Siyasal statükonun, tarihsel çapta ölümcül bir kısır döngü içerisinde bulunduğu bir dönemden geçiyoruz. Hayatın her alanında, tebdil-i kıyafet etmiş haçlı saldırıları ile karşılaşıyoruz. İnsanlık çapında kabul gören temel haklarımız hiç bir anlam ifade etmeyen, insanlık dışı uygulamalarla barbarca ihlal ediliyor.
Kimi durumlarda emperyalist çıkarlar adına; kimi durumlarda oligarşik yapıların çıkarları adına, kimi durumlarda sermayenin zalim çıkarları adına, kitleler faşist medya manipülasyonlarına kurban ediliyor, içerisinde yaşadığımız toplum politik mugalatanın, ideolojik mugalatanın, medya mugalatanlarının işgali altında bulunuyor. Bu işgal nedeniyledir ki, toplumsal hayat büyük bir melankoli içerisindedir.
Bütün bu olup bitenler karşısında İslami çevreler geçerliliğini çoktan yitirmiş hastalıklı bir nostaljiye dayalı söylemini asabiyetle sürdürüyor. Düşünce, kültür, sanat, edebiyat piyasası yaşadığımız gerçekliğin çok uzağında bulunuyor.
Sözünü ettiğim süreçler boyunca, Haksöz'ün mevcut tarihsel koşulları, süreci ve bugünün gerçekliğini olabildiğince sorguladığını belirtmeliyim. Bu zaman zarfında Haksöz; özgür, onurlu, vakarlı, bağımsız ve sorumlu bir ses olmaya çalıştı. Haksöz maskelere sığınmadan, hiç bir şekilde ikiyüzlülük yapmadan İslamın ve müslümanların taleplerini dile getirmeye çalıştı. Sınırsız ve ölçüsüz teslimiyetçiliğin, sahiplerini sınırsız ve ölçüsüz bir zillete mahkum ettiği günümüzde; ikiyüzlülük yapmadan ve maske kullanmadan yapılan yayınlar Haksöz'ün izzetli bir yol üzerinde olduğunu gösterir.
Haksöz'ün yayın hayatı boyunca, İslam düşünce, kültür ve uygarlık hayatına/dünyasına bir bütün olarak bakmasını, bütüne ait yaklaşımları yansıtmasını; bütüne yönelik, bütünsel bakış açılarını temsil etmesini temenni ederim.