Gelir Dağılımı Adaletsizliği Artıyor

Nihat Bulut

Tüm ülkelerde eşitsizliğin tarihi, sarsıcı toplumsal değişimlerin etkisi altında ve yalnızca ekonomik etmenlerin değil sayısız toplumsal askerî ve kültürel olgunun şekillendirdiği kaotik ve politik bir tarih olmuştur. Bu nedenle zenginliğin paylaşımının tarihi bir ülkenin genel tarihinin gerçek bir okumasını sunar.

(Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital – Thomas Piketty)

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 21 Eylül 2016 günü “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2015” adlı araştırmasının sonuçlarını yayınladı. TÜİK her sene Nisan ve Temmuz ayları arasında bir önceki yıla ilişkin çalışma yapıyor ve sonuçlarını yayınlıyor. Bu araştırmadan yola çıkarak Türkiye’de 2010 yılından itibaren oluşan istatistiki veriler üzerinde bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.

Her istatistiki verinin veya veriyi yorumlama işinin bir miktar sübjektivite barındırdığını, ele alınan verilerin bazı gerçeklikleri perdelediğini daha önceki yazılarımızda da belirtmiş ve buna dair örnekler de vermiştik. (Bkz: Ekonomik Göstergelere İlişkin Bir Değerlendirme / Seçilmiş Ekonomik Göstergeler Üzerinden Seçilmiş Ülkelere Dair Görsel Bir Karşılaştırma, Haksöz Dergisi, Sayı: 298). Konumuz verileri ile ilgili örnek verecek olursak; en yüksek gelir elde eden ilk % 20’lik dilimi % 10’luk iki dilime ayıracak olsak, birinci % 10’luk dilimdekilerin, ikinci % 10’luk dilimdekilerin elde ettiği gelirin iki katı gelire sahip olduklarını görürüz. Oysa bu sınıflandırmada ikisi de aynı kategoride yer alır. Yine en yüksek % 20’lik dilimin en yüksek % 1’lik kesimi ortalamanın kat be kat üzerindedir.

Gelelim konumuza. Gelir dağılımı ölçülürken başka sınıflandırmalar da yapılmasına rağmen yaygın olarak kullanılanı, gelir seviyelerinin 5’e bölümüdür. Toplum gelir düzeyleri açısından % 20’lik dilimler halinde 5 gruba ayrılır. Bu tasnif baz alınarak ölçümleme yapıldığında en üstte yer alanlar, yani gelir düzeyi en yüksek % 20’lik dilimde yer alanlar ülkemizde2015 yılı itibariyle üretilen toplam gelirin yarıya yakınını (% 46,5) elde etmektedirler. Bu kesimin aldığı pay bir önceki yıla göre % 0,6 puan artmış bulunmaktadır. Buna karşılık en altta yer alan % 20’lik dilim ise toplam gelirin sadece % 6,1’ini alabilmiştir. Üstelik bu pay geçen yıla göre de % 0,1 oranında azalmış bulunmaktadır.

TÜİK raporunda bu durum şöyle ifade edilmektedir: “Hane halkı kullanılabilir gelirinin, hane halkı büyüklüğü ve kompozisyonu dikkate alınarak hesaplanan eşdeğer hane halkı büyüklüğüne bölünmesi ile elde edilen eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,6 puan artarak %46,5, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak %6,1 olarak gerçekleşmiştir.”

İktisadi bir terim olarak hane halkı dediğimizde; aralarında akrabalık bağı bulunsun ya da bulunmasın aynı konutta veya aynı konutun bir bölümünde yaşayan, temel ihtiyaçlarını birlikte karşılayan, hanenin hizmet ve yönetimine iştirak eden kişilerden bahsetmiş oluyoruz.

Hane halkı kullanılabilir geliri dediğimizde ise hane halkındaki her bir ferdin elde ettiği kişisel yıllık kullanılabilir gelirlerin toplamı (maaş-ücret, yevmiye, müteşebbis geliri ile emekli maaşı, dul-yetim aylıkları ve yaşlılara yapılan ödemeler, karşılıksız burs vb. faaliyet ve faaliyet dışı ayni veya nakdi gelirlerin toplamı) ile hane bazında elde edilen yıllık gelirlerin (gayrimenkul kira geliri, haneye yapılan karşılıksız yardımlar, 15 yaşın altındaki fertlerin elde ettiği gelirler vb.) toplamından bahsetmiş olmaktayız.

Hanehalkı kullanılabilir fert gelirine göre sıralı %20’lik grupların toplam gelirden aldıkları paylar (%):

 Yıllar

2010

2011

2012

2013

2014

2015

İlk %20 (en düşük)

5,8

5,8

5,9

6,1

6,2

6,1

İkinci %20

10,6

10,6

10,6

10,7

10,9

10,7

Üçüncü %20

15,3

15,2

15,3

15,2

15,3

15,2

Dördüncü %20

21,9

21,7

21,7

21,4

21,7

21,5

Son Yüzde %20 (en yüksek)

46,4

46,7

46,6

46,6

45,9

46,5

P80/P20 oranı

8

8

8

7,7

7,4

7,6

Son satırda yer alan P80/P20 oranı en yüksek pay alanların gelirinin en düşük pay alanların gelirinin kaç katı olduğunu göstermektedir. Yıllar itibariyle düşmesi aradaki farkın azalması anlamında olumlu iken artması farkın daha da açıldığını gösterdiği için olumsuzdur.

Bu açıdan bakıldığında gelir dağılımındaki adaletsizliğin, aradaki farkın çok küçük de olsa, kapanma trendinin son yıl itibariyle tersine döndüğü görülmektedir.

Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden bir diğeri ise Gini katsayısıdır. Gini katsayısı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliğe doğru gidişi, 1’e yaklaştıkça ise gelir dağılımındaki bozulmanın derinleştiğini gösterir. Aynı trendi Gini katsayısından da gözlemek mümkündür. Yani gelir paylaşımı adaletsizliği derinleşmeye başlamaktadır.

Yıllar itibariyle Gini katsayısı:

2010

2011

2012

2013

2014

2015

0,402

0,404

0,402

0,4

0,391

0,397

Yoksulluk oranı (eşdeğer hane halkı kullanılabilir medyan gelirin % 60 kriterine göre-bu kriter AB’nin yoksullukla ilgili kullandığı kriterdir-) %

2010

2011

2012

2013

2014

2015

23,8

22,9

22,7

22,4

21,8

21,9

Bu tablo halkın yüzdesel olarak ne kadarının yoksul olduğunu göstermektedir. Yıllar itibariyle düşen oran son yıl artma eğilimine girmiştir.

Ciddi Maddi Yoksunluk oranı %

2010

2011

2012

2013

2014

2015

66,6

57,9

55

43,8

29,4

30,3

Maddi yoksunluk mali açıdan sıkıntıda olma durumunu ifade eder.

Teknik olarak ise1. Beklenmedik harcamalar, 2. Evden uzakta bir haftalık tatil (tüm aile fertleri için), 3. Ödeme zorluğu (konut kredisi, kira, elektrik, su, doğalgaz vb. faturalar, taksit/borçlar), 4. İki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek (vejetaryenler için eşdeğer yemek), 5. Evin ısınma ihtiyacı, 6. Çamaşır makinesi, 7. Renkli televizyon, 8. Telefon (sabit veya mobil), 9. Otomobilden oluşan 9 adet gruptan en az dördünü karşılayamayanlar olarak tanımlanır.

Yukarıdaki istatistiksel eğilime benzer bir eğilim burada da göze çarpmaktadır. Yıllar itibariyle maddi açıdan yoksunların oranı düşmektedir. Ancak 2015 yılında bu eğilim tersine dönmüştür.

Bu arada 5 yıl içinde yarı yarıya düşmüş olsa bile halen daha toplumun neredeyse üçte birinin ciddi anlamda maddi yoksunluk içinde hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor olması en azından vicdanları yaralıyor olmalıdır.

Ayrıca Türkiye İstatistik Kurumu mezkûr bülteninde nüfusun % 68,5’inin eskimiş ve yıpranmış mobilyalarını ekonomik durumları nedeniyle yenileyemediklerini, yine nüfusun % 67,9’unun konut alımları nedeniyle oluşan borçların dışında taksit ödemeleri ve borçlarının olduğunu beyan etmiştir. Yine nüfusun % 23,2’si konut masraflarının hanelerine çok yük getirdiğini ifade etmiştir.

2015 yılında en altta yer alan % 20’lik dilimdeki fertlerin aylık geliri ortalama 422 TL olmuştur. Bu % 20’lik dilimi %10’arlık 2 dilime ayırdığımızda ise en altta yer alan % 10’luk dilimdeki yaklaşık 7-8 milyon kişinin aylık gelirinin 321 TL olduğunu görüyoruz. Bu kategoride 4 kişiden oluşan bir hane bu hesapla yaklaşık 1.280 TL ile geçinmeye çalışacaktır.

Tüm bu veriler kümesi bize gelir ve yaşam koşullarında 2015 yılı itibariyle başlayan bir bozulmanın olduğunu haber veriyor. İçinde yaşadığımız 2016 yılı da bizlere bu eğilimin devam edeceğine yönelik güçlü işaretler vermektedir. Eğer bu bozulma eğilimi daha uzun süreli hale gelecek olursa tehlike çanları çalmaya başlar. Bu tablo, daha önceki yıllarda oluşan olumlu tabloyu da dış etmenlere bağlayan tezleri güçlendirecektir. Bu tezler, gelişmiş ülkelerin (özellikle ABD’nin) kendi kriz koşullarından kurtulmak için parasal genişleme politikası izlemesinin gelişmekte olan ülkelere sermaye akını yarattığını ve bunun o ülkelerin konumuz ekonomik tablolarını iyileştirdiğini dile getirmektedir. Nitekim benzer tablolar Türkiye ile aynı kategoride yer alan başka gelişmekte olan ülkelerde de yaşanmıştır. Parasal sıkılaştırmanın gündeme gelmesi ile diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tablolar bozulmaya başlamıştır. Üstelik Türkiye dışsal bu gelişmeler dışında içsel başka tehditlerle de uğraşmak zorunda kalıyor.

Tek başına bu veriler bile Türkiye ekonomisinde işlerin iyiye gitmediğini göstermek için yeterli olmalıdır. Ekonomi yönetimi de bunun farkında olmalı ki tekrardan ekonomiyi canlandıracak bazı önlemler alıyor. Alınan önlemler, açıklanan paketler mutlaka bir miktar fayda edecektir, ancak bunların sorunları kökünden halledecek nitelikte olmadığını belirtmek lazım. Liberal ekonomi politikaları bizatihi sorunun baş müsebbibidir. Çözümleri de yine aynı yerde aramak teşhisle ilgili sorun olduğu anlamına gelir. Konumuz TÜİK araştırması verileri üzerinden konuşacak olursak halkın yaklaşık %70’inin borçlu olduğu belirtilmektedir. Üstelik buna konut kredisi borçları dâhil edilmemiştir. Konut kredisi borcu olanları da eklediğimizde bu oran daha da yükselecektir. Böylesine bir tablo var iken kredi kartı kullanımını özendirecek taksitlendirmeyi artırıcı, limitleri yükseltici düzenleme yapmanın, tüketici kredilerinde taksit sayısını artırmanın, konut kredilerinde borçlanılabilecek sınırı yükseltmenin anlamı olmamalıdır. Çünkü bu politikalar borçluluğu daha da artıracaktır. Oysa hükümet 21 Eylül günü bunları içeren bir düzenleme yapmış bulunuyor.