Bir hastane odasındayım. Buraya gelişimin ikinci ayıymış. Hemşireler öyle söylüyorlar. Bir gece yarısı annem ve ağabeyim getirmişler beni buraya. Geldiğimde kendimde değilmişim. Belli belirsiz birşeyler mırıldanıyormuşum. Yüzümde hain bir gülümseme, gözlerimde kin dolu bakışlar varmış. Kolumdan ilk iğneyi oluncaya kadar rahat durmamışım. Beni ne annemin tatlı sözleri sakinleştirebilmiş, ne de doktorların telkinleri...
Geceyi derin inlemeler içinde geçirmişim. Sonra tanla birlikte uyanıp etrafıma boş boş bakınmışım, ardından koridora fırlamışım. Beni tutmaya çalışan hasta bakıcıları epey uğraştırmışım. Bu halim sonraki günlerde de sürmüş.
Şimdilerde ise süt liman olmuş denizler gibiyim. Yerimden kıpırdanmaya, kolumu kaldırmaya mecalim yok. Hani bıraksanız günlerce şu pencerenin önünde, ufukta görünen dağları seyredebilirim.
Geçen gün sabah vizitesine çıkan iki doktoru kendi aralarında konuşurlarken duydum. Bu kadar sessiz takılmam hayra alamet değilmiş. Duygularımı, düşüncelerimi dışa vurmalı, etrafımda olup bitenlerin farkına varmalıymışım. Yoksa hastalığım ilerlenmiş de, ne içtiğim ilaçların ne de psikolog ve psikiyatrislerin benimle yaptıkları söyleşilerin bir anlamı kalırmış. Her depresyon insanda iz bırakırmış ama, bu kadarı da fazlaymış...
Ağır bir depresyonmuş benimki. Öyle eften püften sebeplere dayanmıyormuş. Beni derinden yaralayan birşeyler olmalıymış. Ama öyle inatçı ve çevreme güvensizmişim ki ağzımı açıp tek kelime etmiyormuşum. İşin tuhaf yanı sadece hastanedekilere değilmiş bu tutumum. Her gün ziyaretime gelen anneme karşı da duyarsız ve soğukmuşum. Fakat önceki gün öyle birşey olmuş ki doktorlarım şaşırıp kalmış. Üniversiteden gelen iki arkadaşıma gülümsemiş, ellerini tutup gözlerine uzun uzun bakmışım. Onlarla da uzun müddet konuşmamışım ama tam gidecekleri sırada öyle bir laf etmişim ki hepsi bana bakakalmış...
-Güvercinler, demişim. Hâlâ tutsak mı?
Arkadaşlarım mahzun çehreleriyle, umutsuzca başlarını sallamışlar. Evet, demeye dilleri varmamış. Bense gözümü pencereden görünen dağlara dikmişim ve:
-Çok yazık, diye mırıldanmışım.
İşte o günden beri de bir daha hiçbir kelime etmemişim.
Bütün bunları bana oda arkadaşım aktardı. Şimdi iyiyim. Son birkaç ayı hatırlamıyorsam da beni buraya düşüren sebepleri mıh gibi hatırımda tutuyorum. Hayır, size, binbir güçlükle geldiğim üniversite son sınıftan atılışımı, baba ocağında horlanışımı, komşularımızın ahlı vahlı ziyaretlerini, sobada tek tek yakılan kitaplarımı, her aradığımda bir dolap dibinden bulup çıkarabildiğim başörtümü, yasaklanan arkadaş görüşmelerimi ve günde yüz kere başıma kakılan inatçılığımı anlatmayacağım...
Bir nefes özgürlük için evden nasıl gizlice çıktığımı ve o eylemlerde nasıl kendimi bulduğumu da söylemeyeceğim. Buraya getirilmeden önce nasıl bir boşluğa yuvarlandığım da bana kalsın.
Ve bir gece karanlığa tutunarak hastaneden kaçtım. Yatağıma ben deli değilim diye bir not bırakmayı da unutmadım. Şimdi ufukta görünen dağlara gidiyorum. Orada düşlerimde gördüğüm güvercinlerle söyleşeceğim. Beni beklemeyin. Çünkü bir daha dönmeyeceğim.