden belirlenmesidir. 2010 referandumu ile büyük bir beklenti ile yapılmış olan değişiklikler o dönemde gerek yargı gerekse de adalet bürokrasinde gücünün adeta zirvesinde olan FETÖ’cü kadroların bilinçli yönlendirmeleri sonucu şekillenen hâkim ve savcıların kendi aralarında yaptıkları seçim sonucunda HSYKüyelerinin belirlenmesi modelinin o tarihten bu yana yapılan iki HSYK seçimi ile çok kısa bir süre içinde uygulanabilir bir model olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerek HSYKseçimi süreçleri ve gereksede seçim sonuçları ile bu modelin son derece sakıncalar ortaya çıkaran bir model olduğu ne yazıkki çok kötü tecrübelerin yaşanmasıyla görülebilmiştir. Bu yeni değişiklik ile 15 yıldır ülkeyi yöneten siyasi iradenin ve dolayısıyla bu iradenin halk nezdinde gördüğü destek oranında adalet mekanizmasını yürüten ve verdikleri kararları yasa gereği millet adına veren hâkim ve savcıların bu çoğunlukta olan halk iradesine göre belirlenmesinin önü açılmaktadır.

Yine parlamento seçimlerinin 4 yıldan 5 yıla çıkarılması, cumhurbaşkanlığı seçimi ile parlamento seçimlerinin birlikte yapılması; ortalama 2 yılda bir sandık başına gidildiği ve her seçim sürecinde gerek ekonomik gerekse de siyasi açıdan istikrarsızlık ve belirsizliğin yaşandığı bu ülkede yönetim istikrarı açısından son derece önemli bir değişikliktir.

Milletvekili sayısının550’den 600’e çıkarılması, askerî mahkemelerin kaldırılması ve cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesilmesi zorunluluğunun kaldırılması hususları da elbetteki önemli değişiklikler olmakla birlikte kanaatimizce bu anayasa değişikliği ile hedeflenen en önemli hususlar başlangıçta uzun bir şekilde açıkladığım yürütmenin iki başlılıktan kurtulması, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimi ile parlamento seçimlerinin birlikte ve 5 yılda bir yapılmasına ilişkin değişikliklerdir. Bu değişiklikleröncelikle bu hususlarda ihtiyaç ve talepleri karşılamaya dönükdeğişikliklerdir.

***

2-Siyasi bürokrasi açısından düşünüldüğünde koalisyon hükümetleri olmayacağından, hantal ve istikrarsız durumların en azından ihtimal bulamayacağı, karar verme mekanizmasını hızla işletebilecek daha istikrarlı bir işleyişe zemin hazırlayacağı anlaşılmaktadır.

Toplumsal yapı açısından düşünülünce daha istikrarlı ve merkezî bir yönetim işleyişi ile sosyal ve kültürel dengeleri çok da homojen olmayan ülkemiz açısından daha güvenli bir atmosfer oluşturacaktır. Toplumsal kırılma ve çatışmalara müsait olduğumuza dair Çorum, Maraş ve Malatya olaylarındaki Alevi-Sünni çatışması yine Gezi olayları gibi ülkeyi kaosa sürükleyebilecek olaylar örnek olarak verilebilir. Bu tür atmosferlerde gelişen olaylara, sorunları güçlü bir irade ve etkili bürokratik işleyişle müdahale edilmemesi ülkede taşları yerinden oynatabilecek istikrarsız ve güçsüz bir vasatı oluşturur.

‘Hayır’ cephesinin, esasında başkanlık sistemine yönelttiği tepkisinin arka planında halkın doğrudan seçeceği bir cumhurbaşkanının yönetime gelmesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Zira halkçı geçinen bu kesimin halka asla güvenmediğini, kurulu vesayetin devamına aykırı en ufak tercihlerinde dahi darbelerle halkın iradesini alaşağı ettiğini bu ülkenin yakın siyasi tarihi bizlere canlı örneklerle sunmaktadır.

***

3-Son 8 ayda yaşanan olağanüstü gelişmelerin ülke üzerinde oynanan ciddi hesaplara dair ipuçları verdiği düşünüldüğünde bu referandumda ‘Hayır’ çıkması ile iktidarın sarsılacağını söylemek abartılı olmaz.Başta Müslüman kitle olmak üzere genel olarak dindar, makul demokrat-liberal büyük bir kesimin geleceği tehlikeye atılacaktır. Gezi olayları, 7 Haziran sonrası, Suriye gerçeği, 15 Temmuz darbe girişimi gibi yaşanmış ve yaşanmakta olan reel riskler hatırlanacak olursa böylesi bir süreçte hükümet nezdinde Müslümanların zayıflatılmak istendiği ve zayıf bir iktidar karşısında zalimlerin ellerini ovuşturacakları bilinmelidir.

Bir kere politik anlamda AK Parti ciddi manada sarsılacaktır diye düşünüyorum. Bu salt bir partinin politik arenadaki kaybından öte çok daha farklı bir anlam ifade edecektir. Zira AK Parti’nin şahsında ülkeye kastedilen başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bu sonuç darbecilerin bir zaferi olarak anlamlandırılabilecektir. Halkın güçlü desteğiyle terörle mücadele edebilen istikrarlı güçlü hükümet imajını ciddi manada sarsacak ve böylece PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin güçsüz bir iktidar karşısında elini güçlendirip, motivasyonunu yükseltebilecektir.

‘Hayır’ cephesinin de aynı zamanda başarısı anlamına geleceğinden sözkonusu cephedeki seküler, İslam karşıtı güçlerin pozisyonunu tahkim edebilecektir. Bununla beraber ‘Hayır’cı cephenin kısa vadede böylesi bir zafer atmosferinde ittifaklara girip ilk seçimde güçlü bir blok oluşturması da pek muhtemel görünmemektedir.