Hayat paslı bir yalnızlık, çöker kuytularımıza
Şakağından öperiz biz hüzünlerin
Devrik cümlelerin ortasından,
Ve kentlerin en ücrasından,
Ve kitabın ortasından,
Dingin bir rüzgârın koynundadır öfkemiz…
Biraz şairdir akşam
Sonra yılgınlık, yağmur sonrası hüzün
Buğulu camların ardından…
Sürgünüz şimdi gözlerimizin yalnızlığına
Irmaklar kurur, şairler ölür
Şiir ayrılığa ulanır…
Yorgun kelimeler bilenir umuda
Marşlar bilen yüreğimize serinlik değer
Öfke kınında bir düş yorgunluğu şimdi
Payımıza düşen kedere de razıyız,
Kurşuna şerbetli yüreklerimizle…
Beklesin bizi Selahaddin
Kudüs semalarında
Vınlayan bir sapan taşıyla geliriz ey…
Bir deli kurşunla geliriz,
Göğüne Bilal’in sesi değen semalara
İçimizin serin ırmakları,
Çağlasın kentlerin bulvarlarına…
Ağlayan bütün harflerin arasından
Deli divane selamları alıp terkimize
Susmalıyız belki ölüm tadında…
Hurufi bir cehd ile aşk
Gelip geçince kapımızdan
Gölgesine bulaşsak kâfi.
Bu tini çalınmış tenler ülkesinde
İki kelamı olmalı insanın
İki yüreğe değen sözü,
Sözcükle usumuzda bir infilak,
Fazla söze ne hacet,
Tarihe sinsin sesimiz
Acının sınırında,
Kalbimiz İsrafil suru...