I.
Allah, günleri aramızda dolaştırıp durur.
Yeryüzü konukluğumuzda, zihnin uykulu ve karanlık mağaraları içinde düş ve imgelem gıdım gıdım yol alır. Öz kendi tasına zulmü bulaştırmış, söz fesada uğramıştır. Zira gerçek, kımıldayamayacak kadar neşesizdir. "Tamamen duygusal" bir atmosfer içerisinde ekranlardan taşan sözcükler ve görüntüler, içimizin derinliklerine kötücül güveler gibi yerleşir. Dili, dimağı ve eğni sürekli değiştirilen hayat, hoyrat eller tarafından alabildiğine mıncıklanmış, incitilmiştir. Hayat hiçbir insanı birden fazla dansa kaldırmaz. Ve ömrün örselenmiş kelebeği, sanıldığı gibi ayları değil, sadece anları sayar.
Önemli olan sevgiye açık bir yüreği sürekli tetikte bekletmek ve her şeye rağmen yenilgilere direnmektir. Erdemliliğin yolu ısırgan otlarıyla dolmuş, kötülüğün kervanı İblis ıslıklarıyla semirmiş, zenginleşmiştir. Yine de otlar ayak altında ezilirken, tek başına da olsa her ağaç ayakta ölür. Ve unutulmamalıdır ki her ağaç, kendi güzel ve direngen gölgesine her zaman sevgi ve umutla bakar ve fakat onu hiçbir vakit kucaklayamaz.
Sabah, günün en dalgın ve en haydut çocuğudur.
II.
Allah, günleri aramızda dolaştırıp durur.
Zira ki, şairin dediği gibi, günler; dipsiz gecenin yüzüne çıkan renklendirilmiş kabarcıklardır.
Zaman, en bilimli annemiz, en güzel bakıcımızdır bizim. O bütün ihanetlere ve terk edişlere rağmen her insanın kalbini ve konuşkan anılarını ölü geçmişin türbesine sunar, görkemli külliyesinde biriktirir. İyi insanlar aslında en çok öldükten sonra yaşarlar. Kötülerse hep yanlış şeylere tapar ve toprağın koynuna kendi çirkin isimlerini kazımaya çalışırlar.
Yine de evren sabır ve inatla hepimizin oyununu seyreder.
Birdenbire bir ışık, bir avaz, bir ikaz çığlığı dolaşır dünyayı. Bu, ezandır. Ki ezanlar dünyanın en güzel, en uzun, en ulvi ırmaklarıdır. Asla bir yere dökülmez onlar.
Öğle vaktidir. Şimdi bir yerlerde çalışmaktan yorulmuş bir adam başını yaslayıp rahatlayabileceği, iki satır uyuyabileceği bir anne kucağı, bir huzur demeti, Bir Nebi gölgesi aramaktadır.
Öğle, günün çok çalışan; fakat okulu ve evi sevmeyen, sürekli dersten kaçan sokak çocuğudur.
III.
Allah, günleri aramızda dolaştırıp durur.
Güneşin hepimizin gözlerine kondurduğu öpücük ışıldamaktadır hala. Güneş ki şu yaşlı evrenin iş bilen, halden hatırdan anlayan gelinidir.
İnsan dediğin, bir tutam savaştan başka bir şey değildir aslında. Allah, dostlar arar ve sevgi diler. Önümüze görklü bir kandil koyar ve sonsuz bir merhamet eşliğinde içimizi; zihnimizi ve yüreğimizi ısıtır. Şeytan ise, esirler arar ve körü körüne bağlılık ister. Upuzun ve kocaman bacaklarıyla, balçıktan yeni çıkmış ayaklarıyla yolun ortasında gelip geçene çelme takar. Allah herkesi, evrenin gövermiş ve ayıklanmış şiiri eşliğinde özgürleşmeye çağırırken; Şeytan özgürlüğü bile sadece kendisine saklar. Onun hançeresine, diline, damağına murdar bir sözlük iliştirilmiştir.
Ve artık vakti gelmiştir. Tepeden dökülen şelale yavaş yavaş denize dokunur.
Hayatımızı meyvelendiren ağaçlara teşekkür etme zamanıdır. Kırbamızda epeyce hüzün birikmiş, eğnimiz gün ışıklarıyla bereketlenmiş, acılar üstümüzde kozasını örmüş, gözümüze gönlümüze dünya bulaşmış ve sadağımızdaki oklar azalmıştır.
İkindidir... İkindi; yaşamaktan, öğrenmekten ve aldatılmaktan yorulan; fakat annesine çiçek topluyormuş gibi davranan en sadık çocuğudur günün.
IV.
Allah, günleri aramızda dolaştırıp durur.
Saatler kendisini didikler ve kum saatleri kendi gövdelerinde devinen ayartıcı kıyamet eşliğinde ürperip durur.
Dünyanın yüzü insana dönük ve kapısı sokağa, bütün sokaklara açık mabedi dolup dolup boşalmıştır. Gecenin, uykunun diyeti ödenmiş ve herkes bir şekilde gündüzün hakkını verdiğini düşünerek sesini eve dönmeye çağırmış ve gövdesini dışarıdan çekip alarak iliklemiştir. Arz üzerinde tomurcuklanan bütün çiçekler yeni bir şarkıya dokunmakta ve çocuklar ayaklarıyla yavaş yavaş karanlığın böğrünü gıdıklamaktadır.
Işık, kendi hikmetinden şüphelenmektedir şimdi.
Annelerin yalnızlık rahlesine nice kitaplar düşmektedir. Bir kısmı karanlığa fırlatsa da kendini, insanların çoğu onarılmak için evlerine dönmektedir. Zira hayatın oyunu hızlıdır. Gövde yorulmuş, hafızanın sıkleti artmış, düşlerin eşiğine gidip gelmeler çoğalmıştır. Kimisi televizyonların riyakar kollarına atar kendini, kimisi bir aptalın şişkin cüzdanında cenneti arzulamaya başlar. Kimisi eşiyle yarım kalan savaşına geri döner, kimisi namazın dirilten yeğnikliğinde ellerini ışığa tutar. Benliğin yükü hafifler. Herkes bir yerde, bir şeyde eğlenir.
Aşkın, inancın, namussuzluğun, rızanın, utanmazlığın, ağlamanın, çıldırmanın, usanmanın, ayılmanın vaktidir.
Günah ve sevap, kendi hasılatını saymaya koyulur. Cennet rüzgarı eser ve cehennem alevi kavurur.
Akşam, günün çabucak esvap değiştiren ve koşup herkesin kulağına bir şeyler fısıldayan en haşarı, en kısa ömürlü çocuğudur.
V.
Dünya sessizlik ve fırtına denizinin üzerinde yüzen ve daima değişen bir köpüktür. Ve o sürekli kendi safiyetini, kendi güzelliğini yaralar.
Herkes, kendi kendini cezalandırır artık.
Ve herkes kendi mükafatına deliller arar.
Mükemmel ve adil bir aynada yüzünü seyretmeye yanaşmak her kişinin karı değildir. Zira ki güzellik, sadece, gerçeğin gülümsemesidir.
Şehrin küflü beyninde homurdayan, artık, gecedir. Uykunun en ucuz kaçış olduğunu bilen şair, kalem ve kelam kutusunu açar.
Birçok sayfasını atlayarak bitirdiği kitabın muhasebesini yapar birçok insan. Yıldızların yorganı serilir üstümüze. Odalara uyku hücum eder. Gece, hem iyiliğe hem de kötülüğe gebedir. Rahmet ve gazap müşterileri, sırasını bekler. Karanlık, ucu her yere, her yöne, her yana açık bir soru işareti gibidir. Beyoğlu tepinir, Karacaahmet ağlar. Ve bir çentik daha atılır zamanın gövdesine.
Gece, günün hem en uslu hem de en uçarı çocuğudur.
Allah, günleri aramızda dolaştırıp durur...