ABD Başkanı George Bush, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Ürdün Kralı Abdullah ve Filistin'in "atanmış Başbakanı" Mahmud Abbas'ın Akabe'de yaptıkları zirve ve bu zirvede alınan kararlar, "Amerika-İngiltere-İsrail üçlüsü"nün Ortadoğu'yu köleleştirme planlarının Filistin halkına düşen payını belirleyen ağır bedellere işaret ediyordu. Aslında Akabe Zirvesi'nden çok önce başlayan Filistin'i yeniden yapılandırma, daha doğrusu Filistin'in direniş ruhunu yok edip İsrail'in sömürgesi haline getirme programı, bugün en açık şekliyle uygulanıyor. Dünyaya barış planı olarak pazarlanan; önce ateşkesin sağlanmasını, İsrail'in 28 Eylül 2000'den sonra işgal ettiği topraklardan çekilmesini, Filistin'in yeni yönetiminin ekonomik olarak desteklenip cazibe merkezi haline getirilmesini, böylece özgürlük ve bağımsızlık ruhunun zayıflatılmasını, dolayısıyla Hamas, İslami Cihad, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ve diğer direniş örgütlerine yönelen ilginin azaltılmasını amaçlayan yeni program, başarıya ulaşırsa Filistin halkının geleceğinde bağımsızlık, özgürlük ve vatana dönüş gibi ideallerinin üzerine kalın bir örtü çekilecek. ABD Başkanı George Bush'un Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice'ın Filistin yönetimine 1 milyar dolarlık acil ekonomik yardım önermesi, Filistin halkının özgürlük ruhunu parayla satın almaya çalışmaktan başka bir şey değil.
Bugün Amerika ve İsrail'in, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ile birlikte hemen bütün güç merkezlerini bölgeden uzak tutarak uygulamaya çalıştığı Filistin planının amacı, İsrail için tehdit olan Filistin'in direniş güçlerini ortadan kaldırmak, bağımsızlık ruhunu yok etmek, Filistin halkını tamamen silahsızlandırıp İsrail'in insafında kukla bir yönetim haline getirmektir. Mahmud Abbas'a yüklenen en önemli misyon ise, bu planların uygulanması için Filistin kamuoyunu yönlendirmek ve iç savaşa kadar uzanacak bu süreç içinde, Amerika ve İsrail'in desteğiyle bu grupları tasfiye etmek ya da sistemin içine çekerek etkisiz hale getirmektir.
Bunun içindir ki İsrail Genelkurmay Başkanı Moşe Yaalon, İsrail'in intifada'ya karşı zafer kazandığını açıkça ilan etti. Ancak Hamas, İslami Cihad ve El-Aksa Şehidleri, iç savaşa giden yolu kapatmak, kendilerine yönelmesi beklenen Amerikan-İsrail askeri müdahalesini ertelemek ve İsrail'in gerçek yüzünü dünyaya göstermek için üç aylık şartlı ateşkes ilan etti. Daha ateşkes kararının üstünden birkaç gün geçmeden İsrail'in El-Fetih'e bağlı bir kişiyi öldürmesi, El-Aksa Şehidleri'nin "artık ateşkese bağlı olmadıklarını açıklamalarına yol açtı. Yani İsrail'in gerçek yüzü bir kaç gün içinde ortaya çıktı ve dünya tamamen yanıltma amaçlı geri çekilme senaryolarının aslında ateşkes kararının tamamlayan bir unsur olmadığını gördü. Şimdi ateşkese kadar gelinen süreci, ateşkesin niteliğini ve sonrası neler yaşanabileceğini analiz etmeye çalışalım.
Amerika ve İsrail, Hamas ve İslami Cihad'ı tasfiye etmek için her yolu deniyor. Filistin'e ekonomik yardım yaparak Hamas'ın halk üzerindeki etkisini kırmayı amaçlayan ABD ve İsrail, şimdi de Filistin yönetiminden pay vererek bu iki örgütü İsrail için caydırıcı olmaktan çıkarmanın yollarını arıyor. Filistin Başbakanı Mahmud Abbas, 4 Temmuz'da Hamas'la, 5 Temmuz'da da İslami Cihad'la bu amaçla görüşmeler yaptı. Hamas ve İslami Cihad, bu görüşmelerde "İsrail'in saldırılarına son vermesi, Filistinli mahkumları tamamen serbest bırakması ve güçlerini Gazze Şeridi dışındaki Filistin topraklarından çekmesi gerektiğini" ısrarla vurguladılar.
Ortadoğu'da İşgal Sürdükçe Filistin'de Barış Olmayacak
Irak'ta Amerikan-İngiliz işgaline karşı direnişin her geçen gün daha da güçlendiği, Musul'da isyanların hava saldırıları ile bastırıldığı, Irak'ın işgali ile Suriye ve Lübnan hattının ABD-İsrail denetimine açılması için yoğun hazırlıkların yapıldığı, bütün bölgenin silahsızlandırılıp köleleştirilmeye çalışıldığı, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad'ın yok edilmesi sürecini başlatıldığı bir dönemde Filistin'de barış mümkün mü?
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Amerika ve Rusya tarafından hazırlanan ancak AB, BM ve Rusya devre dışı bırakılarak, Amerika ve İsrail'in elinde Filistinlilere karşı bir şantaj aracına dönüştürülen, ABD'nin Ortadoğu'da uyguladığı "rejim değişikliği" ve "silahsızlandırma" programının parçası haline getirilen 'Yol Haritası', daha tartışılamadan İsrail tarafından sabote edildi. ABD Başkanı George Bush'un 3 ve 4 Haziran'da Şarm-el Şeyh'de Arap liderlerle, Akabe'de İsrail-Filistin-Ürdün temsilcileriyle yaptığı zirveler, Filistin'e kan ve ölüm olarak yansıdı. ABD-İngiliz-İsrail üçlüsünün Ortadoğu'da oluşturmaya çalıştıkları yeni statüko çerçevesinde görev dağılımının yapıldığı bu zirveler, birer ihanet anlaşmaları olarak tarihe geçecektir.
Filistin halkının silahsızlandırılması için yapılan zirve ve alınan kararlara direniş grupları çok şiddetli tepki verdi. ABD ve İsrail'in, Irak'ın işgalinden önce başlayan "Filistin'de rejim değişikliği" programı, Yaser Arafat'ı tasfiye etmeyi, bütün silahlı gruplarını dağıtmayı, Filistin halkının özgürlük ruhunu kırmayı, ardından İsrail'in kuklası bir yönetim oluşturmayı amaçlıyor.
ABD ve İsrail tarafından Başbakan olarak atanan Mahmud Abbas, yönetici kadro oluşturulması planının ilk örneği oldu. Hiç kimseyi temsil etmeyen, sadece ABD ve İsrail'in politikalarını uygulamakla görevli olan Abbas, silahsızlandırma programını başlatınca kıyamet koptu. Akabe Zirvesi'nde alınan kararları zafer olarak ilan eden İsrail Başbakanı Ariel Şaron da Genelkurmay Başkanı Yaalom'dan önce, "İntifada'yı bitirdiklerini" ilan etti. Abbas ise, İsrail'i hedef alan saldırıların durdurulmasını istedi. Mültecilerin topraklarına dönüşüne izin verilmemesi konusunda anlaşma sağlanan zirve, Filistin'de infiale neden oldu.
Abbas'ın, Filistin Başbakanı gibi değil, Amerika ve İsrail'in atadığı bir sömürge valisi gibi açıklamalar yapması, ABD ve İsrail'in direniş gruplarına karşı imha harekatı başlatması Filistinli grupları birleştirdi. Hamas, İslami Cihad ve diğer gruplar, İsrail'e ve yeni işgal politikasına karşı ortak hareket etme kararı aldı. Akabe zirvesinden hemen sonra şiddetini artıran İsrail saldırılarına misilleme olarak 4 İsrail askerinin öldüğü çatışma, bu gruplar tarafından ortak yapıldı. Ardından İsrail'in gelenekselleşen devlet terörizmi örneği olan sivil araçlara füze saldırıları başladı.
Bir hafta içinde üç kez İsrail helikopterleri Filistinlilere ait araçlara havadan füze saldırısı yaptı. Hedef alınan kişilerin yanında siviller ve çocuklar hayatını kaybetti. Hamas liderlerinden Abdülaziz Rantisi'yi hedef alan saldırıdan sonra Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el Kassam Tugayları, çok sert misillemede bulanacaklarını açıkladı. Hemen ardından Kudüs'te bir otobüse düzenlenen intihar eylemleri ve devam eden İsrail saldırıları Mahmud Abbas'ın ve temsil ettiği misyonun da sonunu getirdi. Abbas'ı "tüyü çıkmamış piliç"e benzeten Şaron, Filistinli liderlere ve başta Hamas olmak üzere direniş gruplarına karşı topyekun savaş ilan ederken Hamas, işgal altındaki topraklarda bulunan yabancıların ayrılmasını, zira çok şiddetli ve yaygın saldırıların başlatılacağını ilan etti.
Filistinli Grupların Ateşkes Şartları
Hamas, İslami Cihad ve El-Fetih ile İsrail arasında ateşkes, ilk bakışta, "Irak'ta işler kötüye gidince işgalci görüntüsünü kamufle etmek için Türkiye'den bile asker isteyen Amerika'nın bölgenin sempatisini kazanmak için Filistin'de barış sürecini zorlaması" olarak görülebilir. Dolayısıyla ABD ve İsrail'in Filistin'de gerçekten barış istediği, BM, Avrupa Birliği ve Rusya ile birlikte hazırladığı 'Yol Haritası'nı uygulamaya çalıştığı kanaati oluşabilir. Böyle değil…
Direniş güçlerinin yok edilmesi göreviyle Başbakanlığa getirilen Abbas, göreve geldiği ilk günlerde Hamas ve İslami Cihad'ın silahsızlandırılması gerektiğini sık sık tekrarladı. Bush yönetimi, Filistin yönetiminden bu grupların silahsızlandırılıp tasfiye edilmesini istedi. Ancak Filistin yönetimi, iç savaşa yol açacağı gerekçesiyle bu dayatmayı reddetti.
Bush, Avrupa Birliği'ne de, Hamas ve İslami Cihad'a yönelik finansal destek yollarını kapatması çağrısı yaptı. AB, Amerika'nın bu çağrısını reddetti. Avrupa Komisyonu Sözcüsü Reijo Kemppinen, "AB'nin Hamas'ın askeri kanadını yasakladığını ancak grubun siyasi kanadına sınırlama getirmeyeceğini, AB'nin bu grubun askeri kanadı ile siyasi kanadını birbirinden ayrı tuttuğunu, Hamas'ı bir bütün olarak terörist örgüt olarak görmediğini ve bu konuda ABD'nin görüşlerini paylaşmadığını" açıkladı.
Direniş gruplarının dağıtılması sürecini askeri müdahaleye kadar vardıracaklarının işaretlerini veren ABD ve İsrail'in, Filistin direnişini terör propagandasının esiri haline getirmesine ve en önemlisi de iç savaşa kadar uzanacak bir gerginliğe engel olmak için, bu üç grup şartlı ve tek taraflı ateşkes ilan etti. Ateşkes kararı ABD ve İsrail'in bundan sonraki uygulamaları için bir test olacak. Karar, Amerika'ya karşı farklı bir Ortadoğu politikası izleyen, Yaser Arafat'ı Filistin'in meşru lideri olarak gören, Filistin direnişini top yekun terör ekseninde görmeyen AB'nin bakış açısıyla da örtüşüyor. Yani Avrupa Birliği de bir şekilde bu kararın içinde.
Ateşkes Şartları: ABD Ve İsrail Ne Yapacak?
Ateşkes şartları kısaca şöyle:
1. İsrail, Filistin halkına yönelik bütün saldırıları, Müslümanlara ve Hristiyanlara ait kutsal yerlere özellikle de Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları derhal durduracak. İsrail, suikastlere, katliamlara ve devlet terörüne son verecek. Arafat'a yönelik baskı ve kuşatma kaldırılacak. Ev yıkımları durdurulacak.
2. Bütün Filistinli ve Arap mahkumlar ile tutuklular serbest bırakılacak. Onların evlerine dönüşüne izin verecek.
3. İsrail bu şartları ihlal ettiği andan itibaren Hamas ve İslami Cihad, ateşkes kararından artık sorumlu olamayacak ve gerekli cevabı verecek.
Ateşkes kararına uyan El-Fetih grubunun şartları da hemen hemen aynı. El-Fetih, kararın "Filistin halkının ulusal bütünlüğünün korunması" amacıyla alındığını belirttikten sonra, saldırıların durdurulması, kuşatmanın kaldırılması, Arafat'a yönelik tecridin sona erdirilmesi, mahkumların serbest bırakılması, Müslüman ve Hıristiyanlara ait kutsal yerlere müdahaleye son verilmesi, özellikle Mescid-i Aksa, İbrahim Camii ve Doğuş Kilisesi'ne yönelik saldırıların durdurulması, işgal güçlerinin 28 Eylül 2000'den sonra işgal ettiği bölgelerden çekilmesi gibi şartlar öne sürüldü.
İsrail, bu şartlara uygun olarak işgal ettiği bazı bölgelerden çekildi. Batı Şeria'nın bazı bölgelerinden çekilen İsrail, Beytüllahim'in kontrolünü de Filistin yönetimine devretti. Bu çekilme, Filistinli grupların ateşkes şartlarından biriydi. İsrail çekilmeseydi ateşkes bir gün bile uygulanamayacaktı. Aslında gerçek anlamda bir çekilmeden söz etmek mümkün değil. Zira İsrail, istenen bütün bölgelerden çekilmiş değil. Ayrıca, hemen her koşulda güvenlik sorunlarını gerekçe göstererek bu bölgelere tekrar dönecektir. Zira, El-Fetih grubundan bir kişiyi öldüren İsrail, bundan hemen sonra çekildiği bölgeye geri dönüp, bir karayolunu abluka altına aldı.Zaten bu cinayetten sonra da, El-Fetih'e bağlı El-Aksa Şehitleri Tugayı, artık ateşkese bağlı kalmayacağını duyurdu.
Şartlı ve üç ay süreli ateşkes kararı Filistinlileri bir adım öne geçirdi. İsrail ve ABD, ateşkese soğuk bakan açıklamalar yaptı. Zira ateşkes kararı, Filistin'de iç çatışmaların önüne geçilmesi ile ABD ve İsrail'in politikalarını boşa çıkaran son derece zekice bir karar oldu. Filistinliler bir sıfır öne geçtiler. ABD ve İsrail, ya saldırıları başlatıp süreci durduracak ya da yeni Filistin politikasından geri adım atacaklar. Çünkü, Hamas ve İslami Cihad'ı tasfiye etmeleri oldukça zorlaştı. Ateşkes Amerika ve İsrail'i son derece sıkıntıya düşürmüş durumda.
Abbas'ı Tek Çözüm Görmek, Şaron'un Tuzağına Düşmektir
Arafat'ı ve Hamas'ı devre dışı bırakan hiçbir süreç barışa ulaşamaz. ABD ve İsrail'in Mahmud Abbas üzerinden yürüttüğü proje, sadece Arafat'ı ve Hamas'ı değil, Filistin halkını toptan yok sayıyor. Bu grupları dize getirmeyi, sistemin içine çekip eritmeyi, bunu başaramazsa sürgün etmeyi veya doğrudan askeri hedef ilan edip yok etmeyi hedefleyen Amerika ve İsrail, bölgede kesinlikle barış istemiyor. Sadece Filistin halkını teslim almayı planlıyor. Ayrıca, Amerika'nın Irak'ı işgali, ardından İran, Suriye ve Lübnan'a saldırı hazırlıkları sürdüğü sürece Filistin'de barıştan söz etmek mümkün değil.
Bu arada, Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan krizin ancak İsrail'e yakınlaşarak aşılabileceğini savunanlar, Filistin sorununu da Mahmud Abbas modelinde çözüleceğine inanıyor. Bu büyük bir hata. Abbas, ABD ve İsrail'in çıkarlarından başka hiçbir şeyi temsil etmiyor. ABD'nin Afganistan'da kurduğu, Irak'ta kurmaya çalıştığı "Karzai modeli"nden başka bir şey değil. Türkiye, Filistin sorununa böylesine dar bir çerçeveden bakamaz. Bakarsa, hem Filistin halkına büyük darbe vurmuş olur hem de, bugün Irak'ta sıkıntısını çektiği Amerika'nın işgal politikaları çerçevesinde hareket etmiş olur.
Ariel Şaron, önce Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, ardından da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e yapmayı planladıkları ziyaretleri, gövde gösterisine dönüştürecek. Buna izin verilmemeli. Şu iyi bilinmeli: Abbas'ı tek çözüm gören anlayış, Filistin'de barışa değil, Şaron'un planlarına destek verir. Amerika'nın Ortadoğu'da düzenleyici müdahaleleri ve işgalleri devam ettiği sürece de hiçbir modelin Filistin'e barış getirme şansı yok.