Kitap, dergi, gazete, mesajı olan insanların veya kuruluşların mesajlarını ulaştırabilmeleri için bir araçtır. Kimileri bunu bir amaç haline getirdiği halde başaramaz, kimileri de araç haline getirdikleri bu çabalarını başarıya ulaştırabilirler.
Haksöz Dergisi'ni başından beri takip etmekteyim. Hemen şunu belirteyim ki, araç olarak gördüğü bu çalışmayı amaç haline dönüştürmeden bugüne kadar getirebilen Haksöz Dergisi, refikleri arasında "ilk olma" özelliğine sahip bir dergidir.
Nisan 1991'de, yani dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı, Sovyetlerin dağıldığı, Amerika'nın Körfez hakimiyetinin pekiştiği, Türkiye'de siyasal İslam'ın bitip-bitmediğinin tartışılmaya başlandığı bir dönemde yayın hayatına atılan adı geçen dergi, bir bakıma yayın politikasını belirleyen "Çıkarken" başlıklı yazısında nelerin altını çizmişse, 99. sayısında da aynı şeylerin altını çizmeye devam etmektedir.
Nitekim Haksöz Dergisi, Nisan 1991'deki ilk sayısında ve Haksöz imzalı yazıda diyor ki: "Söz" biz müslüman gençlerin temel sorunlarını Kur'an-ı Kerim'in ışığında tartışıp-aydınlatmaya çalışacakları ve bildikleri doğruları tebliğ edecekleri amatör ve lokal bir faaliyet türü... Vahyi doğruların gereği gibi kavranması, sosyalleştirilmesi ve hakim kılınması gibi temel problemlerimizin yaygınlığı ve kuşatıcılığı gözetilecek olursa, elinizdeki derginin hangi fakülte öğrencileri tarafından çıkartıldığı ve hangi faaliyet çevresini amaçladığı önemli değildir... Bizler hep birlikte, İslam'ın önündeki engeller ve çevremizi kuşatan karanlıklar karşısında tevhid meşalesini daha çok yükseltmek ve güçlendirmek zorundayız. İnsanlığa kurtuluş rehberi olarak yaratıcımız tarafından elçisi aracılığıyla gönderilen Kur'an-ı Kerim'in okunmasını ve anlaşılmasının önündeki engelleri gidermek, Kitap ile insanlar arasında köprüler kurmak zorundayız..."
Aradan dokuz yıl geçti. Dergi belki de ilk başta lokal bir izlenim veriyordu. Fakat hayır, aradan geçen dokuz yıl gösterdi ki bu dergi lokal bir dergi değil, başta tevhidi prensipler olmak üzere, özellikle müslümanların Türkiye ve dünya genelinde düşünce, iman ve davranış boyutlarını ele alan, yorumlayan ve çözüm önerilen ortaya koyan bir misyon sergiledi.
Nitekim, derginin 99. sayısının yine "Haksöz" imzalı giriş yazısında yani: "28 Şubat'ın Yeni Hükümeti Kutlu Olsun!" başlıklı yazıda Türkiye'nin, Türkiye'ye hakim olan siyasetin, ekonominin, kurumların tahlilinin ardından son paragrafında: "Bu noktada zalim ve baskıcı düzenin bilincimizi de kuşatıp, teslim alma planı karşısında Kur'an'la arınmanın ve direngen bir tavır geliştirmenin önemi, kendisini her zamankinden daha fazla hissettirmektedir. Karşılaştığımız baskı ve sıkıntıları aşmanın yolunun düzen içi gelişmelere veya manevralara bağlı olmayıp, Rabbimiz'e dayanmaktan geçtiğini; ve bunun için kendi gücümüzle direnmek sorumluluğu dışındaki her türlü çözüm veya beklentinin, özünde bizleri çözücü bir nitelik taşıdığını unutmamalıyız!" diyor...
Haksöz'ün 1. ve 99. sayıları arasında bir mukayese yaptığımızda ortaya çıkan gerçek, başından itibaren dergi tevhidi çizgiyi muhafaza etmiştir. Tevhid ile siyasetin ayrılmaz bir bütün olduğunun altını çizmiştir. Israrla, adeta demirci dükkanındaki usta ve kalfaların ısıtılan demire aynı anda, intizamla vurdukları gibi, Haksöz Dergisi de aynı noktalara ısrarla vurmuştur.
Gelecek kuşaklar açısından ya da çocuklarımız, torunlarımız açısından önemli bir mirasın bırakıldığını düşünüyorum. Onlar, Türkiye'nin ve dünyanın bugünlere ait ahvalini araştırırken diyecekler ki: "Evet, o zaman sistem jakobence olaylara yaklaşıyor, insanın en tabii haklarını ihlal ediyor, insan iradesi hiçe sayılıyor, müslümanım diyen birçok kişi ve kurumlar sistemle al takke-ver külah gününü gün ediyorken, onurlu bir ses soluk almaksızın İslami ve insani sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyordu. İşte bunun belgelerinden birisi de o dönemlerde çıkan Haksöz Dergisi'dir..." diyecekler...
"Haksöz" önemli bir mesaj ortaya koyarken sanıyorum birşeyi de dikkate almalıdır. O da, mesajlarında hep okumuş yazmışa hitap etmek yerine, halkın kahir ekseriyetinin iştirak edeceği 'ortak paydalar'ı tesbit etmelidir. Bugüne kadarki yayın hayatında bunu yeterince yerine getirmediğini düşünüyorum. Hem sonra, sona ermekte olan yüzyılda başarıya ulaşmış ve tabii ilkeli olarak başarıya ulaşmış Gandi gibi, Humeyni gibi liderler toplumlarının karşı karşıya oldukları zulme karşı olmayı ortak payda haline getirmişlerdir. Derginin son ikibuçuk yılda ortaya koydukları aslında bir tavırdır. Ama biraz soyut ve elit bir tavır! Oysa bu tavrın geniş kesimlerce de paylaşımına imkan vermek lazım.
Derginin fevkalade istikrarlı ve tevhidi çizgisinin yanısıra bir başka özlemimi de dile getirmek isterim. Bu denli istikrarla bir derginin, iki şeye de eğilmesi gerekir sanırım. Bunlardan birincisi yaşadığımız anın fıkhını yakalamak ve anlatmak, ikincisi de toplumsal boykot terbiyesini oluşturmak. Bu ikisinin yokluğu o kadar çok kahrediyor ki! Eğer anın fıkhı ve toplumsal boykot terbiyesi halledilmiş olsa, ülkeyi bir demirci dükkanındaki ahenk içerisinde izleme imkanı bulabiliriz. Eğer bunlar yapılsa Malatya yalnız kalmaz, başörtüsü mağdurları, enflasyon mağdurları, zalim kartel medyacıları bu halde olmazdı...
Haksöz Dergisi'nin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da daha iyiye, daha güzele imza atacağı, toplumsal düşünce reflekslerimizi geliştireceği, insanımızı biraz daha tevhidi düşünceye sevkedeceği umudumu muhafaza ederek, bundan sonraki dönemlerde de ilkeli ve başarılı olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum.