200. Sayı Anısına
İyi bir öğretmen, akıllı ve erdemli bir dost, yola çıkarak yoldaki işaretleri görebilen nitelikli ve mutmain bir kılavuz bir insanın hayata bakışını büyük ölçüde değiştirebilir.
Göller bölgesinde bir ada olan; bilgi, inanç, eylem birlikteliğiyle yola çıkan Haksöz'le yıllar önce bir Anadolu kentinde karşılaşmaktan duyduğum heyecan ve sevinci unutamıyorum hâlâ.
Evet, onlar sözleştiler, söz verdiler Allah'a ve çıkıp geldiler.
Söylenecek güzel ve anlamlı sözleri vardı. Üzerlerine yüreklerinden başka muska takmadılar ve açık seçik konuştular. Sözü incitmeden, eğip bükmeden, nifaka bulaştırmadan, üstünü örtmeden, gizlemeden. Utanca bulaşmadılar. Elleri kaleme, dilleri kelâma böyle ulaştı, böylece uzandı.
Mü'minlerin yeryüzünde hırpalandıkları zamanlardı. Az idiler. Zayıf bırakılmışların saflarında yankılandı çığlıkları. Allah'a, Allah'ın Kitabı'na çağırdılar. Olabildiğince, güçleri yettiğince körelttiler, tükettiler karanlığı. Ulaştıkları aydınlığı çoğalttılar, örselemeden paylaştılar. Kadını erkeği, genci yaşlısı. Direndiler, direnişe davet ettiler. Karşılık beklemeden, hiçbir ücret istemeden. "Allah'ın adamları" olmak istediler; Allah'a bağlandılar. Kirli anlayışların, hurafelerin arasında yeniden bularak bey'at ettiler, Son Elçi'nin getirdiği kutlu mesaja. Rahman'ın pak ayetlerine bağlılıklarını yinelediler, yenilediler. Bilgiyi inanca, inancı eylem ve tanıklığa dönüştürerek yürüdüler 'Furkan'ın eşliğinde.
Zor zamanlardı. Zor zamanda konuştular. Kimi zaman karanlığın bekçileri çıktı önlerine onların, kimi zaman dost bildikleri eller yaraladı gönüllerini. Sıkı çocuklardı onlar. Kitab'ın ve hikmetin koynundan inip cıvıldayan hayatla yüzleştiler. Gecenin rahmetle bezenmiş avlusunda birikip birlikte Kitab'a tutundular. Hak üzere danıştılar birbirlerine. Öz muhkemleşti, söz perçinlendi, az çoğaldı. Hayatın içinde, hayatın tam ortasında durmak istediler her şeye rağmen. Günler acıları, yoklukları öğüttü; güzel sözü billurlaştırdı geçen aylar ve yıllar. Hatalarını görüp düzelttiler ve hep sahih ilmekler attılar hayatın mümbit ve müşfik bağrına.
Ne kovuşturma ve kovalamalar korkuttu onları ne de birbiri ardına açılan davalar. Toplatılan dergilerin ardından ürküp sinmediler, alanlarda toplandılar inadına. Saflarını daha bir sıklaştırdılar. Para pul için, makam mevki için satmadılar çizgilerini; copları, panzerleri, dipçikleri görünce ağız değiştirmediler.
Uyuşturulmuş, ağulanmış zihinlere, gönüllere cemre gibi düştü ürünleri, ürettikleri. Önde yürüdüler, öncülük ettiler. Şahitlik ettiler ama şikâyet etmediler. Kendileri kalktılar düştükleri yerden. Fısk ve fitne ateşini söndürmek için avuçladılar şafağın görkemli ışığını; alabildiğine yansa da elleri.
Zamanla "ekin"e dönüştü çabalarının doğurgan, üretken tohumu. Zira kimisi bahçeydi onların, kimisi tohum, kimisi bahçıvan. Bu imeceydi hayatın, direnmenin, özgürleşmenin özsuyunu çoğaltan. Meydanlarda yeşerdi bu kolektif çaba zamanla; ışığı ve yağmuru çoğalttı ve giyotini köreltti.
Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı, adam gibi yaşamanın ve ayakta kalmanın horlandığı bir zaman diliminde saflarını satmadılar, terk etmediler. Onardılar, yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerle evlerini, Düşenlere, değişenlere, çözülenlere inat. Az bir şey değildi bu. Ekin; Allah'a uzanan dualarla toprağın bağrında bir yol buldu kendisine. Ve elbette rahmet, zahmetin en yakın yoldaşıydı. Güzel olan hiçbir şey ekilmeden, çile çekilmeden bitmez, biçilmezdi. Kara kışlar, zemheriler gelecekti üst üste. Belki zorluklar, sıkıntılar "Allah'ın yardımı ne zaman?" dedirtecekti kimilerine. Soğuk kavuracak, sıcak yakacak; zorbalar, haramiler göz dikecekti güzel olan her şeye. Zehirli sarmaşıklar, ısırgan otları... Sabır peygamber mesleği, nebi mirası değil miydi? Bahar gelecek, yüzler ve gönüller ışıyacak, kök salan filizler yavaş yavaş ve dimdik doğrulacaklardı.
Allah günleri aramızda dolaştırıyor. Ve o ekin kendisini biriktirip berkitiyor. Uç veriyor farklı birçok yerde. Ülkenin ve ümmetin ezilmiş, onurlu ve direnen öbekleriyle kenetlenmek için. Vefalı, kadirşinas gönüller birlikte atıyor inançla. Zorlu bir dönemecin eşiğinde, az fakat öz bir sözü dillendiriyor adanmış o güzel İnsanlar. Bir güzelleşme yürüyüşü, bir imin izdihamı, bir özgürleşme intifadası yaratarak yeryüzünde. Onların elleri yarını büyütüyor özenle, şarkıları geleceğin avlusunda yankılanıyor.
Tuğyanın, şirkin, zulmün üstüne yed-i beyza gibi yürüyen işte o ellerdir!
Ve Allah'ın eli çiçeğe durmuş o güzel ellerin üzerindedir!