Cilt erozyonları,
Ekimotik lezyonlar,
Kol ve bacak bileklerinde ince hatlarla kabuğu düşmüş yara sekelleri,
Kabuklu yaralar,
Geniş satıhlarda ekimozlar,
Kollarda hareket kısıtlılığı, karıncalanma, ağrı,
Penis dorsalinde yara sekelleri...
Bunlar bir insan, bir müslüman gövdesinin maruz kaldığı işkence izleridir.
Uğur Mumcu olayıyla irtibatlandınlarak gözaltına alınan bazı müslümanlar kamuoyuna İslami Hareket Süreci Örgütü olarak lanse edildikleri bir komplo ile karşı karşıya kalmışlardı. Hükümet yetkilileri, faillerin yakalandığını ve olayı çözmeye başladıklarını açıklamışlardı. Ayrıca birçok faili meçhul cinayet bu insanların üzerine yıkılmaya çalışıldı.
Ama nasıl?
Kuşkusuz işkence yöntemleriyle.
Resmi ağızlara bakılacak olursa Türkiye'de insan hakları ihlalleri yoktu, işkence yoktu, yargısız infaz yoktu. Kontrgerilla yoktu, CIA ve MOSSAD'IN yönlendirmesi yoktu.
Ama var olan gerçekler ne kadar gizlenebilecekti? Var olan gerçekleri gizleyebilmek için daha kaç insanın kanı ve gözyaşı dökülecekti? Kaç insan sakat kalacaktı?
Mumcu olayı dolayısıyla kamuoyunda karanlık ve laik güçlerin oluşturdukları İslam düşmanı kampanyayı kutsarcasına, sözkonusu müslümanların suçlandıkları konuları kısmen de olsa kabul ettiklerinin itirafı şeklinde izlenim doğuran görüntüleri polis kamerasına alıp TV ekranlarında görüntülemişlerdi. Ancak ekrandaki görüntülerde bile işkencenin baskısı kendini ele veriyordu.
Daha duruşmaya çıkılmadan, polisin verdiği bilgilerle harekete geçen Hürriyet, Sabah, Milliyet, Cumhuriyet gibi işbirlikçi basın bu insanları katil olarak ilan etmiş ve suç unsuru olarak kullandıkları silahların yakalandığını açıklamışlardı.
Aslında bu suçlamalar bir delilden çıkarak değil, baskı ve işkence ile sözkonusu suçların bu insanlara kabul ettirilmeye çalışılması gayreti neticesinde oluşmuştu.
Zira gözaltı süresinden sonra Sağmalcılar Cezaevi'ne gönderilen sözkonusu kişilerin tamamı, uzun bir süre geçmesine rağmen, Cezaevi yöneticileri tarafından sevkedildikleri adli mercilerden işkence raporları aldılar.
Diğer incelemeler bittikten sonra mağdur olan müslümanların avukatları tarafından sözkonusu raporlar kamuoyuna açıklanacak.
Resmi ağızlara bakacak olursak Türkiye'de insan hakları ihlalleri yoktur. İşkence yoktur. Yargısız infaz yoktur. Kontrgerilla yoktur. CIA ve MOSSAD'ın yönlendirmesi yoktur. Ama TC yönetimi ve adliyesi gerçeklerin üzerini bu denli örtünce iki eli kırılası çağdaş Ebu Lehepler, egemen rejim adına gözaltı dehlizlerinde Filistin askılarını, tazyikli soğuk su vanalarını, elektrik kablolarını, joplarını, sopalarını onarmaya devam etmektedirler.
Ne zamana kadar?
Müslümanlar uyanıp, tevhid ve adaleti hakim kılıncaya kadar.