Tel örgülerin arasından bir diken koparıp defterimin arasına koymuştum. Yollarda düşürdüm sandım. Epeyce dikenimi aradım. Bölge insanının yüreğine batmış, oyuklayarak yer etmiş bir diken buradaki işgal. Eve döndüğümde biri bu da ne diye ev toparlanırken çöpe atmaya kalkmış. O Colan tepelerinin tek hatırası(bölgedeki adı Colan buraların). Bir de yolda durup dalından toplayarak yediğimiz harika kirazların lezzeti var. Böyle bereketli, mümbit ve büyülü bir yer.
1967 de İsrail bölgeyi istila etti. Buralarda hayat sessiz ve derinden akıp giderken, tarih işgalin gürültüsüyle başlamış sanki. İnsanları uyandırarak, insanların üzerine çökerek. 1974 de az bir kısmı kurtarıldı. İsrail çekilirken Arapların en önemli şehirlerinden biri ve bölgenin başkenti olan Kunaytre'yi yerle bir etmiş. Şehir yıkılmış olarak öylece duruyor. Hiç insan yok gibi bir şey. Bu görüntüler ancak görülünce anlamlı. Birçok şey gibi anlatılmakla hissedilecek gibi değil. Çekilmeye dair anlaşma yaptıktan sonra giderken evleri hastaneleri okulları yıkarak, buldozerlerle yerle bir ederek, on şiddetinde bir depremi insan eliyle yaşatarak, bir şehri öldürerek çekilmek için nasıl bir inanç ve değerler sistemine bağlı olmak lazım. Zihin nasıl işlemeli. Hayata ve evrene nasıl bakmalı. Bu bizi aşar. Başına gelenleri içine atmış, acının yoğunluğuyla öylece hayret makamında kalmış bir şehir.
Colan tepeleri. Burası çok geniş bir bölge. Kunaytre Colan bölgesinin başşehri. 67 işgalinden önce önemli bir ticaret şehriydi. Kurtarılan bölgede 70-80 bin insan yaşıyor. Hiçbir neden yokken şehri mayınlayıp soğukkanlılıkla tamamen yıktılar. Yıkıcı bir güç. Bununla abad olunmaz. Öbür tarafta kalanlar da İsrail kimliği almayıp direniyorlar. Kabullendikçe ne olduğunu biliyorlar. Yaşayarak öğrendiler çünkü.
Sınırda bir köy ikiye ayrılmış durumda. İsrail tarafı Mecd-ül şems, Filistin tarafı Aynu-t tin. İnsanlar ikisi arasında bayramlarda özel zamanlarda megafonla görüşüyorlar.
Colan tepeleri dendiyse yüzde onu tepe. Aslında gerisi mümbit araziler, ovalar. Bütün iklimler bir arada yaşanıyor ve envai çeşit ürün bir arada. Muz, elma, zeytin, kiraz aynı anda mevsimine göre yetişiyor. Su kaynakları da bu bölgede. Filistin, İsrail, Suriye ve Lübnan' ı besleyen tüm su burada. Tabii ki özellikle sular da işgal altında. Çevre ülkelerde Filistin'den çıkarılmış şu ya da bu şekilde evine, arazisine el konulmuş, korkutularak vatanından sürülmüş üç milyon mülteci var. Sadece bu bölgede ise seksen bin mülteci.
Kunaytre valisi başlarına gelenleri güce dayanarak yok etme, kaba kuvvet, yerleşme, dışlama ve ev sahiplerini yok sayma olarak özetliyor. Ötelemenin ötesinde toptan varlığımıza karşılar diyor büyük bir acıyla.
Kunaytre… İnsanın insana ettiği. Gezegenden taşan sınırsız bir doyumsuzluğun işaretlerini örnekleyip dursun diye öylece bırakılmış herhalde. İçimizdeki sahip olma dürtüsünün, kıskançlığın yok etmeye yöneldiğinde nelere kadir olabileceğini gösteren bir yansıma.
Bu manzaralar hiç birimizde anti-semitist duygulara yol açmaz. Açmadı da. Bende daha çok konuşmak, karşılıklı seslerimizi ulaştırmak, birbirimizin gözlerine bakarak biraz öylece kalmak, aynı Yaratıcıya yönelerek tarihi bir an durdurmak ihtiyacı oluşturdu.
Tarih her halde işine bakar. Akıp gider yani. Onu yapan özneler erdemli ve cesur davranabilirse daha güzel ve aydınlık akar. Kunaytre'yi dikenle değil kirazla mı anmalıyım.
Dikenimi tekrar kaybetmeli miyim? Ya da bir vakte kadar saklamalı mıyım?