Sözlerime başlarken Allahu Teâla'ya hamd-ü sena, Peygamber efendimize, ehl-i beytine ve ashabına selât-ü selam, bütün mü'minlere hayır dualar ederim. İslam alimlerinin, insanlık tarihini 'El Milel ve'n-Nihal" olarak tasnif ettikleri malumdur, imam-ı Şehristani: "itikad yönünden insanlar; milel ve nihai olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Milel; vahye dayanan ve hak bir şeriatla amel eden ehl-i diyanete denilir. Nihal ise, heva ve hevesine göre yaşayan ehl-i hevaya verilen isimdir" diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Pragmatizm; hak ile batılı birbirine karıştıran ve hakikatin varlığını (inkar etmemekle birlikte) tahrif eden nihai ehlinin en yaygın olan ideolojisidir.
Filozof Giovanni Papini: "Bütün felsefi doktrinleri bir otele benzetirsek, pragmatizmi bu otelin koridoru olarak vasıflandırmamız gerekir. Her felsefi hareketin mensupları, şu veya bu gerekçe ile pragmatizmin koridorunu kullanmak mecburiyetindedirler" demiştir, pragmatizme göre düşüncenin, duygunun ve her türlü bilginin kaynağı; insanın kendini koruyabilmesi, geliştirebilmesi ve hayattan zevk alabilmesi için yaptığı faaliyetlerle (fiillerle/pragmalarla) sınırlıdır. Dolayısıyla bilginin değeri mutlak değildir, izafidir. Pratik (ameli) bir değer söz konusudur. Bu felsefi ekole göre, "İnsana pratik hayatta faydası olan şeylere hakikat" denir. İnsanoğlu, bugün elde edebildiği hakikatleriyle (pratik menfaatleriyle) yetinmek ve bir gün sonra, dünün hakikatlerine "batıldır" demeye hazırlıklı olmak zorundadır. Klasik hellenizm kültüründe önemli yeri olan Kyrene Ekolü'nün hedonizmi ile "Hakikat yoldur, hakikat zannedilen şeyler vardır" diyen septizm [şüphecilik) ekolünün dünya görüşünden etkilenen Charles Peirce (1839-1914) ve William James (1842-1910) pragmatist felsefenin teorisini şekillendirmişlerdir. ABD'de John Dewey, İngiltere'de John Stuart Milli ve İtalya'da Giovanni Papini, bu felsefi ekolün önde gelen isimleridir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında (1924) John Dewey; (Çin seyahatini tamamlayıp ABD'ye dönerken) Türkiye'ye uğramış ve "Türk Maarif Sistemimin nasıl olması gerektiği hususunda bir rapor hazırlamıştır. John Dewey'in hayranı olan bürokrat Avni Başman (1887-1964) ile William James'in, "Pragmatizm" isimli eserini elinden düşürmeyen entellektüel M. Emin Erişirgil'in (1891-19651 gayretleri sonucunda; Türkiye'nin eğitim sisteminde pragmatizm esas alınmıştır. Bu genel izahtan sonra: "Pratik hayat içindeki tercihlerde, sisteme karşı veya sistem içi siyasi tavırlarda, kitleleşme politikalarında ve müslümanlar arasında bireysel veya grupsal planda karşılıklı yaşanan pragmatik tutum ve tavırları nasıl karşılıyorsunuz?" şeklindeki sualinizin cevabını vermek gayet kolaydır.
Pragmatizmi esas alan ve çağdaş uygarlık adına dayatılan; "ulusal-mecburi eğitim sistemi", bu zihniyetteki vatandaşları yetiştirmiştir. Vatandaşların nevalarında dağınık vaziyette bulunan ve adına "sağduyu" denilen sistemleşmemiş (pratik) dünya görüşü ile diplomalı aydınların (!) felsefi mahiyetteki pragmatizmi, siyasi faaliyetlerin temelini teşkil etmektedir. Siyasi faaliyetlerin diğer bir unsuru da şudur: Osmanlı devletinde; Islahat Fermanı'nın ilanından sonra, "Encümen-i Dâniş" adı verilen bir müessese kurulmuştur. Meşhur vatan şairi Namık Kemal de, bu müessesede görev almıştır. Encümen-i Dâniş'in kararı ile batı dilinden tercüme edilen ilk eser Niccolo Machiavelli'nin "İl Principe" (Hükümdar) isimli kitabıdır. O dönemde başlayan "Makyavelizm" ideolojisi, Cumhuriyet'i kuran kadroların tamamını etkisi altına almıştır. Niccolo Machiavelli'ye göre "Devlet, gücünü dinden değil, ulustan almak" mecburiyetindedir. TBMM'de yer alan "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" vecizesi, bu ideolojik değişimin bir sonucudur. N. Machiavelli, "politik bir amaca ulaşmak için her türlü hileye ve şiddete başvurulabileceğini" iddia ettiği için, şeytani tavsiyelerde bulunmakta suçlanmıştır. Fakat görünen odur ki; N. Machiavelli, zalim politikanın temel ilkelerini ortaya koymuştur. Vahyi reddeden, hakikat mefhumunu tahrif eden, şüpheleri ve çirkin fiilleri ön plana çıkaran zalim politikacıların; rağbet ettikleri ve dillerinden düşürmedikleri slogan şudur: "Dün dündür, bugün bugündür". Türkiye'deki siyasi kadroların tamamı; dünya görüşleri ne olursa olsun hem pragmatizmden, hem Makyavelizmden etkilenmişlerdir.
TC vatandaşlarının bu felsefi hastalıklardan kurtulabilmeleri için; hidayet rehberi olan ve İnsanları zulumattan nura çıkaran Allahu Teâla'nın (cc) kitabına teslim olmaları şarttır. Bilindiği gibi her müslümanın (ferdi plandaki) temel hedefi; Allahu Teâla'nın (cc) rızasını tahsil etmek ve imtihanı kazanmaktır. Aynı temel hedefi benimseyen insanlar şer'i şerifi esas alarak bir araya gelirlerse İslami hareket gündeme girer. İslami hareketin de "efradını cami, ağyarını mani" bir şekilde tarif edilmesi şarttır. Zira Türkiye'de İslam yanlısı hareketler ile İslami hareketler birbirine karıştırılmaktadır. Türkiye'de İslam yanlısı hareketlerin; şahısperestlik gayretini ön plana çıkardığını, pragmatizm ve Makyavelizm hastalığı ile malul olduğunu söyleyebiliriz. İslami hareket: "Hevasına muhalefet edip, ihlasla Allahu Teâla'ya (cc) teslim olan ve şeriat ile amel eden insanların (Hizbullah'ın) ortak gayretlerine verilen bir isimdir. Kendi aralarında Allahu Teâla (cc)'nın indirdiği hükümler ile hükmetmeyen ve ihtilaflarını şer'i şerife göre çözemeyen insanlar, pragmatizm mikrobunun tahribatından kurtulamazlar.