17-18 Mart 1988 tarihinde, dünya egemen şirk güçleri, Ortadoğu'daki müttefikleri Saddam rejimi eliyle Halepçe'de mukim Müslüman Kürt halkına karşı kimyasal silahlarla bir katliam gerçekleştirdiler. Kadın, çocuk, ihtiyar demeden beş bine yakın sivil insan Halepçe'de feci şekilde katledildi. On binlerce insan kimyasal gazların yakıcı ve boğucu etkisiyle ağır şekilde yaralandı.
Dünya egemen sisteminin çağdaş putu emperyalist ABD, çıkarlarına denk düştüğünde Kürt sorununu gündeme sürebilmekte, Kürt hareketinin liderleriyle Beyaz Saray'ın arka bahçelerinde özel görüşmeler yapabilmektedir. Ama Halepçe olayında gözlendiği gibi, çıkarları elvermediği zaman, müttefikleriyle elbirlik büyük kitle katliamları gerçekleştirebilmekte veya bu tür insanlık dışı katliamlar karşısında dilsiz şeytan kesilebilmektedir. Hatırlanacağı gibi Nagazaki ve Hiroşima'yı andıran bu katliam karşısında dünya müstekbirlerinin iletişim araçları kör ve sağır olmuştu. Sözde, ezilen halkların savunucusu olan sosyalist ülkeler, olayı dünya gündemine bile getirmediler. Batı'nın uygar insanları(!), insan hakları savunucuları, çevreci ve yeşilci sahtekarlar ölüm sessizliğine büründüler.
Halepçe bölgesel bir olay olarak algılanmamalıdır. Halepçe katliamı, kapitalizmin sömürgeci ve emperyalist politikalarının bir parçasıdır. Halepçe zencilere ve Kızılderililere karşı işlenen toplumsal cinayetlerin Kürt halkı üzerindeki bir uzantısıdır. Halepçe katliamı, bölgedeki Müslüman Kürt halkının, zalim Saddam rejimine ve dünya müstekbirlerine karşı İslam'ı İran'ın verdiği savaşta, İranlı Müslüman kardeşlerinin yanında saf tuttukları bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla Halepçe katliamı, İslam dünyasındaki İslami uyanışı durdurmak için egemen şirk güçlerinin ve bölgedeki zalim uşaklarının oluşturdukları genel planın bir parçası, bir uygulaması olarak tezahür etmiştir.
Dün dünya müstekbirleri tarafından unutturulmaya çalışılan Halepçe olayı, Körfez Krizi sırasında aynı güçlerin çıkarları doğrultusunda, işin özü çarpıtılarak kullanılmak istenmektedir. Lakin aynı güçler, yarın farklı Halepçe katliamları da gerçekleştirebilirler. Ama biz Müslümanlar için Halepçe katliamı, Rabbimize rağmen ululuk taslayanlara karşı verilen evrensel İslam mücadelesinin hafıza kayıtlarına sicillenmiş bir dava dosyası olarak kalacak ve unutulmayacaktır. Ve kafirlere karşı Allah'ın azabı çetin olacaktır [35/Fatır, 10].
ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi ve yerli işbirlikçileri körfez savaşını dev teknolojilerini kullanarak çoluk çocuk demeden, inananı inanmayanı ayırt etmeden yaptıkları kitle katliamlarıyla sonuçlandırmışlar ve bu coğrafyadaki uşak şeyhlerin ve sahte alimlerin figüranlığıyla birlikte bölgeye yeni bir düzen vermeyi hedeflemişlerdir. Halepçe katliamının perde arkasındaki failleri olan Batılı kafir güçler ve ABD'nin yeni Ortadoğu planında rol almak isteyen batıcı-laik T.C. rejimi bugün Kürtlerin hamisi pozisyonunda hesaplar yapmaktadırlar. Ve Kürt sorununu kullanabilecekleri bir düzlemde, yani ırk esası, kavim esası veya demokratik-laik esaslar üzerinde gündemde tutan politikalar üretmektedirler. Aynı emperyalist politika Filistinli Müslümanların intifadası karşısında, öneri ve desteğini, Laik ve Ulusçu Filistin Devleti şablonuyla ortaya koymuştu.
Biz Müslümanlar, ana kitabımız Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği doğrultuda, zalimlere karşı Rabbimizden yardım dileyen ezilenlerin davasını savunmak [4/Nisa, 75; 42/Şura, 39], kavimlerin karşılıklı varlıklarını gözetip tanışıklıklarını artırmak [49/Hucurat, 13], anlaşma ve tebliğ aracı olarak farklı dillerin varlığını kabul etmek ve korumak [30/Rum, 22; 14/İbrahim, 4] ve bütün bu sorumluluklarımızla birlikte, vahyi doğrular temelinde kardeşliğimizi pekiştirmek [49/Hucurat, 10; 3/AI-i İmran ,103] göreviyle yükümlüyüz. Ve gerçek kurtuluşun, gerçek bağımsızlığın ilahi düsturunu her an gözetme ve yaşama bilincinde olmalıyız: Bir toplum kendi nefsindekini değiştirmedikçe, kuşkusuz Allah da o toplumun bulunduğu durumu değiştirmeyecektir. [13/Ra'd ,11]
Halepçe katliamı bizim yöremizde, bizim insanımıza karşı işlenen bir cinayettir. Bölgedeki batıcı, ulusçu, laik egemen şirk sistemi varlığını devam ettirdiği müddetçe bu, ne ilk ve ne de son cinayet olacaktır. Dersim'ler, Hürremşehir'ler, Basra'lar, Kerkük'ler vb, diğer cinayet alanlarıdır.
Halepçe'de katledilen Kürt halkı olmuştur. Ama bu katliam sadece bir Kürt sorunu olarak algılanmamalıdır. Bizler; Kürt, Türk, Fars, Arap, Çerkez, tüm mazlum ve mahrum Müslüman halklar, problemimizin temel nedeni, tarihi sürecimiz içinde tevhidi bilincimizi yitirişimiz ve emperyalizmin irademiz üzerindeki iğrenç baskılarına boyun eğişimizdir. Sorunlarımızın cevabı sömürgeci güçlerin ürettiği cahili, laik, kavmiyetçi yaklaşımlarda değil, Kur'an'ın mesajını yeniden daha diri bir şekilde keşfetmemizde ve her türlü şirke, zulme, haksızlığa karşı omuz omuza durmamız, kardeşlik ve mücadele safları oluşturmamızdadır.
Eğer biz hak edersek, ..Zulmedenler, yakında nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir. [26/Şuara, 227]