Filistin üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanıdığımız yazar Ahmet Varol ile Hamas ve Abbas hükümeti arasında Gazze’nin kontrolü ile ilgili anlaşmayı ve uzlaşının Filistin’in geleceğine nasıl yansıyacağını konuştuk.
Röportaj: Haksöz
Hamas’ın Gazze’deki iktidarını Ramallah merkezli hükümete devredip “birlik hükümeti”ne katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dün Fetih ile Hamas’ın bir araya gelmesini engelleyen sebepler, bugün ortadan kalktı mı?
Normalde 2011 Kahire Anlaşması'ndan sonra zaten Filistin'de bir ortak hükümet oluşturulması kararlaştırılmıştı. Buna da "uzlaşı hükümeti" deniyordu. Bu hükümet Ramallah'ta oluşturuldu. Dolayısıyla aslında Ramallah'taki hükümetin söz konusu anlaşmaya binaen Gazze'de de hem yetkileri hem de sorumlulukları devralması gerekiyordu. Ancak 2011 Kahire Anlaşması'nda üzerinde ittifak edilen birtakım şartlar vardı. Fakat uzlaşı hükümeti bu şartlara uyma konusunda sorunlar çıkardı. Örneğin Gazze'de Hamas hükümeti döneminde göreve alınmış memurların önemli bir kısmının görevlerine devam etmelerini engellemek istedi. Buna benzer birtakım ihtilaf konuları ortaya çıktı. Bunlardan dolayı Hamas, Gazze'deki işleri yürütmek amacıyla bir İdarî Komite oluşturdu. Bu komite ayrı bir hükümet niteliği taşımıyordu. Fakat Ramallah'taki hükümet yani Mahmud Abbas yönetimi bu komiteyi kendisine karşı oluşturulmuş bir mekanizma olarak değerlendirdi ve onu Gazze'nin işlerini zorlaştırmaya gerekçe olarak gösterdi. Bu komiteyi gerekçe göstererek Gazze'deki memurların maaşlarını göndermedi. Tedavi için Gazze dışına çıkmak isteyen hastaların resmî işlemlerini aksattı. Gazze'deki elektrik idaresinin kendisine paraları yatırmadığını iddia ederek işgal rejiminin Gazze'ye gönderdiği elektrik miktarını daha da kısmasını istedi. Kısaca Abbas yönetimi zaten Siyonist işgal rejimi tarafından ablukaya maruz kalan Gazze'ye ek yaptırımlar uyguladı. Bu yaptırımlar Gazze'deki işlerin daha da zorlaşmasına neden oldu.
Bu durum karşısında Hamas, uzlaşı hükümetinin Gazze'yle ilgili sorumluluklarını üstlenmeyi taahhüt etmesi durumunda Gazze'deki İdarî Komite'yi feshedebileceğini açıkladı ve Eylül 2017'de fesih işlemini fiilî olarak gerçekleştirdi. Bunu yapmasının amacı uzlaşı hükümetinin Gazze'yle ilgili sorumluluklarını üstlenmesini ve bölgeye yönelik yaptırımlarına son vermesini sağlamaktı. Fakat Ramallah'taki hükümet Gazze'deki İdarî Komite'nin feshinden sonra yaptırımları kaldırmadı. Mahmud Abbas bunun için acele etmediklerini ifade ederek, yaptırımları kaldırmak için hükümetin Gazze'de bütün yetkileri devralmasına imkân sağlayacak Kahire görüşmelerinden çıkacak sonuçları bekleyeceğini söyledi.
Hamas, Gazze'yle ilgili olarak 2011 Kahire Anlaşması'nın şartlarına uyulmasını, Hamas döneminde göreve alınan memurların görevlerine devam etmelerine imkân verilmesini, güvenlik teşkilatları için Batı Yaka bölgesinden getirilecek eleman sayısının sınırlı tutulmasını ve direniş gruplarının silahlı kanatlarına dokunulmamasını istiyordu.
Sonuçta konuların ayrıntısına dair 10 Ekim Salı sabahından itibaren Mısır'ın arabuluculuğuyla iki tur şeklinde görüşmeler yapıldı ve 12 Ekim Perşembe günü öğle vakti de anlaşma imzalandı.
Hamas aslında ittifak anlaşmasını zaten kabul etmişti ve dediğimiz gibi 2011'de bir uzlaşma anlaşması imzalanmıştı. Onun istediği bu anlaşmanın şartlarına uyulması ve uzlaşı hükümetinin Gazze'yle ilgili sorumluluklarını da üstlenmesiydi. 2011'den bu yana yaşanan meselenin merkezinde uzlaşı hükümetinin Gazze'ye sahip çıkmaması ve sadece kendi istediklerini dikte ettirmekte ısrarlı davranması yer almaktadır. 12 Ekim 2017'de imzalanan anlaşma 2011'deki anlaşmayı esas alarak uzlaşı hükümetinin Gazze'deki yetki ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Bu ikinci anlaşmada Gazze'deki memurların görevlerinde kalması kabul edilmiştir. Güvenlik organlarının ve gümrük kapılarının uzlaşı hükümetine devredilmesi ancak güvenlik organlarında istihdam edilmek üzere getirilecek elemanların sayısının üç binle sınırlandırılması kabul edilmiştir. Direniş gruplarının silahları ise uzlaşma görüşmelerinde herhangi bir şekilde tartışma konusu yapılmamıştır. Hamas işgal devam ettiği sürece direnişin de devam edeceğini, bu konuyu kesinlikle tartışma konusu yapmayacaklarını dile getirdi.
Özetle söylemek gerekirse burada göz önünde bulundurulması gereken hususlar şunlardır:
Ortada zaten bir uzlaşma anlaşması vardı ve amaçlanan bu anlaşmanın uygulanması, bölünmüşlüğün sona ermesiydi.
Gazze'deki ağır şartlardan dolayı Hamas uzlaşı hükümetiyle ilgili bazı haklarından vazgeçti ama memurların görevlerine devamı konusunda da ısrarlı oldu.
İşgale karşı direniş ve direnişin silahları kesinlikle tartışma konusu yapılmadı.
Önemli olan bu anlaşmanın gereği gibi uygulanması, Ramallah hükümetinin sözünde durması ve Gazze'ye yönelik yaptırımlarına son vermesidir.
Gazze ile Mısır arasında süren diplomatik ilişkilerin merkezinde İsrail’in de güvendiği bir ismin, Muhammed Dahlan’ın olduğu iddia ediliyor. Bu durumda Hamas, daha önce çatıştığı Dahlan’ın merkezinde bulunduğu bir çözüme razı olarak yenilgiyi kabul mü ediyor yoksa Gazze’deki sıkışmışlıktan kurtulmak için başka çare bulamadığı için mi bu yolu izliyor?
Bu konuda biraz hatların birbirine karıştırıldığını ve olayın Türkiye kamuoyuna çok yanlış yansıtıldığını görüyoruz. Evet, Mısır'daki cuntanın, BAE'nin ve bölge ülkelerinin bölgeyle ilgili fitne oyunlarının merkezinde Muhammed Dahlan'ın belli bir yeri var. Fakat 12 Ekim 2017'de Kahire'de imzalanan anlaşmayla Muhammed Dahlan'ın hiçbir ilgisi yok. Her şeyden önce bu anlaşma Mahmud Abbas'ın liderliğindeki Fetih'le imzalanmıştır ve Dahlan, Abbas'ın örgütten attırdığı bir kişidir. Yani Abbas, Dahlan'la tamamen karşıttır. Hatta diyebiliriz ki Abbas'ın böyle bir uzlaşmaya yanaşmasında Dahlan'ın Gazze'ye çengel atma girişimlerinin etkileyici rolü olmuştur. Yani Abbas bir bakıma onun önünü kapatmak amacıyla böyle bir anlaşmaya yanaştı. Dolayısıyla Kahire'deki anlaşma Dahlan'lı formül değil Dahlan'ın önünü kesmeyi amaçlayan bir formüldür. Bu itibarla Kahire'deki anlaşmanın Dahlan'ın dayattığı veya içinde Dahlan bulunan bir formül olduğu yönündeki açıklamalar vakıaya tamamen ters açıklamalardır.
Mısır'ın, BAE'nin ve diğer bölge ülkelerinin Dahlan bağlantılı hesapları olabilir. Onları ayrı bir kategoride değerlendirmek gerekir. Ama bu hesaplar Kahire Anlaşması'nın Dahlan merkezli olduğu iddiasının gerekçesini oluşturmaz. Çünkü anlaşma Dahlan'la değil onunla bıçak bıçağa olan Abbas'la yapıldı ve Abbas'ın böyle bir anlaşmaya yanaşmasında Dahlan'ın ataklarının önünü kapatma planı da var.
Gazze'deki sıkışmışlığın sonuçları ise Hamas'ın uzlaşı hükümetiyle ilgili bazı haklarından ve taleplerinden vazgeçmesi suretiyle anlaşmaya yansıdı diyebiliriz.
Peki, Filistinli diğer gruplar bu uzlaşıya nasıl bakıyorlar?
Anlaşmada Filistin'deki grupların itirazını gerektirecek bir şey yok. Filistin'deki gruplar bölünmüşlüğün sona ermesini ve Gazze'ye uygulanan yaptırımların kalkmasını önemsiyor. Yönetimde kimin daha fazla öne çıkacağı tarafı onları fazla ilgilendirmiyor. Dolayısıyla anlaşmaya da olumlu yaklaşıyorlar. Filistinli grupların anlaşmayla ilgili açıklamalarının tümünde destek ifadeleri yer aldı.
Mursi Hamas'a casusluk suçlaması ile yargılanırken Gazze sokaklarında Sisi posterlerinin asılmasını nasıl okuyabiliriz?
Bu tamamen toplum psikolojisiyle alakalıdır. Ablukanın ve ambargonun kıskacında büyük zorluklarla karşı karşıya kalan halk bir an önce bu ablukanın ve ambargonun son bulması için birilerinin ön ayak olmasını istiyor. Filistin'in içindeki bölünmüşlüğün son bulmasını da bu konuda bir ümit ışığı olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla buna aracılık eden Mısır'ın başındaki kişiyi sokaklara taşıyabiliyor. Yani Sisi'nin kimliğini ve kişiliğini nazarı dikkate alan bir bilinçle değil hisleriyle hareket ediyor.
Hamas uzun bir süredir yüzünü Türkiye’ye ve Katar’a dönmüştü. Mısır'la geliştirilen ilişkiler bu ülkelerden beklenen desteği göremediği şeklinde yorumlanabilir mi?
Meselenin sadece bir tarafı yok. İki tarafı var. Türkiye ve Katar'ın Hamas üzerinde etkisi olabilir. Ama Abbas yönetimini ikna etmek için Mısır'ın devreye girmesine ihtiyaç vardı. Yani meseleyi çözüme kavuşturmak isteyenlerin Katar ve Türkiye'den bekledikleri desteği göremediklerini söylemek değil de Türkiye ve Katar'ın desteğinin istenen sonucu elde etmek için yeterli olmadığını söylemek daha isabetli olur.
Türkiye Gazze için daha çok gıda ve ihtiyaç yardımları ile gündeme gelirken Mısır’ın siyasal olarak arabuluculuğa soyunması ve bu konuda mesafe alması bundan sonrası için Türkiye’yi saf dışı bırakma anlamına gelir mi?
Filistin halkı Türkiye'nin yardım ve desteklerini önemsiyor. Mısır'ın arabuluculuğu diplomatik bir girişimdir. Ama Filistin halkı nezdinde Türkiye'nin desteği önemseniyor ve Türkiye'nin yardım ve desteklerinin bundan sonra da devam edeceğini tahmin ediyoruz. Türkiye'nin saf dışı edilmesi söz konusu olamaz. İçerideki bölünmüşlüğün çözülmesi için Mısır'ın devreye girmesine ihtiyaç vardı. Ama Filistin halkına yardım ve destek konusunda Türkiye'nin el uzatmasına her zaman ihtiyaç olacak. Mısır'ın fiilî olarak söze gelir bir desteği yok.
Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerini normalleştirme çabaları Hamas tarafından nasıl karşılanıyor?
Hamas bu konuda kendisinin ilkeleriyle Türkiye'nin siyasetini ayrı birer başlık altında ele alıyor. Hamas'a göre Filistin topraklarındaki Siyonist işgal gayri meşrudur ve bu konudaki tavrında herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ama Türkiye'nin Hamas'ın ilkelerine göre bir siyaset belirlemediğini, onun ayrı bir dış politikasının ve çizgisinin olduğunu biliyor. Bu farklılıktan dolayı Hamas Türkiye'ye karşı tavır alacak, onunla ilişkileri reddedecek değildir. Hamas sadece Türkiye'yle değil İsrail'le diplomatik ilişki içinde olan Batı ülkelerine de kapıyı açık tutuyor. Hamas'la ilişki içine girmeyi kabul etmeleri durumunda onlarla da bağlantı kurmaya açıktır.
Diplomatik ve siyasi ilişkilerin mantığı da bu. Bir ideolojik ve siyasi hareket kendi ilkelerini başkalarıyla ilişki kurmaya engel yapmaz. O zaman kendini çok dar bir çerçeveye kapatmış olur. Ama kurduğu ilişkiler de kendisinin ilkelerinden vazgeçmesi anlamına gelmez.
Dahlan, BAE ve Mısır üçgeninde kurulan ilişkiler Gazze’nin ve dolayısıyla Filistin’in geleceğine nasıl etki eder?
Dahlan, BAE ve Mısır üçgeni tamamen pragmatist felsefeye göre hareket eden bir çıkar üçgenidir. Bunların birbirlerinden yararlanmaları da çıkar temellidir. Bu felsefe onların Siyonist işgal rejimiyle de menfaat ilişkileri kurmalarının temelini oluşturuyor. Gazze'ye uygulanan ablukada Mısır'ın tutumunun da belli bir payı var. Dolayısıyla bu üçgenden Gazze ve Filistin yararına fazla bir şey beklememek gerekir. Ama yeri gelir şartlar gereği Filistin lehine de bir şeyler yaptıkları olur.
Hamas’a bağlı silahlı gruplar varılan mutabakata göre ellerindeki mühimmatı teslim etmeyecekler. Hamas’ın İslami kimlikli ilkesel duruşunu da göz önünde bulundurduğumuzda mevcut birlik hükümetinin ya da uzlaşının ömrünün çok uzun sürmeyeceği söylenebilir mi?
Bu konu uzlaşı hükümetinin ömrünü etkilemez. Direniş gücünün silahlarını pazarlık konusu yapmamak Hamas'ın başlangıçta belirlediği bir prensipti ve bu konudaki tutumunu hiç değiştirmedi. Uzlaşı hükümetinin uzun ömürlü olup olmayacağı bu hükümetin Siyonist işgal rejimi karşısında göstereceği kararlılığa bağlıdır. Çünkü işgal rejiminin başbakanı Netanyahu bu hükümeti Hamas'la koalisyon hükümeti kabul edeceğini ve diyalog görüşmelerinde onu muhatap alması için birtakım şartları olduğunu söyledi. Bu şartlar tabii hükümetten ziyade Hamas'a yönelik. Ama Hamas işgal yönetiminin şartlar ileri sürmesine tepki gösterdi ve işgal rejiminin bu tür şartlar ileri sürmesinin Filistin'in kendi iç meselelerine müdahale anlamına geleceğini dile getirdi. Hamas'ın işgal rejiminin şartlarını kabul etmesinin söz konusu olamayacağı ortadadır. Dolayısıyla hükümetin devam etmesi Filistin halkının sesine kulak vermesine bağlıdır. Ama işgal rejiminin baskıları karşısında eğilir ve son Kahire Anlaşması'nı da gereği gibi uygulamazsa elbette devam etmekte sorunlar yaşayabilir.
Hamas’ın, bir yandan Kahire’de resmî temsilcilik açtığı iddiaları gündeme gelirken diğer yandan da özellikle Suriye politikalarından ötürü ciddi mesafe koyduğu İran’a yeniden yanaştığı görülüyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Hamas, Kahire'de resmi temsilcilik açmadı. Bu bilgi hatalı. Kahire'de Hamas'ı temsil eden üst düzey yetkililer bulundu ve zaman zaman görüşmeler yapmak için ziyaretler gerçekleştiriyorlar. Ancak resmî temsilcilik açması söz konusu değil. Mısır şimdiye kadar Hamas'ın temsilcilik açmasına hiçbir zaman izin vermiş değildir ve bu konudaki tutumunda bir değişiklik yok. Görüşmeler ise bazen Gazze'yle ilgili meselelerin çözümü bazen de Filistin içindeki bölünmüşlüğün sonlandırılması amacıyla yapıldı.
İran'la Suriye'deki olaylardan dolayı arasında bazı önemli ihtilaflar ortaya çıktı. Ama bu ülkeyle resmî ilişkisini tamamen kesmedi. Söz konusu ihtilaflara rağmen yine Hamas'ın Tahran'daki resmi temsilciliği devam etti, hiç kapatılmadı. Zaman zaman ziyaretler de oldu. Suriye'yle ilgili görüş ayrılıkları ise hâlen devam etmektedir. Bu konuda da bir değişiklik yok. Fakat son zamanlarda bazı ziyaretleşmeler oldu. Bu konudaki durumu Hamas'ın Siyasi Birim Başkanı Salih el-Aruri şu şekilde özetlemektedir: "İran'la Hamas arasındaki görüş ayrılıkları devam etmektedir. Ancak görüş ayrılıklarını bir yana bırakarak Filistin'e destek konusunda ittifak etmişlerdir."
Hamas, İran'la ilişkilerini tamamen kesme yanlısı olmadı. Fakat Hamas'ın Suriye konusunda kendisinden istenenleri yapmaması sebebiyle İran onunla ilişkilerine mesafe koydu. Sonrasında tutumunu nispeten değiştirerek üst düzey Hamas yetkililerini İran'a davet etti. Yani ilişkilerde belirleyici olan Hamas'ın tutumundan ziyade İran'ın tutumu olmuştur.